Bir sistemin ömrünü tamamlamış olduğu gerçeği, öncelikle o sistemle birlikte var olan siyasal oluşumların birer birer sahneden çekilmesiyle kendisini gösterir. Son yirmi yılın Türkiye’si, bahsettiğimiz bu gelişmenin örnekleriyle doludur.
Türkiye’de hakim sistem, 1945’ten bu yana, kendini merkez sağda ve merkez solda tanımlayan Partiler tarafından temsil edildi. DP – AP geleneğinden gelen merkez sağ siyasal akımın, son otuz yıldaki Partileri ANAP ve DYP oldu.
Sistemin çöküşü ile birlikte sahneden ilk çekilen Partiler de bunlar oldular. Merkez Sol’da yer alan Partilerden önce, Merkez sağda yer alan Partilerin sahneden çekilmelerinin basit bir açıklaması vardır.
Bugün AKP tarafından temsil edilen, bir ayağı Ortaçağ’da, diğer ayağı ABD emperyalizminin Bölgemize yönelik projesinde eşbaşkanlık projesinde memuriyet görevi üstlenmek olan siyasal akım, “Sistem dışı” bir akım olarak merkez sağ tarafından boşaltılan yeri doldurdu.
Evet, AKP “Sistem” dışıdır. Bir yandan Cumhuriyetin yıktığı Ortaçağ’ı diriltmek istediği, diğer yandan emperyalizmin ulusal devlete karşı yürüttüğü saldırının koçbaşı olduğu için.
AKP, Mafya - Gladyo - Tarikat Sisteminin, başka deyişle ABD’nin Ilımlı İslam Diktatörlüğü Sisteminin Partisidir. Son 20 yıl içinde yaşanan gelişmelerle bu sistem, eski sistemi adım adım tasfiye etmiş, duruma önemli ölçüde hakim olmuş ve nihai hedefe oldukça yaklaşmış bulunuyor.
Emperyalizm ile yarım yüzyılı aşkın bir süredir işbirlikçilik yapan Eski Sistem, doğası gereği AKP ve benzeri oluşumları bütün gücüyle destekledi. Deyim yerindeyse, Sistemin merkez sağ güçleri; kendi mezar kazıcılarını kendi elleriyle yarattılar.
MERKEZ SOLDAKİ GECİKME
Ama Solda benzer gelişme, aynı hızla gerçekleşmedi. 12 Eylül sonrasında merkez solda yer alan CHP ve DSP, bir yandan savundukları sistem içi politikalardan dolayı kitlelerin gözünde hiçbir zaman ciddi anlamda bir seçenek olamadılar.
Ama merkez sağdan farklı olarak, bu Partilerin yerlerini; soldaki sistem dışı oluşumlara bırakması gibi bir durum da yaşanmadı.
Çünkü sağdaki sistem dışı oluşumlar, sistem tarafından sürekli olarak korunup desteklenirken, soldaki sistem dışı oluşumlar, devamlı olarak baskı altında tutuldular, operasyonların hedefi oldular.
Örneğin, 12 Mart ve 12 Eylül dönemleri, sistem dışı Sol’un ezildiği dönemler oldu. İşçi Partisi, 1992 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı (Sosyalist Parti). 1991 – 1995 yılları arasında İşçi Partisinin Güneydoğu’daki önderleri Gladyo tarafından katledildi. 1998 yılında Doğu Perinçek bir komplo ile tutuklandı. İşçi Partisi’nin 550 örgütü bir gecede onbinlerce polis seferber edilerek arandı.
Son üç yıldır sürdürülen Ergenekon tertibinin bir no’lu hedefi İşçi Partisidir. Ve 20 yıldır basın yayın organlarında ve her türlü araç kullanılarak büyük bir psikolojik savaş yürütülmektedir.
İşte bundan dolayı, merkez soldaki Partiler de aslında tam bir çözümsüzlük içinde olmalarına rağmen, gene de varlıklarını muhafaza ettiler. Sistem dışı sol bir seçenek bugüne kadar “Merkez Sol”un yerini doldurmadı.
Fakat sistem biterken Sistem Partilerinin ayakta kalması mümkün değildir. Sistemin merkez soldaki “büyük Partisi” CHP’nin, son altı aydır yaşadıkları, merkez solun geciken – geciktirilen çöküşünün yaşanmasından başka bir şey değildir.
İKİ SONUÇ
CHP’nin siyaset sahnesinden çekilmekte oluşunun hemen belirlenmesi gereken iki sonucu olacaktır.
Bunlardan birincisi, emperyalist dünya sisteminin has Partisi AKP’nin, önündeki önemli bir engelin ortadan kaldırılmasıdır.
Gerçekten de, CHP’de son zamanlarda yaşanan gelişmelerle birlikte, AKP ve AKP yandaşları zil takıp oynamaktadırlar. Kısacası CHP’ye yönelik olarak Mayıs ayında sahneye konan tertip devam ettirilmektedir.
CHP’nin, bu tertibe karşı koyabilme yeteneğine sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Çünkü bu saldırıya Sistem içinde kalınarak verilecek bir cevap yoktur.
Hatta CHP yönetiminin izlediği politika ile tertibin başarıya ulaşmasına katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.
CHP yöneticilerinin bu tertibe karşı koyma adına bütün yaptıkları, AKP’nin ekmeğine yağ sürmektir. Referandumda gericiliğin elde ettiği zafer, bunun sonucunda mümkün olmuştur.
DEVRİMCİ SEÇENEK
Ama bugün görülmesi gereken asıl gerçek şudur: Referandumda Türkiye’nin nereye gittiğini netlikle gören yüzde 42’lik, (gerçekte çok daha yüksek) bir kararlı, aydınlanmış ve mücadeleci bir halk kitlesi vardır.
CHP, izlediği politika ile bu kitlenin beklentilerine cevap veremez. Tam tersine CHP tabanında şimdi Parti yönetimine yönelik büyük bir öfke vardır.
Solda büyük bir boşluk ortaya çıkmıştır. Şimdi Merkez Sol’un boşalttığı alanı kaçınılmaz olarak milli devrimci bir güç dolduracaktır.
Günümüz Türkiye’sinin milli devrimci gücü İşçi Partisi’dir.
Önümüzdeki aylar içinde İşçi Partisi’nin büyük bir hızla “boşalan alan”ı doldurduğunu göreceğiz.
mbgultekin@ip.org.tr