KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜM MÜ? (2)

Bütün veriler; “Kürt Sorununa Çözüm” kampanyasının, tamamen Amerika’nın inisiyatifinde yürüyen bir süreç olduğunu gösteriyor. Dolaysıyla Amerika’nın, bu sürecin sonunda Türkiye’de ve Ortadoğu’da kendi istediği bir düzenlemenin gerçekleşmesini amaçlaması doğ...

Tarih:

Bütün veriler; “Kürt Sorununa Çözüm” kampanyasının, tamamen Amerika’nın inisiyatifinde yürüyen bir süreç olduğunu gösteriyor. Dolaysıyla Amerika’nın, bu sürecin sonunda Türkiye’de ve Ortadoğu’da kendi istediği bir düzenlemenin gerçekleşmesini amaçlaması doğaldır.

Amerika’nın amacının ne olduğu ise kimsenin meçhulü değil. Birinci olarak her şeyden önce, Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan kukla devletin Türkiye tarafından resmen tanınması istenmektedir. Erbil’de konsolosluk açılmasının bugünlerde malum kişiler tarafından daha yüksek sesle dillendirilmesi boşuna değildir. Gene Türkiye’de, devlet içinde bu konuda olan muhalefetin kırılması yönünde de epey bir mesafe alındığı görülmektedir.

İkinci olarak Amerika PKK’yı yasallaştırarak Türk siyasetinin içine monte etmek peşindedir.

29 Mart seçimleri PKK’nın Türkiye Kürtleri içindeki en büyük siyasal güç olduğunu ortaya koydu. Amerika’nın seçimlerden önceki A planının; yani AKP ve Barzani ittifakıyla Türkiye Kürtlerini kontrol etmenin, mümkün olmadığı ortaya çıktı.

Onun için Amerika deyim yerindeyse B planını uygulamaya koymuştur. B Planı PKK’lı çözümdür. Kürt meselesinde PKK muhatap alınacak, masaya oturulacak ve ondan sonra silahlar bırakılacaktır.



MUHATAP ALINMA

PKK açısından da gelinen aşamada en önemli hedefin; “muhatap alınma” olduğu anlaşılıyor. Nitekim Örgüt’ün sözcüleri, dile getirilen diğer talepler üzerinde neredeyse hiç durmamaktadırlar.

Ayrıca, sözkonusu taleplerin neredeyse tamamı fiiliyatta zaten gerçekleşmiştir.

Üniversitelerde Kürdoloji Enstitülerinin açılması, isimleri değiştirilen yerlere eski isimlerinin geri verilmesi, Okullarda seçmeli Kürtçe dersi, yerel yönetimlerin işlerini yaparken Kürtçeyi de kullanabilmeleri, yerel radyo ve televizyonların Kürtçe yayın yapabilmelerinin önündeki kısıtlamaların kaldırılması, yer isimlerinin iki dilde yazılması, Kürtçe siyasi propaganda yasağının kalkması vb.

Bütün bu taleplerin bir kısmı zaten gerçekleşmiş bulunuyor. 14 Mayıs tarihli gazeteler YÖK’ün, İstanbul Üniversitesi tarafından yapılan Kürt dili ile ilgili bir bölüm açmak konusundaki talebini kabul ettiğini yazdı.

Ama PKK’nın sorunu, bu talepler değildir..

Öcalan; yıllardır kendisinin veya PKK’nın, olmazsa DTP’nin, o da olmazsa bazı “akil adamların” muhatap alınarak Kürt meselesinin konuşulmasını talep etmektedir.

Murat Karayılan da Kandil’de Hasan Cemal’e aynı şeyleri söyledi.

Bu söylemde kritik nokta; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt Sorununun çözümü için birilerini muhatap almasıdır. Bir anlamda birilerinin, “Kürtlerin temsilcisi” olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşısına oturmasıdır.



TEK MİLLET Mİ; İKİ MİLLET Mİ?

Bunun kabul edilmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi kuruluş felsefesini terk etmesi anlamına gelir.

Mustafa Kemal; milli devletin üzerinde yükseldiği milleti; “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına Türk Milleti denir” şeklinde tanımlamıştı. Bu tanımlama, Türklerin ve Kürtlerin bin yıllık beraberliğinin, milli devlet çağında tek bir millet potasında kaynaşmaya doğru evrildiği anlamına gelir.

Şimdi Devletin PKK’yı veya PKK’nın işaret ettiği herhangi bir kurum veya kişileri Kürt yurttaşların sorununu görüşmek üzere muhatap alması ise, Cumhuriyetin bu kuruluş felsefesinden köklü bir ayrılmayı ifade eder.

O zaman etnik farklılıklar temelinde milletin ayrışması resmen kabul edilmiş olacaktır. Türklerin ve Kürtlerin tek bir millet olmaya doğru evrilmelerinin yerine, ayrı ayrı milletler olarak aralarındaki farkların derinleşmesi ve elbette ki siyasal yapının da buna göre şekillenmesi söz konusu olacaktır.

Kürt kökenli yurttaşları, Devletin karşısında etnik farklılıklarından hareketle bir takım “temsilciler” tarafından savunulur duruma getirmek, - adına “özerk” denebilir, “federal” denebilir, her ne denirse densin - yapılanmaların kapısını aralar. Uluslar arası konjonktüre bağlı olarak bu yola giriş, ayrılmaya kadar gidebilir.

Onun için PKK’nın, neredeyse tek talebi olan “muhatap alınma”, kendi içinde son derece tutarlı bir taleptir.



DTP

Bu tespitlerimiz DTP ile Kürt sorununun konuşulmayacağı anlamına gelmez. DTP, Mecliste bulunan bir Partidir. Ve kendileri yeri geldiği zaman “Biz etnik bir Parti değil, Türkiye Partisiyiz” demektedirler.

Bu sözlerinde samimi iseler diğer tüm Partiler gibi Türkiye’nin bütün sorunları konusunda söz söyleme, çözüm önerme hakları vardır. Elbette Kürt sorunu konusunda da…

“Kürtlerin temsilcisi biziz, onun için bizimle konuşun” tavrı yerine, Türkiye’deki Partilerden biri olarak Türkiye’nin her sorununda olduğu gibi Kürt sorununda da konuşabilir ve fikirlerini açıklayabilirler.

Bu anlamda DTP ile İşçi Partisi, CHP, DSP veya başka herhangi bir Parti arasında bir fark yoktur ve olmamalıdır.

Aksi durum, Türkiye’nin etnik temelde örgütlenmeyi meşru kabul etmesi anlamına gelir ki, bu da Ulusal Devletin kendi varlığına, kendi elleriyle kastetmesi anlamına gelecektir.

mbgultekin@ip.org.tr