Gayrımeşru referandum (2)

12 Eylül referandumu ilk bakışta AKP’nin zaferiyle (?) sonuçlanmış gibi görünüyor. Oysa sonuçlara biraz daha yakından bakıldığında, ortada AKP adına hiç de bir zaferin olmadığı rahatlıkla görülebilir.
Değişiklik Paketi’nin kabul edilmesiyle birlikte AKP, yüksek...

Tarih:

12 Eylül referandumu ilk bakışta AKP’nin zaferiyle (?) sonuçlanmış gibi görünüyor. Oysa sonuçlara biraz daha yakından bakıldığında, ortada AKP adına hiç de bir zaferin olmadığı rahatlıkla görülebilir.
Değişiklik Paketi’nin kabul edilmesiyle birlikte AKP, yüksek yargıyı ele geçirme olanağını elde etmiş bulunuyor. Bundan sonra Türkiye’nin milli güçlerine karşı daha pervasız bir saldırı yürüteceğini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Öte yandan bu Değişiklik Paketi’nin kabul edilmesiyle birlikte Türkiye bugün, etnik ve mezhep temelli iç çatışmalara, dünden daha yakındır. Bu da doğru…
Ama referandum ile birlikte açıklanan sonuçlar göstermiştir ki AKP, Türkiye’nin aydınlanmış ve sanayileşmiş bölgelerinde halkı kaybetmiştir. Trakya’da yüzde 75’lere varan AKP karşıtlığı çok önemli bir işarettir.
Türkiye’nin geleceğini, Mersin ve Muğla’da yüzde 70’lere varan oylar belirleyecektir.
Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerinde halkın çoğunluğunun net bir hayır demesi tarihi bir dönüm noktasıdır.
AKP sadece buralarda değil, Ankara, Bursa ve Kocaeli gibi büyük şehirlerde de ciddi bir gerileme yaşamıştır. İstanbul’u da bu şehirler arasında saymak yanlış olmayacaktır. Ankara’da Büyükşehir Belediye sınırları içinde “Hayır” oyları “Evet” oylarını geçmiştir.
Kısacası Türkiye siyasetini belirlemede en önemli konumda olan şehirler ve bölgelerde, AKP kaybetmektedir, kaybetmiştir.

CHP ve KILIÇDAROĞLU
CHP, bu referandum kampanyasında yanlış bir strateji izlemiştir. Propaganda temalarından bir çoğu, AKP’yi değil, “Hayır” cephesini vurmuştur.
Kemal Kılıçdaroğlu, üç ay boyunca yüzü aşkın kitlesel toplantı gerçekleştirdi ve aslında sadece bir konuşma yaptı.
Kılıçdaroğlu bütün konuşmalarında, Tayip Erdoğan’ın delikli ayakkabı ile başladığı hayat yoluculuğunda, politikaya atıldıktan sonra nasıl havuzlu villa sahibi olduğunu anlattı.
Bu tema bir bütün içinde ele alındığında fayda sağlar. Ama bütünün tamamını bu tema oluşturursa ve bundan başka söyleyecek bir sözünüz yoksa, o zaman işe yaramaz bir silah haline dönüşür.
Dolayısıyla CHP, kampanya boyunca yürüttüğü çalışma sonucunda, “Evet” diyen geleneksel sağ seçmeni etkilemeyi başaramamıştır.
Oysa bu seçmen kitlesinin son derece duyarlı olduğu, Tayip Erdoğan’ın kendi ağzından itiraf ettiği; “Amerikan devletinin görevlisi olmak” konusuna çok az değinmiş, değinmek durumunda kaldığı konuşmalarında ise etkili ve ikna edici olamamıştır.
Çünkü en başta kendisi ikna olmuş değildi. Hatta Amerika’nın Tayyip Erdoğan’dan vazgeçebileceği ve kendisini destekleyebileceği ihtimali üzerine politika yapıyordu.
Kılıçdaroğlu, Ergenekon davasında üç yıldır süren kanunsuzluklar ve zulüm üzerinde de durmadı.
İktidarın, asker düşmanı politikalarına pirim tanıyan yaklaşımları ise (28 Şubat, 27 Mayıs karşıtlığı, TSK iç hizmet kanununda değişiklik önerisi, bir darbe tehlikesi varmış gibi yapılan konuşmalar vb. vb.) sonuç olarak AKP’nin değirmenine su taşımıştır.
Durup dururken yapılan türban açıklaması, kendi kalesine atılan az rastlanır bir gol örneğidir. Aynı değerlendirmeyi, Tunceli’den yapılan genel af açıklaması ve “Türkiyelilik” konusundaki sözler konusunda da söyleyebiliriz.
Kısacası CHP’nin neoliberal söylemleri, AKP tabanını ikna edemezken, “Hayır” cephesinde tereddütlere yol açmıştır.
CHP’nin referandum kampanyası, sosyal demokrasinin çözümsüzlüğünü ortaya koymuştur.

MHP
MHP, bu referandumda kendi örgütüne ve kitlesine hakim olamadı. Özellikle iç ve Doğu Anadolu Bölgelerindeki MHP tabanının neredeyse tamamının “Evet” cephesine kaydığını söyleyebiliriz.
MHP örgütü hemen hiç çalışmadı. Referandum’da olması gereken, milli-gayrımilli saflaşmasıydı. Nitekim Parti yönetimleri düzleminde bu saflaşma gerçekleşti. Ama MHP tabanı açısından bakıldığında milli gayrı milli saflaşması değil geleneksel sağ sol saflaşması belirleyici oldu.
Elbette bu durunun sorumlusu MHP yönetimidir. Bu Parti’yi şimdi sıkıntılı bir gelecek beklemektedir.

TÜRKİYE DEVRİME GİDİYOR
CHP ile MHP’nin içine düştükleri açmaz, Türkiye’nin önünde “Devrim” dışında bir seçenek kalmadığını göstermektedir.
Fabrikalarda, mahallelerde ve köylerde halkı örgütlemek, gerici gidişe halkın örgütlü gücüyle karşı koymak. Bunun dışında bir çıkış yolunun olmadığı şimdi bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır.
Türkiye’nin sanayileşmiş ve aydınlanmış bölgelerinde “Hayır” cephesinin etkinliği, başta emekçiler olmak üzere tüm milleti Devrim seçeneği etrafında örgütlemek açısından koşulların elverişli olduğunu göstermektedir.
Sinan Erdem spor salonunda sonuçların açıklanmasından birkaç saat sonra binlerce kişinin Gül ile Erdoğan’ı yuhalaması, ertesi gün 24 saat içinde 465 kişinin TGB’ye üyelik başvurusunda bulunması Türkiye’nin Devrime gittiğine işaret ediyor.
Devrim seçeneğini hayata geçirebilmek, Devrimci bir Partinin halk hareketine önderlik etmesiyle mümkündür. Devrimci Parti’yi büyütmek, bu bakımdan günümüzün yakıcı görevidir.
Güçlü bir Devrimci Parti, bütün milli güçlerin bir araya gelebilmesinin de ön şartıdır.
mbgultekin@ip.org.tr