Ergenekon davasına devam edildi. 15 Mayıs 2009 günlü duruşmada tutuksuz sanıklardan işadamı İbrahim Benli ile İşçi Partisi üyeleri Yusuf Beşirik, Yusuf Tunçer ve Aydın Gergin'in sorguları tamamlandı. Talepler bölümünde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve İşçi Partililerin savunmanlarından Avukat Hasan Basri Özbey sözlü açıklamalarda bulundular. Duruşma 21 Mayıs Perşembe gününe ertelendi. Perinçek ve Özbey'in sözlü açıklamalarının özetini aşağıda sunuyoruz.
DOĞU PERİNÇEK’İN 15 MAYIS 2009 GÜNLÜ DURUŞMADAKİ SÖZLÜ AÇIKLAMALARI
Savcılar TALAT PAŞA KOMİTESİ çalışmalarını bir suç olarak göstermektedirler. TALAT PAŞA KOMİTESİ’nin faaliyetleri bir suç delili olarak iddianameye konulmuştur. Savcıların bugün bunu bir suç olarak ileri sürmüyoruz lafını memnuniyetle karşılıyorum. Demek ki bir mesafe katetmişler.
2005 yılında Lozan’da Almanca basın açıklamaları yaptım. Toplantılarda Ermeni soykırımı yalandır. Dedim. Gözaltına alındım. Sonra kendi isteğimle yeniden gittim, savcılığa ifade verdim. Bu arada yeniden toplantılarda konuşmalar yaptım. Savcıya ifade verdim. Savcı DOĞU PERİNÇEK suçsuzdur dedi. Büyük zafer kazandık. Basın geniş yer verdi.
Türkiye’ye döndük. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve bakanlık yetkilileri ile toplantı yaptık. Durumu anlattım. Sonra İstanbul Pera Palas’ta TALAT PAŞA KOMİTESİ toplantısı yaptık. AKP’den de milletvekilleri katıldılar. AKP milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, TALAT PAŞA KOMİTESİ başkan vekili oldu.
Ardından AKP’nin Kızılcahamam toplantısında RECEP TAYYİP ERDOĞAN siz nasıl Denktaş’ın ve Perinçek arkasına düşersiniz diye milletvekillerini azarlayınca komiteden büyük bir utançla çekildiler.
TALAT PAŞA KOMİTESİ’nin daha sonra Ocak 2006’da yapılan toplantısı Dışişleri Bakanlığı Protokol Genel Müdürü resmi temsilci olarak katıldı. Onlara gelin RECEP TAYYİP ERDOĞAN, ABDULLAH GÜL başa geçsinler; Avrupa da yürüyüp, bu işi çözelim dedim.
Fakat bu arada Avrupa Parlamentosu TALAT PAŞA KOMİTESİ’ne karşı bir kampanya başlattı. Bunun üzerine RECEP TAYYİP ERDOĞAN’lar tavır değiştirdiler ve AKP’liler TALAT PAŞA KOMİTESİ’nden çekildiler.
Berlin eyleminde de AKP ve hükümet bizi arkadan hançerledi. RECEP TAYYİP ERDOĞAN bizzat Büyükelçi İrtemçelik’i arayarak yürüyüşü engellemesini istedi. İrtemçelik, Alman makamlarından önce “bunlar burayı yakmaya geliyor” diye beyanatlar verdi. Talat Paşa Yürüyüşü mükemmel oldu. Almanya, ikiye bölündü. Yürüyüş, Erdoğan hükümetinin arkadan hançerlemesine rağmen, yürüttüğümüz hukuk mücadelesiyle başarıyla yapıldı. Yürüyüşte Alman polisi DOĞU PERİNÇEK konuşamaz tebligatları yaptı. Yere atıp çiğnedik ve çıkıp konuştuk.
İsviçre bu kanunu kaldırıyorum diye ilan etmiştir. Avukatımı da heyete aldılar. Ama sonra ABD’den müdahale geldi ve İsviçre tavır değiştirdi.
İsviçre’de iki gün yargılandım. Çeviri hatası olmasın diye Almanca savunma verdim. Ermeni tarafı ve savcı şunu sordular; “Uluslar arası tarihçiler kurulu bir karar verse ne yaparsın?”. Avukatım “evet, de” dedi. Ona şu cevabı verdim: “Ben bilim adamıyım. Uluslar arası heyet yanlış derse, evet diyebilir miyim? Kurul dünya dönmüyor derse nasıl evet derim.” dedim. Avukatım “sen bu cevabı vererek mahkumiyeti kabul ettin” dedi.
Uluslar arası heyete havale kabul edilemez. Kendi tarihimizi uluslar arası heyetten mi öğreneceğiz?
Obama geliyor “evet, soykırım var” diyor. Abdullah Gül “hayır, yok!” diyemiyor. Türk devletinin bu konudaki tutumu rezilliktir.
Abdullah Gül, ABD ile yaptığı 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmada bunu kabul etmiştir. Bu plan uygulanmaktadır. Halil Berktay adlı hain bunu Erivan’da söyledi.
TALAT PAŞA KOMİTESİ, Batı’nın Türkiye’nin başına geçirdiği bu çuvalı kabul etmediği için hedef tahtasına konuldu. Avrupa Birliği, “TALAT PAŞA KOMİTESİ’ni dağıtın” dediği için iddianameye yazıldı. Bu iddianame savcılar tarafından yazılmadı.
Bunların hepsili belgelidir.
Bu konuda RECEP TAYYİP ERDOĞAN ve ABDULLAH GÜL bizi her aşamada arkamızdan hançerlemişlerdir.
Savcıların savunduğu politika, ABD’nin izlediği politikadır.
Atatürk Türk Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sadık Tural’la tutuklanmamdan kısa bir süre önce yaptığım görüşmede, “Mayıs ayında BAKÜ’de bir toplantı ve yürüyüş yapacağız. Aliyev’de çok olumlu bakıyor ve sizi de davet ediyorlar. Meseleyi Türkiye-Azerbaycan ortak meselesi olarak ele alacağız” dedi. Ama hükümet bunu da engelledi.
Mehmet Akif’in dediği gibi bu bir hayâsız akındır. Mesele bu hayâsız akının bir parçası olarak huzurunuzu getirilmiştir.
KAÇAZNUNİ
Rahmetli Gündüz Aktan, Kaçaznuni’nin kitabını okuduktan sonra ağladığını, bu kitapla bu işin bittiğini ifade etmiştir.
Neden bitmiştir? Bir Ermeni Başbakanı anlatıyor. Türk belgesi değil; Ermeni başbakanı anlatıyor. Sadece Kaçaznuni değil; Boryan, vd 1950’lere kadar tüm ermeni devlet adamları bunu açıkça itiraf etmişlerdir.
YURSEVERLİK YARGILANAMAZ
Burada yurtseverliği yargılama konusu yapmayalım. Türk Yurtseverliği dünyada birkaç güçlü yurtseverlikten biridir… Alman, Fransız, Rus, Çin ve Türk Yurtseverliği…
Burada bir ortak düzlem bulalım. Yurtseverliğin yargılanmasına izin vermeyelim. Tepkimiz bunadır. Burada kişisel tutumlarımız değil, Türk Yurtseverliği yargılanmaktadır.
Son görüntüler Ergenekon iddiasının bütün şifrelerini ortaya koymuştur. Genelkurmaya kurum olarak o… çocuğu denilmekte… Yargıya sinkaf… Atatürk’e İngiliz piçi… İşte Ergenekon davası budur. Polisin kulağına bu üflenmiş. Çok sayıda polisin arasında söyleniyor bunlar. Bu ancak yönlendirmeyle olabilir.
Ergenekon davası budur. Türk yurtseverliğine, Türk Milli Devletine, Türk Ordusuna, Türk Yargısına saldırıdır. Bu duruma son verelim.
DOĞU PERİNÇEK’İN AVUKATI HASAN BASRİ ÖZBEY’İN
15 MAYIS 2009 GÜNLÜ DURUŞMADAKİ SÖZLÜ AÇIKLAMALARI
TERTİP BİR KEZ DAHA KANITLANDI!
Başından bu yana ERGENEKON iddiasının bir TERTİP olduğunu söylüyoruz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek gözaltına alındığının ertesi günü 22 Mart 2008 de Türk Milleti’ne yaptığı açıklamada şunları belirtmişti:
“Gladyocu Fethullah timi soruşturmada var gücüyle Türk Silahlı Kuvvetleri’ne suç atmaya çalışıyor. Dün gece üç saat konuşma oldu: “Nereden bir leke üretir, yara açarız ve oradan işleriz çabası içindeler.” Soruşturmayı yürütenler Amerika’yı savunuyor ve Ordu’ya karşı konumdalar. Yaptıkları girişim Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ikinci kez çuval geçirme girişimidir. Birinci kez Amerikan Ordusu TSK mensuplarına çuval geçirmişti şimdi bu operasyonla çuval geçirme peşindeler. Kuşkusuz girişim düzeyinde kalacak ve altında kalacaklardır. Amerika Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dışarıdan set çekiyor ve yıpratıyor. Bunlar da TSK’yı içerden hançerliyor. Özellikle TSK’nın Kuzey Irak’ta Özel Kuvvetlerle harekat yeteneğini yok etmek için milli olan Özel Kuvvetleri yıpratmak ve savaşamaz hale getirmek gayretindeler. Bugünkü ve geçmiş komuta kademesine suç atmak için özel çaba içindeler. Bu görevi aldıkları sorularından ve araştırmalarından ortaya çıkıyor. Orduyu suçlu gösterecek kanıtlar üretme peşindeler.”
Huzurda hep birlikte izlediğimiz Ümraniye Bombalarına ilişkin CD’deki ses ve görüntüler TERTİBİ bir kez daha ve kesin olarak kanıtlamaktadır. Sayın Perinçek'în 22 Mart 2008'deki açıklamaları bir kez daha doğrulanmıştır. Video görüntüler ikinci çuval geçirmenin görüntüleridir.Tertip kanıtlanmıştır!
SS1 MODELİ SÖKMEYİNCE
SS2 MODELİNE GEÇİLMİŞTİR.
Cüneyt Ülsever, Atatürk Cumhuriyetinin yıkım sürecinde SS1 ve SS2 modellerinin uygulanacağını yazmıştı. Seve seve olmazsa; S.. s…!
Bakın Genelkurmay Başkanlığına, TSK’ne o.. çocuğu diyen f tipi polisler yargıçlara savcılara ne diyorlar;
“Allahtan hakimler iyi !” Bu SS1 modelidir.
Ama hemen ardından kanunsuzluklarını kurgularken ne diyorlar;
“Soruşturma Ergenekon olunca sinkaf ederim hakimi savcıyı” İşte bu da SS2 modelidir.
İster SS1 ister SS2 modeli olsun hazmedebilir misiniz?
Yargı makamları SS2 modelinin öznesi, muhatabı olabilirler mi?
EY HUKUK BURADAYSAN KÜRSÜYE ÜÇ KEZ VUR!
Davada, temel ceza hukuku prensibi tersine döndü. Savcılık, suçu kanıtlamak durumunda iken biz suçsuzluğumuzu kanıtlamak durumunda kaldık.
Şüpheler ifade edildi, istisnasız hepsini çürüttük. Bilmediğimiz, sizin kafanızda olan bir şüphe varsa söyleyin bize onu da çürütelim; hem de belgeleriyle, kesin kanıtlarıyla..
Suçu kanıtlamak görevini yapmayan iddiacılar, CMK ve temel ceza hukuku kuralları yerine engizisyon yöntemlerine başvurdular. Bunu da kabul ettik! Kanunsuz suçlama ve sözde kanıtlar ileri sürdüler! Bunu da kabul ettik. Kanunsuz sözde kanıtlarınıza, niyet okumacı saçma sapan sorularınıza da peki dedik. Hangisi yanıtsız kaldı! Hangisi çürütülmedi!
Açık ve net olalım! Karnımızdan konuşmayı bırakıp, açık sözlü olalım. Şimdi Mahkemenize de savcılara da soruyorum: yanıtını bulamadığınız, eksik kalan ne? Evet, yanıt bekliyoruz; sorun, iddia edin, yeni, eski, yalan, uydurma, doğru, gerçek ne varsa söyleyin, sorun bilelim ve bitirelim bu işi!
TUTUKLULUK: MAHKEME Mİ İNFAZ MAKAMI MI?
Geldiğimiz noktada yanıtını aradığımız soru şudur:
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yargılama makamı mıdır yoksa İNFAZ MAKAMI MI?
Burada kovuşturma mı yapılıyor, yoksa yedek üyeniz Ömer Diken’in 12 Nisan 2009 günlü kararı mı infaz ediliyor.
Yoksa tıpkı Ümraniye Bombalarının bulunuş masalı gibi tarih ve saatler tersten işliyor. Önce imha, sonra karakolda tutanak, sonra olay yerinde tutanak ve nihayet bombaların bulunması gibi; önce mahkûmiyet kararı verdiniz de sondan başa doğru mu gidiyoruz. Filmi sondan başa doğru mu izliyoruz?
Eğer böyleyse bilelim burada kendimizi avutup durmayalım. Bu masalın figüranları olmayalım!
Bu sorularımıza vereceğiniz sözlü yanıtların hiçbir değerli yoktur. İstediğiniz kadar;
"Biz hiçbir şeyden etkilenmeyiz",
"Kimse bize bir şey fısıldayamaz",
"Kimse bize talimat veremez",
"Siyasi yönlendirmeler bize ulaşmaz",
"Dürüstüz, tarafsızız, hukukçuyuz, adiliz" ve benzeri deyip durum. İster kızın, ister sitem edin ister kendinizi savunup çaresizliklerinizi, mazeretlerinizi sıralayın;
Bunların hiçbir anlam, önem ve değeri yoktur. SÖZÜN BİTTİĞİ YERDEYİZ. Hukuka bağlılığınız, bağımsızlığınız, görevinizi yansız ve kararlılıkla yürüttüğünüz veya yürütmeye niyetli olduğunuz hususunda bizi ikna edebileceğiniz, inandırabileceğiniz tek şey vardır O DA UYGULAMANIZ.
UYGULAMANIZ NEDİR?
Birinci iddianameyi kabul ettiniz;
Okunması, incelenmesi maddeten olanaksız bir süre incelemiş gibi yapıp kabul ettiniz;
Oysa iddianame daha ilk satırlarında bas bas bağırıyordu BEN KANUNSUZUM, HUKUKA AYKIRIYIM DİYE! Maktül ve mağdurların adını okuduğunuzda kulaklarınızı çınlatacak bu kanunsuzluk itirafını duymadınız, belki de duymazdan geldiniz;
İddianamenin kabulü kurumunu şekle indirgediniz, ama şekli bozukluğu da görmediniz;
Suçla, suçlamayla ilgisi olmayan binlerce ismin, sözün, belgenin ezcümle münasebetsiz evrakın varlığını görmezden geldiniz;
Bizlere iddianameyi inceleyip, beyanda bulunma fırsatı dahi vermeden;
Engizisyon sorgusuna göz yumdunuz
Hiçbir aceleniz yok son derece rahatsınız
Tahliye taleplerinin reddini otomatiğe bağladınız
Mekaniksiniz, insani boyuta gözleriniz kapalı
Kamuoyunun haklı, yasal, meşru tepkilerine, yüreğinizi de, gözünüzü de, kulağınızı da, vicdanınızı da kapadınız. Kapatarak kamu vicdanında derin yaralar açmaktan çekinmediniz;
Tarafsızlığı yanlış yorumlayıp; Cumhuriyetle-Cumhuriyet yıkıcıları, milli devletimiz ile emperyalistler, vatanseverlerle- “ve hatta hıyanet” noktasındakiler karşısında tarafsız olmaya kalktınız. Atatürk’ün hâkimlerinin, futbol hakemi değil Cumhuriyetin koruyucuları olması gerekliliğini, Atatürk Cumhuriyetinden yana olmak görev ve sorumluluğunu ihmal ettiniz.
Tahliyelerde yasaları sanıklara eşit uygulamadınız
Tahliye ölçütleriniz nedir?
Delilleri bizden gizlediniz
Yasaların tüm yurttaşlara eşit uygulanması gereğini atladınız
Şemayı açmadınız
Tahliyelerde eşit davranmadınız
Hukuki duruma değil dengelere baktınız
DERSİMİZ HUKUK: TUTUKLAMA NEDİR?
Tutuklama kararı verilebilmesi için CMK’nin aradığı bütün unsurların aynı anda bulunması gerekir. Şartları oluşmamış tutuklama eziyettir.
Tutuklama çok sıkı şartlara tabi kılınmış bir koruma tedbiri olup istisnaen uygulanmalıdır. Kanunda yazılı şartlar oluşmadan uygulanan tutuklama, eziyettir.
Tutuklama bir ceza değildir. Tutuklama bir koruma tedbiridir. Tutuklama ceza muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan bir araçtır. Kişinin tutuklanması, onun suçlu olduğunu göstermez. Tutuklama, makul süreyi aşmamalıdır
HUKUKUMUZDA KURAL TUTUKSUZ SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMADIR
Tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda, kanunun aradığı şartların her biri, gerekçelendirilmiş olarak yazılmak zorundadır (Anayasa md. 141, CMK md. 100/2). “Delil durumu” ifadesi, olsa olsa, kuvvetli suç şüphesinin varlığına işaret eden bir gerekçe olabilir. “Şüphelinin/sanığın kaçma ihtimalinin varlığı”, “şüphelinin/sanığın delilleri karartma ihtimalinin varlığı”, “henüz bütün delillerin toplanmamış olması”, “tüm dosya kapsamı” gibi ifadeler ise hiçbir şekilde gerekçe değildir.
Tutuklama kararını veren yargılama makamı, yazdığı gerekçede, hangi somut olguların şüphelinin/sanığın kaçacağına (veya saklanacağına) dair şüphe oluşturduğunu, şüphelinin/sanığın hangi davranışlarının delilleri karartacağına dair kuvvetli şüphe yarattığını ve adli kontrol uygulanmasının kanunen mümkün olduğu hallerde neden adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını açıklamalıdır.
Soruşturmada ve kovuşturmada tutuklama kararı vermek zorunlu değildir. Türk hukukunda kural, tutuksuz soruşturma ve kovuşturmadır. CMK md. 100/3’te yer alan suç listesinde sayılan suçların soruşturması ve kovuşturmasında dahi tutuklama zorunlu değildir. Yargılama makamı, bu suçlarda bile suçun işlendiğine dair delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebinin varlığını tesbit etmelidir. Yargılama makamı, söz konusu listede sayılan suçların şüpheli veya sanık tarafından işlendiğini gösteren kuvvetli şüphe olsa da, gerekçe göstererek şüphelinin ya da sanığın kaçmayacağını veya delilleri karartmaya çalışmayacağını kabul edebilir.
Tutuklama, çok sıkı şartlara bağlanmış bir koruma tedbiridir. Tutuklama, ceza yaptırımı gibi uygulanamaz ve tutukluluk süreleri uzatılarak infaza dönüştürülemez.
Tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında mutlaka gerekçe bulunmalıdır. “Dosya içeriği”, “suçun vasıf ve mahiyeti”, “kaçma veya delilleri karartma şüphesinin varlığı”ndan ibaret soyut cümleler tutuklama gerekçesi olamaz. Tutuklama kararında mutlaka, şüpheli veya sanık hakkında kuvvetli suç şüphesini gösteren deliller açıklanmalı, hangi davranışlarının kaçma şüphesini veya delilleri karartacağı tehlikesini gösterdiği ortaya konulmalıdır.
Tutuklama, son çaredir.
Bu duruma son verin! Görevinizi yapın, başta İşçi Partisi Genel Başkanı Sayın Perinçek ve diğer İşçi Partisi yöneticileri olmak üzere tüm yurtseverleri serbest bırakın!