Gelişmiş kapitalist ülkeler bir bütün olarak ele alındıklarında hâlâ 2008 seviyesine
gelmiş değiller. Bu anlamda bugünkü kriz 1929 Büyük Buhran’ından çok daha derin.
Amerika beklenenin altında büyüdü. Avrupa ise duraklamaya devam ediyor.
Yakın geleceğe ilişkin beklentiler olumlu değil.
Dünyayı BRICS üyeleri ve diğer gelişmekte olan ülkeler taşıyor.
Tarihin cilvesidir. Amerika ve Avrupa’nın uçurumdan yuvarlanmasını şimdilik
BRICS ülkeleri önlüyor.
Öte yandan çeşitli veriler, ABD ve AB ülkelerini vuran krizi ortaya çıkaran
etkenlerin, daha da güçlenerek varlığını sürdürdüğünü gösteriyor.
GERÇEK İLE SANAL ARASINDAKİ UÇURUM
Dünya GSMH’si 2008 yılına gelindiğinde 60 trilyon dolar civarındaydı. Bunun
yarısı ABD ve AB ülkelerine aitti.
Oysa aynı dönemde “finansal mühendislik”le yaratılan türev piyasaların toplam
hacmi 600 trilyon, kimi hesaplamalara göre ise 1 katrilyon dolar kadardı.
Yani dünya borsalarında, bankalar ve devletler arasında kredi işlemlerinde
kâğıt üzerinde, bilgisayar ortamında tüm dünyada yaratılan gerçek değerin 10 katı
20 katı işlemler yapılıyordu.
Türev piyasaları yaratanların gelişmiş kapitalist ülkeler (esas olarak da ABD)
olduğunu düşünürsek, gerçek ekonomi ile sanal ekonomi arasındaki uçurum daha da
belirginleşir.
2008 krizinin nedeni ekonomide sanal ile gerçek arasındaki bu büyük
uçurumdur.
Sanal ekonominin patronları, kapitalist sistemin efendisi olan bir avuç mali
sermayedardır.
OLUMSUZ GİDİŞ
Cevabı bulunması gereken kritik soru şudur:
• 2008 krizinin başlamasından bu yana geçen 4 yıl içinde mali sermayenin
egemenliği konusunda nasıl bir gelişme yaşanmıştır?
• Gerçek ekonomi lehine bir ilerleme sağlanmış mıdır?
• “Finansal mühendislik” numaraları ile paradan para kazanarak üretilen zenginliği
yağmalayanlar birazcık olsun dizginlenmiş midir?
Dört yılın verileri hiçbir olumlu gelişmenin yaşanmadığını, tam tersine krize yol
açan etkenlerin giderek güçlendiğini ortaya koyuyor.
ASALAKLARIN BÜYÜMESİ
Örneğin ABD’de beş büyük banka-JP Morgan, Bank Of America, Citigroup,
Wells Fargo ve Goldman Sachs kriz öncesinde toplam ekonominin yüzde 43’ünü
oluşturuyorlardı.
Bugün ise yüzde 56’sını…
Yine ABD’de gerçek piyasalar ile türev piyasalar arasındaki oran (kaldıraç
oranı) Haziran 2010 itibariyle 1’e 23, Haziran 2011 itibariyle ise 1’e 36 oldu.
Kriz sonrasında gelir dağılımı daha da bozuldu. Kriz öncesinde Amerikan
nüfusunun yüzde biri, gelir artışının en fazla yüzde 58’ini alırken, kriz sonunda
yüzde 93’ünü almaktadır.
Son beş yıl içinde başta ABD, gelişmiş kapitalist ekonomiler, krizle mücadele adı
altında 15 trilyon dolar piyasalara sürdüler.
Bu paranın çok büyük kısmı banka kurtarma operasyonlarıyla mali sermaye
çevrelerine gitti.
SİSTEM İÇİNDE ÇÖZÜM YOK
Görüldüğü üzere kapitalist sistemin önde gelen ülkelerinin krizle mücadele adı
altında almış olduğu sözümona tedbirler, krize yol açan nedenleri daha da
ağrılaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır.
Yani kapitalizm, 1930’lı yıllarda Keynes’in krize karşı geliştirdiği politikaları bile
uygulayabilme yeteneğini kaybetmiştir.
1930’larda bugünkü gibi bir “sanal ekonomi” yoktu.
Mafyalaşmış asalak burjuvazinin egemenliği bugünkü boyutlarda değildi.
Her toplumsal sınıf veya tabaka, kendi karakterine uygun politika üretir ve
uygular.
Üretimin esas olarak dışında olan bugünkü tekelci hakim sınıfların üretebildikleri
biricik politika, asalak karakterlerine uygun olan “el koyma”dır.
Eldeki kaynakları işçisi, çiftçisi, esnafı ve sanayicisi ile ekonominin gerçek
aktörlerine aktaramayan bir sistem ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır.
Günümüzün kapitalist sistemi tam da bu durumdadır.
Son beş yılın pratiği sistemin bu hastalığı tedavi etme yeteneğine artık sahip
olmadığını gösteriyor.
Kanserli doku bünyenin her tarafını sarmıştır.