Önce “görünen köy”ü bir kez daha söyleyelim:
AKP yönetimi altında, etnik ve dini ayrışma büyük bir hızla derinleşiyor. “Fay kırıkları” oluşuyor. Ve büyük bir kırılmayı tetikleyecek enerji gözle görülür bir şekilde birikiyor.
AKP’nin iktidarda kalması demek, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-anti laik ve yoksul-zengin olarak tanımlayacağımız “fay hatlarının” kaçınılmaz olarak kırılması demektir.
Türkiye, Cumhuriyet Devriminin bağımsızlıkçı, laik ve halkçı politikaları sayesinde söz konusu fay hatlarının aktif olmasını engelledi.
AKP ise bütün bu konulardaki zıt politikaları ile (Bağımsızlık yerine BOP eşbaşkanlığı, laiklik yerine Ortaçağ düzeni, halkçılık yerine sefalet ve sadaka rejimi) söz konusu fay hatlarını yeniden aktif hale getirdi.
Ve şimdi “Büyük deprem”in ön habercileri olan küçük sarsıntıları yaşamaya başladık.
İZMİR’İN MESAJI
DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün İzmir ziyareti sırasında yaşananlar son derece uyarıcıdır. Türkiye’nin nereye sürüklendiği İzmir’deki görüntülere bakılarak anlaşılabilir.
AKP’nin “Kürt açılımını” ilk kez telafuz ettiği Mayıs ayından bu yana geçen altı ayın sonunda bugün geldiğimiz yer, Türkiye’nin bir barut fıçısına dönüştüğü gerçeğidir.
Amerika ve Avrupa’nın yönetim ve gözetimi altınd,a AKP’nin PKK ile kolkola, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bütün değerlere karşı gerçekleştirdiği pervasız ve küstah saldırı, vatandaşlar içinde içten içe büyüyen bir infiale yol açmış bulunuyor.
Habur görüntülerine şimdi AKP ve Fethullah çevresinin tetiklediği Dersim tartışmaları eklendi.
Tayip Erdoğanların Türk-Kürt ayrımını kaşıma tavrı, “Alevi açılımı” adı altında milleti Alevi ve Sünni olarak ayrıştırma politikasıyla bütünleşiyor.
Atatürk’ün Cumhuriyeti’ni Osmanlının; etnik topluluklar, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler toplumu ile değiştirme projesi uygulamaya kondukça, kaçınılmaz sonuç olan şiddet ortamı yavaş yavaş kendini gösteriyor.
DTP’NİN TAVRI
İzmir’deki gelişmeler üzerine DTP eşbaşkanı Ahmet Türk ve milletvekillerinden Aysel Tuğluk’un, AKP’ye ve diğer Partilere savurdukları tehditler, laf olsun diye söylenmiş sözler değildir.
Türk ve Tuğluk’un, AKP ve diğer Partilerin Diyarbakır’da daha büyük halk tepkisiyle karşılaşabileceklerini ima etmeleri tabloyu tamamlıyor.
Tayip Erdoğan’ın ikide bir diğer Partiler için “Sivas’tan öteye gidemiyorsunuz” şeklinde ifade ettiği sözler aslında bir itiraftır. Türkiye’nin bazı bölgeleri bazı partiler açısından “girilemez” hale gelmektedir.
DTP, Türkiye’nin çok önemli bir bölümünde toplantı yapamaz hale gelmektedir. Aynı şekilde CHP ve MHP gibi Partiler açısından da Güneydoğu’da toplantı yapmak gerçekten de “risklidir.”
İşte AKP Türkiye’yi bu hale getirmiştir. Etnik ayrışmanın derinleşmesiyle, belli etnik yapılara ait olduğu düşünülen Partilerin, karşı Bölgelere girmelerinin riskli olduğu bir dönemi yaşamaya başladık. Bunun bir adım sonrası, Partilere gösterilen tahammülsüzlüğün etnik topluluklara ait sıradan insanlara karşı da ortaya konmasıdır.
İşte bu durum kaostur.
UMUT VE GÖREV
Kaos kaçınılmaz mıdır? Hayır değildir.
Önce şunu belirtelim: Türkiye’de ABD planları uygulandıkça, NATO üyesi olarak kaldıkça ve AB kapısına bağlı kalma durumu devam ettikçe, Kaos’a doğru adım adım ilerlemek kaçınılmazdır.
Ve Türkiye şimdi bu yoldadır.
Ama 25 Kasım günü 2 milyona yakın kamu emekçisinin Türkiye’nin dört bir yanında AKP iktidarına karşı gerçekleştirdiği genel grev Türkiye’ye çıkış yolunu göstermektedir.
25 Kasım günü Kamu sen, Birleşik Kamu iş ve KESK’e bağlı emekçiler omuz omuza alanlara çıktılar. İktidarın kanunsuz tehditlerine papuç bırakmadılar.
Etnik ayrımlar, mezhep ayrımları; o gün alanlara çıkan emekçiler tarafından sergilenen birlik ile bir kenara bırakıldı. Edirne’de de Hakkari’de de emekçiler, aynı talepler ve aynı sloganlarla yürüdüler.
O zamana kadar ortak tek bir eylem yapmayan emekçi örgütleri güçlerini birleştirdiler. Bir günlük grev emekçilerin ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu gösterdi.
Greve sadece kamu emekçileri katıldı. Ama toplumun bütün kesimleri destekledi. Ve Türkiye, 25 Kasım günü bir Genel Grevin ipuçlarını da gördü.
“İşçi Memur Elele Genel Greve” sloganı ilk defa bu kadar yakın ve gerçekleşebilir bir hedef olarak göründü.
Türk iş Genel Başkanı ve Genel Sekreterinin Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda gerçekleştirilen mitinge Kamu sen yöneticileriyle birlikte katılması, hedefe doğru atılmış bir adımdır.
AKP’nin işbaşında kalması demek, derinleşen ekonomik kriz koşullarında işçilerin, kamu emekçilerinim, esnafın, üreticinin daha ağır sefalet koşullarına mahkum edilmesi demektir.
Kurtuluş, öncelikle AKP iktidarından kurtulmaktan geçiyor.
Kamu emekçilerinin bir günlük uyarı mahiyetindeki Genel Grevi gösterdi ki, tüm emekçilerin omuz omuza birlikte gerçekleştirecekleri Genel Grev, Türkiye’nin AKP belasından kurtulmasına en büyük katkıyı yapacaktır.
Günün görevi, bu amaçla ülke çapında emekçi mücadelesini örgütlemek ve bu mücadeleyi Ankara’da milli bir hükümetin kurulması hedefine yöneltmektir.
mbgultekin@ip.org.tr