Kürt Sorununda Çözüm mü? (1)

Bu yıl “tarihi fırsat” enflasyonu yaşıyoruz. Abdullah Gül daha önce Ermeni sorunu ile ilgili olarak “tarihi bir fırsat” yakaladığımızı söylemişti. Şimdi de “tarihi fırsat”, Kürt Sorunu’nda önümüze gelmiş bulunuyor. Abdullah Gül, iç ve dış koşulların uygu...

Tarih:

Bu yıl “tarihi fırsat” enflasyonu yaşıyoruz. Abdullah Gül daha önce Ermeni sorunu ile ilgili olarak “tarihi bir fırsat” yakaladığımızı söylemişti. Şimdi de “tarihi fırsat”, Kürt Sorunu’nda önümüze gelmiş bulunuyor. Abdullah Gül, iç ve dış koşulların uygun olduğunu, “Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt Sorunu”nun çözümü için önümüzde “tarihi bir fırsat” durduğunu söyledi.
Gül’ün bu açıklamalarının Hasan Cemal’in Kandil görüşmelerini yayınladığı günlere rast gelmesi tesadüf değil. Hasan Cemal’i Kandil’e gönderen ve Abdullah Gül’e tarihi fırsat açıklamalarını, aynı İlham Perisi’nin yaptırdığından en ufak bir kuşku yok.
İlham Perisi oldukça marifetli… Ankara’dan binlerce kilometre uzakta Kandil Dağında Murat Karayılan’ın da aynı dilden konuşmasını sağlamış görünüyor.
Bütün bunları bir yana bırakalım. Kürt sorununda çözüm açısından durum nedir? Gerçekten şiddetin, geçmişte kalacağı bir eşikte mi duruyoruz?
Önce “tarihi fırsat” korocularının “son derece elverişli” dediği koşulların ne olduğuna bakalım:

AMERİKAN İNİSİYAİFİ
Birinci olarak “İlham Perisi” konusuna açıklık getirmek gerekiyor: Malum “Taraf” gazetesinin “malum yazarı” Yasemin Çongar, 13 Mayıs tarihli köşe yazısında, Türk Devletinin ve PKK’nın iradelerini aşan bir bölgesel ve küresel iradenin devrede olduğunu ve bu iradenin “barış” için bastırdığını yazdı.
“CIA’nın gelini”, Bölgesel ve Küresel bir irade devrede diyorsa, bunu “Amerika bütün araçları ve olanakları ile Kürt sorununda devreye girmiştir” diye anlamak gerekir.
Aynı gün Amerika’nın Dışişleri Bakan Yardımcılarından Richard Schmeirer, diplomatik bir dille süreç içindeki rollerini basına açıkladı: “Türkiye’nin Kürt sorununda diyalogdan yana tavır koymasını takdirle karşılıyoruz.”
Yani Abdullah Gül’ün “Tarihi fırsatının” arkasındaki güç Amerika… Türkiye’den kaynaklanan bir inisiyatif söz konusu değil.
Dolaysıyla birinci olarak ve her şeyden önce bu adımın atılmasıyla Amerika hangi kazancı elde etmek istiyor? Buna bakmak lazım.
Ve Amerika’nın bu kazancının Türkiye’ye nelere mal olacağı üzerinde düşünmek gerekiyor.

PKK’NIN DURUMU
İkinci olarak gerek AKP çevrelerinin, gerekse PKK ile Türk Devleti arasında arabuluculuğa soyunanların ikide bir tekrarladıkları bir gerekçe üzerinde durmak gerekiyor: Diyorlar ki; “PKK sıkıştı, silahlı mücadele ile sonuç alamayacağını anladı. Onun için şimdi barıştan, çözümden söz ediyor.”
Bu sözlerle millet aldatılıyor. AKP ve “arabulucular”, Amerika’nın istekleri doğrultusunda, gene silahlı bir güç olması itibariyle bu ülkenin Ortadoğu planları içinde yer alan PKK ile ortak bir adım atmadan önce kamuoyundan gelebilecek tepkileri yumuşatmayı amaçlıyorlar.
Gerçekte ise durum şudur: PKK, belki de bütün tarihi boyunca hiç bu kadar iyi bir durumda olmamıştı. Veriler şunlardır:
1. PKK, merkez üslerini oldukça güvenli bir şekilde ABD’nin hâkimiyet alanına konuşlandırmıştır. Türkiye’nin ABD’ye rağmen bu alanlara yönelik askeri harekâtına bu ülkenin tavrının ne olduğunu daha geçen yıl yaşadık.
2. PKK’nın 6 bin kadar silahlı militanı Türkiye içinde ve Irak’ın kuzeyinde konuşlanmış durumdadır. Bu açıdan da herhangi bir sorun yoktur. ABD’den aldığı teknik yardım ve eğitimin sonucu olarak kendisi açısından daha az riskli ve sonuç alıcı eylemleri (mayın atlatma) istediği zaman yapabilmektedir.
3. PKK, DTP aracılığı ile katıldığı yerel seçimlerden önemli bir başarı elde ederek çıkmıştır. Hem oy oranını yükseltmiş, hem de kazandığı belediye sayısını artırmıştır.
Toplumumuzda derinleşen etnik kutuplaşmaya bağlı olarak PKK’nın Kürt yurttaşlar içindeki etkinliği de güçlenmiştir.
Kısacası PKK sıkıştığı için değil, tam tersine ABD istediği ve kendi çıkarına da uygun olduğu için şimdi “silahları susturmaktan” ve “çözüm”den bahsetmektedir.

AKP İKTİDARI
Üçüncü olarak elverişli koşullardan kastedilenin, Türkiye’de AKP’nin işbaşında olmasıdır. 29 Mart’ta aldığı seçim sonucundan sonra Amerika’ya bağımlılığı her zamankinden daha fazla olan AKP’nin, Atlantik ötesinden gelen hiçbir talebe direnme olanağı yoktur.
Onun için Obama’nın gelişi sırasında önüne konan, Kürt Sorununda PKK ile diyaloga girme dayatmasına direnmesi sözkonusu olamazdı.
Ve şimdi de bu talimatın gereğini yapıyor.

İRADE PARÇALANMASI
Dördüncü olarak Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin hiçbir döneminde bu kadar bir irade parçalanması yaşamadı.
AKP “tarihi fırsattan” bahsederken, muhalefet “ihanet”ten söz etmektedir.
Türkiye’nin Kemalist, yurtsever ve devrimci güçleri bir yılı aşkın süredir ağır bir saldırı altındadırlar. TSK, her gün tekmelenmektedir. Benzeri görülmemiş bir psikolojik savaş yürütülmektedir.
İşte bütün bunlardan dolayı “Kürt sorununda çözüm” için koşullar gerçekten de son derece elverişlidir. Gerçekten de “bir tarihi fırsat” vardır.
Ama Türkiye için değil. Amerika ve kaderini Amerika ile birleştirmiş olan kuvvetler açısından.
Konuya devam edeceğiz.
mbgultekin@ip.org.tr