KRİZİ AŞMADA MİLLİ PROGRAM VE KAYNAKLAR

Aylık olarak yayınlanan TEORİ dergisinin Haziran sayısının kapak konusu “Krizi aşmada kaynaklar ve Milli Program”.

Dergide kapak dosyası kapsamında, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi, Maliye Bakanlığı Eski Gelirler Genel Müdür Yardımcısı Şefik Çakmak’...

Tarih:

Aylık olarak yayınlanan TEORİ dergisinin Haziran sayısının kapak konusu “Krizi aşmada kaynaklar ve Milli Program”.

Dergide kapak dosyası kapsamında, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi, Maliye Bakanlığı Eski Gelirler Genel Müdür Yardımcısı Şefik Çakmak’ın: “Krizi milli programla aşmada kaynak sorunu”, İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi, DPT eski uzmanı, TEORİ yazı kurulu üyesi Haluk Dural’ın: “Küresel Kriz” yalanı, Türkiye ve çıkış yolları”, Yıldırım Koç’un: “Sendikaların krizle mücadele programları” başlıklı makaleleri yer alıyor.

Dergide ayrıca İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin’in “29 Mart seçimleri üzerine değerlendirme ve yeni dönemde görevlerimiz” başlıklı yazısı da yer alıyor.

MEHMET BEDRİ GÜLTEKİN:
29 MART SEÇİMLERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRME
VE YENİ DÖNEMDE GÖREVLERİMİZ
1. İşçi Partisi, son derece elverişsiz koşullar içinde bir seçim kampanyası yürütmüştür. Halk hareketinin durgunluk ve gerileme içinde olduğu bir süreçte, devrimci çözümü temsil eden İşçi Partisi’nin oy olarak yüksek bir orana ulaşması mümkün değildi.
Cumhuriyet mitingleri, kitle hareketinin doruğu idi. 22 Temmuz seçim yenilgisi, AKP kapatma davasının bir hukuk garabeti ile sonuçsuz kalması ve ardından Amerika’nın doğrudan yönetim ve gözetimi altında Fethullahçı Gladyo’nun Ergenekon tertibini sahneleyerek bütün devrimci ve yurtsever güçlere yönelik saldırısı, kitle hareketinin geri çekilmesini beraberinde getirdi.
Son olarak seçime üç gün kala 2. Ergenekon İddianamesi açıklandı. Verilmek istenen mesaj, İşçi Partisi gibi kararlı antiemperyalizm çizgisinde olan ve Atatürk Devrimini tamamlamak gibi bir programı savunanların cezalandırılmaları için yapılan saldırının sürdürüleceği mesajıydı. Amaç halkın korkutulmasıydı ve ne yazık ki bunda belli ölçülerde başarı sağlanmıştır.
Seçime giderken İşçi Partisi’nin Genel Başkanı ve yöneticilerinden bir kısmının hapiste olması en büyük handikaplarımızdan biri oldu. Bütün bu etkenlerle birlikte düşünüldüğünde İşçi Partisi’nin iyi bir sonuç almasının koşullarının olmadığı görülür.
Ayrıca İşçi Partisi’nin Belediye Başkanlığına aday göstermemesi, Partiyle doğrudan ilişki içinde olmayan Parti dostları arasında “İşçi Partisi seçime katılmıyor” kanaatine yol açtı. Sandık başında bütün oyları aynı Partiye vererek çıkmak şeklindeki tipik seçmen davranışı da, İşçi Partisi’ne daha az oy verilmesinin nedenleri arasında belirtilebilir.

ŞEFİK ÇAKMAK:
KRİZİ MİLLİ PROGRAMLA AŞMADA KAYNAK SORUNU
“Teğet geçecek”ten “önlem paketleri”ne
Türkiye 2007 yılından başlayarak ekonomik bunalım konuşmaktadır. Gelişmiş kapitalist ülkelerde başlayan ve bugün tüm kapitalist dünyayı sarmış bulunan bunalım, ülkemizde önce, “çok uzaklardan” gelen ayak sesleri duyulmaya başlanınca, bizi etkilemesi ya da ne kadar etkileyeceği tartışmaları ile gündeme geldi. 2008 yılında üretimdeki azalma (ulusal gelirin azalması) ve işsizlikteki artış en kör gözlere bile görünecek boyutlarda ortaya çıkınca, TÜSİAD başta, sistemin kodamanları gözlerini hükümete çevirdiler.

Başbakan ise, önce dünya bunalımının Türkiye’yi etkilemeyeceğini, ekonomimizin çok sağlam olduğunu ileri sürdü. 2008 yılında bunalım bazı sektörlerde kesin etkisini göstermeye başladığında, “ teğet geçeceği” söylemine ağırlık verdi. O böyle söyleyedursun, bunalımın 2007’de uzaktan duyulan ayak sesleri 2008 sonlarında kapımızı yumruklamaya başlayınca, iş çevreleri önlem alması için hükümeti sıkıştırmaya başladılar.

2009 yılına girdiğimizde Türkiye’de bunalım, hükümete “önlem paketleri” açılmasını ve IMF kapısını çalmayı kabul ettiren boyutlara vardı. Bunalımın elle tutulacak kadar somut bir gerçeklik olduğu tartışmasız benimsenir oldu. İşsiz sayısındaki artış, ekonomik daralma, yani üretimdeki azalış rakamları çanları çalmaya başladı. Şimdi artık alınan ve daha da alınması gereken önlemler konuşulmaktadır. Bu yazımızda bunalıma karşı alınacak önlemleri ve bunların gerektirdiği kaynakları inceleyeceğiz.

Bunalımlar, kapitalist üretim biçiminin yapısal hastalığıdır. Hiçbir zaman tam tedavisi, bir daha tekrar etmeyecek şekilde iyileştirilmesi mümkün değildir. Alınan kimi önlemlerle hastalık, geçici bir süre hafifletilebilir, ama değişen periyotlarla ve değişen şiddetle tekrarlanır. Her tekrarda şiddeti, kapsamı ve tahribatı daha da artar ve bu öyle bir noktaya varır ki, en sonunda sistemi çöküşe sürükler.

HALUK DURAL:
“KÜRESEL KRİZ” YALANI, TÜRKİYE VE ÇIKIŞ YOLLARI
“Küresel” denen krizin kaynağı
Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan galip devletlerin lideri ve bir süper devlet olarak çıkmıştır. Savaş ihtiyaçlarını karşılamak için ekonomisinde çok detaylı bir fizikî planlama yapmış olan ABD, savaşın son dönemlerinde her beş dakikada denize bir muhrip indirecek bir üretim gücüne ve bunu besleyecek muazzam bir demir-çelik üretim kapasitesine ulaşmıştır. Bu büyük askerî ve ekonomik gücünü, dünya hegemonyasına çevirebilmek için hızla gereken tedbirleri almıştır.
Bu çerçevede, 1945 yılında İskoçya’nın Bretton Woods kasabasında toplanan müttefikler, dünyanın yeni ekonomik düzenini belirleyecek Bretton Woods antlaşmasını imzalayarak, Dünya Bankası (IBRD) ve Uluslararası Para Fonu’nu (IMF) kurdular. ABD, bu antlaşma ile Amerikan dolarının dünyada rezerv para olarak kullanılmasını sağlayacak olan, “1 ons altın (28,35 gram) 35 dolardır” şeklinde bir taahhüde girerek, doların değerini altına bağlamıştır. Bu antlaşma ile ABD, mevcut altın stoklarının çok misli üstünde, gerçek değeri kağıt ve mürekkepten ibaret olan, altın karşılığı bulunmayan inanılmaz miktarlarda dolar basarak dünya piyasasına sürmüştür. Ekonomisini toparlamak isteyen ülkelere IMF aracılığıyla programlar sunmuş, Dünya Bankası aracılığıyla ise kalkınma projelerine kredi sağlayıp, gerçekte, altın karşılığı olmayan dolarların tüm dünyada rezerv para olarak kullanılmasını yaygınlaştırıp, pekiştirmiştir.
ABD, bu ekonomik tedbirlerle yetinmeyip, savaş sonrasında terhisler nedeniyle küçülen askerî gücüne destek yaratmak, müttefik ülkeleri kontrol altına almak, çevre ülkelere gözdağı vermek üzere, 1949 yılında NATO’yu kurmuştur. Bütün bu tedbirlerle, 1918 yılında ABD başkanı Woodrow Wilson tarafından yayınlanan “Prensipler”in(1) 3. maddesinde dile getirilen ABD’nin dünya hegemonyasına giden yoldaki küreselleşmenin ilk ve sağlam adımlarını atmıştır.

YILDIRIM KOÇ:
SENDİKALARIN KRİZLE MÜCADELE PROGRAMLARI
Türkiye, halkın yoksullaşması ve mülksüzleşmesi açısından, Cumhuriyet tarihinin en derin ve kapsamlı krizini yaşıyor. Kriz, başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm emekçi sınıf ve tabakaları olduğu kadar, emperyalistlerle yakın bir işbirliği içinde olmayan tüm diğer kesimleri de etkiliyor.
Bu koşullarda, krize karşı mücadelede öncelikli görev, işçi sınıfının siyasal ve sendikal örgütlerine düşüyor. İşçi sınıfının siyasal önderliğine talip siyasal partiler krizden çıkışa ilişkin programlar geliştiriyorlar. Ancak işçi sınıfının sendikal örgütleri, krizle mücadele konusunda çok yetersizler. Bu yetersizliğin bir bölümü yeterli uzman kadroya sahip olunmamasının yol açtığı amatörlükten ve dar bakışlılıktan, büyük bölümü ise benimsenen siyasi çizgiden ve Hükümet’le ilişkileri bozmama kaygısından kaynaklanıyor.
Bu durum, (a) krizin boyutları, sonuçları ve önemi; (b) krizin kaynağı ve nedenleri; (c) çözüm önerileri ve (ç) ittifak politikaları konusunda farklılıklara yol açıyor.
Bu yazıda, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, Türkiye KAMU-SEN, MEMUR-SEN ve KESK’in krize ilişkin değerlendirmeleri incelendi. Ne yazık ki, bu altı önemli örgütün kriz değerlendirmeleri ve krizden çıkışa ilişkin önerileri son derece yetersizdir. Bu örgütlerin 2001 yılında “Emek Platformu” içinde birlikte hazırladıkları “Alternatif Program”ın sistematiği, kapsamı ve ciddiyeti, işçi ve kamu çalışanları sendikalarının bugünkü önerilerinde bulunmamaktadır.