CHP ile AKP arasındaki mücadele, giderek daha fazla bir kayıkçı kavgasına dönüşüyor. İzleyeceği mücadele stratejisini “AKP’nin silahlarını elinden almak” olarak belirleyen bir anlayışın varacağı bir başka yer olamaz.
“Kaynak Kemal, Oynak Recep” tartışmaları, geldiğimiz yeri çok güzel özetlemektedir. Türkiye bir yandan Ortaçağ karanlıklarına, diğer yandan emperyalist projelerin sahnelendiği kanlı iç çatışmalara sürüklenirken, bu gerçeği perdeleyen “kayıkçı kavgaları”, milletin gözüne çekilen perdeden başka bir anlama gelmemektedir.
Gerçek gündem gözlerden gizlenmektedir.
Nedir Türkiye’nin gerçek gündemi? Veya soruyu başka bir şekilde soracak olursak, AKP’ye karşı muhalefet hangi zeminde verilmelidir?
BOP EŞBAŞKANLIĞI
AKP’ye karşı mücadelede döne döne üzerinde durulması gereken Birinci konu, Tayip Erdoğan’ın bizzat kendi ağzından tam otuz dört yerde kameralar karşısında itiraf ettiği BOP eşbaşkanlığı konusudur.
Egemen bir ülkenin Başbakanı bir yabancı devletin projesinde eşbaşkanlık görevi üstlenemez. Bırakın Başbakanı, en sıradan bir devlet görevlisinin bile yabancı bir devletten “görev” alması suçtur.
Böyle bir “görev”i almış olan bir kişi, eğer bir Başbakan ise, işlediği suç Yüce Divanlıktır.
LAİK DEMOKRATİK CUMHURİYET
AKP’ye karşı mücadelede üzerinde durulması gereken İkinci konu laik demokratik Cumhuriyetin tasfiyesi yolunda atılan adımlardır. AKP, Anayasa Mahkemesinin 2007 yılında “suç” olarak nitelediği bütün eylemleri, bugün artık fütursuzca gerçekleştirmektedir.
Türban, artık serbesttir. Serbest olmanın ötesinde Ortaçağ’ın yaşam biçimi bütün yurttaşlara artık devlet zoruyla dayatılmaktadır.
Yargı, yürütmeye bağımlı hale getirilmiştir.
Basın esas olarak susturulmuştur.
Millet, etnik ve inanç farklılıkları temelinde bölünmektedir. Ulusal devlet çökertilmektedir.
AÇILIMLAR
Üçüncü konu “Açılımlardır”. AKP “Kürt açılımı” ile milleti böldü. Güneydoğu’yu Türkiye’den fiilen koparan bir süreci başlattı.
“Alevi açılımı” aslında Alevilerin sırtından tarikatların meşrulaştırılması ve yasalaştırılması hamlesine dönüştü.
“Ermeni açılımı”, Türkiye’yi uluslararası planda “soykırımcı” ve Türkiye Cumhuriyeti’nin de soykırımlar üzerinde kurulmuş gayrimeşru bir devlet olduğunun AKP iktidarı tarafından kabul edilmesinden başka bir anlama gelmiyor.
“Kıbrıs açılımı”, KKTC’nin tasfiyesi operasyonudur.
“Komşularla sıfır sorun” politikası, Yunanistan ve Ermenistan Cumhurbaşkanlarının son açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, Türkiye Cumhuriyetinin, tarihinde hiçbir zaman görülmedik biçimde itibarsızlaştırma operasyonuna dönüşüyor.
ERGENEKON
Dördüncü olarak üzerinde durulacak konu, Ergenekon tertibi ile sahnelenen Mafya Gladyo ve Tarikat Hukukudur.
Devletin sahte kanıt ürettiği nerede görülmüştür. Yalancı tanıklara dayanılarak yürütülen bir davanın adaletle bir ilgisi olabilir mi?
Bir siyasi partinin Genel Başkanı hiçbir suç kanıtı olmaksızın üç yıl hapiste tutulabilir mi?
Savcının delil torbasına “sehven” “suç delili” attığı bir örnek dünyada ve tarihte var mıdır? Vb vb.
Bir muhalefet partisi sadece bu davadaki kanunsuzlukları işleyerek bile AKP iktidarını konuşamaz duruma düşürebilir. Ama CHP’nin Genel Başkanı utangaç bir şekilde konuya kenarından köşesinden değinmek dışında bir şey yapmadı.
SOYGUN DÜZENİ
Beşinci konu, AKP iktidarı döneminde kamu mallarının yağmalanması, devletin zor gücünün kullanılarak servetin el değiştirmesi, Abdüllatif Şener’in deyişiyle “TUSİAD’ın zenginlerini sollayan yeni zenginlerin yaratılmasıdır.”
Ama öte yandan 2010 yılı en çok vergi veren 100 isme bakıyorsunuz bir tane AKP zengini yok. Yani AKP’nin zenginleri hem devletin bütün zenginliklerini yağmalıyorlar hem de hiç vergi vermiyorlar.
Bu soygunların hepsi belgelidir. Kanıtlar arasında başbakanın ses kayıtları da vardır. Bir Başbakan, bir satışa müdahale edip “üçe kapatın” diyebilir mi?
Başbakan’ın gizli kasası olarak bilinen bir kişiye devletin örtülü ödeneğinde 3 milyon Sterlin’e mülk alınabilir mi? 140 milyon dolarlık bir köşk TMSF marifetiyle aynı kişiye 23 milyon dolara satılabilir mi?
Yüz milyon dolarlık gemicikler, parmaklardaki 60 bin liralık yüzükler, 40 bin dolarlık takım elbiseler, 6 milyon dolarlık villalar vb. vb.
BORÇ YÜKÜ, İŞSİZLİK
Altıncı konu, Türkiye’nin toplam borç yükünün AKP iktidarı döneminde 240 milyar dolardan 570 milyar dolara yükselmesidir. Sıcak paraya yol verilmesiyle ülke kaynaklarının dışa akıtılmasıdır. Ülkenin bankacılık sisteminin yabancıların denetimine geçmesidir.
Yedinci konu işsizlik rakamlarının AKP iktidarı döneminde neredeyse katlanmasıdır. Çalışan nüfusun önemli bir kısmının dilenci durumuna düşürülmesidir.
Bu listeyi uzatabiliriz. Bu konularda yapılacak eleştiriye AKP’nin verecek cevabı yoktur. Bu eleştirilerin yanı sıra çözümlerinizi de söyleyecek olursanız, halkın neye karşı çıkması ve neyi savunması gerektiğini söylemiş olursunuz.
İşte “muhalefet” böyle yapılır.