Bugünlerde AKP ve F Tipi Örgüt yandaşı basında “örgüt üyeliği” konusunda yürüyen bir tartışma, Türkiye’nin nasıl bir karanlığın içine yuvarlanmakta olduğunun kanıtı durumunda.
Bugün gazetesinden Gültekin Avcı, (Bu vatandaş eski bir savcı!) bir kişinin belli bir “suç örgütüne” üyeliği için ille de talimat almasının gerekmeyeceğini”; “telkin” ve “arzu”nun da, örgüt üyeliği için yeterli olabileceğini söylemiş.
Emre Aköz (Sabah gazetesinin yazarı), bu görüşü önemsiyor.
Aköz’e göre, Türkiye’nin bir “Kemalist orta Sınıf” sorunu var.
“Bu sınıf” diyor Aköz, “2004 yılından bu yana bir darbe beklentisi içine girdi. 2007 yılında Cumhuriyet Mitinglerine katıldı. 2008’de AKP hakkında açılan davayı destekledi. 27 Nisan e-muhtırasına alkış tuttu. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarına (davalarına) karşı çıktı.”
İşte bütün bunlar Aköz’e göre, bu sınıfı darbeci yapmış. Yani bütün bu insanlar suç işlemişlerdir.
Yani Gültekin Avcı ile Emre Aköz aynı anlayışı benimsiyorlar. Ama şöyle bir soru var:
Cumhuriyet Mitinglerine 10 milyon yurttaş katıldı.
Referandumda “hayır” oyu kullanan yüzde 42, Aköz’ün yukarda “suç” olarak ifade ettiği eylemlerde bulundular.
Bu durumda toplumun en az yarısını suçlu olarak kabul etmek gerekir.
Böyle bir “kabul”ün altından kalkmak mümkün olamayacağı için Emre Aköz kendince “çözümü” bulmuş:
“Kemalist orta sınıfın bazı üyeleri, dernek, vakıf, oda, sendika ve medya aracılığı ile son derece aktif. İşte suç işleyenler bunlar.”
“Üye olmaları şart değil, bu kişiler faaliyetleriyle suç örgütüne yardım ve yataklık yapmaktadırlar. Zaten üyelikle, yardım ve yataklık arasında çok fazla bir fark yoktur. Nitelik değil, derece farkı vardır” diyor Emre Aköz. (20 Mart 2012, Sabah)
ORTAÇAĞ HUKUKU
Gültekin Avcı ve Emre Aköz tarafından dile getirilen görüşler, Ortaçağ hukukunu yansıtmaktadır.
Engizisyon mahkemelerinde karar veren Kilise’nin yargıçları, binlerce, onbinlerce insanı ölüme mahkûm ederken, diri diri yakılmaya gönderirken aynı mantıkla hareket ettiler.
Kilise’nin din anlayışını paylaşmayan kişi suçluydu ve engizisyon hakimine göre cezayı hak etmişti.
Aynı şekilde Anadolu Alevliğine karşı katliam fetvaları veren Ebussuud gibi Osmanlı Şeyhülislamları da aynı anlayıştan hareket ettiler.
Yavuz’un Doğu seferi sırasında katledilen 40 bin, Kuyucu Murat Paşa tarafından katledilen 100 bin Alevi Türkmen köylüsünün bütün suçu; din anlayışlarının, sarayın anlayışından farklı olmasıydı.
İnsanlık yüzyılları bulan büyük mücadeleler, büyük devrimler sonucu Ortaçağ’ın bu anlayışını, hukukunu geride bıraktı.
“Düşünce, kanaat, söz ve örgütlenme özgülüğü” bu mücadelelerin sonucunda, “en temel insan hakkı” olarak kabul edildi.
Büyük Fransız Devrimi’nin ardından ilan edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden beri bu böyledir.
ADINI KOYMAK
Ama günümüzde çöküşe giden kapitalist emperyalizm ve kaderlerini dünyanın bu en büyük gericiliği ile birleştirenler hakim oldukları her yerde, yeniden Ortaçağ hukukunu diriltmişlerdir.
Guantanamo’da uygulanan hukuk, en keyfisinden Ortaçağ hukukudur. Tam 12 yıldır insanları yargılamadan dünyanın bir ucuna götürerek hapsetmek, sürekli işkence altında tutmak, hiçbir burjuva hukuku ile açıklanamaz.
AKP’nin Ergenekon soruşturmaları ile birlikte uygulamaya koyduğu hukuk da böyledir.
Aslında Gültekin Avcı son derece açık sözlü.
Emre Aköz de aynı görüşte. O da cezayı verelim diyor ama “üye olarak” değil, “yardım ve yataklıktan” verelim. “Nasıl olsa ikisi de aynı şey!”
Avcı ve Aköz, Türkiye’de beş yıldır yapılan uygulamanın adını koymuşlar.
Beş yıldır bu ülkede “suçlu” sayılmak için Amerika’ya ve AKP’ye karşı olmak yeterli sayılıyor.
“Suçlu” sayılmak için eylem gerekmiyor, örgüt gerekmiyor. Suç kanıtı gerekmiyor.
Düşüncesine bakılarak önce “suçlu” bulunuyor. Peşin hüküm zaten hazır. Sonra, yargılama adına yapılan sadece “hükmün infazı” oluyor.
En çıplak haliyle, “Ortaçağ hukuku”dur sözkonusu olan.
Bütün mesele, tam bir buçuk asırdır, Demokratik Devrim mücadelesi veren, 20. yüzyılın en büyük devrimlerinden birini başarmış olan halkımızın bu karanlığı kabul edip etmeyeceğidir.