Tayyip Erdoğan 4 Mayıs 2012 günü Partisinin Kahramanmaraş il kongresinde “kırmızı çizgilerini” açıkladı:
“Tek bayrak, tek millet, tek devlet, tek din”.
Ertesi gün katıldığı Adana il kongresinde ‘tek’lerini yeniden sıraladı ama bu sefer ‘tek din’i özellikle vurguladı:
“Tek dil değil, tek din, din, din”
Böylece Tayyip Erdoğan, açıkça Anayasayı ihlal suçu işledi. Laik Cumhuriyete karşı daha açık bir meydan okuma düşünülemez.
Bu “meydan okuma” aynı zamanda toplumun önemli bir çoğunluğuna (bunların içerisinde AKP’ye oy vermiş ciddi bir seçmen kitlesi vardır) savaş ilanı anlamına geliyor.
İşte bu noktada AKP oturup bir “durum tahlili” yaptı ve böyle bir çıkışın erken olduğunu düşündü.
Önce Hüseyin Çelik, ardından 8 Mayıs günü düzenlediği basın toplantısında Tayyip Erdoğan, ‘tek din’ demenin bir ‘dil sürçmesi’ olduğunu söylediler.
Tayyip Erdoğan; “‘tek vatan’ diyecektim, dilim sürçtü ‘tek din’ deyiverdim” dedi.
Çok haklı! ‘Vatan’ ve ‘Din’ sözcükleri gerek ses, gerekse anlam bakımından birbirlerine o kadar benziyor ki ‘dil sürçmesi’ olması normal!!!
GERİCİ EYLEMLERİN ODAĞI
Anayasa Mahkemesi 2008 yılında, AKP’yi 1’e karşı 10 oyla “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” haline geldiğine hükmetti ama kapatmadı.
Böylece hukuk tarihinde bir garabet gerçekleşti. Anayasa Mahkemesi bu kararıyla AKP’ye; “Laik demokratik sistemi yıkma faaliyetini tamamlayabilirsin” dedi.
AKP’de 2008 yılında Anayasa Mahkemesi’nden aldığı vizeyle o günden bu yana laik sistemi tarihe havale etmek için giderek artan bir cüretle yoluna devam etti.
Tayyip Erdoğan’ın ‘tek din’ söylemiyle geldiği nokta, laik sisteme elveda deme sürecinde geldiğimiz noktayı gösteriyor.
NELER YAPILDI?
2008 öncesinde AKP, korka korka atmaya çalıştığı adımları, sonrasında cesaretle atmaya başladı.
Kısa bir döküm yapalım:
- Türban önce Üniversitede, daha sonra yeni eğitim yalanı ile ortaöğretimde
serbest bırakıldı. Kamu görevlilerinin türban takması artık fiilen hayata geçirilmiştir.
Bundan sonraki aşama okulda, kamu dairelerinde ve sokakta, türban takmayan
kadınların türban takmaya zorlanması olacaktır.
- Eğitimde ‘tevhit-i tedrisat’ şimdi tersinden gerçekleştiriliyor. Bütün eğitim,
4+4+4 sistemi ve Kuran eğitiminin bütün okullarda fiilen mecburi hale getirilmesiyle dincileştiriliyor.
- Cumhuriyet Devriminin en önemli kanunlarından biri olan “Tekke ve
Zaviyelerin Yasaklanması Hakkında yasa” fiilen kaldırıldı. Tarikat ve Cemaatler toplumsal ve siyasal hayatımızın en önemli kuruluşları durumuna getirildi.
- AKP iktidarı, hem içerde hem de Bölgemizde mezhepçi bir yönelimi benimsedi.
AKP’nin Suriye Irak ve İran politikaları mezhep eksenlidir. Suriye yönetimine
Nusayri-Alevi diye saldırmaktadır. Irak ve İran’a yönelik politikalarını ise Sünni-Şii ayrımına oturtmuştur.
MEZHEP KIŞKIRTICILIĞI
Atılan bütün bu adımların sonucunda AKP iktidarı kendi yurttaşlarını da Alevi-Sünni olarak ayırmıştır. Mezhep ayrılığını körüklemektedir. Böylece ihtiyaç duyduğu desteği mezhep çatışmalarıyla bölünmüş bir toplumsal yapıdan almayı ummaktadır.
Tayyip Erdoğan 12 Haziran seçimleri öncesinde Çorum’da Şeyhlülislam Ebussuud Efendi’yi öven bir konuşma yapmıştı.
Ebussuud Efendi, “Alevilerin katli vaciptir. Malları ve kadınları size helaldir” fetvasını veren Osmanlı Şeyhlülislamıdır.
O zaman bu ifadesinden dolayı Tayyip Erdoğan’a çok sert eleştiriler yöneltildi, tınmadı.
Geçenlerde bu seferde Bülent Arınç, İskilipli Atıf Hoca’nın mezarı başında Ebussuud Efendi’yi öven bir konuşma yaptı.
Yani AKP, Ebussuud Efendi üzerinden Türkiye’ye mesaj vermekte kararlı.
Adıyaman’da, Hatay’da, Didim’de Alevi yurttaşların evine, işte bu ortamda çarpı işaretleri konmaya başlandı.
ÖNCE “ANAYASA ADIMI”
Bütün bunların ortaya koyduğu gerçek şudur:
‘Tek din’ söylemiyle gerçekleşen bir dil sürçmesi değildir.
Sadece gerçek hedefini ifade etmiş olan Tayyip Erdoğan, daha sonra bunun için vaktin henüz erken olduğunu düşünmüştür.
Klasik taktik. Zemin yoklanıyor, durumun elverişli olmadığı görülünce bir adım geri atılıyor. İlerde hedeflerine doğru daha fazla adım atabilmek için.
Şimdi sırada “Anayasa adımı” var. Esas önemli olan o.
Hele “Anayasa adımı” atılsın, ondan sonra “tek din” adımını atmak kolay.
En azından öyle düşündükleri anlaşılıyor.