Hilmi Özkök, Sorularımızı Yanıtlamalı,Gerçeklerin Başındaki Çuvalı Çıkarmalıdır!

*VİDEO HABER*
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, bugün (23 Ağustos 2009) İstanbul’da yaptığı basın toplantısında, Hilmi Özkök’e sorular yöneltti. Özkök’ün, darbe iddialarının ve gerçekleşen darbenin aydınlanması için bu soruların...

Tarih:

*VİDEO HABER*
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, bugün (23 Ağustos 2009) İstanbul’da yaptığı basın toplantısında, Hilmi Özkök’e sorular yöneltti. Özkök’ün, darbe iddialarının ve gerçekleşen darbenin aydınlanması için bu soruların yanıtlarını vermesi gerektiğini belirten Özbey, açıklamasında özetle şunları söyledi:

2002 ÖZKÖK DARBESİ
Türkiye “darbe” iddiaları ile çalkalanıyor. Sözde iddianameler hazırlanıyor, Türk Ordusunun komutanları ve yurtsever aydınlar darbecilikle suçlanıyor, tutuklanıp hapse atılıyor.
Evet, 2002’de Türkiye’de bir darbe yaşanmıştır!
Türk Ordusu’na darbe yapılmıştır!
Ecevit Hükümeti dağıtılmıştır!
Erdoğan-Gül ekibi hükümet koltuklarına oturtulmuştur!
Darbenin planlayıcısı ABD’dir!
Hilmi Özkök, bu darbenin başrolünde görev almıştır.

DARBECİLER İKTİDARDA, DARBEYE DİRENENLER HAPİSTE
Şimdilerde Ergenekon tertibinde darbecilikle suçlanan ve hapislere atılan Türk Ordusunun değerli komutanları, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve yurtsever aydınlar, 2002 Özkök Darbesi’ni engellemek için mücadele etmişlerdir. Yaman çelişki buradadır: Darbeyi yapanlar, darbeye direnenleri darbecilikle suçlamaktadırlar.

DARBENİN SİHİRLİ MALZEMESİ
2002 Özkök Darbesi’nin sihirli malzemesi, MİT’in Ergenekon Raporu ve Şemalarıdır.
Bunların dayanağı, Şenkal Atasagun’un “saçma sapan, komik, gülünüp geçilecek bilgiler”, Başbakanlığın Tayyip Erdoğan imzasıyla Ankara Başsavcılığına gönderdiği yazıda “maksatlı propaganda, bilgi kirliliği” diye tanımladıkları Tuncay Güney mülakatındaki yalan ve iftiralardır.
2001 yılında Tuncay Güney’e öğretilmek suretiyle üretilen bu yalan ve iftiralar, 2002 Özkök Darbesi’nin ikna sopası olarak kullanılmıştır. Bununla Cumhurbaşkanı Sezer etkisizleştirilmiş, ara güçler teslim alınmıştır.
Bu bilgiler 2002 yılında Özkök’e elaltından verilmiş ve kullanılmıştır. Komplonun en kritik noktası ve en önemli kanıtı budur!

RAPOR VE ŞEMALAR ÖZKÖK’ÜN CEBİNDE
10 Temmuz 2003 tarihinde “haftalık arz”da Şenkal Atasagun tarafından Hilmi Özkök’e sunularak resmileştirilen bu şema ve raporlara ait bilgiler, başından bu yana Özkök’ün bilgisi dâhilindedir.
Üstlendiği rol gereği bu bilgiler, 2001-2002’de Özkök’le paylaşılmıştır. Özkök de, tertip merkeziyle, “şiirsel” bir eşgüdümle, bu bilgileri bir yılı aşkın süreyle el altından komplolarda kullanmıştır. Bu gizlilik, tertibin anahtarıdır.
Nihayet Özkök, tertibin dizgesine uygun olarak 10 Temmuz 2003’te kendisine “arz edilen” rapor ve şemaları, kurum kayıtlarına geçirtmediği gibi, işi biten bu şemaları cebine koyup götürmüştür.

HİLMİ ÖZKÖK’E SORULAR
Hilmi Özkök, İşçi Partisi’nin suç duyurusuna ve Aydınlık dergisinin yayınlarına karşı korunma içgüdüsüyle basına verdiği uzun mülakatlarda suçunu itiraf etmektedir.
Yine Ergenekon Savcılarına verdiği ifadeler de suçunun kanıtıdır.
Özkök, “bazı belge ve duyumlar geldi, bunları inceledim. Hiçbiri bir kuvvet komutanına soruşturma açtıracak delil mahiyetinde değildi. Bu bakımdan hukuki dayanağı olmayan belge ve duyumlarla komutanlar hakkında şaibe yaratacak bir soruşturmayı başlatamazdım” diyor.
Dayanaksız dediği bu bilgileri 2002 Darbesi’ne malzeme yapmayı yeğleyen Özkök, şu soruların yanıtlarını vermek zorundadır:

ÖZKÖK’ÜN YANITLAMASI GEREKEN SORULAR:
1) Resmi belgeye neden “gayrı resmi” diyorsunuz?
2) MİT Müsteşarı Atasagun tarafından 10 Temmuz 2003 günü “haftalık arz”da size resmen verilen bu belgeleri neden Genelkurmay kayıtlarına geçirmediniz? Devletler ortaya çıktığından bu yana uygulanan kayıt kuralını, aşiretlerde bile rastlanmayacak biçimde neden ihlal ettiniz?
3) Gönderilen belgenin “arşivlere geçecek mahiyette olmadığını” söylüyorsunuz. Şemayla gönderilen “Çok Gizli” ibareli 3 sayfalık ön yazıda ise, “yönlendirilmiş, organize bir faaliyet”ten söz ediliyor. “Yönlendirilmiş, organize bir faaliyete” ilişkin belgeler, arşivlere geçecek mahiyet taşımamakta mıdır?
4) MİT tarafından gönderilen bu rapor ve şemaları gayrı resmi olarak kimlere ilettiniz?
5) Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanı Bülent Ecevit’e bu konuda herhangi bir bilgi ve belge verdiniz mi? Vermediyseniz; neden vermediniz? Niçin gizleme gereği duydunuz? Suç kanıtı olduğu için mi?
6) MİT’in teslim ettiği resmi belgeleri kayda geçirmemeniz ve halen gizleme gayreti içinde olmanız suçu ve suçun delilini gizlemek için mi?
7) Belgelerin akıbeti hakkında “imha ettirdim”, “hatırlamıyorum” gibi beyanlarda bulundunuz. İşi biten belgeleri emekli olunca cebinizde götürdünüz mü? Bunlar halen özel evraklarınızın arasında duruyor mu?
8) Bugün dayanaksız olduğunu söylediğiniz bu raporlara dayanarak adı geçenler hakkında soruşturma açmamanız anlaşılabilir. Ancak, Türk Ordusu’nu ve komutanlarını dayanaksız raporlar, yalan ve iftiralarla suçlayanların tespit edilip cezalandırılmaları için neden soruşturma açmadınız? Soruşturma açmayarak, Türk Ordusuna karşı tertiplere girişenleri neden korudunuz?
9) Ergenekon savcılarının sizin tarafınızdan “hukuki dayanaktan yoksun”, MİT Müsteşarınca “saçma sapan”, Başbakan tarafından “bilgi kirliliği ve maksatlı propaganda” olarak nitelenen bu rapor ve şemaya dayanarak iddianame hazırlamalarını nasıl açıklıyorsunuz? Ergenekon tertibini destekliyor musunuz? Silah arkadaşlarınızın dayanaktan yoksun olarak hapse atılmalarını içinize sindirebiliyor musunuz?
10) DSP İzmir Milletvekili Recai Birgül; “2002’de Ecevit Hükümeti bir darbeyle yıkıldı” biçiminde ısrarlı açıklamalar yaptı. Bu belgelerin Ecevit Hükümeti’ni devirip Tayyip Erdoğan’ları iktidara getirmek için kullanıldığı ortaya çıktı. Bu konuda ne diyorsunuz?
11) 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen ardından hiçbir resmi sıfatı olmayan, yasaklı, hükümlü Tayyip Erdoğan’la Genelkurmay Karargâhında ne konuştunuz, neler planladınız?
12) Bu belgeler, 10 Temmuz 2003’ten sonra Türk askerinin Kuzey Irak’tan çekilmesinde kullanıldı mı?
13) 20 Nisan 2004 günü Harp Akademilerinde yaptığınız konuşmada “milli egemenliği modası geçmiş bir kavram” olarak izah ettiniz. Milli Devletin Genelkurmay Başkanı olarak milli egemenliği reddetmeniz, darbe programında üstlendiğiniz rolün gereği miydi?

ŞİMDİ TÜRK MİLLETİNE HESAP VERME ZAMANI
Aydınlık dergisi benzer soruları Hilmi Özkök’e sormuştur. Özkök, emir subayı aracılığıyla verdiği yanıtta “Yeri ve zamanı geldiğinde belki konuşabilirim!” demiştir.
Yeri neresidir, zamanı ne zamandır?
Türk Ordusu’nu, komutanlarını suç örgütü, darbeci, suikastçı, sabotajcı gösteren iftiranameleri hazırlayan Ergenekon Savcılarına konuşacaksınız; ama gerçekleri Türk Milletinden saklayacaksınız!
Harbiyeli yemini halen geçerliyse, konuşmanın tam da yeri ve zamanıdır!
Bundan kaçamazsınız, sorumluluktan kurtulamazsınız!
Susarak, erteleyerek tertibin sürdürülmesine katkı vermektesiniz!
Yanıltıcı bilgilerle, darbenizi engellemek, TSK’nin birlik ve disiplinini sürdürmek, Atatürk Cumhuriyetini korumak için mücadele edenlerin, “darbe teşebbüsünde bulunanlar” iftirasıyla zindanlara atılmasına destek olmaktasınız!
Şimdi yanıtlayın!
Amerikan darbesinde üstlendiğiniz asli rolleri açıklayın!
Türk Milletine hesap verin!

Hilmi Özkök, Sorularımızı Yanıtlamalı, Gerçeklerin Başındaki Çuvalı Çıkarmalıdır! from dperincekgentr on Vimeo.