Mehmet Bedri Gültekin Silivri'den yazdı: “EMPERYALİZMİN SOSYALİSTLERİ”

Çağımızda, dünyanın herhangi bir ülkesinde devrimci olmanın ilk şartı, emperyalizme karşı olmaktır.
Yani, günümüzde devrimci olmanın “a”sı, antiemperyalizmdir.
Hem emperyalist güçlerle işbirliği yapmak, hem de devrimcilikten bahsetmek sadece komiklik olur.
Tarih:

Çağımızda, dünyanın herhangi bir ülkesinde devrimci olmanın ilk şartı, emperyalizme karşı olmaktır.
Yani, günümüzde devrimci olmanın “a”sı, antiemperyalizmdir.
Hem emperyalist güçlerle işbirliği yapmak, hem de devrimcilikten bahsetmek sadece komiklik olur.
1980’lere kadar Türkiye’de emperyalizm ve devrimciliği yan yana düşünmek kimsenin aklının köşesinden bile geçmedi.
Sonra durum değişti.

Neoliberalizmin başarısı
1980’lerle birlikte emperyalizmin; ekonomik, toplumsal, siyasal, ideolojik ve askeri saldırısı başladı.
Antiemperyalizm bir yenilgi ve gerileme dönemi yaşadı. Eski sosyalist ülkelerin birçoğu dağıldı.
2. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlığını kazanan ulusal devletler, yeniden bağımlılık koşullarına sürüklendi.
Emperyalizmin asıl başarısı ise, ideolojik alanda gerçekleşti. Neoliberalizm, kendine göre yeni bir “Devrimcilik” tarifi yaptı.
Buna göre Devrimciliğin ilk şartı, yani “a”sı, antiemperyalizm değil, toplumun etnik ve dini kimliklere göre ayrıştırılması ve böylece öne çıkan etnik ve dini kimliklere “özgürlüğü” savunmaktı.
Kısacası, Ortaçağa dönüş, “ilericilik” ve “devrimcilik” olarak sunuldu.
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de “sol”un ve aydınların bir kısmının kafası böylece iğdiş edildi. Bunlar, “emperyalistlerin devrimcisi” haline getirildiler.

Emperyalizmin akilleri
Şimdi Türkiye, Tayyip ile Apo’nun “Barış sürecini” yaşıyor.
ABD, süreci “alkışladığını” açıkladı, AB ise “desteklediğini.”
Gerçekte “Barış sürecinin” asıl sahibinin Atlantik ötesindeki patron olduğunu herkes biliyor.
Gerek AKP, gerekse PKK; sürecin sonunda nereye varacaklarını ilan ettiler:
“İslam Kardeşliği” şemsiyesi altında bütün etnik ve dini kimliklere özgürlük.
Ve bu “özgürlüğü” sadece TC sınırları içinde değil, bütün Ortadoğu’da gerçekleştirmek…
Kendisine “solcu” diyen Kamu Çalışanları Konfederasyonu Başkanı, bu projede görevli “akil adam”.
Adında “Devrimci” kelimesi olan İşçi Konfederasyonu Başkanı ise ağzını açtığında “Barış sürecinin ilerlediği bu günlerde” diye konuşmaya başlıyor.
Birden “sosyalist” olduklarını hatırlayan PKK ve kuyruğuna takılan solcular ise, ABD emperyalizminin Kürt sorunu üzerinden sahnelediği oyuna karşı çıkan yurtseverleri, “ırkçılıkla” suçluyorlar.

“Sevr” sosyalistleri
Bir “sosyalist”, Sevr Anlaşmasında, üzerinde durmaya değer olumlu bir yan olduğunu düşünebilir mi?
60’larda ve 70’lerde bir solcu böyle bir şey söylemeye kalkacak olsa, kesinlikle “aklından zoru var herhalde” diye bakılırdı.
Veya herkes, “su katılmamış bir emperyalizm işbirlikçisi” ile karşı karşıya olduğunu düşünürdü.
1980 öncesinin Kurtuluş çevresi önderlerinden ve bugün Özgür Gündem yazarı olan Şaban İba, 2 Mayıs tarihli “Kürt-Ermeni Anlaşması” başlığı altında, Sevr görüşmelerini olumlayan bir yazı yazmış.
Nereden nereye?
Emperyalist devletler Sevr’de Osmanlı devletinin ölüm anlaşmasını imzaladılar. Anadolu’yu aralarında paylaştılar.
Paylaşıma (sömürge olmaya) temelde bir itirazı olamayan işbirlikçileri ise, ülkelerin ve halkların “temsilcileri” olarak Konferansa davet etmişlerdi.
Osmanlılar adına Damat Ferit, Kürtler adına Şerif Paşa, Ermeniler adına Boğos Nubar, Araplar (Suriye, Irak, Arabistan) adına, savaşta İngilizlerle işbirliği yaparak Türkleri arkadan vuran Şerif Hüseyin ailesi.

İşbirlikçilerin en beteri
Kürt Şerif Paşa, Şaban İba’nın kahramanı! Şerif Paşa ile Boğos Nubar’ın kendi aralarında imzaladıkları ve emperyalist devletlerin onayına sunarak onay diledikleri “Kürt-Ermeni Anlaşması”nı, bir diplomatik başarı olarak görüyor.
Halbuki söz konusu “anlaşmayı” gene bir İngiliz işbirlikçisi olan Kürt Teali Cemiyeti bile kabul etmemiştir. O kadar olumsuzdur.
Bunun üzerine Şerif Paşa Konferanstan çekilir. Şaban İba bu gelişmeyi; “Kürtlerin hakkını savunacak kimse kalmadı” diye değerlendiriyor.
Emperyalistlerin paylaşım anlaşmasında, halkların hangi “hakkı” olur diye düşünmek, artık aklının köşesinden bile geçmiyor.

Kürtlerin gerçek temsilcileri
Oysa o sıralarda Anadolu’da elde silah emperyalizme karşı savaşan Türkler ve Kürtler, Sevr’i tanımadılar.
TBMM’deki Kürt milletvekilleri Paris’e telgraflar çekerek, Şerif Paşa’nın kendilerini temsil etmediğini bildirdiler.
Onlar Kürtlerin gerçek temsilcileriydi. Antiemperyalisttiler, yani Devrimciydiler.

mbgultekin@ip.org.tr