Ergenekon tertibi kapsamında 14 aydır tutuklu olan, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi M.Adnan Akfırat ve İP Usmer İzmir Yöneticisi Hayati Özcan, 15 Mayıs 2009 günlü duruşmada Mahkemeden talepte bulundular. Akfırat ve Özcan'ın dilekçelerini aşağıda sunuyoruz.
Adnan Akfırat'ın beyanları
Sayın Başkan, değerli üyeler.
Türkiye’nin son yüz elli yıllık demokrasi tarihinde, en hukuk dışı yargılama hangisiydi diye sorulsa ittifakla Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın işgal İstanbulu’ndaki yargılamaları yanıtı verilir.
Bu yargılamalardaki hukuk dışı uygulamaları hatırlayalım:
- “Hukuki süreç” adı altında amaç, vatanseverleri sindirmek vatanseverliği mahkum etmekti. Önce üst rütbeli ve ordu içinde sevilen subaylar tutuklandı, sonra İttihat Terakki Partisi yöneticileri, ardından Kemalistler.
-Tutuklanacaklar listesini, İngiltere Yüksek Komiserliği’nin Ermeni-Rum Şubesi hazırlıyordu, listeler Londra’da İngiltere Dışişleri Bakanlığı’ndan onaylanınca İstanbul’da Damat Ferit hükümetine bildiriliyor, sözüm ona bağımsız Divanı Harbi Örfi tarafından uygulamaya konuluyordu.
- Soruşturmanın başsavcısı dönemin başbakanıydı. Sadrazam Damat Ferit, tutuklamaları ve yargılamaları bizzat yürütüyordu.
- Soruşturmanın “ucu açık”tı. Bir yandan kovuşturma yapılırken, öte yanda soruşturma devam ediyordu. Soruşturma ve kovuşturma iç içe geçmişti.
-Tutuklamalar “dalgalar” halinde yapılıyordu. İngilizler atak yapınca tutuklamalar oluyor, Milliciler atak yapınca ara veriliyordu.
- İşgalcilerin vahşi baskıları “yargısal işlem” görüntüsüyle , savcılık eylemi olarak gösteriliyordu.
- “Soruşturulan suçun tarihi yoktu. Savcılar yüz yıl öncesine kadar uzanabiliyordu. Balkan Savaşı sırasında işlenmiş suçlar. 1913 başındaki Babıâli Baskını ile de suçlanabiliyorlardı.
- Tutuklanmak ve cezalandırmak için kanıt ve delil aranmıyordu. Derme çatma yalancı tanıklarla suç kanıtı imal edinmek isteniyordu. Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın yakınında bir kahve, işsiz, güçsüz serserilerin her türlü yalancı tanıklık için beklediği bir yer haline gelmişti.
- Hangi tutuklunun ne zaman serbest bırakılacağı mahkeme dışındaki iradece, İngiltere Yüksek Komiserliği tarafından belirleniyordu.
- Mahkemenin yaptığı yüz karası işlemler, medya desteğiyle, topluma karşı bir psikolojik savaş desteğinde yürütüldü. İngilizlerin denetimindeki “Mütareke Basını” ve bir kısım “aydınlar”, “yargıya saygılı olalım, hukuki sürecin tamamlanmasını bekleyelim” diye kamuoyu oluşturuyordu.
Bu uygulamaların Ergenekon yargılamaları ile çok yakın benzerlik içinde olmasının nedenini açıklayacağım.
Sayın Başkan,
Değerli Yargıçlar,
Türkiye’de Cumhuriyet döneminde bir çok olağanüstü yargılamalar yaşandı. Amerikancı askeri darbeler döneminde Türkiye’nin hukuk geleneğinin dışına çıkan uygulamalar oldu. En olumsuzu 12 Eylül döneminde yaşandı. Ancak 12 Eylül döneminde bile, Nemrut Mustafa Paşa Divanı gibi hareket edilmediğini yaşayarak gördük. Bir örneğini de mahkemede dinledik: 4 Mayıs 2009 Pazartesi günü sayın avukat Naci Gürkan’ın mahkemede açıkladığı gibi Amerikancı darbenin lideri Kenan Evren, hukukçulara emir veremeyeceği konusunda genç bir hakim yüzbaşı tarafından uyarılabiliyordu. Hukukçuların emirle yönetilmeyeceği, mahkemelerin bağımsız olması gerektiği darbe liderinin yüzüne karşı söylenebiliyordu.
İşgal İstanbulu’ndaki yargılamaların ve Ergenekon sürecinin, diğerlerinden farkı ne?
Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın hukuk tarihinin yüz karası olmasının nedeni, yargıçların özelliğinden mi kaynaklanıyordu? Hayır. Biliyoruz ki ilk oluşturulan heyetin başkanı Salih Paşa, halim selim bir hukukçuydu. Peki sorun Nemrut Mustafa Paşa’nın kişisel özelliğinde mi kaynaklanıyordu? Bu sorunun yanıtı da hayır! Nemrut Mustafa Paşa, Cumhuriyet’ten sonra Türkiye’ye gelip hizmette bulunma teklifinde bulunmuş, ancak devrimci Cumhuriyet yönetimi tarafından reddedilmişti.
Sorun neydi o zaman?
İşgal İstanbul’undaki yargılamalarda esas sorun, bu mahkemenin yabancı devletlerin emirlerini yerine getirmesiydi.
İngiltere Savaş Bakanlığı, İngiltere Dışişleri Bakanlığı, İngiltere Yüksek Komiserliği’nin emirleri bir hukuk devleti olmayan Osmanlı Anayasası ve yasalarına bile sığmıyordu. Bu nedenle Teşkilatı Esasiye ve kanunlar ayak altına alınıyordu.
Değerli yargıçlar,
Çünkü hukuk ancak milli egemenlik varsa bir anlam taşır. Milli egemenlik yoksa, hukuk da buharlaşır.
Mahkemenize, ABD ve AB hükümet görevlilerinin verdiği “Ergenekon’un kökünü kazıyın” talimatlarını defalarca sunduk. En son, 7 Mayıs 2009 tarihli Zaman gazetesinde Avrupa Birliği Komisyonu’nun Ergenekon yargılamalarını çok yakından izlediği yazılıyor. AB’nin Türkiye Temsilciliği’nin Mart ayı raporunda en geniş yer Ergenekon’a ayrılmış. Yine AB’nin Genişlemeden Sorumlu Bakanı Oli Rehn de Milliyet gazetesine verdiği demeçte, yargılamalara ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor ve mahkemenize talimatlar veriyor.
Sayın Başkan,
Ergenekon davasındaki hukuksuzlukların esas kaynağı da Nemrut Mustafa Paşa Divanı’ndakiyle aynıdır. Ergenekon yargılamasının, hem soruşturmanın hem kovuşturmanın arkasındaki irade, Türkiye dışındaki iradedir. ABD’nin iradesidir. Mehmet Altan’ın açıkça yazdığı gibi NATO’nun iradesidir. Siz bunu SüperNATO’nun talimatları olarak anlayabilirsiniz.
Mahkemenizin hukuka bağlı olduğunu göstermesinin biricik yolu, bu baskılara karşı açık tavır almasıdır.
Benim 13 ay boyunca tutuklu kalmamın hukuk içinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasaları içinde açıklaması yoktur. Tek açıklaması bu uluslararası iradedir. NATO’nun ABD’nin iradesine bağlı olanlar bizleri tutuklamıştır ve cezaevinde tutmaktadır.
Sayın başkan,
Bu gerçeğin her dile getirilmesi üzerine, “haşa, mahkememiz kimsenin etkisi altında değildir” diyorsunuz. Ancak uygulamalarınız, sözlerinizi doğrulamıyor. Yargıtay başkanlarının, Yargıtay Başsavcılarının çok ağır eleştirdiği bu iddianameyi kabul etmenizin, tutuklamaları sürdürmenizin, onca gerçeğin açığa çıkmasına karşın ikinci iddianameyi kabul etmenizin, nokta nokta bırakılmış mahkeme kararlarıyla tutuklama eylemlerini yasal saymanızın, bu davanın temeli olan MİT’in Ergenekon şemasının üstünü kapatmanızın, yasa dışı yollarla elde edilmiş veya polis marifetiyle imal edilmiş delillerle işlem kurmanızın ve bizlerin tutukluluk halini sürdürmenizin bir tek açıklaması vardır: Mahkemenin iradesiyle bu kadar çok hukuksuzluk yapılamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarını yok sayan bu iradenin Türk milleti adına karar veren mahkemeleri bağlamayacağını göstermenizi bekliyoruz.
Tahliyemi talep ederim.
Saygılarımla.
Adnan Akfırat
Hayati Özcan'ın beyanları
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na
Esas no : 2008/209
Konu : NATO İzmir Şirinyer Karargahına müzekkere yazılarak, MİT’in Haziran 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’na bildirdiği NATO bilgilerini içeren CD hakkında; NATO’da yapılan kurum içi işlemin, kurum içinde bir soruşturma açılmış ise hangi aşamada bulunduğu, sonuçlanıp sonuçlanmadığının işbu dilekçemin ilgili kısmı da tezkereye eklenerek sorulması ve tahliye istemimdir.
Açıklama :
I. NATO ŞİRİNYER KARARGÂH AMİRLİĞİNE
TEZKERE YAZILMASI İSTEMİM:
1. Resmi kurumlarda bir evrak veya eşya kaybolduğunda veya çalındığında araştırma, soruşturma ve sorumluları hakkında işlem yapılacağının yasal zorunluluk olduğu malumdur.
2. NATO İzmir Şirinyer Karargâhı bünyesinde kurum amirliğince, yok olan bu CD hakkında soruşturma açılmış olması kuvvetle muhtemeldir.
3. Savcılık sorgumda bana bir kısım yabancı isimler sorulmuştur. Ben de tanımadığımı belirttim. Savcılık makamının, ait olduğu iddia edilen kurumdan bilgi istemesi gerekirken bunu yapmamıştır. Oysa bu CD ve bilgiler mutlaka bir birimin sorumluluğundadır. Öyleyse bu birim hangisidir, güvenlik şube midir, istihbarat şube midir, sorumlusu kimdir, kime zimmetlidir? Bu bilgiler MİT’in kendisine ulaştığını belirttiği CD’nin kaybolmasında gerçek sorumlunun ortaya çıkarılması elzemdir. Kaldı ki belirttiğim gibi bu soruşturma ilgili kurum tarafından mutlaka yapılmıştır.
4. Savcılığın re’sen yapması gereken bu araştırmayı Sayın Mahkemenizden talep etmekteyim. NATO İzmir Şirinyer Karargâh Amirliği’ne tezkere yazılarak; anılan konuda soruşturma açılıp açılmadığı, açılmamış ise nedeninin, açılmış ise sonucunun sorulmasını, soruşturma açılmış ise evraklarının istenmesini; yazılacak tezkereye iş bu dilekçemdeki ilgili kısımların eklenmesini talep etmekteyim.
II. TAHLİYE İSTEMİM:
1. II. İddianamenin 103 ve 104. Sayfalarında Savcılık, NATO CD’si için I. İddianamede iddia ettiği varsayımların, soyutlamaların hukuki bir sonuç doğurmadığını, suç isnadında bulunmadığını belirtmiştir. Savcılık, hukuki bir sonuç doğurmadığını belirttiği bu hususu yasaya, hukuka aykırı olarak İddianameye yazmakta beis görmemiştir. Suç isnadında bulunmadığını belirtmesine karşın bu delillerin örgütün varlığını kanıtladığı ileri sürülüyor. Arama tutanağında olmayan CD, nasıl oluyor da örgütün varlığının delili oluyor?
2. Genelkurmay Başkanlığı yazısı:
Genelkurmay Başkanlığı, İstanbul C. Başsavcılığı yazısına verdiği yanıtta NATO CD’sine konu olan bilgilerin (İddianame’de belirtilen 326/1 için aranan bilgi ve belgeler niteliğinde) ülkenin iç ve dış siyasi çıkarları anlamında olmadığını;
“Devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgilerden” olmadığını yazmış, adı geçen CD içindeki bilgilerin gizlilik derecesini de şöyle açıklamıştır;
“Yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasının yasaklandığı, gizli kalması gereken bilgilerden olduğu…”
(4.4.2008 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Genelkurmay’a yazdığı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nın ise 2 Haziran 2008 tarihli hizmete özel dereceli ön yazısı ve 4 sayfa eki)
Kanun koyucu kanunları yaparken devletlerarası ilişkileri, faktörlerin tarifini açık ve net yazmıştır. Klasör-226’da yer alan 225. ve devamındaki sayfalardaki bilgilerin aranan dış ve iç siyasete ilişkin bilgiler olmadığı açıktır. Toplam olarak karargah içi düzenlemeleri içeren bu bilgilerin devlet güvenliği niteliğinde olmadığı, dış ve iç siyasal nitelikte olmadığı açıktır. NATO-Türkiye ilişkilerine konu olacak bir bilgi değildir.
PEKİ, NE KALDI?
3. İstanbul C. Başsavcılığı’nın bila tarihli yazısı ile NATO CD’si hakkında yine Genelkurmay Başkanlığı’na “gerekli tedbirlerin alınıp alınmayacağı … gereğinin takdir ve ifası için…” diyerek EK’inde flaş disk bellek “mühürlenmemiş” zarfla gönderdiği yazıya, Genelkurmay Başkanlığı 7 Nisan 2008 tarihli cevabi yazısında aynı kapsamda CD’lerin “…MİT tarafından 21.06.2007 tarihinde 2 adet CD ile Genelkurmay Başkanlığı’na intikal ettirildiği tespit edilmiştir” diyerek verdiği yanıt ile bir kez daha bu CD’lerin elde edilmesinden yaklaşık 10 ay önce ellerine geçtiği, gerekli önlemlerin de o zaman alındığı ortaya çıkmıştır. MİT’in bu CD’leri Ümraniye bombalarının ele geçirilmesinden bir hafta sonra Genelkurmay’a intikal ettirilmesi ayrıca dikkat çekicidir. (7 Nisan 2008 tarihli Genelkurmay Başkanlığı Adli MÜŞ.7502-353-080Ö yazısı)
PEKİ, NE KALDI?
4. Bu 2 ve 3. Şıklardaki bilgilerin ışığında yeniden Mahkemenizden 25.11.2008 tarihinde; MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’na sorularak İşçi Partisi ile ilgili olarak ve şahsım hakkında bir soruşturmanın olup olmadığını (Genelkurmay’dan), MİT’in de bu CD’leri nasıl elde ettiğini, MİT’in bu CD’ler hakkında başka bir kurumu bilgilendirmede ya da soruşturma anlamında çalışması var mıdır diye Sayın Mahkemeyi bilgilendirmesini istedik (MİT’ten).
Sayın Mahkeme talebimiz üzerine ara kararı ile sadece Genelkurmay Başkanlığı’na müzekkere yazılmış, gelen cevapta ise konu olan NATO CD’si ile ilgili olarak İşçi Partisi ve benim için bir işlemin olmadığını, sadece eski tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı olarak verdikleri cevapta bildirdikleri gibi MİT’in bu CD’leri kendilerine gönderdiğini belirtmiştir. Mahkemenin ara kararı, MİT’e ilişkin önerdiğimiz talebimizi gerekli görmemiş ayrıca MİT’e bir müzekkere yazılmamıştır.
PEKİ, NE KALDI?
5. Evimde ve işyerimde yapılan aramaya katılmak isteyen avukatım polis tarafından engellenmiştir. Bunu sorgularımda belirttim. Arama ve el koyma tutanağında markası ve CD numarası yazılı olmayan bir CD ile suçlanmaktayım. 12. Dalga olarak adlandırılan operasyonda Savcılığın Emniyete yazdığı aramaların nasıl yapılacağına ilişkin yazı ile İzmir ilinde yapılan aramanın kanunsuzluğu itiraf edilmektedir. Tutuklanmama neden olan kanundışı arama, tahliyemde lehime delil olmalıdır.
PEKİ, NE KALDI?
6. Sayın Başkan, Sayın Heyet,
Davanın gelinen aşamasında kanıtlar toplanmış, olaylar aydınlanmış, tutuklanmama ilişkin haksız gerekçeler boşluğa düşmüştür. Tutuklu kalmamı gerektiren bir neden var mıdır?
Genelkurmay Başkanlığı’nın soruşturma yapmadığı, devletin dış ve iç siyasetine ilişkin bilgi niteliğinde olmayan, varlığı ilk defa MİT tarafından tutuklanmamdan da 10 ay önce haberdar olunan bu “lanetli” CD’nin üzerimdeki ağırlığı lütfen kaldırınız
Tahliyemi talep ediyorum.15 Mayıs 2009
HAYATİ ÖZCAN