Büyük Haziran ayaklanmasında bütün iller ayağa kalktı. Güneydoğu hariç.
PKK ve BDP, halk hareketini AKP ile kotardıkları “çözüm sürecine” yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiler ve uzak durdular.
Başlangıçta tavırlarını açık açık söylediler de (Selahattin Demirtaş, İdris Baluken, Altan Tan). Gazetelerinde yazdılar (Günay Aslan, Delil Karakoçan vd.).
Fakat halk hareketinin tahminleri aşması, bütün siyasi hesapları alt üst etmesi üzerine, cepheden karşı çıkmanın yerini, “Önderliği ulusalcılara, milliyetçilere bırakmayalım” söylemi aldı.
Bunun üzerine BDP’liler ellerinde Apo posterleri, İstanbul ve İzmir’de alanlarda boy göstermeye başladılar. Ama en güçlü oldukları Güneydoğu illerinde yine yoklar.
Bu arada halk hareketi, bütün toplum kesimlerini ve bütün siyasi partileri etkilediği gibi, PKK’yı da etkiledi.
“Biz neden yokuz” itirazları daha yüksek perdeden dillendirilmeye başlandı.
“Gerekçe” ve tarihi doğrular
Bu itirazlara karşı en sık başvurulan “gerekçe” şöyledir:
“Kürtler yıllardır mücadele ediyor. Türkler bu mücadele karşısında sesiz kaldılar. Onun için Türkler harekete geçince bu sefer de Kürtler sessiz kaldılar.”
Bu gerekçe doğru değildir.
Türkiye’de devrimciler, en başından beri Kürt milliyetçileri ile kıyaslanmayacak biçimde, Kürt yurttaşların sorunlarına duyarlılıkla eğildiler ve bedeller ödeyerek mücadelesini verdiler.
1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi (TİP), Kürt yurttaşlar üzerinde her türlü baskıya karşı mücadele etti. O yıllarda Kürt milliyetçiliğinin esamisi okunmuyordu.
Devrimciler, bir yandan Kürt köylüsü üzerindeki ağa-şeyh baskısına, öte yandan inkâr ve zorla asimilasyon politikalarına karşı mücadele ettiler.
12 Mart yönetimi TİP’i kapatırken, 4. Kurultayında Kürt sorununun çözümü konusunda alınan kararı gerekçe gösterdi.
Aydınlık ve İşçi Köylü gazeteleri, 1971 öncesinde Kürt sorununun antiemperyalizm, eşitlik ve kardeşlik temelinde çözümü için mücadele ettiler.
1971 sonrasında sıkıyönetim mahkemelerinde yapılan yargılamalarda, Kürt milliyetçileri Diyarbakır’daki yargılamalarında susarken, TİİKP (Şafak) davasında yargılanan devrimciler Kürt sorununu cesaretle savundular.
Denizler idam sehpalarında Kürtlerin haklarını haykırdılar.
1980 sonrası 2000’e Doğru sayfalarında verilen mücadele henüz belleklerde tazedir.
İlk Nevruz kutlamalarını Aydınlıkçılar 1990 yılında Diyarbakır, Van ve Suruç’ta gerçekleştirdiler. 1989 ve 1990 yılında Güneydoğu’muzun bütün illerinde başlayan kitlesel harekete, Sosyalist Parti (İşçi Partisi) ve 2000’e Doğru dergisinin katkısını kimse inkâr edemez.
1991 seçim mitinglerimize Güneydoğu’da on binler katıldı.
1990 Ocak’ında Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyüşe geçen İşçiler, “Zonguldak-Botan el ele” sloganıyla yürüdüler.
1990’lı yılların faili meçhullerine karşı Aydınlıkçılar, en değerli üyelerini şehit vererek mücadele ettiler.
2000’li yıllarda Diyarbakır, Urfa ve Erzurum’da yoksul Kürt köylüsünün verdiği toprak ve özgürlük mücadelesinde, yanı başlarında sadece İşçi Partisi bulunuyordu.
PKK’nın sicili
Türkiyeli devrimciler ve halkımız bu tutumu alırken PKK ne yaptı?
1980 öncesini bir yana bırakıyoruz. 1990 sonrasında Doğu ve Güneydoğu’nun her tarafında okullar yakıldı ve çok sayıda öğretmen etnik olarak “Türk” olduğu için öldürüldü.
Çok sayıda sağlık görevlisi ve diğer devlet memurları da aynı kaderi paylaştı.
1992 ve 1995 yılları arasında yapılan yol kontrollerinde çok sayıda yurttaş, doğum yerine bakılarak infaz edildi. (Hatırladığım iki örnek Tunceli-Erzincan karayolunda Denizlili iki pazarlamacı ve Bingöl-Diyarbakır karayolunda bir kamyon şoförü).
Elazığ-Bingöl karayolunda kuşuna dizilen silahsız askerler, Erzincan Başbağlar’da kurşuna dizilen köylüler, büyük şehirlerde alışveriş merkezlerinde patlatılan bombalar vb.
Örnekler çoğaltılabilir.
Türk Milleti, bütün bu provokasyonları, büyük bir soğukkanlılıkla karşıladı. PKK’ya ek olarak “Türk Solu” dergisi gibi karşı taraftan aynı amaca hizmet eden tavırları da boşa çıkardı.
Binlerce insanın ölümüne ve büyük acılara yol açan gelişmelere rağmen Türkler ve Kürtler arasında bir çatışma yaşanmadı.
Türkiye’nin büyük şehirleri başta olmak üzere, bütün il ve ilçelerde Türkler ve Kürtler iç içe, kardeşçe yaşamaya devam ettiler.
Bozulan oyun
En önemlisi, PKK’nın Birinci Körfez Savaşı’ndan başlayarak kaderini ABD’nin bölgedeki işgalci varlığına bağlaması ve Türkiye’nin parçalanmasını hedefleyen emperyalist projede, kendisi için bir gelecek aramasıdır.
Türkiye devrimcileri ve Türk milleti buna rağmen, bir parçası olan Kürt halkımızı hiçbir zaman dışlamadı, kucaklamaya ve kardeşlik elini uzatmaya devam etti.
Dolaysıyla BDP’lilerin (PKK), “geçmişte Türkler de bizi yalnız bıraktı” söylemi gerçeği ifade etmiyor.
Gerçekte, “Haziran ayaklanması”, emperyalist merkezlerde kotarılan ve AKP-PKK eliyle uygulamaya konulan “Kürt açılımı” oyununu bozmaktadır.
Oyunu bozulan PKK, halk hareketine soğuktur ve uzaktır.
Daha doğrusu AKP ile birlikte karşısındadır.