Yaklaşık üç yıl kadar önce Tunus’ta, daha sonra Mısır’da patlak veren büyük halk hareketine daha en başından itibaren kuşkuyla bakanlar oldu. Bu arkadaşlar, “Arap Baharı” olarak adlandırılan bu hareketlerin Batı tarafından tertiplendiğini iddia ediyorlardı.
Bu arkadaşlar daha sonra Tunus’ta İslamcı En Nahda’nın, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesini ise, kendi iddialarının kanıtı olarak değerlendirdiler.
Gerçekten böyle midir?
En başından beri Arap ülkelerindeki halk hareketinin Batı imalatı olduğu görüşlerine karşı çıktık. Kanımızca bu görüş, olup biten her şeyi emperyalizmin ve gericiliğin kontrolü altında olduğunu düşünen karamsar bir bakışın ifadesiydi; çünkü olgularla çelişiyordu.
Özellikle son zamanlarda yaşanan gelişmeler, bu görüşün doğru olmadığını, her türlü şüphenin ötesinde kanıtlamıştır.
İslamcılar Neden Öne Geçti?
Gerek Mısır’d,a gerekse Tunus’ta, başlangıçta Batı işbirlikçisi çürümüş rejimlere karşı ayaklanan halk kitleleri içinde İslamcılar yoktu.
Özellikle Mısır’da halk yüz binler halinde alanları doldurdu. Güvenlik kuvvetleri ile şiddetli mücadeleler yaşandı ve geri adım atılmadı. Bu şekilde tam bir hafta geçti.
Müslüman Kardeşler, iktidarın gidici olduğunun ortaya çıktığı bu andan sonra harekete katıldılar.
İslamcı örgütlerin büyük avantajı, emperyalizmin ve yerel gericiliğin desteğinde yıllardan beri örgütlü bir güç olarak var olmalarıydı. Gerekli maddi araçlara ve örgütlenmeye sahiptiler.
En önemlisi, mevcut rejimlerin halk hareketi karşısında tutunamayacağını gören emperyalist devletlerin bu örgütlere verdiği destekti.
Bundan dolayı, bir müddet sonra inisiyatifi ele geçirdiler ve iktidara geldiler.
Bağımsızlıkçı, laik, demokrat kesimin ise, esas olarak örgütsüz ve hazırlıksız olduğu ortaya çıktı.
Bahreyn, Ürdün, Irak (Kuzey) gibi ülkelerde “Arap Baharı”nın ayağa kaldırdığı halk kitleleri içinde İslamcı örgütler yoktu. Bahreyn dışında, yeterince güçlü de değillerdi. Emperyalizm, buralarda mevcut iktidarların arkasında durdu.
Bahreyn’deki halk hareketi, Suudi Ordusu’nun müdahalesi ile ezildi.
Libya ve Suriye’de yürütülen terörist faaliyeti “Arap Baharı”nın bir parçası olarak göstermek kasıtlı bir çabadır ve esas olarak emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından propaganda edilmektedir.
Emperyalizm bu ülkelerde yürüttüğü kirli ve canice faaliyetini, halk hareketinin yarattığı sempati ve itibarın arkasına gizlenerek örtmeye çalışıyor.
Ama Libya’da emperyalizmin dinci terörist örgütlerle gerçekleştirdiği darbenin benzerinin, başka bir Arap ülkesinde başarıya ulaşması artık çok zordur. Suriye halkının ve hükümetinin iki yıldır süren kahramanca direnişi bunu kanıtlıyor.
Halk hareketi Devam Ediyor
İslamcıların iktidarı gasp ettiği Mısır ve Tunus’ta ise halk hareketi durmuş değil. Özellikle Mısır’daki gelişmeler son derece önemlidir.
Bütün Arap ülkelerinin geleceğinin Mısır’da yaşanacak olan gelişmelere bağlı olduğunu söylemek kesinlikle bir abartı olmayacaktır.
Mısır’da halk şimdi yeniden meydanlarda, Müslüman Kardeşler’e karşı direniyor.
Bugün Tahrir Meydanını dolduran yüz binler, üç yıl önce Mübarek’e karşı ayaklananlardı.
Mursi’nin Anayasa oylamasının sonuçları son derece öğreticidir ve Arap Baharı ile ortaya çıkan halk hareketinin gücünü göstermektedir.
Anayasa oylamasına 51 milyon seçmenin 17 milyonu katıldı. Yani seçmenlerin ancak yüzde 32’si sandık başına gitti.
Sandık başına gidenlerin yüzde 64’ü Evet, yüzde 36’sı Hayır dedi. Alanlara yeniden çıkan milyonların Anayasa oylamasını boykot ettiği anlaşılıyor.
Toplam olarak bakıldığında Mursi’nin Anayasasına “Evet” diyenlerin oranı Mısır halkının sadece yüzde 20’sidir.
Her şeyi bir yana bırakın, sadece bu rakamlar, Mısır halkının, emperyalizmin Müslüman Kardeşler dayatmasını kabul etmediğini gösteriyor.
Dünyanın Yaşadığı Gelişme
Bütün dünyada şimdi yeniden güçlenen akım antiemperyalizmdir. Asya’dan Latin Amerika’ya kadar dünyanın her tarafında halklar emperyalist tahakküm zincirlerini kırıyorlar.
Afrika da bu genel cereyanın dışında değildir.
Petro-dolarların yarattığı refahın üzerine oturarak emperyalizmle işbirliği yapan dinci gericiliğin, bütün Arap dünyasına hükmetmesi mümkün değildir.
Mısır gibi Arap dünyasının tarihinde ve bugününde çok önemli yeri olan bir ülkenin emperyalizmin ve Ortaçağ gericiliğinin boyunduruğuna girmesi düşünülemez.
Aynı şekilde güçlü bir laik demokratik birikimi olan Tunus da, En Nahda diktatörlüğünü kabul etmemektedir.
Mısır; büyük tarihsel mirası, Arapların bağımsızlık mücadelesinde oynadığı öncü rol, büyük nüfusu ve petrol dışı gelirlere dayanan ekonomisi, demokratik gelenekleri ve bilinci ile Dünyada gelişen antiemperyalizm cereyanına olumlu yanıt verecek Arap ülkelerinin başında geliyor.
Mursi’nin Anayasasına yüzde 80 oranında “Hayır” diyen Mısır halkı, Arap Baharı’nın önümüzdeki dönemde daha da büyüyeceğini gösteriyor.
Bütün okuyucularımızın yeni yılını kutlarım.
mbgultekin@ip.org.tr