10. Yüzyıl Arap tarihçisi Mesudi, Harran’da bulunan Sabiilere ait bir toplantı
binasının girişinde, “kapı sövesi üzerinde” Süryanice olarak Eflatun’a ait şu sözlerin
yazılı olduğunu söylemektedir:
“Kendini bilen kişi tanrılaşmıştır.”*
“Kendini bilmek”, insanoğlunda var olan meziyetlerin en önemlisidir. Bir insanın,
artılarının yanında eksilerini de bilmesi, yeteneklerinin farkında olması ama aynı
zamanda yetmezliklerini de görmesi, meziyetlerinin yanı sıra kusurlarının da
olduğunu kabul etmesi; o kişinin yapabileceklerinin azamisini yapabilmesini mümkün
kılar.
“Tanrılaşma” Nedir?
“Tanrılaşmaktan” kasıt, hem ahlaki olarak en iyi durumda olmak, hem de maddi
dünyayı değiştirmek anlamında yapılabileceklerin azamisini yapabilmektir.
Kibirden uzak durmak, alçakgönüllülük, kendinden önce başkalarını düşünmek,
insanlara değer vermek ve onların her anlamda katkılarını gerçekleştirmelerine
olanak sağlamak, hatalarını görebilmeyi erdem saymak, affedici olmak vb. vb.
İnsan, toplumsal bir varlık olarak ortaya çıktığı andan beri bütün bu değerleri
yüceltti.
Tek tanrılı dinler bu değerlere kutsallık atfettiler. Çok tanrılı dinler de öyleydi.
Müslümanlıkta bu değerlerden her biri, Allah’ın 99 adından biridir.
Öte yandan maddi dünyayı değiştirmek en büyük tanrısal eylemdir. Yaradılışın
ilk 7 günü, sonuç olarak maddi gerçekliğe yapılan müdahalenin ve ortaya “yeni bir
şey” çıkarmanın hikâyesidir.
Kibir Cehalettir
Kendini tanımayan insan kimdir?
Bu durumdaki insanlardan kimisi, kendini kusurlardan münezzeh görür. ‘Çok
büyük olanlar belki tartışılabilir ama küçük dağları kesinlikle o yaratmıştır.’
Onun için kibirlidir. Kimseden bir şey öğrenmez.
Başkalarından öğrenmeyen insan ise kesinlikle cahildir. İnsanlığın o güne kadar
ulaşmış olduğu bilgi birikimini değerlendiremeyen bir kişinin, yeni bir şey üretmesi de
mümkün değildir.
Kolektifin Gücü
Kendini tanıyan insan, kolektif çalışmayı başarının anahtarı olarak görür. Çünkü
kendisinde eksik olan bir başkasında vardır.
Bir toplulukta farklı yetenekleri olan insanların birbirini tamamlar şekilde emeklerini
ortaya koymaları, sonuç olarak çok büyük başarıları ortaya çıkarır.
Kendini mükemmel sanan kişi, birlikte olduğu diğer kişilerin katkısına ihtiyaç duymaz.
Hayatın En Büyük Anlamı
Einstein; ‘Bugün sahip olduğum her şeyi, benden önce yaşamış milyonlarca
insanın emeğine borçlu olduğumu biliyorum. Onun için bütün yaşamım boyunca
insanlığa borcumu ödemek için çalışıyorum’ diyor.
Bu sözler, “kendini tanıyan insan”ın güzel bir örneğidir.
20. yüzyılın büyük dahisi, büyük bilim adamının tüm insanlığa kazandırdıkları
ortada.
Einstein, Eflatun’un deyişiyle “Tanrılaşmış” bir insan örneğidir.
Aklın Ve Emeğin Prangaya Vurulması
Kendini tanımayan her insan kibirli olmaz. Bir de bunun tam tersi durumlar
vardır. Ve insanların tamamını düşündüğümüz zaman, yaygın olanın bu tersi durum
olduğunu görürüz.
Mazlumlar dünyasında insanların çoğunluğu, sadece yetmezliklerini görür.
Daha doğrusu bu insanlar, sadece yetmezliklerini gören bir anlayışla eğitilirler.
Dinci gericilik, insana sadece kusurlarını ve eksikliklerini söyleyip durur.
Yapabileceklerinin ve yeteneklerinin farkında olmayan insan, boyun eğen
insandır.
Dinci gericiliğin egemen olduğu toplumlarda, bir yanda “her şeyi bilen” “her
şeye karar veren” ve bütün bunları Tanrı adına hareket ettiklerini söyleyerek yapan
bir azınlık vardır. Diğer tarafta ise “aklı hiçbir şeye ermeyen”, kaderi başkalarının
elinde ve yapabilecekleri en “hayırlı işin” “Tanrı adına hareket edenleri” memnun
etmek olduğunu düşünen çoğunluk bulunuyor.
Ama bu durumdaki topluluk enerjisini ortaya çıkaramaz. Yapabileceklerini
yapamaz. Aklı ve emeği prangaya vurulmuştur.
En Büyük Tanrısal Eylem
Afganistan ile komşuları olan Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan
ve Tacikistan arasında basit bir kıyaslama, ne demek istediğimizi ortaya koyacaktır.
Bütün bu ülkeler 20. yüzyılın başında aynı gelişme seviyelerinde
bulunuyorlardı.
Bugün gelinen aşamada ise aralarında çağ farkı bulunuyor.
Afganistan, Ortaçağ karanlığından hiçbir zaman kurtulmadı. İnsan aklını ve
emeğini prangalara vuran sistemin dışına çıkamadı.
Sözünü ettiğimiz diğer ülkeler ise Büyük Ekim Devrimi’ni yaşadılar. Bütün
eksikliklerine rağmen sosyalizmin insanı özgürleştiren ve kendisinin farkına varmasını
sağlayan büyük eyleminin öznesi oldular ve bugünkü fark ortaya çıktı.
Aynı kıyaslamayı Çin ile bütün kapitalist dünya arasında da yapabiliriz.
Devrim, insanın kendini tanımasıdır.
Kendini tanıyan insan, dünyayı değiştiren insandır.
Dünyayı değiştiren insan, en büyük tanrısal eylemi gerçekleştirmiştir,
“Tanrılaşmıştır.”
*Muruc Ez-Zeheb, Selenge yayınları, 2.b. 2011 İstanbul, s. 311