Milletin Öncülerinin Tartışmasına Sunuyoruz:BEŞ MAKALE BİR BİLDİRİ

Ülkemiz tarihsel bir süreçten geçiyor. Atatürk Cumhuriyeti'ni yıkarak Mafya Tarikat Gladyo rejimini kuran Karşı Devrim, Türkiye'yi sorunlarını ancak devrimle çözme noktasına getirdi. Devrime önderlik edecek merkezin yaratılması günün yakıcı görevi olarak önümüzdedir. İ

Tarih:

Ülkemiz tarihsel bir süreçten geçiyor. Atatürk Cumhuriyeti'ni yıkarak Mafya Tarikat Gladyo rejimini kuran Karşı Devrim, Türkiye'yi sorunlarını ancak devrimle çözme noktasına getirdi. Devrime önderlik edecek merkezin yaratılması günün yakıcı görevi olarak önümüzdedir. İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Doğu Perinçek'in konuya zemin oluşturan ve çöüzm yollarını gösteren 5 makale ve bir bildirisini incelemenize sunuyoruz. Konu üzerine görüşlerini burada yayınlamak ve tartışmayı geliştirmek isteğindeyiz. Okulayalım, yayıp okutalım, tartışalım, görüşlerimizi iletelim. Görüş, öneri ve eleştirilerinizi ip@ip.org.tr ve bilgi@ip.org.tr adreslerine gönderebilirsiniz.

BEŞ MAKALE - BİR BİLDİRİ

I. MAKALE

YÜZDE 60’I İYİ TANIYALIM – 1
AKP - CHP - MHP SİSTEMİNİN DIŞINDA ÇÖZÜM TALEBİ


Andy - Ar Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin Ağustos ayında yaptığı araştırmada, “yeni bir siyasal partiye ve lidere ihtiyaç var” diyenlerin oranı, yüzde 60,4 çıktı. Yuvarlak hesap, yüzde 60. “Yeni partiye gerek yok” diyenler ise, yüzde 30, başka deyişle yeni parti isteyenlerin yarısı. Yüzde 10 ise “fikrim yok” cevabını veriyor.
Bu araştırma üzerine basında ve Aydınlık gazetemizde yazılar çıktı. Ancak “yeni parti” talebinin özünü yakalayan bir yorum yapılmadı.
Oysa çok önemli. Çünkü 1950’den bu yana, hiçbir dönemde, yüzde 60 gibi büyük bir çoğunluğun yeni parti istediği görülmemiştir.
Yüzde 60’ın yeni parti isteği olağanüstü bir döneme girdiğimize işaret ediyor. Bu yüzde 60’ı iyi anlamak durumundayız.

YÜZDE 60:
ÇEŞİTLİ PARTİLERİN SEÇMENİ
Birincisi, bu yüzde 60, şu anda çeşitli partilere oy veriyor, ancak o partilerde bir çözüm görmüyor, “yeni parti” istiyor.
Yüzde 60, yalnız CHP’li değildir; çünkü CHP’nin bütün oyu son araştırmalara göre, yüzde 19.
Yüzde 60, yalnız MHP’li de değil. MHP oyları şu sıra yüzde 16 çevresinde deniyor.
CHP ve MHP seçmeninin tamamı “yeni parti” istese, hepsi yüzde 35 eder.
Demek ki, yüzde 60 içinde çok yüksek oranda AKP seçmeni ve diğer partilerin seçmenleri de var.

YÜZDE 60’IN ORTAK TALEBİ
Bu durumda yüzde 60, CHP, MHP, AKP ve diğer partilerin seçmenlerinin her birinden farklıdır.
O zaman soru şudur: Bugün CHP, MHP, AKP’ye oy veren, fakat o partilerin hiçbirinde çözüm görmeyen yüzde 60 neyi istiyor? Bu büyük kitlenin ortak talebi nedir?

AKP, CHP VE MHP EKSENLİ ÇÖZÜMLERİN SONU
Öncelikle saptayalım: Talep edilen AKP iktidarı değildir. Seçmen AKP’den hoşnut olsa, yüzde 60 oranında yeni parti aramazdı. Demek ki, aranan şey, öncelikle bir iktidar seçeneğidir. Millet, AKP’yi yıkma eğilimine girmiştir. Ancak AKP’yi yıkacak seçeneği, parlamento içindeki muhaliflerde de görmüyor. Yüzde 60, AKP’nin çözüm olmadığını saptamakla birlikte, CHP ve MHP’den de çözüm beklemiyor. Yeni partiye gerek yok diyenlerin oranı, yüzde 30’dur. Bu yüzde 30, Meclisteki iktidar ve muhalefetten hoşnut olanların oranıdır.
Buradan şu sonuca varabiliriz: CHP, MHP ve AKP içine sıkışarak üretilecek çözümler, bu yüzde 60’ı etkilemeyecektir.
Daha somut ifade edelim: AKP’nin başından Tayyip Erdoğan gitse, başkası gelse, bir şey değişmeyecek. Aynı şekilde CHP’de Kılıçdaroğlu yerine Baykal ekibi veya MHP’de Devlet Bahçeli’nin yerine Koray Aydın genel başkan seçilse, yüzde 60’ı etkileyen bir cereyan yaratamayacaktır. Yeni parti arayışının en somut anlamı budur.

YÜZDE 60’IN BEKLENTİSİ
İşte bu noktada yüzde 60’ın beklentisini tanımlamak önem kazanıyor.
Seçmenin üçte ikisi, Türkiye’nin bölünmesi, iç barışın bozulması, Cumhuriyetin yıkımı karşısında Türkiye’yi birleştirecek, iç barışı sağlayacak büyük gücün yaratılmasını istiyor. Ve bu yakıcı çözümü de, AKP, CHP ve MHP’nin ötesinde görmektedir. Bu partiler, vatan bütünlüğü, bölücü terörün tasfiyesi ve Cumhuriyetin yaşatılması meselesini anlamamış ve bu konuda bir çözüm üretmemiştir. En önemlisi, çözüm için gerekli Millî Kuvveti bir araya getirme ihtiyacını duymamış ve yerine getirmemişlerdir. BOP Eşbaşkanlığı ricali ve muhalifleri, terörü kınamanın ötesinde bir şey yapamayan zavallılar konumundadır.

SEÇENEK SİSTEMİN DIŞINDA
O halde yüzde 60’ı kazanacak ve iktidar mücadelesine seferber edecek seçenek, CHP, MHP ve AKP’den herhangi birinin çeperleri içinde kalarak yaratılamayacaktır. Çünkü yüzde 60’ın, kendisi tam bilincinde olmasa bile, umudu sistem dışındadır. AKP, CHP ve MHP dışında yeni bir parti aramak, sistem içindeki çözümlere sırt çevirmek anlamına geliyor. Bu, çok doğal. Çünkü bir karşıdevrim gerçekleşti. Bu karşıdevrim millete karşıdır ve milletin çoğunluğu bunları anlamasa bile, günlük hayatında kendisine karşı bir rejimin kapanına girdiğini duyumsamaya ve anlamaya başlamıştır.

“ANADOLU’YA GEÇMEK”
ABD güdümlü bu karşıdevrimle savaş sistemin dışına çıkmak anlamına gelir. Türkiye millîciliğinin bir kez daha Anadolu’ya geçtiği bir döneme giriyoruz. 1919 yılında padişahlık rejiminin dışına çıkmaya, “Anadolu’ya geçmek” deniyordu. Yine benzer bir durumdayız. Yüzde 60’a ancak “Anadolu’ya geçerek”, yani karşıdevrimin karşısına dikilerek önderlik edebiliriz.
Bu açıdan yüzde 60, denebilir ki, “Anadolu’ya geçecek” bir önderlik arayışına girmiştir. Bunu sıradan yurttaş böyle formüle edemeyebilir. Ancak onların beklentisini anlamak, çözüm haline getirmek ve uygulamak Öncülerin görevidir. Atatürk, bunu anlayabildiği için sistemin dışına çıktı ve milletin kuvvet ve yeteneğini harekete geçirebildi.

CHP VE MHP’NİN TEPESİNDEKİ KARŞIDEVRİM STATÜKOSU
Tekrar pahasına, bir kez daha altını çiziyoruz: AKP, karşıdevrimin partisine dönüşmüştür ve milletin çaresi, AKP’yi yıkmaktır. CHP ve MHP ise, “Anadolu’ya geçmek” diye bir görevin farkında değildir. Bunu tartışan bir çıkış da görülmüyor bu partilerde. AKP ve CHP’nin muhalifleri, eski sıradan tavırlarla parti içi iktidar savaşı veriyorlar. Kendileri de sistemin içinde durdukları için, kendi partilerinde sistemin esas sahipleri olan Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’den sürekli dayak yemek dışında bir sonuca ulaşamayacakları apaçık görülüyor. Sisteme karşı olmadan, CHP ve MHP’nin tepesindeki sistemi deviremezler. Türkiye’deki karşıdevrime cephe almadan CHP’deki Neoliberal karşıdevrimle ve MHP’deki “Amerikan Milliyetçisi” karşıdevrimle baş edemeyeceklerdir. Dikkat edilsin, CHP ve MHP yönetimlerinin AKP ile bağlantıları, Küresel Neoliberal sisteme olan bağlantılardır. Bunu anlayamazsak, yüzde 60’ı da anlayamayız.
Başka deyişle yüzde 60’ın “yeni parti” talebine, CHP, MHP ve AKP statükosu içinde kalarak cevap üretilemez. Ve o statüko, parti içi demokrasi karşıtlığı değildir. O statüko, Kemalist Devrimi yıkan Mafya - Tarikat rejimidir.

KOMŞULARLA VE AVRASYA ÜLKELERİYLE
BİRLİK ARAYIŞI ÇOĞUNLUK OLDU
Yüzde 60’ı tanımamıza olanak sağlayan veri, yalnız onların “yeni parti” isteği değildir.
Türkiye’de ABD emperyalizmini tehlike olarak görenler, yüzde 80 ve 90’ların altına inmiyor.
Türkiye’nin AB’ye üye olacağını düşünenlerin oranı, yüzde 17’ye düştü. Bu çarpıcı bilgiyi, Türkiye - Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırma Vakfı’nın 23 Ağustos 2012 günü gazetelerde yayımlanan araştırmasından öğreniyoruz.
Yine Avrupacıların yaptığı bu araştırmaya göre, halkın yüzde 46’sı, başta Rusya olmak üzere komşularımızla birlikten yana. İslam İşbirliği Örgütü yandaşları ise, yüzde 21’de kalıyor.
Bu veriler de, yüzde 60’la örtüşüyor. Halkın önemli çoğunluğu, cephesini ABD merkezli tehdide çevirirken, dostlarını komşuları içinde ve daha geniş olarak Avrasya ülkelerinde görüyor.

YÜZDE 60’IN ÖZET TANIMI:
MİLLÎ GÜÇ
Bütün bu verilere dayanarak, yüzde 60’ı özet olarak şöyle tanımlayabiliriz: Millî güç!
Yeni parti isteyenler ve Batı tehdidinin farkında olanlar, aynı çoğunluktur ve bu büyük kitlenin duyarlılıkları şöyle sıralanabilir:
- Millî devlet.
- Millî bağımsızlık.
- Millî egemenlik.
- Millî hükümet.
- Millî ordu.
- Millî seferberlikle terörün tasfiyesi ve yurtta barış.
- Millî birlik.
- Vatan bütünlüğü.
- Millî ve halkçı ekonomi.
- Bölgedeki millî devletlerle dayanışma ve birlik.
- Millî bağımsızlığımızın uluslararası güvencesi olarak Avrasya Birliği.
CHP’nin 16 Eylül 2012 günü gazetelerde tam sayfa yer alan Parti Meclisi Bildirisi’ne bakın, yüzde 60’ın millî talepleri yoktur. CHP, girdiği çizgiyi maskeleyen tekerlemeler kullanmakta, fakat bildirinin özü Neoliberal ve bireycidir. Millî olan çözümlere karşıt konumdadırlar.

MİLLÎ = DEVRİMCİ
Bugün Türkiye, millî olan her talebin ancak devrimcilikle karşılanabileceği bir süreçtedir.
Millî olmak, tutuculuk değil, devrimciliktir.
Devrimci olmak da, bugün ancak millî mevzilerde olmakla mümkündür. Millî olmayan bir devrimcilik, bugün Türkiye’de hayatın dışındadır. Çünkü halk, millî mevzidedir ve Türkiye’nin bütün sorunları millî mevzidedir.
ABD merkezli küresel emperyalizm, millî devlet başta olmak üzere millî olana saldırıyor. Bu durumda kapitalizme karşı mücadele, millî eksendedir. Toplumun önündeki program, Millî Devrim programıdır. Gayrimillî karşıdevrim, millî devrimle yıkılacak ve Türkiye devleti ve toplumuyla Atatürk Devrimi temelinde yeniden örgütlenecektir.

MİLLÎ TARİH = DEVRİM TARİHİDİR
Bugün, tıpkı 19. yüzyıl sonlarında, Cihan Savaşı’nda ve İstiklâl Savaşı’nda olduğu gibi, millî sorunlar ancak devrimci yöntemlerle halledilebilir. Türkiye’de 150 yıldır millî olan her şey devrimle gelmiştir. Millî olanı bastıran ve ezenler, hep karşıdevrimcilerdir.
Yüzde 60, aslında “Yeni Parti” ararken, öyle isimlendirmese bile Millî Devrime önderlik edecek kuvveti arıyor.


II. MAKALE

YÜZDE 60’I İYİ TANIYALIM - 2
BÜYÜK KUVVET TALEBİ


Dün bu köşede, araştırmalara göre, “yeni parti isteyen” yüzde 60’ın, yaşanan çözülme karşısında, sistemin dışında millî çözüm talebine yöneldiğini açıkladık. Buradaki çözüm talebi, programın da ötesinde kurtarıcı talebidir, kurtaracak kuvveti oluşturma talebidir.

BÜYÜK KUVVET İHTİYACINI ANLAMAK
Yüzde 60 oranındaki büyük bir çoğunluğun kendi oy verdikleri partilerin ötesinde yeni bir parti arayışına girmeleri, aynı zamanda büyük kuvvet ihtiyacının ortaya konmasıdır.
Halkın yüzde 60’ı, yeni parti talep ederken, kendi partisinden çok daha kuvvetli, daha büyük bir partiyi talep ediyor; bunun oluşturulmasını istiyor.
Çünkü:
- Türkiye’ye yönelen büyük tehdidi göğüslemek için, büyük kuvvet
gerekiyor.
- Yaygın iç çatışma tehlikesini bertaraf etmek için, büyük kuvvet gerekiyor.
- Yıkılan Cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmak için, büyük kuvvet gerekiyor.
- Bütün bunları başarmak amacıyla AKP’yi iktidardan indirmek ve Millî Hükümeti kurmak için, büyük kuvvet gerekiyor.

ANLAMAK UYGULAMAKLA OLUR
Yüzde 60’ı örgütleyecek örgütlenme, öncelikle bu büyük kuvvet talebini anlayacaktır.
Anlamak uygulamakla olur. Bu durumda CHP, MHP, İşçi Partisi ve kendisini emperyalizme karşı milletin içinde gören her parti ve kuruluş, kendi partisini de kucaklayan, ama çok daha geniş bir kuvveti bir araya getirme görevini kavrayacaktır. Yüzde 60, bu tarihi görevi yerine getirmeye kararlı ve yetenekli olan örgütlenmenin çevresinde toplanma eğilimine girer. Halk, CHP ve MHP’de bu karar ve yeteneği görmediği için “yeni parti” aramaktadır.

KİTLELERİ İKNA EDECEK KUVVET
Toplumun bu arayışını anladığımız zaman, meselenin salt program ihtiyacının ötesinde olduğunu görmüş olacağız.
Geniş halk kitlelerini ikna etmek, aydınları ikna etmekten farklıdır. Halkın öncüleri, programla ikna edilebilir. Ancak kitleler, güzel vaatlerin ötesinde, o vaatleri gerçekleştirebilme yeteneğine bakar. Bu nedenle halkın önüne iktidarı kazanmaya yönelik somut ve gerçekleşebilir bir yol haritası konmalıdır. Toplum, sırf adres göstererek, uzaktan “doğru programa gel” diye el sallayarak kazanılamaz. Siyasette sular, hiçbir zaman kendiliğinden yatağını bulmaz. Kanalları açmak, siyasal öncünün işidir.
Bu nedenle yüzde 60’ı ikna için anlamlı bir öncü kuvvetin bir araya getirilmesi gerekiyor.
Günümüz Türkiyesinde bu öncü kuvvet, iki kümeden oluşuyor.


III. MAKALE

YÜZDE 60’I İYİ TANIYALIM - 3
İKTİDAR AMAÇLI MİLLÎ ÖNDERLİK


Bugün üçüncü gün.
Araştırmalarda, “yeni parti” talep ettiği saptanan yüzde 60 oranındaki seçmen kitlesini tanımlamaya ve anlamaya çalışıyoruz.
Şu saptamalarda bulunduk:
1- Yüzde 60, sistemin tepesindeki AKP, CHP ve MHP dışında bir çözüm istiyor.
2- Bu talep, aynı zamanda büyük kuvvet talebidir. Türkiye, bugün “büyük sanılan” partilerin çözemeyeceği sorunların içine batmıştır. Yüzde 60 onlara sırt çeviriyor.

SİSTEMİN DIŞINDAKİ MİLLÎ MERKEZ
Peki bu yüzde 60, nasıl kazanılacak ve Türkiye’yi bu karanlık gidişten kurtaracak iktidar için mücadeleye nasıl seferber edilecektir?
Burada öncelikli sorun, yüzde 60’ı bir siyasal güç haline getirecek önderliğin oluşturulmasıdır. Yazarımız Sabahattin Önkibar, geçenlerde bu önderliği Millî Merkez adıyla andı. Millî Merkez’in isim babası, yaşadığımız süreci çok iyi anlayan bir CHP’li milletvekilimizdir.
Önce şu gerçeği saptayalım: Millî Merkez sistemin içinde değil, dışındadır. Bunu biz söylemiyoruz, ABD emperyalistleri ve memurları böyle ferman buyurmuşlar. ABD’nin küreselleşme programının özeti, millî olanı sistemin dışına atmaktır. 12 Eylül ve Turgut Özal’dan beri uygulanan program budur. Bu programı, birkaç gün önce BOP Eşbaşkanlığının dışişleri görevlisi Ahmet Davutoğlu çok açık ifadelerle bir kez daha ilan etti:
“ULUSÇULUKLA HESAPLAŞMA ZAMANI GELDİ!”
Hürriyet, 17 Eylül 2012

Aslında bu hesaplaşma 12 Eylül 1980’den beri sürüyor. Küresel karşıdevrimin programı, millî olanla, başka deyişle milletle hesaplaşmadır. Yüzde 60, bu hesaplaşmanın hedefi olan ve olayın farkına varan güçtür. Yüzde 60’ın ortak karakteri, millî olmaktır.

SİSTEMİN DIŞINDAKİLER VE
SİSTEMİN DIŞINA SÜRÜLENLER
Millî Merkez’in tanımı da, yüzde 60’ın tanımıyla bağlantılıdır. Milletle hesaplaşmanın hedef aldığı güçleri iki kümede toplayabiliriz:
Birincisi, eskiden beri nesnel olarak sistemin dışında olan geniş işçi, köylü, esnaf ve zanaatkâr kitleleridir. Millî tüccar ve sanayiciler de ara sınıf karakterinde olmakla birlikte millî sınıflara dahildir.
İkincisi, 1980 sonrasında, özellikle 1990 ve 2002’den sonra sistemin kenarlarına itilenlerdir. Bu kesim, arkada kalan dönemde Millî Devletin yönetimini, kadrolarını ve dayandığı sınıfları oluşturmuştur.

MİLLÎ OLANLA HESAPLAŞAN KARŞIDEVRİM
Kemalist Devrimden kalan millî devlet, kamu ekonomisi, geniş iç pazar, köylünün desteklenmesi vb; 1980’lere kadar Atlantik sürecine rağmen varlığını koruyordu. Millî devlet ve ekonomisi tasfiye edilerek BOP Eşbaşkanlığı rejimi kuruldu. Yeni dönemin hakim sınıfı, sıcak para komisyoncularından, hayali ihracatçılardan, dolar ve borsa vurguncularından ve tarikat rantçılarından oluştu. AKP’yi temsil eden bu asalak sınıf, büyük sanayicileri ve tüccarları da yeni rejimin kenarlarına sürdü.
Millî devletin tasfiyesi bir karşıdevrimdir.
KİT’lerin, gümrüklerin, paranın giriş çıkışına kontrolün, tarıma desteklerin, sosyal güvenlik sistemi ve sendikaların tasfiyesi, karşıdevrimin ekonomik programıdır.
Davutoğlu’nun “ulusçulukla hesaplaşma” dediği olay budur. Hesaplaşma, 2002’den sonra AKP iktidarıyla hızlandı ve 2007’de karşıdevrim esas olarak tamamlandı.

KENARLARA SÜRÜLEN ATATÜRKÇÜLER VE MİLLÎCİLER
Karşıdevrimle kurulan Gladyo-Mafya-Tarikat rejiminin kenarlara sürdüğü gruplar siyasal-ideolojik kimlikleriyle şöyle sıralanabilir:
- Atatürkçü, laik, çağdaş orta sınıflar, aydınlar, bürokratlar.
- Kurum olarak Türk Ordusu ve özellikle Mustafa Kemal’in askerleri.
- Çeşitli parti ve akımlara dağılmış olan milliciler, vatanseverler, millî devletle varolan kesimler.
Bu olayı iyi anlamak için somut örnekler vermeliyiz. Türk Ordusunun 100’e yakın general ve amirali ile 500 kadar seçkin subayı hapse atılmıştır. Komuta kademesi de esir alınmıştır. Bütün subay kitlesi, Kemalist Devrimin yıkımıyla bağlantılı olarak, sistemin itibarsızları konumuna itilmiştir.
Millî devletin eski kadroları, hatta Süleyman Demirel ve Ahmet Necdet Sezer gibi eski Cumhurbaşkanları, Hüsamettin Cindoruk gibi eski TBMM Başkanları, Deniz Baykal’la birlikte CHP’nin önder kadroları ve teşkilatları, eskiden iktidar partisi olan DYP/DP ve ANAP’ın AKP ile bütünleşmeyen kadroları ve temsil ettikleri kuvvetler sistemin kenarına sürülmüşlerdir. Yine AKP ile bütünleşmeyen bir kısım milliyetçi-ülkücüler aşağı bastırılmışlardır.
Devlet bürokrasinin tasfiye edilen geniş kadrolarının yerlerine tarikat ve cemaat kadroları yerleştirilmiştir.

MİLLÎ YIKIMDAN ETKİLENEN BÜYÜK KİTLE
Bu süreçte yıkılan millî devletin eski sahipleri ile çağdaş orta sınıflar, bir süre “Cumhuriyetimiz dimdik ayakta” gibi söylemlerle yeni durumu kabul etmek istememişlerdir. Ancak artık Harp Okulları dahi İmam Hatiplilere açılmaktadır. Karşıdevrim manzarası apaçık ortadadır.
Yeni sistem içinde yeni olmayan kesim, yalnız kendisini temsil etmiyor. Bu kesimlerin geçmişte toplum içinde denetledikleri ve etkiledikleri geniş halk yığınları var. O yığınlar da KİT’lerin özelleştirilmesiyle sokağa atılmış, 5 milyon sendikalı sendikasız kalmış, toprağını ekemez hale gelmiş ve yoksullaşmış, iflas etmiş veya tezgâhını kaybetmiştir. Millî devletin tasfiyesi nüfusun yüzde 10’u dışında bütün bir milleti etkilemiştir. En önemlisi ülke parçalanma tehdidi altındadır, laiklik elden gitmiş, mezhep baskısı yoğunlaşmıştır ve iç barış artık geçmişte kalan bir özlemdir.
Bütün bu etkenler, yeni parti arayan yüzde 60’lık büyük çoğunluğu belirlemiştir.

MİLLÎ MAĞDURLAR ARASINDAKİ YAKINLAŞMA
Yine bu süreç, yakın zamana kadar millî devletin yönetici kesimleri içinde yer alanları emekçi sınıflara yakınlaştırmıştır. Bu kesim, Atatürk Cumhuriyetinin değerleri ve laiklikle buluşmuştur ve cephesini AKP’ye dönmüştür. CHP’nin yeni yöneticileri, Neoliberal hakim sınıfların denetimine girerken, AP-DYP geleneğinden gelen bir kesim, millî ve karma ekonomiye yönelmişlerdir.
Yüzde 60’ın anlamlı bir kesimini kazanarak Milli Hükümet için yeterli gücü oluşturmayı hedefleyecek Millî Merkez, bütün bu gelişmeler dikkate alınarak oluşturulabilir.

MİLLÎ DİNAMİKLER
Bugün iktidar mücadelesi, iki büyük gücün birleştirilmesiyle başarıya ulaşacaktır:
1. Emek hareketi. İşçi sınıfı, kamu çalışanları, meslek örgütleri ve köylülük. En millî dinamik, emekçi halktır.
2. Cumhuriyet hareketi. 2007’de Cumhuriyet yürüyüşü ve mitinglerinde kendisini gösteren aydınlanmış orta sınıflar, sanayici, tüccar ve küçük sermaye sahipleri.
Bu iki dinamik buluşmaya ve birleşmeye başlamıştır.
Yüzde 60 oranındaki yeni parti isteyen kitle bu sürecin ürünüdür.
Yeni parti arayan yüzde 60’ı ikna edecek Millî Merkez, emekçi halkın ve yıkılan Cumhuriyetin temsilcilerinden oluşabilir.
Karşıdevrimin Cumhuriyetle ve milletle hesaplaşma saldırısına karşı mücadeleye önderlik eden Millî Merkez, AKP rejimiyle bütünleşen CHP ve MHP gibi partilerin statükosunu yıkacak ve o partileri de girdikleri çıkmazdan kurtaracak ve kucaklayacaktır.
AKP ve BDP saflarındaki yurtsever kitle de, hiç kuşkusuz millete savaş ilan edenlere karşı millî cephe içinde yer alacaklardır.
Bu büyük mücadele, 1980 öncesindeki statükoyu geri getirmek için değil, bağımsız ve demokratik Türkiye’yi kurmak içindir.


IV. MAKALE

YÜZDE 60’I İYİ TANIYALIM - 4
TÜRKİYE’NİN ARADIĞI ÖNDERLİĞİN NİTELİKLERİ


Yüzde 60, yeni parti ve yeni lider arıyor.
Yüzde 60’ı tanımaya ve anlamaya çalıştık.
Peki o yüzde 60’ın aradığı önderliği de tarif etmek gerekmez mi?
Yeni parti talebi nedeniyle hakim güçler hemen harekete geçti.
Rifat Hisarcıklıoğlu’nun adı yine piyasada, Cemil Çiçek’in Millî Mutabakat Bildirisi çeşitli yorumlara yol açtı. Arkada kalan süreçte yıkılan merkez sağı diriltme girişimleri de var. Göçüğün üzerine bina yapmak için kollar sıvandı.

1. MİLLETE SAVAŞ AÇANLARI YIKACAK BİR ÖNDERLİK
Oysa yüzde 60, AKP, CHP ve MHP’ye benzeyen partilerden vazgeçmiştir. Varolan parlamento statükosunun dışında bir örgütlenme ve önderlik arıyor. Önce bu saptanmalıdır.
Yüzde 60’ın özellikleri, kaygıları, umutları ve özlemleri, aradığı önderliklerin niteliklerini de belirliyor.
Öncelikle Ahmet Davutoğlu’nun ağzından Millete karşı açılan savaşı göğüsleyecek, gayrimillî karakterini ilan eden Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül yönetimini yıkacak bir önderlik aranmaktadır.

2. KURTARICI KARARLILIĞI VE ÖZGÜVEN
Yüzde 60, kurtarıcı görevini üstlenen, kararlı ve kendine güvenen bir önderlik talep ediyor. Bugünkü CHP ve MHP yönetimleri gibi, gidişatın farkında olmayan, sorunsuz ve sıradan tavırlar artık geçersizdir. Milletin iktidarına talip olan önderlik, zorlukların üzerine gidecek kararlılık ve cesarete sahip olmak durumundadır. Bu önderlik, gemileri yakmaktır ve sistemin mevzilerine kaçış seçeneklerini yok edecektir. Milletin bağımsızlığı ve aydınlığa kavuşması için, her zorluğu göze aldığını millete bildirecek ve eylemiyle gösterecektir.
Kriz dönemlerinde cesaret, en önemli önderlik özelliğidir. Artık millet, yalnız cesur bir önderliğe güvenebilir.

3. BİRLEŞTİRİCİ TAVIR
Önderliğe talip olan kadro, büyük kuvveti birleştirme kararında olduklarını duruşuyla ve eylemleriyle göstermelidir. CHP, MHP, Sol partiler ve AKP örgütlerini ve kitlesini doğru programa ve eyleme kazanan bir çizgi izlenmelidir.

4. AKP’YE KARŞI GERÇEK MUHALEFET ÖRNEĞİ
Yüzde 60’ı birleştirecek öncü, AKP’ye karşı etkili ve vurucu muhalefet örneğini eylemiyle gösterecektir. İktidar seçeneği olmak, buna bağlıdır.

5. HALK HAREKETİYLE MECLİSTEKİ MUHALEFET ÇALIŞMASINI BİRLEŞTİRMEK
Millî Merkez, hem Emekçi ve Cumhuriyet hareketinin ön mevzilerinde olmalı, hem de Mecliste etkin bir grup oluşturarak, AKP iktidarını yıkacak mücadeleye önderliğiyle kendini kanıtlamalıdır.

6. BÖLÜNME ANAYASASINI ÖNLEMEK
Millî Merkez, ABD güdümünde AKP’nin Türkiye’ye dayattığı bölünme anayasasını önleyerek ilk siyasal başarısını kazanmalıdır. Bu başarı, karşıdevrimin bozgununun başlangıcı olacaktır.

7. SURİYE’YE KARŞI TERTİPLERE SON VERMEK
Millî Merkezin, ikinci önemli siyasal görevi, AKP iktidarının Suriye’ye karşı terör saldırılarına son verecek etkin bir direnmeyi örgütlemek ve hayata geçirmektir.

8. TÜRK ORDUSUNUN İSTİKLÂL SAVAŞI DEĞERLERİNİ PEKİŞTİRMEK
Derinleşen kriz koşullarında Türk Ordusuna yapılan büyük tertibin bozguna uğratılması, ülkenin geleceği açısından yaşamsal önem taşıyor. ABD’nin komuta kademesini güdümüne alarak darbe tezgâhlama olanağının yok edilmesi için, Türk Ordusu …

9. TÜRK ORDUSUNUN MUSTAFA KEMALLEŞMESİNİ DESTEKLEMEK
Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD güdümlü ve AKP iktidarı marifetiyle yürütülen çok etkili bir operasyonla kuvvet ve itibar kaybetmiştir. Bunun yarattığı tehlikenin ağır sonuçlarını millet büyük acılarla yaşayacaktır. Bu tertibi bozguna uğratmak ve Türk Ordusunu İstiklâl Savaşı değerleri temelinde güçlendirmek, bugün tarihî bir görevdir. Yüzde 60 bu olayın farkındadır. Ancak AKP’yi “Darbeciler temizlensin”, “Askeri vesayet kalksın” teraneleriyle destekleyen CHP ve MHP yönetimleri, Türkiye’yi savunmasız bırakma tertibinin suç ortağıdırlar.
Millî Hükümet hedefiyle oluşacak Millî Önderlik, halkın Millî Ordu talebini siyasal düzlemde temsil etmelidir.
Bugün Korku İmparatorluğu, Silivri ve Hasdal duvarları üzerinde duruyor. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, 28 Şubat, Deniz Kuvvetlerinde casusluk gibi tertiplere son verilmesi ve subayların özgürlüğe kavuşturulması, halkın özgürlüğü için birinci görevdir. Bu mücadelenin başına geçmek, Millî iktidar için mücadelenin önde gelen görevidir.


V. MAKALE

“GÜÇLÜ ORDU GÜÇLÜ TÜRKİYE” İÇİN YAKICI GÖREV

Ergenekon tutukluları arasında bile, “Orduya pek sahip çıkmayalım, sonra bize darbeci derler” düşüncesi var. CHP’nin Atatürkçü olduğunu vurgulayan milletvekillerinin çoğunun aynı kaygıyı paylaştığı görülüyor. Sistemin efendileri, onların kulağına hep şunu fısıldıyor: ‘Ordu ile yan yana gözükmeyin, sonra oy alamazsınız.’
Şunu hiç düşünemiyorlar: Orduyu kaybedince, yarın oy alacakları bir Türkiye kalmayacak!

YÜKSELEN SES: “BİZE BİR ORDU GEREKLİ”
İşte bu ortamda basının âkil adamları seslerini yükseltti. İşçi Partisi ve Aydınlık yıllardır anlatıyordu, şimdi en berrak ifadelerle Necati Doğru’nun temsil ettiği yazarlar haykırıyor: “Bize bir ordu gerekli!”
Türkiye, en sonunda ancak Orduyla çözebileceği sorunların içinde olduğunu kavrama yoluna girmiştir. CHP ve MHP gibi partiler anlayamaz bunu. Hiçbir çözümleri bulunmuyor.
Şöyle çevremize bakalım: Irak, Suriye, Afganistan, Libya; her yerde bombalar patlıyor. Türkiye’nin bu konuda onlardan eksiği yok.
Bütün dünya savaş tehlikesinden söz ediyor. İsrail, İran, hepsi savaş hazırlıklarını yoğunlaştırıyorlar ve Türkiye ateşin ortasındadır.
Neresinden baksanız, artık sorunlar, güçlü bir millî orduyla çözülür. Savaşı önlemenin ve iç barışı sağlamanın en temel aracı, bu koşullarda Mustafa Kemal Ordusudur. Yıllardır yaptığımız uyarı, artık uyarı değildir, yaşanmaktadır: Ordusuz milletler ayak altında kalır.

MİLLETE MUSTAFA KEMAL ORDUSU GEREKLİ
Vatansever kamuoyunda millete gerekli olan ordunun tanımı da yapılmaktadır:
BOP Eşbaşkanı’nın komutası altında olan bir ordu değil, Mustafa Kemal Paşa’nın Ordusu!
ABD’nin Suriye ve İran’ın üzerine süreceği bir silahlı güç değil, Türk Ordusu, millî güç!
Silah arkadaşlarını yabancı devlet harekâtına teslim eden, bayrağı indiren değil, İstiklâl Savaşı değerlerini ayakta tutan bir komutanlık!
TSK, kaçınılmaz olarak Mustafa Kemalleşecektir.
ÖNEMLİ BİR DENEYİM
Bu, nasıl olacaktır?
Önce önemli bir deneyim. Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Temel Yayınları’nın çıkardığı Millî Mücadele Anıları’nda anlatır: İstiklâl Savaşı’nın başında iki görüş vardı. Biz, öncelikle bir Ordu teşkilâtlamamız gerektiğini savunuyorduk. Mustafa Kemal Paşa, önceliğin kurulacak o orduya kumanda edecek bir millî hükümette olduğunu savundu. Amasya ve Sivas’taki komutanlar toplantılarının gündemindeki merkezî tartışma buydu. Hayat, Mustafa Kemal Paşa’yı haklı çıkardı. Önce Ankara’da TBMM Hükümeti kuruldu ve ardından Millî Hükümet, Orduyu örgütledi.

DAMAT FERİTLERİN MİLLÎ ORDUSU OLMAZ
Bugün de mesele budur? Siz, Damat Feritlere bağlı bir Millî Ordu kuramazsınız. Millî kamuoyunun yazarları, “Böyle zavallı ordu olur mu” diye feryat ediyorsa, bunun tek nedeni, TSK’nin BOP Eşbaşkanlığı’nın güdümü altında olmasıdır. ABD bağlantıları, Türk Ordusundaki İstiklâl Savaşı değerlerini tahrip etmiştir. Bu da anlaşılacaktır.

“GÜÇLÜ ORDU GÜÇLÜ TÜRKİYE!”
Bugüne kadar “aman Orduya sahip çıkmayalım” diyenler, önümüzdeki günlerde, “Ordu gelsin bizi kurtarsın” diye bağırmaya başlayacaklardır. “Ordunun vesayetinden kurtulalım” veya “Darbeciler Temizlensin” türünden yaygaraların sonuna gelinmiştir.
Ülkemiz “Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye” konağındadır. Tam bu durumda, Genelkurmay’ın bu hayati sloganı terk edip, içi boş lafları öne çıkarması, ufukların dar, hatta kapalı olduğunu gösteriyor.

İKİ YAKICI GÖREV
Bu durumda iki yakıcı görev önümüzde duruyor:
Birincisi, Türkiye’mizi BOP Eşbaşkanlığı diktasından kurtarmak ve Ankara’da Millî Hükümeti kurmak.
İkincisi, Türk Ordusunu İstiklâl Savaşı değerleriyle yeniden örgütlemek, Güçlü Türkiye için Güçlü Orduya kavuşmaktır!
Bu iki görev de, hızla başarılacaktır. Çünkü Türkiye için yaşam sorunudur.

ÖNDERLİK BİRİKİMİ HANGİ MERKEZDE
Türkiye’nin bu görevleri yerine getirecek önderlik birikimi vardır. Ancak o birikim, bugün sistemin merkezlerinde değil, sistemi yıkacak merkezlerdedir.
Türkiye, buradan millî şahlanışla çıkar. Milletimize dağılmayı ve esareti dayatan bugünkü Gladyo - Mafya - Tarikat rejimi yıkılacaktır.

En zorlu işe durduğun yerden başlayacaksın!
Millî görevi başarmak, bizlerden başlıyor. Gökten kurtarıcı beklemek yerine önce kendimize görev ve sorumluluk vereceğiz, derhal İşçi Partisi’ne katılacağız.
Millî güçleri birleştirip hükümet yapmak, bugün İşçi Partisi’ni güçlendirmekten geçiyor. Çünkü bu süreci bir tek İşçi Partisi gördü ve bu sürece bir tek İşçi Partisi hazır.
40 yıldır sınanan, cesur ve dayanıklı önder kadrolarıyla, sağlam örgütleriyle, fedakârlıkla yarattığı araçlarıyla, gözünü budaktan sakınmayan gençliğiyle ve milleti birleştirmeye yönelik çözümleri ve yaptığı işlerle bugün İşçi Partisi ile karşılaştırabileceğimiz ikinci bir örgüt yok. Hakikat budur. O halde yüz binlerce, ama dağınık Cumhuriyet öncülerini bu çekirdek ekseninde toplayabiliriz. Başka hazır bir eksen yok! Varsa gösterin, biz oraya katılalım.
Bugün CHP, MHP, Sol partiler, AKP ve diğer partilerde olan veya partisiz vatanseverleri, Atatürk’te birleştireceğiz ve tek partide toplayacağız.
CHP ve MHP’nin içinden çözüm üretme şansının kalmadığını kendi tecrübelerimizle öğreneceğiz.
CHP ve MHP’den vazgeçmiyoruz. O partilerdeki birikimi kazanacak pratik çözümü belirtiyoruz.
CHP’nin yerel seçimlerdeki yenilgisinin pususunda elde edilecek bir kazanç yoktur. Bir yıl çok değerli bir zamandır ve Türkiye dağılıyor. Türkiye’nin önündeki sorunlar, CHP’nin kurtarılmasını beklemeyecek kadar yakıcıdır.
Zor olduğu sanılan çözüm, biricik gerçekçi çözümdür. Çünkü zorluk, bizim milletin önüne koyduğumuz seçenekte değildir. Sürecin kendisi zor!
Zor olanı yapacağız, hiç şüpheniz olmasın!


BİR BİLDİRİ

MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK BİLDİRİSİ
29 Ağustos 2012

Türkiye’nin millî güçleri olarak,
Emperyalizme karşı 30 Ağustos zaferimizin 90. yıldönümünde,
İstiklâl Savaşı değerlerimizden esin ve kuvvet alarak,
30 Ağustos Millî Birlik ve Kardeşlik Bildirisi’ni,
Milletimize ve dünya kamuoyuna sunarız.

1. KARARLILIK İLÂNI
Türkiye’nin millî güçleri olarak, vatan bütünlüğümüzü ve Büyük Devrimci Atatürk önderliğinde kurduğumuz Cumhuriyetin temellerini savunma kararlılığımızı bütün dünyaya ilan ediyoruz. Bu konuda her fedakârlığı göze aldığımızı dost düşman herkese bildiriyoruz. Öncelikle ABD ve AB’yi, Türkiye’nin bağımsızlığına, devlet egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygı göstermeleri için uyarıyoruz.

2. GİZLİ ANLAŞMALAR YASADIŞI VE GEÇERSİZ
Türkiye adına ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yapılmış bütün anlaşmaların ve somut olarak 2 Nisan 2003 günü Ankara’da bağıtlanan Powell ile Abdullah Gül arasındaki “2 sayfa 9 maddelik Gizli Anlaşma”nın yasadışı ve geçersiz olduğunu dünya kamuoyu önünde ilgili devletlere bildiriyoruz.
TBMM’nin 4 Haziran 2003 günü kabul ettiği Birleşmiş Milletler İkiz Sözleşmeleri diye bilinen uluslararası anlaşmaların, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliğine, ülke bütünlüğüne, milletin birliğine karşı bölücü girişimlerin hukukî aracı olarak kullanılmasına izin vermeyeceğimizi ve bu sözleşmeleri TBMM kararıyla kaldıracağımızı açıklıyoruz.

3. BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜYLE MÜZAKERE VE PAZARLIĞA SON
Bölücü terör örgütüyle her türlü müzakere ve pazarlığa son verilecektir. Ülkede barış ve güvenliğin sağlanması için devletin ve milletin bütün imkânları etkin olarak seferber edilecek ve devletin yaptırım gücü kararlı olarak uygulanacaktır.
Terör örgütünü silah bırakmaya, terör örgütünde faaliyet gösteren bütün yurttaşlarımızı Türkiye’nin bağımsızlık ve bütünlüğü içinde yer alarak, Türkiye halkının ortak geleceğine katılmaya çağırıyoruz. Türkiye’nin bağımsızlık ve birliğine sadakat, yaraları sarmak ve acılara son vermek için güven veren başlangıçtır.

4. İSTİKLÂL SAVAŞI VE CUMHURİYET DEVRİMİYLE OLUŞTURDUĞUMUZ TÜRK MİLLETİ
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Türkiye halkı, İstiklâl Savaşı’nı zafere ulaştırarak ve Cumhuriyeti kurarak, bir millet halinde birlikte yaşama iradesini ortaya koymuştur. Cumhuriyeti kurma eylemine, eşit yurttaşlık bağına, özgür yaşama iradesine, ortak Cumhuriyet kültürüne ve binlerce yıllık kardeşliğe dayanan milli birliğimizi pekiştirmek, her etnik kökenden yurttaşlarımızın kaynaşma sürecini ilerletmek ve toplumsal, ekonomik, kültürel her alanda kalkınmak ve özgürleşmek için bütün halkımızı birleşmeye çağırıyoruz.

5. CUMHURİYET ANAYASASININ VAZGEÇİLMEZ ESASLARI
Bütün halkımızı birleştiren Türk milleti kavramının anayasadan çıkarılmayacağını, “özerklik” türünden tekil devlete son verecek dayatmaların kesinlikle kabul edilmeyeceğini, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet dilinin Türkçe olduğu ilkesinin değişmeyeceğini ilan ediyoruz.

6. VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ VE BÖLGELER ARASI DENGE
Bütün yurttaşlarımızın emeğiyle var ettiğimiz vatanımız bir bütündür, bölünemez. Yurttaşlarımızın birlikte yaşama ve kardeşlik bilincinin özgürlükle ve çağdaşlıkla güçlendirilmesi, Ortaçağ ilişkilerinin köyden ve şehirden bütünüyle tasfiyesi, bölgeler arasında dengenin sağlanması, bütün yurttaşlarımızın ortak mutluluğunun gereği ve vatan bütünlüğünün güvencesidir.
Kamu yatırım ve hizmetlerinde ülkemizin geri kalmış bölgelerine öncelik vermek ve bu amaçla millî bütçeden özel kaynak ayırmak, devletin görev ve sorumluluğudur.

7. DEMOKRATİK HAKLARIN HUKUKU VE HAYATA GEÇİRİLMESİ
Kürt sorunu demokratik haklar açısından esas olarak çözülmüştür. Bütün Türkiye halkının fedakâr mücadelesiyle kazanılan, yurttaşların her alanda eşitliğini, Kürtçe öğrenme ve Kürtçe yayın gibi demokratik hakları hukuki güvence altına almak ve fiilen hayata geçirmek, bir kamu görevi olmak yanında yurttaş sorumluluğudur.

8. KÖYDEN VE MAHALLEDEN TBMM’YE KADAR HALK YÖNETİMİ
Bütün yurttaşlarımızın ırk, cinsiyet, din, mezhep ayrımı gözetilmeden, ağalık, beylik, şeyhlik gibi Ortaçağ bağımlılıklarından kurtulmuş olarak, köyden ve mahalleden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kadar ülke yönetimine özgürce katılmasını sağlamak ve halkın her düzlemde ve alanda yönetimini kurmak,
önümüzdeki büyük görevdir. Kürdümüzü, milletimizin ve halkımızın bir parçası olarak Türkiye’nin halk yönetimi için mücadeleye ve hep birlikte hükümet olmaya çağırıyoruz.

9. KORKU İMPARATORLUĞUNA SON
YURTSEVERLERE ÖZGÜRLÜK
Korku İmparatorluğu’nun yıkılması, Türkiye halkının özgürleşmesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölücü teröre karşı mücadelede kararlı ve etkin görev yapabilmesi için, Ergenekon - Balyoz türünden, yurtseverliği bastırmak için yürütülen bütün soruşturma ve davalara derhal son verilmeli ve Silivri, Hasdal, Maltepe, Hadımköy, Ankara Sincan cezaevlerindeki bütün yurtseverler serbest bırakılmalıdır.

10. IRAK VE SURİYE İLE İŞBİRLİĞİ
Yasal Irak hükümetiyle anlaşarak ve Irak’ın toprak bütünlüğü ile doğal kaynaklar üzerindeki egemenliğini gözeterek, Irak’ın kuzeyinde üslenen bölücü terör örgütlenmesini etkisiz hale getirmek, Türkiye’nin hakkıdır. Hiçbir güç, Türkiye’nin komşularıyla işbirliğini geliştirerek bölge ve dünya barışına eylemli ve etkin olarak katkıda bulunmasını engelleyemez.
Suriye’nin toprak bütünlüğü Türkiye’nin toprak bütünlüğüdür. Suriye’de barış, Türkiye’de barıştır. Suriye’nin iç işlerine, devlet bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı her müdahale yasadışıdır. Türkiye topraklarında Suriye’ye yönelik silahlı hareketleri örgütleyen, eğiten, kışkırtan ve destekleyen bütün terör kamplarını ve faaliyetini durdurmak, iyi komşuluk ve insanlık görevidir. Bölge barışı ve güvenliği için, Suriye’nin yasal yönetimi olan Beşer Esat hükümetiyle her alanda işbirliği geliştirmek, Türkiye’nin güvenliği, bölge barışı ve dünya barışı için vazgeçilmez sorumluluktur.

11. BATI ASYA BİRLİĞİ
YURTTA BARIŞ, BÖLGEDE BARIŞ, CİHANDA BARIŞ
Türkiye olarak, komşularımız Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Lübnan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ekonomi ve kültürden güvenliğe kadar her alanda işbirliğinde bulunmayı, Batı Asya’da adım adım bölgesel bir birlik oluşturmayı, yurtta barış, bölgede barış, cihanda barış, özgürleşme ve refah yanında bölge Kürtlerinin mutluluğu için tarihsel bir görev olarak kabul ediyoruz ve bölge ülkeleriyle halklarının değerlendirmesine sunuyoruz.

DOĞU PERİNÇEK
İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI