Neo-Osmanlı’nın İdeolojisi: “Sivil Toplumculuk”

BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Cumhuriyet’i Osmanlı’nın ayakları sağlam, temeline getirmekte olduklarını” ilan etti. (Milliyet, 19 Eylül 2009)

FETHULLAHÇISINDAN DOĞAN MEDYASINA KADAR
Cumhuriyet’e sıkılan kurşun sesinin duyulmaması için televizyonların ve...

Tarih:

BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Cumhuriyet’i Osmanlı’nın ayakları sağlam, temeline getirmekte olduklarını” ilan etti. (Milliyet, 19 Eylül 2009)

FETHULLAHÇISINDAN DOĞAN MEDYASINA KADAR
Cumhuriyet’e sıkılan kurşun sesinin duyulmaması için televizyonların ve radyoların sesi sonuna kadar açıldı.
O genç kızın başının testereyle kesilmesinden çok daha ürkütücü olan, bir milletin bilincinin kara taşlarla ezilmesi, bir halkın gözüne kızgın demir şişlerle mil çekilmesi, bir toplumun dümbelek gürültüleriyle manyaklaştırılmasıdır.
Bu yapılana cinayet sözcüğü de, kırım sözcüğü de az geliyor. Birkaç gazete ve televizyon dışında bütün basın, Fethullahçısından Doğan Medyasına kadar işte bu manyaklaştırma operasyonunun emrindedir.
Bir toplumun zihninin esir alındığı bu ortamda, bir Cumhuriyet boğazlanmakta, Atatürk Devrimi’ne kör baltalarla son darbeler indirilmektedir.

NEO-OSMANLI “CUMHURİYETİ”
BOP ve Neo-Osmanlı projelerinin, bir madalyonun iki yüzü olduğunu, aslında “Sivil Toplumcular” ne zamandır söylüyorlardı. “Türkiye ya küçülecek, ya büyüyecek” diyorlardı. BOP, Türkiye’nin parçalanması seçeneğini ifade ediyordu. Neo-Osmanlı seçeneği ise sözüm ona “büyüme”ydi. Türkiye, ABD’nin patronluğu altında, Kürdistan’ı himayesine alacak ve Kerkük-Musul’a doğru genişleyecek! Neo-Osmanlı devleti, Ortadoğu’da geniş bir coğrafyayı nüfuzu altına alacak!
Aslında BOP ve Neo-Osmanlı seçenekleri, aynı seçenektir. Her ikisinde de aslolan İsrail’in yanına ikinci bir İsrail’in, yani Kukla Kürdistan’ın kurulması ve yaşayabilir bir alana kavuşturulmasıdır.
Neo-Osmanlı dedikleri, Türkiye’yi parçalama sürecinin yürütülmesinde yalnızca taktik bir aşamadır. Bu aşamada, Türkiye’nin milli devleti içeriden ABD güdümlü cemaatler ve etnik çözülme yoluyla zayıflatılacak ve özellikle Türk Ordusu gericileştirilen “Sivil Toplum”la “aşağıdan” kuşatılacaktır. Bu iç kuşatma, dışta Türkiye’nin olası müttefiklerinden koparılması süreciyle birlikte yürütülecektir.
“Neo-Osmanlı” projesi, Türkiye’nin İran, Arap dünyası, Rusya, Çin ve Orta Asya Türk devletleriyle karşı karşıya getirilmesidir. Böylece milli devletin iç hatlardan cemaatler ve etnik bölünmeyle kuşatılması, dış hatlardan Avrasya’nın yükselen ülkelerinden koparılmasıyla tamamlanacaktır. “Neo-Osmanlıcılık”, sonuç olarak Türkiye için, bir çözülme ve dağılma projesidir.

“SİVİL TOPLUMCULUĞUN” TOPLUMU BÖLME İŞLEVİ
Türkiye’nin “Neo-Osmanlı” projesine vereceği tek bir yanıt vardır: Devletini ve toplumu Kemalist Devrim temelinde yeniden örgütlemek! Başka deyişle 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan milli demokratik devrimi tamamlamak.
Atlantik güçleri de bunu görüyor. O nedenle temel meseleleri, Kemalist Devrim’i gerçekleştirecek, Türkiye’yi yeniden kuracak birikimi yıkıma uğratmaktır. Cemaatçilik, etnik grupçuluk, mezhepçilik türünden Ortaçağ toplumsal güçlerini, “Sivil Toplumculuk” adı altında kışkırtmakta, beslemekte ve örgütlemektedirler. “Sivil Toplumculuk”, bütün bu bölünme etkenlerinin bileşkesidir. ABD ve AB emperyalizmi; etnik grupları, mezhepleri, tarikatları, cemaatleri, millî devlet düşmanlarını, vatansızlarını ve toplumun tortusunu oluşturan bütün yozlaşma ve çürüme unsurlarını, hep “Sivil Toplumculuk”la harekete geçirmekte ve gütmektedir.
“Sivil Toplumculuk”, Atlantik mavisi ve cemaat yeşilinden bütün renkleri “Turuncu” karşıdevrimcilikte birleştirmiştir.
Döneklerden oluşan “Sivil Toplumcu” entelijansiya, emperyalizmin psikolojik savaş mangaları olarak görev yapmaktadır.

VURUN MİLLİ DEVLETE!
Milli devletin ve Kemalist Devrim’in yıkıma uğratılması görevi, teorik düzlemde “Sivil Toplumcu” tezlerle yürütülüyor. Bu teorinin siyasal düzlemdeki bütün sonuçları, millî devlet ve millî ordu düşmanlığıdır. Süreçler, millet ile emperyalizm, emekçi sınıflar ile işbirlikçi sermaye, halk ile Ortaçağın gerici hâkim sınıfları, devrimcilik ile karşıdevrimcilik, ilericilik ile gericilik arasındaki gerçek çelişmelerle açıklanmıyor. “Sivil Toplumcu” tezlere göre, sınıflardan soyutlanmış bir devlet-toplum, ordu-toplum çelişmesi belirleyicidir. Devlet diye hedef aldıkları, her durumda Kemalist Devrim’le kurulan millî devlettir; yoksa ABD işbirlikçisi ve gericilerin devleti değil. Ordu ise, ABD Ordusu veya NATO denetimindeki silahlı güçler değil, milli ordudur.

“SİVİLLEŞME” SLOGANIYLA DEVLETSİZLEŞME
Siyasal düzlemde Özal’ın gündeme getirdiği sözümona “sivilleşme” projesi, aslında Devlet içinde Kemalist Devrim’den kalan kurumların tasfiyesidir. Bu süreç, yeni bir devletin kurulması değil, devletsizleşme sürecidir. Çünkü çağımızda devlet, ancak millî devlet olabilir. Emperyalizmle bütünleşme ise, devletsizleşme ve ordusuzlaşmadır. “Sivilleşme” dedikleri program budur.
“Sivil Anayasa” iddiaları da, bu programın siyasal düzlemdeki hesaplaşmada belirleyici önemdeki ataklarındandır.
“Sivil Anayasa”, devletsizleşme sürecinin sözümona anayasasıdır.
Her şeyin sivili olabilir, ancak devletin, ordunun ve anayasanın sivili olmaz. Anayasa, devletin temel yasasıdır. Anayasalar, devletin temel örgütlenmesini düzenler. Yine anayasalar, devletin kamusal varlığı ile halk ve yurttaş arasındaki ilişkileri düzenler; yani kamu hürriyetlerini belirler. Devletin özel kişiliğinden kaynaklanan ilişkileri ise, Anayasa Hukukunun konusu değildir; Özel Hukuk alanına girer.
Bugün “Sivil Toplumcuların” ve AKP yönetiminin “Sivil Anayasa” getirme iddiaları, aslında devletsizleşme programının açık ifadesidir. “Devleti sivilleştirmek”, başka deyişle devleti devlet olmaktan çıkarmak, devletsizleşmektir. “Sivil Anayasa” da emperyalizmin “devletsizleştirdiği” toplumun, emperyalizme bağlılığını düzene sokan hukuk metni oluyor.
Burada Türk milleti, kendi millî devletinden yoksun bırakılırken, öncelikle ABD ve biraz da AB devletine bağımlı kılınmaktadır. Yani bu çağda devletsiz bir toplum olmayacağına göre, millî devletin yerine, ABD ve AB devletleri konmaktadır.

TARİHİ MÜCADELENİN TARİHİ DERİNLİĞİ
“Sivil Toplumculuk”, 12 Eylül 1980’lerden beri liboşluğun, tarikatçılığın ve bölücülüğün ideolojisi oldu. Arkada kalan 29 yıla bakıyoruz, “Sivil Toplumculuğa” karşı yürüttüğümüz mücadeleyle bir tarih yazılmış.
Tarihi önemdeki bu mücadele, tarihi derinliği boyutunda yürütüldü.
Neo-Osmanlı’nın Sivil Toplumculuğunu etkisiz kılmak ve Cumhuriyet’i Kemalist Devrim temelinde yeniden kurmak, önümüzdeki stratejik görevdir. Bu görevin ideolojik boyutunda donanımlı olmak için, geliştirilmiş dördüncü basımı yayımlanan “Osmanlı’dan Bugüne Toplum ve Devlet” adlı kitabı incelemeyi ve tartışmayı öneriyorum.

www.doguperincek.info
www.doguperincek.com.tr