Kapitalizm, bir sistem olarak ortaya çıktığından bu yana hep şunu söyledi: “Dünyanın her tarafında yaşamsal çıkarlarım vardır. Dolayısıyla her yere müdahale edebilirim, işgal edebilirim.”
Bu eylem, 20. yüzyıla kadar “vahşilere uygarlık götürmek” sözleri ile kamufle ediliyordu. Bugün kullanılan kılıf ise “insan hakları ve demokrasi”dir.
Ekim Devrimi ve Ulusal Kurtuluş Savaşımızın açtığı yoldan ilerleyerek tarih sahnesine çıkan ulusal devletler ise, kapitalist emperyalizmin bu sömürgeci politikasının karşısına; bağımsız ve egemen devletler arasında ilişkilerin nasıl olması gerektiğine ilişkin “barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi”ni formüle ettiler.
Bu beş ilke; toprak bütünlüğüne saygı, egemenlik hakkına saygı, içişlerine karışmama, sorunları barışçıl yollarla çözme ve karşılıklı yarardır.
Amerika; “Neoconlar”ın iktidarı ile birlikte bu ilkeleri tanımadığını açıkça ilan etti. “Küresel terörizm” adını verdiği bir düşman icat etti. Ve “önleyici vuruş” dediği bir politikayı yürürlüğe koyarak dünyanın her yerinde, gücünün yettiği ülkenin iç işlerine burnunu sokmaya başladı.
Gerçi “burnunu sokma” eylemi her zamanki politikasıydı ama Amerika’nın bu yeni dönemde yaptığı, askeri müdahale anlamında burnunu sokmaktı.
AKP’NİN DIŞ POLİTİKASI
Amerika’nın “insan hakları ve demokrasi” yalanlarının ardına sığınarak müdahale ettiği son ülkeler Libya ve Suriye.
İşin ilginç olan ve bizim açımızdan önem taşıyan yanı, “insan hakları söz konusu oldu mu, ülkelerin iç işi olmaz” diyenlerin arasına Türkiye’nin de katılmış olması.
Daha doğrusu AKP iktidarının sözcüleri şimdi böyle konuşuyorlar. En son Hüseyin Çelik konuştu: “Baas tipi diktatörlüklere karşı ayaklanan Arap halklarını destekliyoruz” dedi.
Ve dikkat çekici olan nokta şudur: F Tipi medya ve yandaş basın yayın organlarında yazıp konuşulanların yanı sıra, holding basınında da çok sayıda kalem şimdi (Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan vb.) “insan hakları söz konusu oldu mu, ülkelerin iç işi olmaz. Tayyip Erdoğan Suriye politikasında haklı” demeye başladılar.
Emperyalistlerin parçalama planlarında en başta gelen hedef ülkeler arasında yer alan Türkiye gibi bir ülkede; emperyalist müdahaleler için kullanılan gerçeklerin dillendirilmesi (savunulması) ibret vericidir.
Bu işi yapanların bir kısmının görevli oldukları açıktır. Onlara bu görevin Atlantik ötesinden verildiğinden de en ufak bir kuşku yoktur.
Bir kısmı küçük menfaatler için her şeyini satacak tıynette olanlardır.
Kalan küçük bir kısmı için yapılabilecek tanımlama ise, bunların iki adım ötesini görmeyen “aptallar” olduklarıdır.
ASIL HEDEF TÜRKİYE
Suriye için kullanılan “insan hakları”, “demokrasi”, “yurttaşların can güvenliği” vb. gerekçeler, hiç kimsenin şüphesi olmasın yarın Türkiye için kullanılacaktır.
Çünkü Türkiye’nin yüz yüze olduğu ayrılıkçı terör sorunu, PKK’nın Kürt yurttaşlar içindeki örgütlülük durumu, Suriye’deki Müslüman Kardeşlerle kıyaslanamayacak ölçüde daha büyüktür ve daha ciddidir.
Onun için bugün; “insan hakları ve demokrasi söz konusu oldu mu ‘ülkelerin iç işi’ diye bir gerekçe söz konusu olamaz” türünden yazılar döşenenler, gerçekte yarın Türkiye’ye yapılacak müdahaleye zemin hazırlamaktadırlar.
Bu propagandayla her şeyden önce milletimizin yabancı müdahalelerine karşı vatanlarını savunma iradesini kırmaktadırlar.
Ayrıca bu propaganda ayrılıkçılığın etkilediği Kürt yurttaşlar içinde, yabancı müdahaleyi davet etme eğilimini güçlendirecektir.
“CAMDAN EV”
“Camdan evde oturan komşusunun penceresine taş atmaz.”
Türkiye; son on yıldır AKP eliyle izlenen politikaların sonunda, bugün kelimenin gerçek anlamıyla bir “camdan ev” olmuştur.
Etnik çözülme derinleşmiştir. Milletimizi bir arada tutan bağlar AKP marifetiyle çözülmüştür. Kürt açılımının sonunda geldiğimiz yer gözler önündedir.
Mezhep kışkırtıcılığı artık Başbakan’ın ve Başbakan Yardımcılarının ağzından yapılmaktadır. Bu politikanın bir adım ötesi mezhep kavgalarıdır.
Kıbrıs, Ermeni, Ege vb. sorunlarda durum hiç de iç açıcı değildir.
“Komşularla sıfır sorun”dan; "bütün komşularla sorun" noktasına gelmiş durumdayız.
Ve Tayyip Erdoğan durmadan komşularımızın camlarına taş atmaktadır.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın. AKP iktidarının izlemekte olduğu bu politika, BOP Eşbaşkanlığı görevinin bir gereğidir.