Acaba Türkiye’nin ön cephesi Nusaybin’de mi, yoksa Ankara’da mı? Artık çuvalı, Süleymaniye’de değil, Beşiktaş’ta geçiriyorlar. Şu an çuval geçirenler, ABD silahlı güçleri değil, BOP Eşbaşkanlığı’nın Kuvvayı İnzibatiyesi’dir. Dış hatlardan gelen tehdidi göğüslemenin belirleyici koşulu, içerdeki kuşatmayı yarmaktır. Milli Orduya kendi vatanında operasyon yapılamaz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşavirliğine yapılan operasyon konusunda yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamayı aşağıda sunuyoruz.
İÇ HATLARDAKİ SINIR KARAKOLU
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, geçen hafta Nusaybin’de Suriye sınırı karakolundaydı.
“Kürt Açılımı”, “Ermeni Açılımı” ve eli kulağında olan “Kıbrıs Açılımı”…Bu açılımlar hep, Ankara’dan BOP Eşbaşkanlığı’ndan yapılıyor.
Arkasından Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Açılımı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Açılımı ve Muhalif Basına Vergi Açılımı… Bu açılımlar da BOP Eşbaşkanlığı’ndan.
Acaba Türkiye’nin ön cephesi nerede, Nusaybin’de mi, yoksa Ankara’da mı?
Türkiye, bugün öncelikle dış hatlardan değil, iç hatlardan yıkıma uğratılmaktadır. Artık çuvalı, Süleymaniye’de değil, Beşiktaş’ta geçiriyorlar. Şu an çuval geçirenler, ABD silahlı kuvvet mensupları değil, BOP Eşbaşkanlığı’nın Kuvayı İnzibatiyesi’dir.
Türk Ordusu, 2003 yılından beri dış hatlarda Irak’ın kuzeyinden ve iç hatlarda bizzat BOP Eşbaşkanlığı tarafından adım adım kuşatılmaktadır. Kıbrıs’ta ise, Türkiye’yi çok cephede savaşmaya zorlayacak hazırlıklar yapılmaktadır. Tayyip Erdoğan-Mehmet Ali Talat ikilisi, bu oyunun içindedir.
İç cephede ise, gidiş ciddî tehlikeler barındırıyor. Etnik bölücülük ve tarikat ağları içindeki kalabalıklar, ABD’nin kışkırtma ve tertip güçlerine dönüştürülmektedir. İç hatlardaki kuşatma daralıyor, daralıyor. Türk Ordusu, iç hatlardan kuşatılmış duruma düşmüştür.
Bu koşullarda, dış hatlardan gelen tehdidi göğüslemenin belirleyici koşulu, içerdeki kuşatmayı yarmaktır.
ORDUYA KENDİ ÜLKESİNDE OPERASYON
Dünyanın hiçbir ülkesinde, o ülkenin ordusuna harekât uygulanamaz. Ancak ülke yabancı bir ordu tarafından işgal edilirse veya ordu yabancı bir devlet tarafından bölünmüşse veya bir iç savaşta ikinci bir silahlı güç oluşursa, ülke ordusuna harekât yapılabilir.
Bırakalım Çin veya İran’ı, yabancı bir devlet Suriye ordusuna Suriye sınırları içinde operasyon yapabiliyor mu?
Peki nasıl oluyor da, iki yıldan beri Ergenekon operasyonuyla Türk Ordusu’na karşı bir biri peşi sıra tertipler uygulanabiliyor? Nasıl oluyor da Türk Ordusu’nun en namuslu, en yurtsever, en yetenekli kadroları; uyuşturucu, kadın ticareti, rüşvet çetesi, silah kaçakçılığı, çürük çetesi gibi en ağır iftiralarla lekelenebiliyor? Nasıl oluyor da Orduya karşı, hem de iktidar mevzilerinden bir “Asimetrik psikolojik harekât” yürütülebiliyor? Nasıl oluyor da Türk Ordusunun savaş yeteneği herkesin gözü önünde adım adım tahrip edilebiliyor?
Doğru, Türkiye topraklarında yabancı bir askerî güç bulunmamaktadır. Ancak ABD’nin Irak’ın kuzeyinde silahlı gücü vardır; ülkemizde iç ayaklanma araçları vardır. Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığını bir koz olarak kullanmaktadır. NATO’ya bağımlılık artık bela olmuştur. Türk Ordusu’nun komuta kademesi, öyle görülüyor ki, bu tehditler karşısında beklemek dışında bir hat izleyememektedir.
OPERASYONA BOYUN EĞMENİN MAZERETİ YOKTUR
Gerçeği yalın olarak ortaya koymak zorundayız: Komuta kademesi, bir ABD tertibiyle karşı karşıya olduğunu bildiği için, bu operasyona katlanıyor.
Tutucu zeminde yapılan kuvvet hesaplarıyla çeşitli mazeretler üretilebilir. “Hukuk devleti” yalanlarına bir can simidi işlevi yüklenebilir. Eşkiyanın hükümdar olduğu bir mafya tarikat rejimine “demokrasi” maskeleri takılmasına yalancı tanıklık yapılabilir. Ancak komuta kademesinin, orduya dizi film gibi sürekli operasyon yapılmasına boyun eğmesinin hiçbir mazereti olamaz. Ordunun varlık nedeni, bu tür tehditleri etkisiz kılmaktır.
Sınır karakollarındaki hoş görüntüler, durumu kesinlikle kurtarmaz. Bugüne kadar hiçbir büyük tehdit, topluma “Siz merak etmeyin, biz sizi kurtarırız” diyerek altedilememiştir. Halka dayanan bütün önderler gibi, Atatürk de, millete gerçek tehlikeleri göstermiş ve o sayede seferber etmiştir.
KIŞLANIN KAPISI KANUN NAMINA ÇALINMIYOR
Her sabah kaygılar içinde güne başlayan halk, komutanlardan darbe yapmasını istemiyor. Ama halk, komutanlardan arslan gibi teğmenlerini, tertiplerle savaşan namuslu adli müşavirlerini, en yetenekli albaylarını ve generallerini Kuvayı İnzibatiye’ye teslim etmemesini istiyor. Orduya karşı yürütülen çamur savaşını bozguna uğratmasını istiyor.
Kışlanın kapısına dayanan kuvvet, kanun namına gelmiyor; kanunları çiğneye çiğneye geliyor. Alıp götürülen o kahramanlar, Türk yargısına teslim edilmiyor; Beşiktaş Adliyesine hakim olan ABD operasyonuna teslim ediliyor.
Evet Kuvayı İnzibatiye!
Evet, ABD operasyonu!
Evet, Türk ordusunu açılımlara teslim almak için!
Olay budur. Bu gerçekleri saptamadan bu sürecin içinden çıkılamaz.
ORDUNUN SAVAŞ YETENEĞİNİ SAĞLAM TUTMA GÖREVİ KİMİNDİR
Komutanlarımız çok “demokrat”, pek “liberal”, o kadar ki, ordunun savaş gücünü pekiştirme görevini bile, “hukuk devleti” yalanına ve halka havale edecekler.
Halk mı gidip nizamiyelerin kapısında barikatlar kurup, millî ordunun arslanlarını Kuvayı İnzibatiye’den koruyacaktır? Halk mı orduya yapılan kanunsuz operasyona karşı silahlanıp direnecektir?
Ordunun görevlerini, başka adreslere havale etmek adet olmuştur ve çok tehlikelidir.
Ordunun savaş yeteneğini sağlam tutma görevi, komutanlarındır. Bu sorumluluktan kaçılarak komutanlık yapılamaz.
MİLLİ ORDUYA KENDİ VATANINDA OPERASYON YAPILAMAZ
Türk Ordusu kuşkusuz milli ordudur. Ancak o milli ordunun milliliğini NATO dönemi ne kadar yıkıma uğratmıştır. Koşullar, bu muhasebeyi de kendiliğinden zorluyor.
Milli Ordunun başına çuval geçirilemez.
Milli Orduya kendi vatanında operasyon yapılamaz.
Milli Ordu, NATO’nun emrinde olamaz.
Millî Ordunun komutanları, başka bir ordudan güç alan Atatürk Devrimi yıkıcılarının Millî Orduya harekât yapmalarını seyretmez, seyredemez.
Millete gelince, Türk Ordusuna karşı ABD silahlı güçlerine dayanılarak yapılanlara, ne zamana kadar katlanılacaktır? Milletin ayağa kalkmasının zamanı değil midir?