Emniyetteki örgütün adı: F (Fethullah) tipiYöneten: Ramazan Akyürek

Danıştaya yapılan saldırı sonrası yaşanan ‘kamuoyunu yönlendirme’ faaliyetini emniyet içindeki Fethullahçı yapılanma örgütledi. Bu örgütlenmenin başında Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek bulunuyor.

İstihbarat Dairesi, Terör Dairesi, Kaçakçıl...

Tarih:

Danıştaya yapılan saldırı sonrası yaşanan ‘kamuoyunu yönlendirme’ faaliyetini emniyet içindeki Fethullahçı yapılanma örgütledi. Bu örgütlenmenin başında Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek bulunuyor.

İstihbarat Dairesi, Terör Dairesi, Kaçakçılık Dairesi ve Eğitim Dairesi’nde örgütlenmiş durumdalar ve illerin istihbarat teşkilatları bunların elinde. Teknik dinleme yapan polis birimleri tamamen bunların elinde. Dinlemeyi polis mi yapıyor, yoksa polis üniforması giymiş F tipi adam mı yapıyor? Bunu merak eden savcı varsa ben onları isim isim veririm.

Şemdinli’de savcı iddianameyi yazmadan önce, Meclis Araştırma Komisyonu’na İstihbarat Dairesi’nin Başkanı geliyor. Diyor ki, “hırsız içeride dışarıda aramaya gerek yok.” Onu alıyorlar onun yerine sicilinde “Fethullahçı” yazan birini atıyorlar. Adamlarda hiçbir değişiklik yok. Şemdinli iddianamesi, F Tipi örgütünün araştırmalarına göre yazıldı.

Devletin belirli kademeleri ele geçirilmiş. Bu örgütün başı, bir başka ülkenin istihbarat servisi ne derse onu yapıyor. O ülke, o örgüt vasıtasıyla bizim ülkemize operasyon yapıyor. Burada hem hükümete operasyon yapılıyor, hem de bize yani ulusalcı güçlere…


Aydınlık, 28 Mayıs 2006

Türkiye’de ilk Kaçakçılık ve Organize Suçlar Müdürlüğü 1998 yılında kuruldu. Müdürlüğün İstanbul’daki şubesinin kurucusu Adil Serdar Saçan. Saçan, 5 yıllık görev süresince Ömer Lütfi Topal cinayeti, Malki cinayeti, Korkmaz Yiğit, Albayraklar Holding, İGDAŞ, Akbil ve İSTAÇ gibi operasyonlarını yürüttü. AKP’nin iktidar olmasıyla birlikte görevden alındı. Nedeni, Emniyetteki irticai kadrolaşmaya karşı olması.

Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni Emcet Olcaytu, Dr. Adil Serdar Saçan’la İstanbul’da bürosunda konuştu.
AYDINLIK: Telefon görüşmemizde “Danıştay saldırısı sonrası yaşanan gelişmeleri Emniyet içindeki Fethullahçı yuvalanmanın organize ettiğini” söylediniz. Bu örgütlenmeyi ve bu olay içindeki rolünü anlatır mısınız?

A. SERDAR SAÇAN: Polis Koleji’ne 1978 yılında girdim. Birden Işık Evleri’ni buldum karşımda. Bu yıllar Polis Koleji’nin bu örgüt tarafından ele geçirilme dönemidir. Polis Akademisi’nden o dönem mezun ilk komiser yardımcıları -seçilmiş bir grup Polis Koleji’ne gelmişti. Şimdi kolejdeki örgütlenmeyi yapan bu kişilerin hepsi şu anda emniyet müdürü. Bunlardan birisi de şu anki İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek.

İKİ YIL İÇİNDE İL EMNİYET MÜDÜRÜ OLACAKLAR
Komiserler, Kolej’deki öğrencileri Işık Evleri’ne götürmeye başladılar. Bizim dönemimizden Işık Evi eğitimi almış birçok kişi var. Önümüzdeki 2 yıl içinde onlar il emniyet müdürü seviyesine çıkacaklar. Şu anda müdür yardımcısı durumundalar. O tarihten sonra Polis Koleji ve Polis Akademisi, daha sonra Polis Okulları bu F Tipi örgütlenmenin (Fethullah Gülen örgütlenmesi – Aydınlık’ın notu) eline geçti. Ve emniyet örgütünün yönetici kesiminin büyük bir bölümü, bunlardan oldu.

ÖZAL DÖNEMİNDE ÇIKAN ÖZEL YASA
1985 yılında, “Özel Sınıf” adı altında polis koleji değil, üniversiteyi bitirmiş olan kişileri de aldılar. Bir sene eğitip, 1986 yılında amir yaptılar. Atatürk, Polis Koleji’ni, Cumhuriyet’e bağlı bir polis teşkilatı yetişsin diye kurmuştu. Ama 1985 yılında. Özal döneminde bir yasa çıkarıldı. Böylece; örneğin İlahiyatı bitirmiş adam Polis Koleji’ne girmeden, sınavla Polis Akademisi’ne girdi. 8 ay eğitim görüp, Kolej ve Akademi mezunları gibi yetki sahibi oldular. Bunların büyük bir bölümü “F tipi”dir (Fethullah Tipi). Bunlar şu anda il emniyet müdür yardımcısı düzeyindeler. Önümüzdeki sene itibariyle birinci sınıf emniyet müdürü olacaklar. Emniyet örgütlenmesi içindeki üst yapılanmanın büyük bir bölümü şu anda ne yazık ki, örgütün kontrolüne geçti. Dolayısıyla emniyet birimleri de F tipi örgütlenmenin kontrolüne geçti.
Işık Evleri eğitiminden geçmiş emniyet müdürleri, imam emniyet müdürleri... Üzerlerinde resmi üniforma var ama üniformanın arkasında çok ciddi bir örgütlenmeye bağlı emniyet mensupları var.

“SAVCILARA İSİM VERİRİM”
AYDINLIK: Emniyet Genel Müdürü, Danıştay’a saldırı olayının arkasında, adı belli olmayan bir örgütün varlığından bahsediyor?
SAÇAN: Ben F Tipi örgütten bahsediyorum. İstihbarat Dairesi, Terör Dairesi, Kaçakçılık Dairesi ve Eğitim Dairesi’nde örgütlenmiş durumdalar ve illerin istihbarat teşkilatları bunların elinde. Teknik dinleme yapan polis birimleri tamamen bunların elinde. Dinlemeyi polis mi yapıyor, yoksa polis üniforması giymiş F tipi adam mı yapıyor? Bunu merak eden savcı varsa ben onları isim isim veririm.

F TİPİ ÖRGÜT SOKAKLARI İZLİYOR
Dinleme kapsamında MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) diye bir sistem kurdular. Bu sistem bütün sokakları izliyor. Yasal alt yapısı yok. Her yere bir kamera koydular ama her sokağa kamera koyan devlet Danıştay’a kamera koymayı unutmuş. MOBESE’yi kuran firma, bu sistemi kuran örgüt, biraz önce bahsetmiş olduğum grubun kontrolünde.

DANIŞTAY SALDIRISI VE ÖNCESİ
Son olayda Cumhuriyet’e doğrudan sıkılmış bir kurşun var. Atatürkçü olduğu, Cumhuriyetçi olduğu, laik olduğu kesin olan bir üst yargıya Cumhuriyet tarihinde ilk defa sıkılmış bir kurşun. Danıştay’a yapılan saldırı sonrası yaşanan “kamuoyunu yönlendirme” faaliyetini Emniyet içindeki Fethullahçı yapılanma örgütledi. Bu örgütlenmenin başında Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek bulunuyor.
Ancak son olaylar yaşanmadan önce Türkiye’de bir takım olaylar oldu. Bunlardan bazı örnekler vereceğim.
Bir terörle mücadele komiseri, 2001 veya 2002 senesinde Çağdaş Eğitim Vakfı’nda bir kaset buluyor. Önce sızıyor oraya güya komiser. Ve sonra arama yapılıyor vakıfta ve orada kaset bulunuyor. Kaseti bir dinliyorlar. Fethullan Gülen’le ilgili soruşturma yapmakta olan Nuh Mete Yüksel’in seks kaseti. Tesadüfe bakın şimdi. Kim yapıyor operasyonu? Devlet yapıyor ama; devlete sızma, üniforma giyme budur yani. Peşinden Nuh Mete Yüksel görevden alınıyor, sürülüyor.

YÜKSEK YARGIYA SALDIRININ MERKEZİ DE AYNI
Peşinden tekniğe dayalı bir istihbarat operasyonu daha. Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya olayı. Yöntemi bildiğim için söylüyorum. Özkaya laiklikle ilgili bir konuşma yapıyor, laikliği başka tarif eden grup bunu beğenmiyor. Ve Eraslan Özkaya birden bire Alaaddin Çakıcı ile ilişkilendiriliveriyor. Soruşturma yapılınca adamın suçsuzluğu ortaya çıkıyor ama daha evraklar adliyeye gitmeden basında çarşaf çarşaf yazıyor. Burada da operasyonu yapan istihbarat ve kaçakçılık daireleri.
Danıştaya silahlı saldırı yapıldı. Fakat yüksek yargıya yapılan silahsız saldırılar daha önemli. Yüksey yargıya Yargıtay Başkanı’nın şahsında saldırı yapıldı.
Hemen devamında AKP’nin bir milletvekili (TBMM Dokunulmazlıkları Araştırma Komisyonu Başkanı Hüsrev Kutlu – Aydınlık’ın notu) diyor ki “yargıya güvenmiyoruz”. Akabinde Kaçakçılık, İstihbarat Daire Başkanlıkları “Neşter” diye bir operasyon başlatıyorlar. Yargıtay’a otomatik tüfekle saldırı gibi bir olay. “Yargıtay’ın yargıçları, rüşvet aldı” diye telefon görüşmeleri yayınlanıyor. Yüksek yargıçlar karalanıyor. Yargıtay Genel Sekreterliği topa tutuluyor. Sonuçta hepsi beraat ediyor.

BDDK OPERASYONU
Bunun peşenden BDDK Başkanı Engin Akçakoca ele alındı. Adamın evinin yanında bir depo bulunuyor. Evraklar bulunuyor ihbar gelmiş falan filan. Adam “lanet olsun” dedi gitti. Hedef gösteriliyor. Polis hazır. Polis dediğim, bizim Türkiye Cumhuriyeti polisi değil.

FERHAT SARIKAYA IŞIK EVLERİNE GİTMİŞ Mİ? ARAŞTIRILSIN
Devam ediyorum... Van 100. Yıl Üniversitesi meselesi. Orada hedef kim? Üniversiteler. Neden Çete’ye sokuldu orada rektör. Çünkü o tarihteki mevzuata göre telefonları dinlemek için çete mensubu olması lazım. Hemen İstihbarat Dairesi ve malum örgüt faaliyete başladı. Daha enteresan bir şey. Rektör Aşkın’ın avukatı (TBB eski başkanı Teoman Evren-Aydınlık’ın notu) Ankara’da, şimdiki Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’la birlikte aynı büroyu kullanıyor. Bu büroya giriliyor, talan ediliyor. Bu da yüksek teknik kullanabilecek kişiler tarafından yapılabilecek bir arama. Ondan sonra da Şemdinli olayı meydana geliyor. Burada da askere kurşun sıkılıyor. Herkes bu savcı yetkisini aştı falan filan dedi. Peki bu savcı kim? Son olayda Muzaffer Tekin’in dedesine kadar araştırıyorsun. Bu savcıyı araştırdılar mı? Bu savcı ışık evlerine hiç gitmiş mi acaba? Şemdinli’de bir güç gösterisi var. TSK’nın en üst düzeydeki paşası çetecilikle suçlanıyor. Bu güce kim sahip Türkiye’de.
Dikkat edin. Şemdinli’de savcı iddianameyi yazmadan önce, Meclis Araştırma Komisyonu’na İstihbarat Dairesi’nin Başkanı geliyor. Diyor ki, “hırsız içeride dışarıda aramaya gerek yok” Onu alıyorlar onun yerine sicilinde “Fethullahçı” yazan birini atıyorlar. Adamlarda hiçbir değişiklik yok. Şemdinli iddianamesi, F Tipi örgütünün araştırmalarına göre yazıldı.

SAVCI İSTANBUL POLİSİ HAKKINDA SORUŞTURMA AÇMALI
AYDINLIK: Son soruşturmada da Bakan Mehmet Ali Şahin, “Süprizlere hazır olun” dedi.
SAÇAN: Somut olay şu. Cumhuriyet Gazetesi üç defa bombalandı. Birinci bombalamada, tamam, polis olarak bu eylemi yersiniz. İkinciyi yemezsin, gazetenin önünde tedbirini alırsın. Bu olay örneğin Zaman Gazetesi’ne olsaydı, ikinci eylem yapılabilir miydi? İddia ediyorum yapılamazdı. Neden oraya bir izleme aracı atmıyorsunuz. Üçüncüyü de attılar. Ekipler orada duruyor, adamlar yürüyüp gitti. Aynı adamlar Danıştay’da Cumhuriyet’in hâkimini katletti. Ondan sonra polis çıkıp “biz başarılıyız” diyor. Aynı yerde üç olay oluyorsa bir kere bu görevlilerin yakasından tutacaksın. Hiç soruşturma açıldı mı bunlar hakkında? Aksine ödüller veriliyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın bu konuda soruşturma açması lazım. En azından “görevi ihmal” var burada. Ondan sonra Ankara adamı yakalayınca İstanbul polisi, “Ben bu adamları vermem, bu adamlar Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba attı” diyor. Ankara’daki eylem olmasaydı sen yakalayamıyordun ki bunu. Bence o adam oraya yakalanmak için gitti zaten. Bu ya görevi ihmaldir, ya da acemilik sebebiyle ölüme sebebiyettir. Bir komplo varsa komplo buradan başlıyor.

İSTİHBARAT DAİRESİ’NİN OLANAKLARINI KULLANIYORLAR
AYDINLIK: Komplo, Fethullahçı yuvalanmadan sağlanan imkânlarla mı yapılıyor?
SAÇAN: Tabii tabii. İstihbarat dairesi, kaçakçılık dairesi. Dikkat edin hepsi tekniğe dayalı. Telefon görüşmeleri... Eraslan Özkaya telefonla görüşmüş, bir avukatın bürosunda Nuh Mete Yüksel’le ilgili kaset çekiliyor. Planlı...
Danıştay saldırısı öncesi de Başbakan, “Danıştay 2. Daire’nin kararı şöyle böyle” dedi saldırı oldu. Polis Yargıtay’a operasyon yaptı.

BASIN İŞİN PSİKOLOJİK HAREKATINI YAPIYOR
AYDINLIK: Basın, polisten gelen bilgileri sorgulamadan bunun peşinde koşturup gidiyor. Muzaffer Tekin bağlantısı diye bir şey ortaya atıldı. Basının bilgi yetersizliğinden mi?
SAÇAN: Basın ne veriliyorsa onu yazıyor. O merkez aynı zamanda bu işin psikolojik harekâtını da yapıyor. Onlar ne verirse basın da onu yazıyor.
AYDINLIK: Tüm bunları kim planlıyor?
SAÇAN: Şemdinli olayıyla bu iki olaya baktığınızda bu olaydan zarar görenlerden biri kabul etsek de etmesek de hükümet. İkincisi, ulusalcı olan bir yargıç öldü, ulusalcı olan bir grup zarar gördü. Bir de askere bağladılar işi. Bu iki gücü “İstediğim an kafa kafaya tokuştururum” diyen üçüncü bir güç çıkıyor ortaya. Bu üçüncü gücü destekleyen yer neresi? Biraz evvel bahsettiğim devlete sızmış olan, “biz X imamına bağlıyız” diyen grup. Bunlar taşeron. Planlayan kim peki? İran meselesinde hem hükümet hem ordu bir merkezin verdiği işi yapmadılar veya geciktiriyorlar. Devletin belirli kademeleri ele geçirilmiş. Bu örgütün başı, bir başka ülkenin istihbarat servisi ne derse onu yapıyor. O ülke, o örgüt vasıtasıyla bizim ülkemize operasyon yapıyor. Burada hem hükümete operasyon yapılıyor, hem de bize yani ulusalcı güçlere…
O güç diyor ki, “siz biz ne dersek yapmak zorundasınız. Yapmadığınız zaman biz artık sizin ülkenizde Danıştay’ı basacak güçteyiz. Yarın kafamızı bozarsanız Milli Güvenlik Kurulunu da basarız” diyor adam yani.