Mehmet Bedri Gültekin Silivri'den yazdı: HALİFE MÜNAZID'IN VE YEZİD'İN HUKUKU

Abbasi Halifesi Münazıd, 984-998 yılları arasında Bağdat'ta hüküm sürdü. Yaptığı işkencelerle ünlüdür. Tarihçiler, muhaliflerine gözünün önünde işkence yapılarak öldürülmesinden zevk aldığını yazarlar.
En çok başvurduğu işkence yöntemlerinden biri, kurba...

Tarih:

Abbasi Halifesi Münazıd, 984-998 yılları arasında Bağdat'ta hüküm sürdü. Yaptığı işkencelerle ünlüdür. Tarihçiler, muhaliflerine gözünün önünde işkence yapılarak öldürülmesinden zevk aldığını yazarlar.
En çok başvurduğu işkence yöntemlerinden biri, kurbanın ağzını, burnunu, kulak delikleri kapatıp, körükle makatından hava basarak patlayıncaya kadar şişirmek.
Bir başka yöntem, kafası üstü yarı beline kadar toprağa gömerek, kişinin can çekişerek ölmesini sağlamak.
Taberi tarihinde, bir gün Hz. Hüseyin soyunun taraftarı olduğu iddiasıyla bir kişinin huzura getirildiği anlatılır.
Münazıd, bildiklerini anlatmasını ister. Eli kolu bağlı karşısında duran kişi ise, "Beni ateşte kızartsan bile hiçbir şey söylemeyeceğim" der.
Halife, “dediğin olacak” der. Sonra Hz. Hüseyin taraftarını şişe geçirtir, ateşte yavaş yavaş çevirerek öldürtür.

Ortaçağ'ın ideolojisi, hukuku
Münazıd, bir istisna değildir. Ortaçağ'da benzer uygulamalara dünyanın her yerinde rastlamak olağandır.
Bu bir dünya görüşünün dışa vurumudur.
“Ceza”nın hedefi olan kişinin, hiçbir "hakkı" olamaz. Bu durumdaki insan, varlığı “fuzuli” bir canlıya dönüşür.
İktidar sahibiyle aynı inançtan olmayan (aynı fikirde olmayan) kişinin önünde iki seçenek vardır:
Ya “efendi” olduğunu kabul edip iktidar sahibine biat edecek, ya da ölecektir.
Öldürülürken her türlü işkenceyi yapmak son derece doğaldır. İşkence suç değildir. Rakibe karşı mücadelede meşru araçtır.
Bu, Ortaçağ hukukudur. Kerbele'da bebeklere varana dek bütün erkekleri öldüren de aynı hukuktur.

Suriye'de Ortaçağ hukuku
Şimdi Suriye'de ÖSO militanları da iktidar oldukları yerde Ortaçağ hukukunu uyguluyorlar.
Geçenlerde televizyonlar, şeriat mahkemelerinin yaptığı yargılamaların görüntülerini yayınladılar.
“Kadı”nın mahkûm ettiği kadın herkesin gözü önünde kırbaçlanıyor.
Kendilerinden olmamak, ölüm cezasını almak için yeterli. Verilen cezayı kafa keserek infaz ediyorlar.
Öldürmeden önce her türlü işkence mübah.
Ortaçağ özlemcileri, Münazıd'ların uygulamalarını da geri getiriyorlar.

Türkiye'den Ortaçağ manzaraları
Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Balyoz davasından tutuklu. Ağır hasta olduğu için duruşmalara katılamadı.
Tutuklandığı günden beri hastanede. Buna rağmen tahliye edilmedi. Kuddusi Okkır'ı ölene kadar hapiste tutan zihniyet, Levent Ersöz'e de aynı muameleyi yapıyor.
İfadesi alınmadığı için Ersöz'ün dosyası mecburen ayrıldı. 12. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi, elindeki esas davayı bitirdikten sonra Levent Ersöz'ün dosyasını ele aldı.
Artık bol bol zamanı vardı! Hasta Tuğgeneral ile ilgilenebilirdi!
Levent Ersöz'ü tekerlekli sandalyede, kolunda serum şişesi, yanında doktor ve hemşire ile Mahkeme salonuna getirdiler.
İfadesini aldılar ve hastaneye geri gönderdiler.
“Yaşamaması gereken adam” yaşıyordu. Öyleyse bu dünyada nefes aldığı son ana kadar cezalandırmak için ne gerekiyorsa yapılmalıydı!
Geçerli “hukuk” budur.
Sağlığı normal yemek yemeye elverişli olmayan, onun için biberonla beslenen, yaşı seksene dayanmış emekli general Teoman Koman'a veya ancak koğuşundaki diğer tutukluların yardımı ile hayatını idame ettiren Fatih Hilmioğlu'na uygulanan “hukuk” da budur.
Ama bu “hukuk”un, Cumhuriyet hukuku ile bir ilgisi yoktur.

200 yıldır uygulanan hukuk
İnsanlık, Fransız Devrimi'nden bu yana bütün insanların doğuştan eşit ve hiçbir şekilde keyfi olarak elinden alınamayacak haklara sahip olduğunu kabul ediyor.
Yani yaşam hakkı kutsaldır. Kişinin vücut bütünlüğü yasaların güvencesi altındadır.
İşkence insanlık suçudur.
Herkes düşüncesini özgürce dile getirme hakkına sahiptir. vb.
Bütün bu haklar, Ortaçağ ideolojisine, kurumlarına karşı mücadele içinde kazanıldı.
Ortaçağ özlemcileri, eski “güzel günlerini” geri getirmek için hamle yaptıkları her yerde, insanlığın bu kazanımlarına saldırdılar.

Özel Yetkili Mahkemelerin hukuku
Türkiye, Özel Yetkili Mahkemelerle, yüzyıl önce geride bıraktığı Ortaçağ hukukuna geri dönüyor.
Hiçbir çağdaş burjuva devlette, Levent Ersöz'ün maruz kaldığı muamele, hukuk içinde açıklanamaz.
Burjuva hukukunun geçerli olduğu hiçbir devlette, Savcı, istenen cezayı fazlasıyla yatmış olan sanıkların tahliyesine; “Haklarında istenen cezanın üst sınırını daha yatmadılar” gerekçesiyle karşı çıkamaz.
Böyle bir cümleyi, sadece Ortaçağ ideolojisine sahip biri kurabilir.
Karşısında olan ve yıllardır hapiste tutulan insanları, birtakım “hakları” olan kişiler olarak görmüyor çünkü.
Hatta o, aslında “öldürülmesi” gereken bu kişilerin hapiste tutulmasını “lütuf” olarak görüyordur.
Bütün sorun, 21. yüzyıl Türkiyesinin bu anlayışı daha ne kadar taşıyacağıdır.

mbgultekin@ip.org.tr