Birbiriyle iç içe olan beş süreç, Türkiye’yi hızla bir “kırılma noktası”na doğru sürüklüyor. Ve bu “kırılma noktası”nın çok uzakta olmadığını söyleyebiliriz. Bu beş süreç şunlardır:
1. Ekonomik kriz: Türkiye kapitalist dünyanın ekonomik krizini, en ağır yaşayan
ülkelerin başında geliyor. En iyimser tahminler bile yılsonu itibariyle yüzde 6 dolayında bir ekonomik küçülmenin olmasını kaçınılmaz görüyorlar. DSP, MHP, ANAP koalisyonunu sandığa gömen 2001 ekonomik krizindeki küçülmenin de sadece yüzde 6 olduğunu hatırlayalım.
Üstelik 2001 küçülmesini, 2002 yılındaki yüzde yedinin üzerinde gerçekleşen büyüme takip etmişti. Buna rağmen 2002 Kasımındaki seçimlerden iktidar koalisyonu, tarihi bir hezimetle çıkmıştı.
Şimdi yaşanmakta olan tarihi küçülmeyi takip edecek bir büyüme ise, daha ufukta gözükmüyor. 2010 ve 2011 yılında düzelme olacağına dair belirti yok.
Krizin henüz başlarındayız ve AKP’nin yaşadığımız krize ilişkin bir çözümünün olması bir yana, krizin mahiyetine ilişkin bir görüşünün olmadığı, bilinen bir gerçek.
AKP iktidarı bütün umudunu Batılı merkezlerden gelecek sıcak paraya bağlamış. 2002 ve 2008 arasında, ekonomiyi bu sıcak paraya dayanarak yönetti. Ama artık deniz bitti. Kelin merhemi olsa kendi başına sürecek. Amerika ve Avrupa derin bir kriz içinde.
2. Kürt açılımı: Geldiğimiz noktada, Türkiye’nin tarihinde görülmedik bir etnik gerilim yaşıyoruz. Millet dağılmaktadır. Ülkenin bölüneceğine ve bir iç savaşın kapıda olduğuna dair kaygı dalga dalga yayılmaktadır.
AKP’ye oy vermiş olan yurttaşlar arasında bile yayılan bu kanaat boşuna değildir. Etnik çatışma Türkiye’nin ulusal devlet yapısını değiştirmeyi kafasına koymuş ve bunun için harekete geçmiş olan ABD’nin “açılım” politikasının olmazsa olmazıdır.
Esasen başka türlü, söz konusu “açılım”ın gerçekleşmesi mümkün değildir.
PKK, otuz yıldan beri sürdürdüğü şiddet politikasının artık sonuç almak üzere olduğu kanısındadır. Bulutların üstünde gezmektedir ve son derece küstahtır.
Son kamuoyu yoklamalarında iki yükselen Parti’nin MHP ve DTP olması, yaklaşan tehlikenin bir başka habercisidir.
3. Ermeni açılımı: AKP’nin önüne konmuş olan bir takvime bağlı olarak milletten gizli ve hatta milleti aldatarak bir planı uygulamakta olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Tayyip Erdoğan’ın, Nisan ve Mayıs aylarında Türkiye’de ve Azeri Milli Meclisi’nde herkesin gözünün içine baka baka yalan söylediği ortaya çıktı. Bir yandan “Karabağ işgali sona ermeden Ermenistan sınırını açmayacaklarını” söylerken, öte yandan 2 Nisan’da tek yanlı olarak Ermenistan sınırının açılmasını öngören protokolün imzalandığı açıklandı.
AKP’nin uymak zorunda olduğu takvim, bütün bu sorunların çözüm tarihi olarak 2009 sonunu işaret etmektedir.
Bu tablo sadece ve sadece AKP’nin ne kadar çaresiz olduğunu ve gelişmelerin önünde nasıl sürüklendiğini ortaya koymaktadır.
4. Kıbrıs açılımı: Davutoğlu’nun bugünlerde Kıbrıs’a gitmesi ise, AKP’nin bir başka mecburiyetini gözler önüne seriyor.
Avrupa Birliği, üyelik sürecinin ilerlemesinin şartı olarak, yılsonuna kadar Türk hava ve deniz limanlarının, Rum uçak ve gemilerine açılması şartını koymuş durumda ve AKP’nin bu dayatmaya direnme şansı yok.
5. Ergenekon tertibi: Artık iyice ortaya çıktı ki Ergenekon soruşturmasının ve davasının hukukla bir ilgisi yoktur.
Bu soruşturma Amerika, AKP ve Fethullah açısından bir “ya herro ya merro” davasıdır. Bir orta yol olmayacaktır.
Bu soruşturma, ya tertipçilerin amaçladıkları üzere; Cumhuriyetin tasfiyesi ve bir Amerikancı dinci faşist diktatörlüğün kurulması ile sonuçlanacak; ya da tertipçilerin işledikleri bütün suçların hesabını Cumhuriyet yargısı önünde vermeleri ile bitecektir.
Artık iyice bir kez daha belli olmuştur ki, Amerika ve işbirlikçileri; iki, üç ve dördüncü maddede belirtilen açılımları hayata geçirebilmek için, Türk Ordusu ve İşçi Partisi başta olmak üzere Türkiye’nin yurtseverlerini etkisiz kılmak amacıyla söz konusu tertibi sahneye koymuşlardır.
Ve Ergenekon Tertibi; tıpkı Kürt, Ermeni ve Kıbrıs açılımları gibi “fay hattındaki kırılmayı kaçınılmaz olarak ortaya çıkaracak enerji birikimini sağlayan bir etken” işlevi görmektedir.
İKİ SEÇENEK
Türkiye bu beş başlıkta belirttiğimiz gelişmeleri eş zamanlı olarak yaşamaktadır. Gelişmeler iç içe geçmiştir ve birbiriyle bağlantılıdır.
Çok büyük alt üst oluşlar ve hesaplaşmalar yaşanmadan bütün bu konularda, ABD ve işbirlikçilerinin istediği bir sonuca ulaşmalarının mümkün olmayacağı açıktır.
Onun için önümüzdeki dönemde büyük bir hesaplaşmanın yaşanması anlamında bir kırılmanın yaşanacağı kesindir.
Bu kırılma sonucunda Türkiye, ya Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesine uygun şekilde etnik ve inanç farklılıkları temelinde ayrışacak, parçalanacak ve yapılandırılacak; ya da Türkiye yeniden Kemalist Devrim rotasına girecek ve yarım yüzyıl öncesinde yarım bıraktığı tarihi yürüyüşüne kaldığı yerden devam edecek.
Yaşayacağız ve göreceğiz.
mbgultekin@ip.org.tr