İşçi Partisi Merkez Karar Kurulu Üyesi Şair Hüseyin Haydar, Türkiye Yazarlar Sendikasi (TYS) Genel Kurulu'nda bir konuşma yaptı. Sayın Hüseyin Haydar'ın konuşmasını aşağıda sunuyoruz.
Türkiye’nin vatan savunması sürecine girdiği bir dönemde TYS, ABD’nin ve AB’nin ülkemizi bölme çabalarına karşı, kitap imzalama kampanyaları, beylik anma günleriyle cevap veremez. Mürekkeple çizilen BOP haritasını, ABD konsolosluğu önünde yırtmayacak mıyız? Bu kadarını da yapmayacak mıyız?
Buraya gelmeden önce, mevcut yönetimin raporunu ve olağanüstü kongrede yönetime aday iki grubun broşürlerini dikkatle okudum. İçlerinde değerli yazarların bulunduğu, “Yazının Söz Birliği” ve “Dayanışma Girişimi” adlı gruplar, maalesef, Türkiye’nin somut gerçeklerine henüz ulaşamadıklarını ortaya koymuşlar.
Esasında birbirlerinden hangi savlarla ayrıldıları da belli değil.
Biz edebiyatçılar, son yıllarda halkımızın ve ülkemizin yaşadığı somut gerçekleri ne denli analiz edebildik? Bunu ne denli başarabildik?
ABD ve AB’nin siyasi, ekonomik ve kültürel kurumlarının baskısı altındaki Türk edebiyatçısı, bu saldırılara karşı nasıl bir savunma geliştirmelidir? Böyle bir bilinç var mıdır? Eğer yoksa ya da yetersizse, bunun nedenleri üzerinde hiç düşündük mü?
Gerçekliğin bütünlüğünden kopmuş Türk edebiyatçısı, yüzeydeki parçalanmaya, kabuktaki çatlaklara bakıp, dipteki nesnel özü göremeden, nasıl bir eleştiri geliştirebilir? Yığınla dergide, kitapta, gazetede yer alan yaratıların biz mazlum ulus edebiyatçıları için anlamı nedir?
Bugün Türkiye’nin dip gerçeğinden, edebiyatçının üzerine basması gereken nesnel gerçekten fazlasıyla uzaklaşmış bulunuyoruz. Esasında TYS’de yaşanan bu yüzeysel sorunlar, bu somut gerçeğin bir göstergesi değil midir?
Afganistan’ı ve Irak’ı dünyanın gözünün içine baka baka işgal eden ABD ve AB şimdi de İran’ı ve Suriye’yi tehdit ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 25 Eylül 2007, Salı günü konuşan Amerikan Bush, Fransız Sarkozy ve Alman Markel, komşumuz İran’a karşı aynı saldırgan ağzı kullandılar. ABD ve AB emperyalistleri, ulus devlet halklarına yaşama hakkı tanımıyor. Bizleri, “tanrısal terörle”, ölüm fırtınalarıyla tehdit ediyorlar.
ABD, Türkiye’nin de içinde bulunduğu, 24 İslam ülkesini parçalayan BOP haritasını gözümüzün içine sokuyor. Acaba mürekkeple çizilen bu haritanın sunduğu senaryoyu gerçekten hepimiz okuyabiliyor ve kavrayabiliyor muyuz? Bu tehdide Türk edebiyatçısı, yeterli bir yanıt verebilmiş midir? Vicdanı rahat mıdır?
Bugün dünyanın nesnel gerçeğini görmek ve düzenlenen tertipleri kavramak çok zor değildir. Özellikle yurtsever damardan gelen Türk yazarı, bu gerçeği derinden kavramak zorundadır. Bu gerçek şudur: Türkiye’miz, 20.yy’ın başında olduğu gibi 21. yy’ın başında da yeniden bir Vatan Savunması göreviyle karşı karşıyadır!
Vatan savunması sürecinde edebiyatçımız bir görev üstlenecek midir? Evet! Türk Edebiyatçısı halkımızın bu büyük devrim mücadelesinde kalemiyle ve gerekirse silahıyla görev yapacaktır! Fransız düşünür Sartre, bir denemesinde “Vatan tehlikeye düştüğünde, edebiyatçı onu tüfeğiyle savunmalıdır,” diyor.
Türkiye, 150 yıllık devrim mücadelesiyle bunun örneklerini vermiştir: I. Meşrutiyet devrimi (1876), II. Meşrutiyet Devrimi (1908) ve mazlum uluslara esin kaynağı olan, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Kurtuluş Savaşı (1920) o muhteşem Kemalist Devrim. Bu üç devrim sürecinde de Türk edebiyatçısı çok büyük görevler üstlenmiştir. Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Rifat Ilgaz, Aziz Nesin vb bu büyük kavganın önde gelen mücadeleci yazarlarıdır.
Bugün Türk edebiyatçısı yeni bir yol ayrımında durmaktadır. 1940’larda başlayan karşıdevrimci saldırılar, 1980 Amerikancı darbesiyle kurumsallaştı. Bu güçler, 2000’lerden itibaren güçlerinin en yüksek noktasına ulaştılar. Ve üzülerek söylüyorum ki, iç ve dış hatlardan kuşatılan Türkiye, bugün yine bu noktalardan ele geçirilmiştir.
Öyle ki: ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde görevli olduğunu söyleyen kişiler bugün Türkiye’nin en üst kurumlarının başındadır. Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilmişlerdir. Bu trajiktir. Savunulması gereken Türkiye Kalesini yönetenler, dışardan saldıran güçlerle stratejik ortaktır. Yani Türkiye’yi ve mazlum İslam ülkelerini parçalamada işbirliği içindedirler. Bu öylesine somuttur ki: Bugün başbakanlık koltuğuna oturan zat, televizyonlarda milletimizin gözünün içine baka baka, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinde eşbaşkan olduğunu” açıklamıştır. Bu kaygı verici olmaktan öte ürkütücüdür.
Bugünlerde, Türkiye’yi ellerine geçirdiğini düşünenler, önümüzdeki günlerde, ABD projesinde üstlenecekleri görevlerin Anayasasını yapmaktadırlar. Bu Anayasa sözümona Türkiye’ye “özgürlük” getirecekmiş. Bunlar ne tür özgürlüklerdir acaba? Genel grev özgürlüğü mü? Memura sendikalaşma özgürlüğü mü? Toprağına tütün dikme, pancar ekme özgürlüğü mü? Hayır! Yeni Anayasa, Türk halkının örgütlenme özgürlüğünü ve üretme haklarını daha da kısıtlayacaktır. Hatta bakanlar kuruluna devredilen yetkilerle, bütünüyle ortadan kaldırılacaktır. Bu Anayasa, Türkiye’yi parçalama, tarikatları yasallaştırma, laik devleti ortadan kaldırıp Ilımlı İslam Devletine geçiş özgürlüğünü garanti altına alacaktır. Buna izin verilemez.
Hatta, Türkiye’ye sunulacak yeni Anayasa, ABD ordusuna işgal çağrısı yapma özgürlüğünü de sağlayacaktır. Batının istediği de budur. Ama sizi temin ederim ki bu, asla gerçekleşmeyecektir! Çünkü güzel Türkçemizin ve canımızdan aziz Türkiyemizin sahibi Türk Milleti, buna izin vermeyecektir. Onun bir parçası olan TYS’de devrimci, toplumcu gerçekçi, yurtsever Türk edebiyatçıları tarafından bu günler için kurulmadı mı?
Değerli TYS üyelerinin en duyarlı kesiminden önemli bir gurup burada toplanmış bulunmaktayız. Bu hayasız akına hangi somut eylemlerle karşı duracağız?
TYS büyük birikimiyle, emperyalizme karşı aydın direnişinin öncüsüdür. Peki TYS, tatlısu eylemleri olan, “etkisiz etkinlikleri” ne zaman bırakacak? TYS ne zaman Türkiye’nin gündemine oturacak, cesur eylemler koyabilecek? TYS ne zaman, Türkçe’nin yurduna göz dikenlerin rahatını kaçıracak. Ne zaman düşman hatlarını geriye püskürtecek büyük eylemlerin başına geçecektir?
Türkiye’nin vatan savunması sürecine girdiği bir dönemdeyiz. TYS, ABD’nin AB’nin ülkemizi bölme çabalarına karşı, kitap imzalama kampanyaları, beylik anma günleriyle cevap veremez. Mürekkeple çizilen BOP haritasını, ABD konsolosluğu önünde yırtmayacak mıyız? Bu kadarını yapmayacak mıyız?
TYS üyeleri, yıllardan beri bu işleri seçtiği yöneticilere havale etti. Onlar da ancak sendikayı ayakta tutup bugüne taşıdılar. Sırf ayakta durmayı yeterli görebilir miyiz? Sendika gerçek gücünü ortaya koymalı, ses getirecek daha yaratıcı eylemlere imza atmalıdır. Yazarlar da, bugüne dek kullandıkları “kafa izinleri”ne son vermelidir. Tüm edebiyatçılarımızı vatan savunması sürecinde göreve çağırıyorum: En büyük destan, en iyi şiir, en güçlü öykü, en kalıcı roman Türkiye’dir. Gelin onu birlikte yazalım.