AKP’nin, bugün gerçekte ne yaptığına gelmeden önce bir durum saptaması yapalım:
Türkiye’nin 60 yıldır dahil olduğu Atlantik sistemi, her bakımdan büyük bir çöküş içindedir.
Çöküş sadece ekonomide değil, hemen her alanda yaşanmaktadır. Amerika’nın o devasa askeri gücü, Lübnan ve Somali’nin ardından Irak ve Afganistan’da perişan oldu. Batı toplumları gelecek iddialarını kaybettiler ve toplumsal çürüme had safhaya ulaştı.
Kısacası Batı Dünyası, Türk toplumu açısından imrenilen bir yer olmaktan hızla uzaklaşıyor.
Öte yandan Türkiye’nin doğusunda yeni güçler yükselmektedir. 21. Yüzyıl Asya yüzyılı olacaktır. Çin, Hindistan ve Rusya bu yeni Dünya’nın önde gelen aktörleridir. Çin ve Rusya’nın başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü, neredeyse bütün Asya’yı kucaklamaktadır. Hindistan ve Pakistan’ın Örgüt’e tam üye olması gündemde bulunuyor.
Türkiye dışındaki koca bir Türk Dünyası, yükselen bu yeni uygarlığın bir parçasıdır.
Türkiye’nin ise, yükselen bu yeni Dünya ile tarihi, kültürel, coğrafi ve ekonomik bağları vardır.
Dolayısı ile böyle bir tablodan şöyle bir sonuca ulaşmak mümkündür: Türkiye’nin bir eli batan Batı Dünyasındadır. Diğer eli ise yükselmekte olan Asya’da. Bu durumda Türkiye ne yapacaktır?
AKP iktidarının öznel niyetlerinden bağımsız olarak, her varlık gibi Türkiye’nin de doğal bir refleks olarak batmakta olan Dünya’dan elini kurtarma ve Doğu’ya uzanan eline daha fazla ağırlık vereceğini söyleyebiliriz.
Son on yıldır, Batılı strateji merkezlerinde döne döne hep aynı tespitlerin, Türkiye’nin kaybedilmekte olduğu tespitinin yapılmasının açıklaması budur.
TÜRKİYENİN YÖNELİMİ
Gerçekten de arkada kalan 10 yıl içinde Türkiye Rusya başta olmak üzere Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmiştir.
Rusya şimdi dış ticaretimizdeki en büyük ortağımız olmaya doğru ilerlemektedir.
Düne kadar ekonomik ilişkilerimiz içinde kayda değer bir payı olmayan Asya, Arap Dünyası, Afrika ve Latin Amerika’nın payı artmaktadır.
Türkiye’ye yönelik yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin hepsinin arkasında Amerika ve Avrupa vardır ama Asya’nın büyük güçlerinin hepsi Türkiye’nin istikrarının, egemenlik hakkının ve toprak bütünlüğünün arkasındadır.
Bütün bunların doğal sonucu, Türkiye’nin milli çıkarlarının olduğu yöne dönmesidir.
Milli Güvenlik Kurulu eski Genel sekreteri Tuncer Kılınç 2002 yılında, Atlantik ittifakına alternatif olarak “Rusya ve İran’la ilişkilerimizi geliştirmeliyiz” diyerek bu gerçeği ifade etmişti.
AMERİKA NE YAPTI?
Amerika’nın Türkiye’nin bu yöneliminin önünü kesmek için yürüttüğü Ergenekon Operasyonu biliniyor.
Ama Amerika ve Batı Dünyasının, sadece Ergenekon Operasyonu ile Türkiye’nin bu temel yöneliminin önüne geçebileceklerini düşündüklerini sanmak, emperyalizmi tanımamak demektir.
Önüne geçilemez bir yönelim ortaya çıkmışsa, her büyük güç; o yönelim içinde yer alarak, gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışır.
Türkiye’nin Batı’dan gelen ekonomik, siyasi ve askeri tehdide; komşularıyla daha sıkı birliğe yönelerek cevap vermesi kaçınılmazdır.
Bu kaçınılmazlık ABD tarafından da görüldü ve cevap olarak AKP iktidarı harekete geçirilerek süreç içinde yer alınması istendi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu 2009 yılında bu politikayı şöyle itiraf ediyordu: “Türkiye, küresel yeni düzene, çevresinde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkıda bulunacak ve bu da soğuk savaş sonrasının yeni dünya düzeni olacaktır”.
Yani ABD adına, Batı Asya’da ve genel olarak ezilen dünyada ortaya çıkan yeni eğilimlerin içine girerek onları yönlendirmek.
Nitekim aynı rolün İran-Türkiye-Brezilya Nükleer takas olayında da oynandığını gördük.
AKP’NİN MİSYONU
Dolayısı ile birbiriyle hem ilişkili hem çelişkili olan iki süreç ile karşı karşıyayız:
Bir ezilen dünya ülkesi olarak Türkiye’nin nesnel ihtiyaçları, Asya’ya ve bir bütün olarak da ezilen dünyaya yönelmeyi gerektirmektedir. Bu, derinden işleyen bir süreçtir. Hiçbir güç bu gelişmeyi durduramaz.
Öte yandan varlığı ve geleceği Batı ve özellikle Amerika ile işbirliğine bağlı olan AKP, Atlantik güçleri adına Doğu Dünyası içinde yer alarak gelişmeleri, ABD hesabına yönlendirmek istemektedir.
Somutlarsak;
Türkiye ile Suriye arasında her alanda işbirliği, her iki ülkenin de çıkarınadır ve süreç bu iki ülkenin her alanda en sıkı birliğine doğru ilerleme yönündedir.
İşte bu noktada AKP devreye girmekte ve Amerika adına süreci kontrol etmek istemektedir.
Bu durumda ortaya şöyle bir çelişki çıkmaktadır. Bölge ülkelerinin bir araya gelmelerini gerektiren nesnel ihtiyaçları ile bu ihtiyacı ABD lehine kullanmaya çalışan AKP iktidarının öznel niyetleri arasında uzlaşmaz bir çelişki vardır.
Bu çelişki ancak ve ancak Türkiye’nin AKP iktidarından kurtulması ile çözülebilir.
mbgultekin@ip.org.tr