Mehmet Bedri Gültekin Silivriden yazdı BRİCS ÜLKELERİNİN SORUMLULUĞU!

1930’ların başında Hitler’in NAZİ Partisi iktidara geldikten sonra Almanya ekonomisi büyük bir hamle yaptı. Otoriter bir yönetim altında belli hedeflere yöneltilen ekonomi, bir müddet sonra kabına sığmaz oldu.

Alman tekelci burjuvazisi ve onların temsilcisi NAZİ’...

Tarih:

1930’ların başında Hitler’in NAZİ Partisi iktidara geldikten sonra Almanya ekonomisi büyük bir hamle yaptı. Otoriter bir yönetim altında belli hedeflere yöneltilen ekonomi, bir müddet sonra kabına sığmaz oldu.

Alman tekelci burjuvazisi ve onların temsilcisi NAZİ’ler dünyanın yeniden paylaşılmasını, rakiplerinin önüne (İngiltere ve Fransa) bir kez daha koydular.

İngiltere ve Fransa ise yaşlı ve yorgundular. Diri ve ihtiraslı Almanya ile karşı karşıya gelmemek temel stratejileriydi.

Onun için Almanya, Avusturya’yı ilhak ettiğinde seslerini çıkarmadılar. Eh, Avusturya da sonuç olarak Almanca konuşuyordu!

Sonra Hitler, Çekoslovakya’nın Südetler bölgesini istedi. Şimdi daha cüretkârdı. Südetler’in tarihsel olarak Almanya’nın bir parçası olduğunu iddia ediyordu.

Almanya ve Fransa bu talebe de boyun eğdiler. Bir yandan böylesine tavizlerle Hitler’i yatıştırabileceklerini düşünüyor, öte yandan “Doğu’ya yönelen Hitleri Sovyetler Birliği’nin üzerine sürebileceklerini hesaplıyorlardı.

Kazanılan her mevzi sonunda Hitler daha da saldırganlaştı. Talepleri daha da arttı. Şimdi Doğu’da Polonya’yı Batı’da Alsas-Loren’i istiyordu.

İngiltere ile Fransa, Hitler Orduları Polonya sınırını geçtikten sonra, artık savaştan kaçamayacaklarını anladılar. Ama iş işten geçmişti. 6 yıl süren ve toplam olarak 60 milyon insanın hayatına mal olan 2. Dünya Savaşı böyle başladı.

AMERİKAN SALDIRGANLIĞI
Şimdi gelelim bugüne:

İkiz kulelere yönelik saldırıların (ki bu saldırıların Amerikan devletinin en azından bir kesiminin bilgisi dahilinde gerçekleştiği bugün artık genel kabul gören bir gerçekliktir) hemen ardından ABD, neredeyse bütün dünyanın desteğini alarak Afganistan’ı işgal etti.

Önemli olan nokta bu işgale Rusya’nın ve Çin’in o gün verdiği destektir. İki ülke de, Amerika’nın sonuçta kendilerini de hedef alan yönelimini görmediler. Ogün tehdit olarak gördükleri “İslam” etiketli bazı terör gruplarının varlığı gözlerini bağlamıştı.

Arkasından Irak’ın işgali geldi. Rusya ve Çin; Afganistan işgali dönemindeki tutumlarını biraz değiştirmişlerdi. ABD’nin niyetleri konusunda belli bir netliğe ulaşmış bulunuyorlardı. Ama Irak için kendilerini “riske” atmadılar. Irak’a müdahalenin oylandığı BM oturumunda çekimser kaldılar.

Yani gerçekte Irak’ın işgaline de yeşil ışık yaktılar.

Afganistan ve Irak’ı yem olarak ABD’nin önüne atmak Amerika’yı yatıştırmadı. Tam tersine bu ülkenin sorunlarını, askeri güç kullanarak çözebileceğini savunan kesimlerinin elini güçlendirdi.

Ve sıra Libya’ya geldi. Rusya ve Çin; sanki Afganistan ve Irak işgalleri yaşanmamış gibi, Libya’ya yaptırımlar konusundaki BM oylamasında da çekimser kaldılar. Bu çekimser kalışın sonucu Libya’nın yakılıp yıkılması oldu.

Amerika, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bir mevzi daha kazandı. Rusya ve Çin bir kez daha kaybettiler.

Şimdi hedef tahtasına Suriye konmuş durumda. Rusya ve Çin; Afganistan, Irak ve Libya’dan sonra bu sefer ikircikli de olsa BM oylamasında hayır oyu kullandılar. Güvenlik Konseyinde “veto” yetkililerinin olduğu akıllarına geldi.

Ama izledikleri politikaya gene de “ikircikli” diyoruz. Çünkü ABD ve işbirlikçileri, Suriye’ye karşı yıkıcı bir faaliyeti doludizgin yürütüyorlar. Buna karşılık Rusya ve Çin başta olmak üzere BRİCS ülkelerinden, Suriye’den yana kararlı bir duruş hâlâ yok.

Rusya, Çin ve diğer BRİCS ülkeleri, (Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika) emperyalizmin silahlı güçleri kendi kapılarına dayanmadığı sürece, durumu idare etme, Amerika ile karşı karşıya gelmeme politikalarını ısrarla sürdürmeye devam ediyorlar.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Hitler Almanya’nın saldırganlığı karşısında izlenen teslimiyetçi politikanın da gösterdiği üzere, BRİCS ülkelerinin bu tavrı, ABD ve müttefiklerini daha saldırgan yapmaktan başka bir sonuca hizmet etmemektedir.

FARKLI BİR DÖNEMDEYİZ
Rusya ve Çin açısından ele aldığımız zaman durum budur. Ama öte yandan durum, bugün başka bir açıdan II. Dünya Savaşı öncesinden temelden farklıdır.

Hitler Almanyası II. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği 1 Eylül 1939 tarihine kadar hem ekonomik, hem de askeri bakımdan sürekli yükseliş halindeydi.

Nazi faşizminin orduları “yıldırım savaşı” yürütüyorlardı. Çekoslovakya ve Polonya’nın işgalleri birkaç gün sürmüştü.

Alman ekonomisi daha gerileme sürecine girmemişti.

Ve Almanya, yenilmeyen ordusu; yakıcı bir şekilde yeni pazarlar ihtiyacı duyan ekonomisi ile yükselen bir güçtü.

Bugünün saldırgan emperyalisti ABD ise;

Ekonomisi derin bir kriz içindedir. Üstünlüğü kaybetmiştir. Dünyanın enerji kaynaklarını ele geçirmek için umutsuzca bir saldırı yürütmektedir.

Irak ve Afganistan’da askeri olarak yenilmiştir.

Dolayısı ile ABD açısından bugün yürütülmekte olan savaş, daha bugünden kaybedilmiş olan bir savaştır.

Ama BRİCS ülkelerinin, ABD saldırganlığı karşısındaki korkak ve “Bana ne” diye özetleyebileceğimiz politikaları, Hitlerin çizmelerini giymiş olan bu emperyalisti daha cüretkâr kılıyor ve dünya halklarının ödemekte olduğu faturayı ağırlaştırıyor.

Dünyanın mazlum milletleri, bir kez daha en büyük fedakârlıkları yaparak kurtuluşlarını gerçekleştirme durumundadırlar.