Bütün Avrupa'da aşırı sağ partiler, son on yılda dikkate değer bir yükseliş içine
girdiler. Kamuoyu destekleri yüzde 5 ile yüzde 32 oranında değişiyor. Avusturya'da
aşırı sağ iki parti 2008'de yüzde 28 oy almışlardır. Kamuoyu yoklamalarına göre oy
toplamları bugün yüzde 32.
Diğer bazı Avrupa ülkelerinde ise aşırı sağ partilerin oy oranları Norveç yüzde
22.9, Finlandiya yüzde19.1, Fransa 17.9, Macaristan 16.7, Hollanda 15.5,
Danimarka 13.9, Portekiz 11.8, Bulgaristan 9.4, İtalya 8.3, Belçika 8.2 vd...
Bütün bu partilerin ortak özellikleri, yabancı ve İslam düşmanı olmaları.
Toplumsal tabanlarında önemli bir değişim yaşanmış son yıllarda. Şimdi daha çok,
orta sınıfa ve eğitimli kesime dayanıyorlar.
EKONOMİK KRİZİN SONUCU
Elbette bu durumun nedenleri üzerinde düşünürken en başa, Avrupa'nın hala
yaşamakta olduğu ekonomik krizi koymak gerekir. 2008 yılında patlak veren mali kriz
Avrupa'da keskinleşerek devam ediyor. Yunanistan iflas etti. Sırada İtalya ve
İspanya gibi büyük ekonomiler var.
Krizi en ağır biçimde yaşamakta olan bu ülkeler Avrupa'nın bütününü etkiliyor.
OECD'nin tahminlerine göre Avrupa 2012 yılında en az yüzde 0.1 küçülecek.
2013'te ise yerinde sayacak. Bu ekonomik tablonun Avrupalılarda yabancı
düşmanlığına yol açması kaçınılmazdır.
AVRUPA'DA MÜSLÜMAN NÜFUS
Birçok Avrupa ülkesinde yüzde 5'in üzerine çıkmış olan Müslüman nüfus doğal
olarak en son hedef haline gelmektedir. Geleceği belirsizleşen, işini kaybetme
tehlikesi ile yüzyüze gelen orta sınıf, rakip olarak son yarım yüzyıl içinde ülkesine
gelmiş olan yabancıları görüyor.
Emperyalist gericiliğin, Ortaçağ bağnazlığı ile kolkola olması, kitlelerde dinsel
ayrılıklar temelinde düşmanlığı besliyor. Önümüzdeki dönem Avrupa ülkelerinde
özellikle Müslüman kökenli yabancılara fiili saldırıların artmasını beklemek gerçekçi
olacaktır.
Avrupa Birliği'nin ekonomisi bugün Dünyanın en büyük ekonomisidir. Birlik
yönünde atılan adımlara rağmen bu ekonominin en büyük zaafı, hala tek bir
merkezden yönetilir duruma gelememesidir. Almanya, yaşanmakta olan krizi, daha
merkezi bir yapılanmayı Birlik üyesi diğer ülkelere kabul ettirmede bir fırsat olarak
değerlendirmek istedi ve bu da belli ölçülerde başarılı oldu. Ama merkezileşme
yönünde atılan adımlar, Avrupa Birliği'ni tek bir ekonomi haline getirme düzeyinde
değil. Onun için Avrupa ekonomik krizi, diğer bütün kapitalist ekonomilere göre daha
ağır yaşıyor. Dolayısıyla Avrupa'nın önümüzdeki dönemde, şimdiki sınırları ile devam
etmesi giderek zorlaşıyor. Bazı ülkelerin Euro alanı dışına çıkması, hatta bazı ülkelerin
AB dışına çıkması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bu depremin elbette daha bugünden
görülmeye başlanan siyasi sonuçları da olacaktır.
Derinleşen krizin siyasal anlamda kitlelere yansıması, iki eğilimin güçlenmesi şeklinde
kendini gösteriyor. Birinci olarak kitleler, kaçınılmaz olarak devrimcileşecektir.
Avrupa’nın ekonomik krize çözüm bulmak için, dünya ölçeğinde BRICS ülkelerinin
başını çektiği ABD karşıtı merkezlerle daha yakın ilişkiye yönelmesi de dikkate değer
bir gelişmedir.
Ülke içinde kamucu çözümlere yönelme, Mali Sermaye'nin vurgun sistemine
karşı mücadeleyi güçlendirecektir. Böyle bir yönetimin hayat bulması kitlelerin
devrime yönelmesi demektir.
Bununla birlikte bu eğilimin hali hazırda çok güçlü olmadığı da bir gerçektir.
DEVRİM YA DA KARŞI DEVRİM
İkinci olarak ekonomik kriz, yabancı düşmanlığının gelişmesi ve Avrupa'nın kendi
içinde de parçalanması anlamına gelen aşırı sağ yönelimi güçlendirmektedir. Kriz
durumunda kitleler devrimci bir çıkış yolu bulamadıkları zaman, karşı devrimci güçler
doğacak olan boşluğu dolduracaktır. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan'da yaşanan
gelişmeler son derece önemlidir.
Ekonomik krizin yükünün bu ülkede halka yıkılmak istenmesi, bir yanda sol
muhalefeti ülkenin en büyük partisi yaparken öte yandan aşırı sağ ''Altın Şafak''
partisinin patlama yapmasına yol açtı. Yunanistan'ın yol ayrımı, Avrupa'nın da
önündedir.