İmralı açılımının hararetli savunucuları, Türkiye’nin bu hamleyle iki temel sorununu çözme yoluna girdiğini iddia ediyorlar.
Birinci sorun, terör sorunudur. Açılımcılar, halkın 30 yıldır yaşadığı acıları sona erdirmekten dem vuruyorlar. “Artık analar ağlamasın”, “Akan kan dursun” vb. vb.
“Silah bırakma işi, elinde silahı tutanla halledilir” diyorlar. Arkasından başka bir yolun kalmadığını da ekliyorlar: “Çünkü 30 yıldır ne devlet PKK’yı bitirdi, ne de PKK silahla hedefine ulaştı” diyorlar.
“Herkes bıktı. Silahları temelli susturmak için koşullar olgunlaştı” sözünü çok seviyorlar.
İkinci olarak kronik cari açık sorununun da çözüleceğini iddia ediyorlar.
Söylenen şudur: “Türkiye’nin cari açığı esas olarak yıllık 70 milyar doları bulan enerji faturasından kaynaklanmaktadır. Oysa yanı başımızdaki Kuzey Irak Kürt Bölgesi (Barzanistan) petrol ve doğalgaz zenginidir. Türkiye Kuzey Irak ile entegrasyona giderse, cari açık sorununu halledecektir. Ama bunun için önce içimizdeki Kürt sorununun halledilmesi gerekir. Hatta PKK ayak bağı olmaktan çıkmalı ve Musul-Kerkük’e yapılacak büyük seferde yardımcı kuvvet haline getirilmelidir.”
“İmralı açılımı”nın savunucuları, PKK ile sorunun çözülmesi durumunda Türk-Kürt ittifakının gerçekleşmiş olacağını, bırakalım cari açık sorununu halletmeyi, Türkiye’nin böylece “bölgesel güç” haline gelmesinin yolunun açılacağını iddia ediyorlar.
Açılım propagandacıları, Kuzey Irak petrol ve doğalgazının sunacağı büyük olanaklarla “Ayşe hanım teyzenin mutfak faturasının ineceğini” söylemeyi de ihmal etmiyorlar.
Sorular
Bu noktada cevabını bulmamız gereken iki soru bulunuyor:
1- Türkiye’de gidişat, gerçekten terörün bitmesine doğru mudur?
2- Kısa vadeli dış borç batağı içinde debelenen işbirlikçi burjuvazi ile on yıldır akan sıcak paraya bağlı olarak iktidarını sürdüren AKP’nin hayal ettiği üzere, Türkiye Kuzey Irak ile bütünleşerek cari açık sorununu çözebilir mi?
Türkiye bugün, son yıllarda iktidarın izlediği politikanın sonucu olarak geçmişinde hiçbir zaman yaşamadığı bir terör ve savaş tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İmralı açılımı, bu süreci sadece ve sadece hızlandırmaktadır. Kısa vadeli kimi gelişmeler kimseyi yanıltmamalıdır.
Ülkemizi bekleyen büyük tehlikeleri üç başlık altında toplayabiliriz.
Mezhep çatışması
1- Türkiye, Suriye’de bugüne kadar 60 bin kişinin katledildiği terör faaliyetine boğazına kadar batmıştır. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapmaktadır.
Teröristler sadece Suriye’nin içinde ve sınırdaki kamplarda değil, Türkiye’nin her tarafındadırlar. Pakistan Today gazetesi, El-Kaide’nin en büyük yığınağının Türkiye’de olduğunu yazdı.
Ayrıca, bugün Suriye’de terör faaliyeti yürüten çok sayıda Türk vatandaşı bulunuyor.
Suriye’de savaş tecrübesi kazanan teröristlerin silahlarının yarın Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına döneceğini görmek için kâhin olmak gerekmiyor.
AKP hükümeti izlediği mezhepçi politikayla, bir yandan mezhep çatışmasının koşullarını yaratıyor, diğer yandan Suriye’de eğitilen şeriatçı teröristlerin yarınki faaliyet zeminini olgunlaştırıyor.
ABD’nin ihtiyacı olarak terör
2- Etnik terör, en azından Birinci Körfez Savaşından bu yana Türkiye’nin bir sorunu olarak değil, ABD’nin bölgemize ilişkin stratejisinin bir aracı olarak gündemimizdedir. Şimdi oturup düşünelim:
- ABD, Büyük Ortadoğu Projesinden vaz mı geçti?
- Irak’ın kuzeyindeki Barznistan’ı artık feda mı ediyor?
- Suriye’yi parçalayarak Barzanistan’ı bir koridorla Akdeniz’e bağlama politikasını terk mi etti?
- Türkiye’yi bir yandan etnik ve dinsel ayrımlar temelinde ayrıştırarak denetlemek, öte yandan silahlı ayrılıkçılıkla iktidarı “terbiye etmek” politikaları yürürlükte değil midir?
ABD’nin bütün bu politikalarının ardında durduğu açıktır.
Hatta denebilir ki, Irak ve Afganistan yenilgilerinden sonra ABD’nin bölgede kendine bağlı PKK gibi silahlı bir güce olan ihtiyacı her zamankinden fazladır.
Buradan çıkacak sonuç şudur: PKK, gerçekten silah bırakmak istese dahi bunu baltalayacak güç, en başta ABD olacaktır.
Kuzey Irak üzerinden İran’la savaş
3- “Barzanistan ile entegrasyon” projesi Irak ile savaş demektir. Türkiye son iki yıldır açıkça bu yola girmiş bulunuyor. Son olarak Türkiye üzerinden yapılan petrol ihracatı yangına benzin dökmektedir.
Tayyip Erdoğan “savaşa hazırız” mesajı verdi. Ertuğrul Özkök “savaşa mı giriyoruz” diye yazdı.
Kuzey Irak üzerinden Irak’la savaş, aslında İran’la savaştır.
Türkiye yıllardır boğuştuğu etnik terörle mücadelesine yüz milyarlarca dolar harcadı.
Şimdi Irak başta olmak üzere İran ve Suriye ile muhtemel bir savaşa ise yüz milyarlar yetmez.
Dolayısıyla Kuzey Irak’a pirince gidenlerin, evdeki bulgurdan olacakları kesindir.
Cari açık sorununun çözümünü bir yana bırakalım, Kurtuluş Savaşından bu yana ciddi anlamda bir savaş yaşamayan Türkiye, asıl bu durumda en büyük acıyı yaşayacaktır.
Bugün “analar ağlamasın” diyerek halkın acılarını emperyalist işbirlikçisi politikalarına örtü yapmaya çalışanlar, ülkeye en büyük tuzağı kurmaktadırlar.