Mehmet Bedri Gültekin Silivri'den yazdı: “KİN”İN SINIFSALLIĞI VE TARİHSELLİĞİ

Hiç şüphesiz, kin duygusunun aynı zamanda bireysel bir yönü vardır. Ama bu yazıda “kin”in tarihselliği ve sınıfsallığı üzerinde durmak istiyoruz.
Biruni’nin El-Asarü’l-Bakiye adlı eserinde belirttiğine göre, Hüseyin bin Ali’nin (Hz. Hüseyin) başı Şam’a get...

Tarih:

Hiç şüphesiz, kin duygusunun aynı zamanda bireysel bir yönü vardır. Ama bu yazıda “kin”in tarihselliği ve sınıfsallığı üzerinde durmak istiyoruz.
Biruni’nin El-Asarü’l-Bakiye adlı eserinde belirttiğine göre, Hüseyin bin Ali’nin (Hz. Hüseyin) başı Şam’a getirildiğinde, Yezid elindeki değnekle onun azı dişlerine dürtüp, şu şiiri okudu:

Somazsam eğer ki Hindiflerden (1) değilim ben,
Bize ettiklerini Evlad-ı Ahmed’den (2),
Keşke görselerdi Bedirde şehit düşen atalarım (3),
Çektiği acıyı Hazrecilerin mızrak darbesinden!
Havaya zıplarlardı mutluluktan ve sevinçten,
Ve derlerdi: Aslanım Yezid, dert görmesin ellerin
Kurutup onların önderlerinin soyunu sonunda,
Kapattık böylece kalan hesabı Bedir gününden!

(Mesudi, Muruc Ez-Zeheb, Selenge y. 2.b. 2011 İstanbul, s.333)

“Kin” kavramının sınıfsal özelliği ona esas anlamını verir.
Tarih sayısız kanıt ile ortaya koymuştur ki, kaybetmekte olan gerici sınıfların kendilerine karşı mücadele edenlere duydukları kin, en büyük kindir ve bitmeyen bir kindir.
Hazreti Muhammed, Mekke’yi fethettikten sonra yılarca kendisine karşı savaşmış ve en yakın arkadaşlarını ve akrabalarını öldürmüş olan Mekkelilerin hepsini (birkaç istisna dışında) affetti.
Peygamber, ilk Müslümanlardan olan ve İslam’ın ortaya çıkışında son derece önemli bir rol oynayan amcası Hz. Hamza’yı, vahşi bir şekilde katleden ve yüreğini çıkararak ağzında çiğneyen Ebu Sufyan’ın karısı, Yezid’in babaannesi “Hind”i bile affetmiştir.
Çünkü yeni bir dünya kurulmaktadır ve o Yeni Dünya, kapılarını herkese açmaktadır.
Yezid ise, Müslümanlıkla ayağa kalkan Arabistan’ın yoksullarının karşısında eskinin zengin ve hâkim sınıflarının temsilcisidir. Bir yandan yeni sistemin tepesine yerleşirken, öte yandan temsil ettiği kesimin çıkarlarını ve konumlarını geçmişte tehdit etmiş olanları hiçbir zaman unutmadığını göstermiştir.
Bedir Savaşı ile Kerbela vakası arasında 60 yıl bulunuyor. Yezitler 60 yıl boyunca kinlerini bilemişlerdir.

“Kininizi Unutmayın!”
Hatırlanacaktır, Tayip Erdoğan, partisinin gençlik kollarının düzenlediği bir toplantıda “kininizi unutmayın” demişti.
Söz, Necip Fazıl Kısakürek’e ait.
Kime karşı kin. Elbette Kurtuluş Savaşını ve Cumhuriyet Devrimi’ni yapanlara karşı, Osmanlı feodal sınıflarının kininden söz ediliyor.
İşte şimdi o “unutulmayan kin”in nasıl sonuçlara yol açtığını görüyoruz.
E. Orgeneral Ergin Saygun, sürekli olarak 30 ilaç kullanarak ancak yaşayabiliyor. Akciğeri yüzde 40 kapasite ile çalışıyor. İki sefer bypass olmuş vb. vb. hastane odasından alınarak tutuklandı, olmayan bir fiilin faili olarak 22 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
E. Org. Teoman Koman, 76 yaşında ve Alzheimer hastası. O da Tayip Erdoğanların “kin”inden kurtulamadı.
Kuddusi Okkır, içerde kanser hastası oldu. Ölümünden birkaç gün önce tahliye edildi. Tahliye edildiğinde, artık bilinci kapalıydı.
Bu örnekler çoğaltılabilir.
Ergenekon ve Balyoz davalarında Ortaçağ hukuku uygulanıyor. Tutuklular, yargılayanların gözünde bırakın herhangi bir hakka sahip olmayı, yaşamaları bir fuzuli olan yaratıklar mesabesindedirler.
Hiçbir kanıt olmadan tutuklular yıllarca içerde tutulmakta, en ağır mahkûmiyet kararları için bile bir kanıt gösterme ihtiyacı duyulmamaktadır.
İktidara hâkim olan siyasal görüşe muhalif olmak, en ağır cezalar için yeterli bir nedendir.

Çökenlerin Kini
Ergenekon davaları, kaybeden bir sınıfın, kendilerini yıkan devrimcilere duyduğu kinin nasıl sınır tanımadığının somut bir örneğidir.
Balyoz davasında TSK’nın 330 mensubuna, adları sadece bir CD’de geçti diye 16 yıl, 18 yıl, 22 yıl hapis cezası verilmesi çok çarpıcıdır.
Cumhuriyet Devrimini savunmak, bu davalarda en ağır cezalara çarptırılmanın biricik gerekçesidir.
Veya Kurtuluş Savaşı ile birlikte ortaya çıkmış Mustafa Kemal’in ordusunun mensubu olmak da hapislerde çürütülmek için yeterli bir nedendir.
Çünkü Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi onların dönemlerini bitirmiştir.
Bugün iktidar makamlarını ellerine geçirmiş olanlar, 150 yıllık hesaplaşmadan bahsetmektedirler. Ortaçağ’ın kuvvetleri, Namık Kemaller ve Mithat Paşalardan başlayan Demokratik Devrim tarihinin bütününe saldırmaktadırlar.
Acımasızlıkları, tarihsel olarak kaybediyor olmaları ile doğru orantılıdır. Çaresizliğin yol açtığı bir çılgınlık içindedirler. Suriye’de ve Libya’da emperyalizm destekli gerici grupların sergiledikleri vahşet de aynı kapsamda düşünülebilir.


(1) Mudaroğulları aşiretine mensup bir kabile
(2) Hazreti Peygamberin isimlerinden biri
(3) Bedir Savaşı’nda Yezid’in babaannesi olan Hind’in babası Utbe, kardeşi Velid ve amcası Şeybe; Hz. Hamza, Hz. Ali ve Hz. Haris oğlu Ubeyde tarafından teke tek yapılan karşılaşmada öldürülmüşlerdi.