Kuzey Irak Modeli

Emperyalistlerin, bir ülkenin iç sorunlarını bahane ederek müdahale etmeleri yeni bir
olay değil. Hatta emperyalizm öncesi sömürgecilik döneminde de bütün
müdahaleler, hep böylesine gerekçelerle yapıldı.
19. yüzyıl Osmanlı tarihi, imparatorluk içindeki milliye...

Tarih:

Emperyalistlerin, bir ülkenin iç sorunlarını bahane ederek müdahale etmeleri yeni bir
olay değil. Hatta emperyalizm öncesi sömürgecilik döneminde de bütün
müdahaleler, hep böylesine gerekçelerle yapıldı.
19. yüzyıl Osmanlı tarihi, imparatorluk içindeki milliyetlerin “haklarını savunma”
adı altında, “Büyük Devletler”in, ülkenin iç işlerine müdahale etme ve zaman zaman
da aynı gerekçeyle savaş açma tarihidir.
Aynı gerekçeyle ezilen bir Dünya ülkesine savaş açma ve bu ülkeyi kendi
çıkarları doğrultusunda yeniden biçimlendirmenin son ve hemen yanı başımızdaki
örneği Kuzey Irak’tır.
Birinci Körfez Savaşı’nda “Saddam’a karşı Kürtleri savunma” adı altında 36.
paralelin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edildi. Aynı amaçla Amerikan askeri Bölgeye
yerleşti. Amerikan himayesinde kukla bir devlet kuruldu. Sonraki 20 yıl bu Kukla
Devlet adım adım kabul ettirildi.
Tayip Erdoğan’ın son olarak Erbil’i ziyaret etmesi, Kukla Devletin Türkiye tarafından
en üst düzeyde kabul edilmesidir.
En azından şimdiye kadar başarıyla uygulandığı için buna “Kuzey Irak modeli”
diyebiliriz.

LİBYA’DAKİ UYGULAMA
Bu model şimdi Libya’da uygulanıyor. “Libya halkını savunmak” gerekçesiyle
Emperyalist Koalisyon Libya’ya saldırdı. Oysa Kaddafi Bingaziye girmek üzereydi ve
doğru dürüst bir direniş de yoktu.
Ama emperyalistlerin istediği ya bölünmüş bir Libya, ya da kuklalarının yönettiği bir
Libya’dır. Onun için “Libya halkını katliamdan kurtarmak” gerekçesi devreye sokuldu.
Yalan makinası bütün dünyada harekete geçirildi. Ve bombalama başladı.
Emperyalizmin bombalarının açtığı yolda şimdi Batılı gizli servis elemanlarının
yönetimindeki “isyancılar” ilerliyor.

DOĞRU ALGILAMA
Libya’daki gelişmenin ne anlama geldiği, Türkiye’deki hemen herkes tarafından son
derece doğru bir şekilde algılandı.
Çünkü çok da uzak olmayan bir gelecekte, Türkiye’nin nasıl bir tehlike ile yüzyüze
olduğu açık seçik bir şekilde ortaya çıkmıştı.
Yıllardır Aydınlıkçılar, “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nın ve “Birleşmiş
Milletler İkiz Sözleşmeleri”nin, aslında Batılı emperyalistlerin Türkiye’ye müdahale
etmeleri için gerekli “yasal” zemini yaratmak amaçlı olduğunu söyleyip durdular.
Aynı şekilde 2001 yılında Amerika’nın Nevada eyaletinde “Bin Yılın Meydan Okuması”
adı altında gerçekleştirilen askeri tatbikatın, aslında Türkiye’nin işgali provası
olduğuna da sadece İşçi Partisi dikkat çekmişti.
Ama Libya’ya saldırıdan sonra, Türkiye’nin aynı gerekçeyle hedef tahtasında
olduğunu herkes görmeye ve söylemeye başladı.

MÜDAHALENİN AVUKATLARI
İlk önce emperyalist saldırganların Türkiye’deki sözcüleri ve böyle bir emperyalist
müdahaleden medet umanlar sözlerini sakınmadan açık açık yazdılar.
Engin Ardıç 20 Mart tarihli yazısında; ‘Bir askeri darbe sonrasında Bölgede
ayaklanma başlıyor. Bazı şehirler ve kasabalar isyancıların eline geçiyor. Ordu isyanı
bastırmak için harekete geçince Avrupa Birliği Türkiye ile ilişkileri kesiyor. Fransa ve
Almanya Türkiye’ye nota veriyorlar. 6. Filo İskenderun açıklarına geliyor ve Ankara
ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye bombalanıyor. Ve sonunda Türkiye’ye
‘uluslar arası barış gücü’ yerleştiriliyor” diye yazdı.
Yıldıray Oğur, “1938’de Dersim bombalanırken Cemiyeti Akvam müdahale etseydi bu
emperyalist bir müdahale mi olurdu” diyerek Libya’ya yapılan müdahaleyi destekledi
ama aynı zamanda benzer bir gerekçeyle Türkiye’ye müdahale edilmesinin de doğru
olacağını yazdı.
Ahmet Altan, konu ile ilgili olarak yazdığı yazıda; “Kürtlere , dindarlara ve
Kemalistlere” seslenerek “sizi öldürmeye niyetli birileri iktidara gelse, uluslararası bir
gücün bu iktidara müdahale etmesini istemez misiniz?” diye sordu.
PKK’nın tutumu ise bu konuda son derece açık… Bu Partinin bütün stratejisinin esas
olarak soruna, uluslararası bir gücün müdahalesini sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim Abdullah Öcalan daha 1994 yılında, Amerika başta olmak üzere Batılı ülke
liderlerine yolladığı bir mektupta; “Kürt sorununun bugün uluslar arası müdahale
gerektiren sorunların başında geldiğini söylemiş ve kendilerinin yapılacak bir
müdahaleye kayıtsız şartsız destek olacaklarını” söylemişti.

ÇATIŞMA VE BÖLÜNME
Görünen köy klavuz istemez. AKP iktidarı Türkiye’yi hızla bölünmeye doğru
götürüyor.
Hiçbir devlet, birileri bir yerlerde planlar yaptı, haritalar çizdi diye bölünmez. Bütün
bölünmeler sancılı ve çatışmalıdır.
Hele hele bu bölünme Türkler ve Kürtler gibi çok ileri düzeyde iç içe geçmiş iki halk ile
ilgili olarak söz konusu olursa, bu çatışmanın boyutları çok daha büyük olacaktır.
Çatışmanın amacı bölünmedir. Ama hiçbir bölücü güç, kendi başına Türkiye’yi
bölemez. Yıllardır sürdürülen saldırı ve yıpratma operasyonlarına rağmen Türkiye,
bölücü çabaları altedecek güçtedir.
Onun için bölünme amacı ile yola çıkanların amacı yabancı müdahaledir.
Emperyalistler de bu gerçeği bilerek yıllardır hazırlık yapmaktadırlar.
Ve şimdi artık koşulların uygun hale geldiğini düşünerek açıktan harekete
geçmişlerdir.
mbgultekin@ip.org.tr