Mersin'in önde gelen gazetecilerinden Serdar Keskinışık ve Ender Erdemil, Güncel Mersin ve Demokrat Mersin gazeteleri için İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey'le uzun bir söyleşi yaptılar. Söyleşiyi aşağıda sunuyoruz.
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Av. Hasan Basri Özbey geçtiğimiz hafta sonu Mersin’deydi. Hasan Basri Özbey, daha önce İşçi Partisi Genel Sekreterliği görevini yaptı. Ergenekon davasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve tutuklu diğer İşçi Partisi üyelerinin avukatlığını yapıyor.
Serdar Keskinışık’la sözleştik. Hasan Basri Özbey’i Mersin’de bulmuşken bir söyleşi yapmayı kararlaştırdık. Zamanının çok dar olmasına rağmen bizi kırmadı. Söyleşi biraz uzun oldu. Bu nedenle de iki bölümde yayınlamak uygun düştü. İki bölüm olarak yayınlanması söyleşiyi daha rahat okunur hale getirdi.
Söyleşinin birinci bölümünde Ergenekon, Balyoz ve diğer davaların nasıl bir hukuk garabetine döndüğünü anlattı. Yargılamayı yapanların suç işlediklerini söyledi.
Söyleşinin ikinci bölümünde Türk milleti bu süreçten nasıl çıkar sorusuna verdiği yanıtları bulacaksınız.
SORU: Ergenekon ve diğer davalardan İşçi Partisi üyesi kaç tutuklu var?
YANIT: Şu anda tutuklu yargılanan Genel başkanımızla birlikte 7 arkadaşımız tutuklu. Mehmet Perinçek kamu görevlisi, İşçi Partisi üyesi değil. O da aynı davada yargılanıyor. Genel Başkanımız Doğu Perinçek 5. Yılını doldurmak üzere. 21 Mart 2008’den bu yana tutuklu. Son birbuçuk yıldır da 3.5 metrekarelik bir hücrede tutuluyor.
SORU: Ne suç işlediler de içerideler?
YANIT: Avukatlık mesleğimin otuzuncu yılındayım. Hukukçu kimliğimle sorarsanız, hukuken tayin edilebilecek, tespit edilebilecek bir suç sözkonusu değil. Sadece Doğu Perinçekler için değil, Balyoz, Ergenekon davalarında hukuken, Türk hukukuna göre, Türk Ceza Kanununa göre suç diye tarif edilebilecek herhangi bir şey söz konusu değil. Suç kanıtı sayılabilecek, suça dayanak olarak gösterilebilecek herhangi bir şey de söz konusu değil. Yargılamalar da hukuki değil. Tamamen siyasi davalar…
Ergenekon ve Balyoz davaları tertip ürünüdür. Türkiye’ye karşı bir tertibin ürünüdür. Burada Doğu Perinçek’in, diğer komutanların, diğer aydınların, gazetecilerin tutuklu olmaları herhangi bir suç işlemiş olmalarından değil; Türkiye’nin birliğini, bağımsızlığını, egemenliğini savunmaları, en önemlisi Amerikan emperyalizminin Türkiye’mizle ilgili planlarına karşı durmaları ve AKP iktidarının bu yöndeki uygulamalarına muhalif olmalarıdır.
SİYASİ BİR DAVA
Siyasi bir davadır. Ama hedefde olan şahıslar değil. Şu anda tutsak alınan –tutsak sözünü özellikle belirtiyorum- şahıslar değil, Türkiye vardır. Şu anda savaş hukuku uygulanıyor. Yargılama düşman hukukuyla yürütülmektedir. Orada Gladyo hukuku geçerlidir. Türk yargısı, Cumhuriyet yargısı söz konusu değildir. Uzunca bir süre önce başlatılan planın sonucu Türk yargısı içinde oluşturulan bir F tipi çetenin ürünüdür. Biz bunu “Beşiktaş Terör Örgütü” diye isimlendirdik ve şikayet ettik. Türk yargısı içinde bir Beşiktaş Terör Örgütü uygulaması söz konusu. Hedefinde Türk Ordusunun imhası vardır. Türk milli devletinin imhası vardır. Atatürk Cumhuriyetinin yıkılması vardır.
Türk Ordusunun imhası, tankını topunu yıkıp yok etmek değil, savaşma gücünü, savaşma yeteneğini ve moralini yok etmektir. Bakın Deniz Kuvvetleri şu anda komutansız kalmıştır. Kara Kuvvetlerinde çok büyük komutan eksiği vardır. Hava Kuvvetleri, sadece bu tutuklamalarla değil; Süreç içinde bu saldırıyı sezen özellikle pilot pek çok subay istifa etmişlerdir. Şu anda Türk Hava Kuvvetlerinin filolarının önemli bir kısmı uçuşlarda sıkıntı yaşamaktadır. En önemlisi dediğim gibi, savaşma iradesini, vatanı savunma iradesini imha etmişlerdir.
SORU: Avukatlar da bu davalarda sıkıntı yaşıyorlar değil mi? Savunma konusunda sürelerin sınırlanması ve başka konularda.
YANIT: Bakın ben kendimden örnek vereyim; kendimize yönelik şeyleri önemsemeyiz ama örnek olması için anlatıyorum: Salondaki izleyicilerin haksız yere salondan çıkarılmasına karşı çıktığımız için –bir avukat olarak- 16 celse duruşmalardan yasaklandım. 16 celse bittikten sonra duruşmaya katıldım; 15 dakikayla sınırlanmış savunmamı yaparken hakim, mahkeme başkanı 75 kere sözümü kesti. Ona karşı çıkmam üzerine davanın sonuna kadar duruşmalardan yasaklandım. Duruşmada avukat da yok. Avukat da bırakmıyor. Savunma hakkı ihlal ediliyor. Bu ifade yanlış oldu. Savunma hakkı diye bir şey yok daha doğrusu. Dolayısıyla ihlal edilecek bir hak da yok. Sayın Doğu Perinçek de dava sonuna kadar yasaklı.
DÜŞMAN HUKUKU
Özeti şu aslında: Türk hukuku olmayınca bir düşman hukuku söz konusu. Bir önyargı var. Bakın Balyoz kararı aylar öncesinden yazılmıştı. Ben biliyorum ki Ergenekon davasının kararı da yazılı, bilgisayarın bir yerinde açıklanacağı günü bekliyor. O itibarla şu anda bir gösteri yapılıyor.
Sayın Doğu Perinçek hakkında suçlama konusu yapılan en önemli şeylerden biri, Ergenekon denilen sözde örgütün temel belgesini yazdığı iddiası. O belgenin içeriğinde Doğu Perinçek’e ve İşçi Partisine düşmanlık ifadelerinden geçilmiyor. Baştan sona İşçi Partisine ve Doğu Perinçek’e hakaret belgeleri. Kim yazmış? Doğu Perinçek!
Doğu Perinçek 2007 yılında Sabah Gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş ve Yavuz Donat’ın konuğu olarak Sabah Gazetesine gitti. Orada Aslı Aydıntaşbaş “Bir Ergenekon Belgesi var. Sizin yazdığınız söyleniyor" deyince Doğu Perinçek “Bakayım” diyor. Aslı Aydıntaşbaş belgeyi getiriyor. Aslı Aydıntaşbaş’ın hemen akabinde yazdığı köşe yazısında "… Doğu Perinçek, 'Beni taklit etmeye yeltenmişler ama benim üslubum değil' diyor. “Bir fotokopisini verin bende kalsın.” diyor. Üzerinde Aslı Aydıntaşbaş’ın el yazısı notları var. Bu aramada Doğu Perinçek’in masasında bulundu. Biz dedik ki: “Bizim değil. Üzerindeki yazı da şu tarihte yazıldı.” Hadi bana inanmadınız. Aslı Aydıntaşbaş geldi mahkemede aynen bunları söyledi.
Doğu Perinçek hakkında başka bir iddia: Güya Doğu Perinçek Türk Ordusuna talimat vermiş. 24 bin silah Habur Sınır kapısından geçirilerek KDP’nin Kuzey Irak’taki binasının ikinci katındaki ofisine teslim edilmiş. 24 bin silah… Doğu Perinçek, PKK bölücülüğüyle savaşan Türk Ordusuna diyor ki, “Götür bunu oraya ver.” Silahların 12 bin tanesi Talabani’ye, 6 bin tanesi Barzani’ye 6 bin tanesi de PKK’ya verilmiş, Doğu Perinçek’in talimatıyla. Peki neyle götürülmüş? Tuncay güney söylüyor bunu: Bir kamyonetle götürülmüş. Bizim emekli asker, komutan üyelerimiz var. Hesapladık, 24 bin silah yanlış hatırlamıyorsam 20 civarında tıra ancak sığıyor. Bu turlarında normal usule göre konvoyu 2-2.5 km oluyor. Şimdi buna gülünmez mi? Akıl var mantık var. Savcı bunu iddianameye yazıyor. Sor Genel Kurmaya diyoruz. Genel Kurmay: “Deli misiniz? Olur mu öyle şey.” diyor. Genel Kurmay’ın verdiği cevap veya aklın mantığın önemi yok. Tuncay Güney’in söylemesi yeterli.
SORU: İzliyoruz. Duruşmalarda sanıklar lehine hiçbir kanıt değerlendirilmiyor. Davanın sanıkların cezalandırılması için kurgulandığını görüyoruz. Genel Başkanınız ve partinizin önemli kadroları içeride. Bu durum parti çalışmalarını olumsuz etkilemiyor mu?
YANIT: Genel Başkanımız görevinin başında. Aydınlık Gazetesinin “Rota” köşesinde her gün yazıyor. Cezaevinde birçok kitap yazdı Türkiye’nin durumuna ilişkin. Eski kitaplarını yeniledi. Tabii ki Sayın Doğu Perinçek’in tutsak olması etkilemiyor desek gerçeği söylememiş oluruz. Ancak İşçi Partisi çok köklü bir parti. 40 yıldır mücadele eden, zor koşullarda mücadele etmiş ve kendisin zor koşullara göre hazırlamış bir parti. O açıdan son 5 yıldaki başarılarımıza bakıyorum, olağanüstü başarılı büyük mücadeleler yürütüyor. Onlar sandılar ki Sayın Doğu Perinçek’i tutuklayacağız bu iş bitecek. Aksine her tutuklama, her saldırı İşçi Partisini daha da büyüttü. Tersinden bakarsak, Ergenekon saldırısı İşçi Partisini toplumun gözünde İşçi Partisini daha da büyüttü. Bir kere daha sınanmamıza yol açan, “Bakalım bu saldırı karşısında nasıl duracak?” sorusuna olumlu yanıt vermemizi yol açan çok önemli bir süreç olmuştur bu süreç.
YARGILAMA KANUNSUZ
Sonuç olarak biz, Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu güvencesinde çalışan bir siyasi partiyiz ve Genel Başkanımız Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu ihlal edilerek tutuklandı. Mevzuat çok açık. Bir siyasi parti hakkında bu soruşturmayı ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yapabilir. Başsavcı bulduğu kanıtlara göre Anayasa Mahkemesinde dava açar. O dava sonucunda partiyi kapatma veya başka bir yaptırıma Anayasa Mahkemesi karar verir. Böyle bir karar verilirse, Buna kim yol açmış? Doğu Perinçek mi? O zaman şahsi ceza yargılama süreci başlar. Bu hem evrensel hem de ulusal düzeyde bir hukuk kuralı iken ihlal ediliyor.
SORU: Bu davalar Anayasa değişiklikleriyle hukuk tamamen siyasallaştırılmadan, HSYK iktidara tamamen bağlı hale getirilmeden önce açılmıştı. O zaman da tamamen hukuksuz ve fütursuz davranıyorlardı. Anayasa değişiklikleriyle hukuk ve adalet sistemi tamamen siyasallaştırıldıktan sonra bu davaların sonuçları hakkında beklentilerde bir değişiklik oldu mu? Hem sanıklar hem de soruşturma-yargılama sürecine katılanlar açısından. Bu yargılamaları yapanlar, ileriki bir tarihte mutlaka yargılanacaklardır. Anayasa değişiklikleri ile oluşturulan yeni hukuk düzeninin bu yargılamalara etkisi ne oldu?
YANIT: Kesinlikle… Bakın bir kere önce şunu düzenlemişlerdi: Özel görevli –yetkili değil- mahkemelerin personelini, hakimlerinisavcılarını AKP iktidarı ile birlikte hazırlamışlardı. Bu mahkemelere ve savcılara verilen görevler hukuksuz ve fütursuzca kullanıldığı için bir Yargıtay Umudu vardı herkesin. Yargıtay’da bu iş düzelir hiç olmazsa umudu 2010’daki Anayasa değişikliğiyle HSYK tamamen iktidarın güdümünde bir yapı haline getirildi. Bu yapıya dayanarak Yargıtay da iktidarın güdümünde bir kurum haline getirildi. Ne yazık ki Yargıtay da şimdi bir F tipi hükümetin Yargıtay’ı haline geldi Anayasa Mahkemesi gibi. Bu tabii hakimleri daha fütursuz hale getirdi.
BİR HUKUK GARABETİ
Bakın şimdi hukuk garabeti yaşanıyor. Özel yetkili Mahkemeler kaldırıldı değil mi? Yerine terörle mücadele mahkemeleri gibi bir mahkeme kuruldu. Ama yargı sürüyor. Onlar özel olarak “Bu davaları siz sürdüreceksiniz” görevi verildi. Bu hukukla, usulle izah edilen bir şey değil. Bu yasa değişiklikleriyle daha fütursuz, daha hukuk tanımaz, daha kanunsuz ve daha güvende hissederek bu suçları işlemeye devam ediyorlar.
Suç işliyorlar. Büyük kanunsuzluktur. Bakın çok çarpıcı örnek, Sayın Nusret Senem. Eski Genel Sekreterimiz, şimdi Genel Başkan Yardımcımız; üç yıl boyunca hakkında bir tutuklama kararı olmadan veya tutuklama kararı maddesinden açılmış bir dava olmaksızın tutuklu kaldı. Gazeteci Hikmet Çiçek, Aynı şekilde 5 yıldır tutuklu. Yani tutuklandığı ceza kanunu maddesinden dolayı hakkında dava açılmadı. Bunun hukuktaki karşılığı şudur, İddianamenin hazırlandığı aynı gün tahliye edilmeleri gerekir. Eski Mahkeme Başkanı üç yıl boyunca dedi ki: “Biz bu adamlar hakkında tutuklama kararı verdiğimiz maddelerden dava açılmadı. Dava açılan maddelerden de bir tutuklama kararı vermedik. Bunların hürriyetini gasp ediyoruz. Bırakalım.” Nusret Senem üç yıl donra bırakıldı. Gazeteci Hikmet Çiçek beş yıldır hala yatıyor.
ONLAR BİLE BU KADAR OLUR MU DİYORLAR
Ben bunu Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e anlattım. “Olmaz öyle şey.” dedi. “Olur mu ya!” dedi. “Ben size dosya vereyim.” dedim. Aynı gün dosyaları verdim. Bilmez mi? Biliyor. Yüzüme karşı “Olmaz öyle şey.” diyor.
Şimdi Silivri Cezaevinin karşısına yeni bir duruşma salonu yaptılar. Bazı insanlarımız üzülüyor. Diyorlar ki: “Yeni duruşma salonu yaptılar. Bu dava bitmeyecek.” Ben de diyorum ki onlara: “O duruşma salonunda Tayyip Erdoğan’lar başta olmak üzere bu tertibi yürüten hakimi, savcısı, polisi kim varsa onları yargılayacağız. Kendileri için iyi bir duruşma salonu yapıyorlar. Bizim için değil.
Devam edecek…
Gelecek bölüm: Türk milleti bu süreçten nasıl çıkacak?