Aydınlık Dergisi özelleştirmede yargı kararlarının uygulanması hakkında İşçi Partisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Adalet Komisyonu Başkanı Avukat Mehmet Cengiz'le bir röportaj yaptı. Röportajı sunuyoruz:
Aydınlık- Sayın Cengiz, İşçi Partisi olarak özelleştirme uygulamalarını yakından izliyor ve yargı kararlarını takip ediyorsunuz. Hükümet’in bu konudaki tutumu nedir?
M.Cengiz- Siyasal iktidar, yargı kararlarını hiçe sayarak “özelleştirme” adı altında, kamu kurumlarındaki yağmayı sürdürmektedir. Bu konuda verilen yargı kararlarına uymadığı gibi, bu kararlara uyulmamasına yönelik “prensip kararları” dahi alabilmektedirler.
Aydınlık- Bir örnek verebilir miyiz?
M. Cengiz- Elbette. Örnek çok. Birini anlatayım;
Özel şirketlere “yap-işlet modeli”yle mülkiyetleri kendilerine ait olmak üzere termik santral kurma ve işletme izni verildi.
Bu kapsamda, İzmir Elektrik Üretim Şirketi ile İzmir bölgesinde doğal gaza dayalı termik santral kurma ve işletme konusunda sözleşme imzalandı.
Söz konusu özel şirket, bu sözleşmeye dayanarak, İzmir Doğal Gaz Kombine Çevrim Santralı’nı kendi adına işletmeye başladı.
Bu sözleşmenin iptali istemiyle, KİGEM tarafından, Başbakanlık ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aleyhine açılan davada, Danıştay 13. Dairesi sözleşmenin yürütülmesinin durdurulmasına karar verdi..
Buna rağmen, Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararına uyulmamış, bu özel şirketin İzmir Doğal Gaz Kombine Çevrim Santralı’nı işletmesinin devamı yolunda 22.08.2005 tarih ve P.2005/1 sayılı “Bakanlar Kurulu Prensip Kararı” alınmıştır.
Aydınlık- Yani Bakanlar Kurulu, Mahkeme kararına uyulmamasını mı kararlaştırdı?
M.Cengiz- Tam da dediğiniz gibi.
Aydınlık- Peki Mahkeme kararları her makam ve her kurum için bağlayıcı değil midir? Bakanlar Kurulunun aklına esince ben bu kararı tanımıyorum deme hakkı var mıdır?
M. Cengiz- Şüphesiz yoktur. Zaten Danıştay da bu kararında Hükümet’i uyarıyor ve aynen şunları söylüyor:
“Anayasa’nın 2. maddesinde ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ arasında sayılan hukuk devleti, vatandaşların hukuki güvenlik içinde bulundukları, idarenin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi ifade etmektedir. Anayasa Mahkemesi de, hukuk devletini ‘İnsan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmekle kendisini yükümlü sayan, bütün eylem ve işlemleri yargı denetimine bağlı olan devlet’ biçiminde tanımlanmıştır. Hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak yine Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrasında yer alan: ‘Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez’ hükmü ile yargı kararlarının idarece yerine getirme zorunluluğu açık olarak vurgulanmıştır.
“Anayasa’daki bu konuya ilişkin düzenlemeye koşut kurallar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun ‘Kararların sonuçları’ başlık 28. maddesinin 1. fıkrasında yer almıştır. Buna göre: ‘Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre, hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez’. Aynı maddenin 3. ve 4. fıkraları uyarınca, mahkeme kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay veya ilgili mahkemede maddi ve manevi tazminat davası; mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ise ilgili idare aleyhine ve kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilmektedir.
“Bu bağlamda, hukuk düzenimizde Danıştay, bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarının gereğinin idarece geciktirilmeksizin yerine getirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur”.
Aydınlık- Hala uygulanmayan mahkeme kararları olduğuna göre bu uyarı da hiçe sayılmış.
M. Cengiz- Evet. Bu kararla aynı günlerde, yine Danıştay 13. Dairesi’nce, Seydişehir Alüminyum Fabrikası ile bu kuruluşun işletme hakkına sahip bulunduğu Oymapınar Hidroelektrik Santralı’nın özelleştirme kapsamında CE-KA Holding’e satılmasına ilişkin karar ve işlemin yürütülmesinin durdurulmasına da karar verildi. Ancak, yasal süresi geçtiği halde bu kararlara uyulmadı.
Aydınlık- “Yürütmenin durdurulması” kararına uyulması için ne yapılması gerekir?
M. Cengiz- “Yürütmenin durdurulması”, bu kararın verildiği tarihteki durumun korunması değil, davaya konu işlemler tesis edilmeden önceki duruma dönülmesi ve dava sonucunun bu durumda beklenmesi demektir. Yani, özelleştirme karar ve işlemleri hakkında “yürütmenin durdurulmasına” karar verildiğinde, özelleştirmeden önceki duruma dönülmesi, bu kamu kuruluşlarının derhal kamuya iade edilmesi gerekir.
Aydınlık- Peki, yargı kararlarına uyulmaması, bu tesislerin kamuya iade edilmemesi suç değil midir?
M. Cengiz- Aktarmaya çalıştığım Danıştay kararında da açıkça belirtildiği gibi;
1) Anayasa’nın 138. maddesine göre, mahkeme kararlarına uymak anayasal bir görevdir.
2) Bu görevin ihmali suçtur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesine göre “görevi kötüye kullanmak” suçunu oluşturur.
3) Söz konusu kamu kuruluşları bugün işgal altındadır ve bu işgal sürdükçe kamu, zarara uğratılmaktadır.
T.C. Devleti, diğer yargı kararları gibi bu Danıştay kararlarına da uymak, yürütmesinin durdurulmasına karar verilen idari işlemlerle özel kuruluşlara devredilmiş bulunan diğer kamu kuruluşları gibi Seydişehir Alüminyum Fabrikası ve Oymapınar Hidroelektrik Santralı’ndaki işgale de son vererek bu kuruluşların kamuya iadesini, kamu zararının önlenmesini, bugüne değin uğranılmış kamu zararlarının geri alınmasını sağlamakla yükümlüdür.
Bu Danıştay kararlarına uymamak, geçtiğimiz aylarda Danıştay’a yapılan silahlı saldırıdan daha ağır ve daha yaralayıcıdır ve her geçen gün kamu zararının büyümesine yol açmaktadır.
Aydınlık- ”İşgal” olarak nitelendirdiğiniz ve “suç” olduğunu söylediğiniz bu durum, Hükümet’in desteği ve koruması altında sürdürülüyor. Peki, devletin hukukun uygulanmasını sağlayacak kurumları yok mudur?
M. Cengiz- Başta Yargıtay C. Başsavcılığı ve yerel C. Başsavcılıkları ve TBMM ile diğer denetim kurumları derhal harekete geçmelidirler. Tüm yetkilileri göreve çağırıyorum. Bu çağrı, açık bir suç duyurusudur.
Bu bağlamda, Sayın Cumhurbaşkanı’na da çağrı yapıyorum: Anayasa’nın 108. maddesinde ve 2443 sayılı yasada öngörüldüğü şekilde, Devlet Denetleme Kurulu harekete geçirilmelidir.