Doğu Perinçek yıkımın temeline işaret etti

“Neoliberal sistem sanık sandalyesine!“

Tarih:

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, İnci Sözlük'ün Twitter'daki sohbet odasına katıldı. Yüzlerce kişinin dinlediği yayında Perinçek gelen soruları yanıtladı.

 

Yayın, “Devlet yok” söylemine karşı Perinçek'in açıklamasıyla başladı. Koşulların savaş koşulları olduğuna dikkat çeken Perinçek “Bu depremle nasıl savaşabilirsiniz? Devletle, orduyla, polisle. Bu aynen savaş. Diyelim düşman ülkenize girmiş? Düşmanla kim savaşacak? Devlet ve ordu savaşacak. Bireysel gayretlerle, sivil toplumla olmaz.” dedi:

 

“Devlet var. Ordu var. Hükümet var. Polis var. Ve tabii Türk milleti var. Önce bunun etrafında kenetleneceğiz ki üstesinden gelelim. Bu enkazın altından kalkmamızı sağlayacak büyük bir birikimimiz var. Devlet olarak, Türk milleti olarak... O birikime dikkat çektik. O birikimin özü de devlettir. Devletle çözülecek sorunlar var. Bireysel toplulukla çözülecek sorunlar var.

 

“Bir yere gidiyorsunuz, birisi de sizi bekliyor, kolundan tutup çektiğiniz zaman dışarı çıkıyor. Böyle bir manzara yok ki. Onu çıkaracak güç de devlet, onu çıkardıktan sonra karnını doyuracak güç de devlet, üstüne battaniyeyi serecek güç de devlet, yağmurdan, kardan koruyacak çadırın altına alacak güç de devlet, onun can güvenliğini, asayişi sağlayacak güç de devlet, orada barınamıyorsa otobüse, kamyona, traktöre, atın üzerine bindirip yaşayabileceği yere götürecek güç de devlet. Devletle baş edeceğimiz bir sorun. Zaten devletler de bunun için var. Devlet, örgütlü millet demek. Örgütsüz millet ayak altında kalır. Örgütsüz millet depremin altında kalır. Örgütsüz millet çizmenin altında kalır.”

 

'SANIK SANDALYESİNE SİSTEMİ OTURTALIM'


Perinçek'e yıkılan binaların sorumluları soruldu. Bazı müteahhitlerin suçlandığı, belediyelerin bu projelere onay verdiği hatırlatıldı. Perinçek bunun ciddi bir sorun olduğunu söyledi ancak şunları ekledi: “Benim önerim bunu biraz erteleyelim. Yani önce son canları kurtaralım. Ondan sonra cenazelerimizi çıkaralım. Cenazelerimizi gömelim. Depremden kurtulan vatandaşlarımıza başını sokacağı bir barınak sağlayalım. Üstünde yatacakları bir döşek bulalım. Üzerine çekecek battaniye bulalım. Ayaklarına bir çorap giydirelim. Ondan sonra sistemimizi tekrar sürdürecek koşulları yaratalım. Şimdi buralara kilitlenelim. Hemen böyle suçlu arama gündemini önümüze koymayalım. Başımıza gelen felaket, doğa olayı. Birinci suçlu doğa. Suçlu aramaya başlarsak oradan başlamak lazım. Bakın Türkiye'nin bütün ovaları depremlerle oluşmuş. Depremlerin yarattığı ovalara alüvyonlar gelmiş ve bereketli topraklar olmuş. Bu iyimserin bakış açısıdır.

 

“Suçlu arıyorsak, 1945'ten bu yana Türkiye'nin küçük Amerika sürecine girmesinin, özellikle 1980'den sonra dünya ekonomisiyle bütünleşmesinin yarattığı sorunlara bakalım. Ben size buradan ideolojik suçlu ilan edeyim; Neoliberalizm. Türkiye'nin milli ekonomisini çökerten, dünya finans merkezlerine bağlayan program. O program sonunda Türk çiftçisini, işçisini, sanayicisini, çocuğunu, evladını, kadınını, erkeğini düşünmüyor. Finans merkezlerinin çıkarına göre düzenlenmiş o program. O program geçerli olunca sistem ne yapar, Türkiye'nin sanayi merkezlerini fay hatları üzerine kurar.

 

“Eğer suçlu arıyorsak bu, Devletçilik ilkesini terk eden, finans merkezlerine bağlanan, onların adamlarının çıkarlarına göre oluşmuş programdır. Dolayısıyla müteahhitleri, ruhsatı verenleri suçlamadan önce bizim 1945'ten beri uygulanan programı suçlu olarak sanık sandalyesine oturtmamız lazım. Bizim de Türk milleti olarak kürsüden onları mahkum etmemiz lazım.

 

 

VATAN PARTİSİ SANAYİYİ İSTANBUL'DAN TAŞIYACAK'


“Maraş'a bakın bugün neyi konuşuyoruz; O kentleri başka yere taşıyacağız. O zaman kurmasaydık orada. Atatürk orada kurmuyordu. Atatürk'ün kentleşme programına bakınca Adapazarı patates tarlası, İstanbul 2-3 milyon nüfuslu bir finans ve kültür merkezi. Mesela Vatan Partisi olarak ilan ediyoruz.  Biz İstanbul'u 5 milyon nüfusu olan bir kente çevireceğiz. İstanbul'daki sanayiyi taşıyacağız. Plan bu.”

 
 

İMAR AFFI


İmar aflarının sistem partilerinin oy kazanmak için kullandığı popülist bir hamle olduğunu belirten Perinçek “Toplumumuzun disipline ihtiyacı var. İkincisi o disiplini kararlı olarak uygulayacak bir otorite, güçlü devlet. Disiplinsiz binalar yapılmış. Başında yaptırmayacaksın.” dedi.

 

 

'BİR ELİN VERDİĞİNİ BİR EL BİLMEZ'


Sivil toplum kuruluşlarını devletin yerine koyan tavrı eleştiren Perinçek şöyle konuştu:  “Bireysel olarak, toplumsal olarak yardıma koşan herkesi alkışlıyorum. Tamam. Ama onları devletin yerine koymak doğru değil. Çok önemli bir geleneğimizi hatırlatmak istiyorum. Sağ elin verdiğini sol el bilmez. Bu öyle müthiş bir söz ki... Bilmiyorum dünya dillerinde bunun karşılığı var mı? Ancak Türkler gibi çok büyük tecrübelerden gelen, paylaşmacı, dayanışmacı bir kültür, bir millet bu sözü üretebilir. 'Ben veriyorum. Ben bir milyar verdim. İki milyar verdim. Bakın ben topladım. Ben koştum...' Bizim kültürümüzde olmayan şeyler. Fatih Sultan Mehmet fakirlere yardım gönderirmiş. Yardım ne zaman gönderiliyor? Gecenin geç saatlerinde, sokaklarda kimse olmadığı zaman. Bir komşu o eve yardım gittiğini bilmiyor. Neden? Çünkü hepimiz o kültürden geliyoruz. Yardım almaktan utanırız. kimseyi utandırmamak gerekir. İnsan hakları diyoruz. İnsan onurunu ayakta tutmak bütün insan haklarının başıdır. Özgürlüğün de başı budur. Yani can güvenliğinin de başı odur. Sokakta yürüme özgürlüğünün, toplanma özgürlüğünün bildiğiniz bütün özgürlüklerin başı insan onurudur. 'Ben şöyle yaptım, böyle yaptım, bak mama verdim, bilmem ne yaptım.' Bu reklamların yapılması insanoğlunda karşı bir tecavüzdür.”

 


'DEVRİM HAMAM GİBİ TEMİZLER'


Depremin ardından eş güdümü sağlayacak kurumlara liyakatsiz atamalar yapıldığını, bazı kurumların başında ilahiyat mezunlarının olduğunu belirten katılımcılar “Sizin devletteki liyakata bakışınız nasıl” sorusunu yöneltti:

 

“Türkiye'de liyakat sistemi bozuldu. Vatan Partisi'nin bu konudaki sloganı şu. Türkiye'nin kadroları bizim kadrolarımız. Cennet Hanım falanca partinin mensubu ama Cennet Hanım yaptığı işi çok iyi biliyor. O zaman Cennet Hanım bizim kadromuzdur.

 

 

'İLAHİYATÇI ÖN YARGISI YANLIŞ'


“Yalnız bir not koymak istiyorum. Böyle ön yargılı olmayalım. Mesela diyelim afetin başında güzel sanatlar fakültesinden birisi olsaydı, diyelim heykeltıraş, 'bu adam afetten ne anlar' diye bir kampanya çıkmayacak. Yani onu da görmemiz lazım. İlahiyat veya imam hatip mezunlarına karşı böyle bir önyargı da var. İlahiyatçı gördüğü yerde boğanın kırmızı bez görmesi gibi hemen boynuzları ona geçirmeyi doğru bulmuyorum.

 

Siz bana diyorsunuz ki bu sistemi nasıl düzelteceksiniz? Bu sistemin felsefesi değişecek. Yani iktidar makamını yağma makamı olarak kullanan insanların elinden sistem kurtarılacak. Yunus Emrelerden bir hükümet kuracağız. Yani bir de insanları değiştirmek diye bir sorun var. Bizim genel sekreterimiz Sayın Özgür Bursalı, Vatan Partisi'nin kurultayında çok önemli bir konuşma yaptı. Dedi ki Vatan Partisi, hırsızı dürüst yapar, namussuzu namuslu yapar, ahlaksızı ahlaklı yapar. Bu da çok önemli. Hazreti Muhammed de bunu yaptı. Atatürk de bunu yaptı. Bütün devrimlere bakalım. Sonuç itibariyle çamura kire bulaşmış birçok insanı aldı, onları temizledi. Yani devrim bir hamam gibidir. İnsanları hamama sokar. Hamama kirli girilir, temiz çıkılır. Her devrim sonuç itibariyle kirli insanları yönetim makamlarından temizler ve ak insanları getirir veya kirli insanları da hamama sokar temizler.”

 


 'CİĞERLİ BİR MİLLETİZ BİZ'


Perinçek Türk milletinin seferber oluşunu, tarihsel köklerini anlattı:

 

“Bunu tarih yaratıyor. Bizim destanlarımız var. Ergenekon Destanı. Destanımızda dağların arasına sıkışmış bir halk var. O halkın başına geçen bir demirci var. Burada körükleri çalıştırıp, dağın içindeki demirleri, ateşler yakıp, eriten buna önderlik eden bir demirci ve o demirci etrafında birleşen bir halk var. Öbürünün berikinin destanı da var. Ama dağları yaran destan bizde. Neden Türklerin destanında dağlar yarılıyor? Demek ki Türkler tarih boyunca dağları yarma gibi sorunlarla karşılaşmışlar. Bu sorunların, o tecrübelerin içinden gelen bir milletiz. Dolayısıyla o milletin tecrübeleri bu ruhu da yaratıyor. Ruh dediğimiz şey sonuç itibariyle bir tecrübe birikimidir. Türk milleti feleğin çemberinden geçmiştir. Türk milleti yedi ateşten geçerek gelmiş. Bu yedi ateşten geçenler yetmiş yedi ateşten geçecek. Karşılaştığımız felaketlerde hemen ilk ayağa kalkan nedir? Yüreğimizdeki, bilincimizdeki o büyük tecrübe birikimidir. Hakikaten gözlerimiz yaşlı, dolu dolu izliyoruz o tecrübe birikimini...

 

 

'AĞZINA BOŞ KAŞIĞI GÖTÜREN EV SAHİBİ'


“Enkazdaki, onu kurtaran kişiye 'aman dikkat et' diyor. 'Elin kirlenmesin, başına taş düşmesin' diyor. 'Beni bir an önce kurtar.' demiyor. Hatta 'idare ederim.' diyor. Yani o anda kendisini değil kurtarıcısını düşünüyor. Bakın bu çok müthiş bir olay. Yani bizim konukseverliğimizde de bu vardır. Diyelim misafir gelmiştir. Bir çorbamız vardır. Kaşığımızı boş boş ağzımıza götürürüz ki misafir o çorbayı içsin. Dolayısıyla bu tür felaketler karşısında elinizde ekskavatör varmış, tır varmış, kamyon varmış, çekiç varmış, keser varmış, balta varmış, tırpan varmış, testere varmış. Bunlardan önce yüreğimizdeki o birikmiş olan ateş ve bilincimizdeki o büyük birikim, onlar ayağa kalkar. Ciğerli bir milletiz biz. Ve ciğerli bir millet olduğumuz şimdi bir kere daha anlaşılmıştır. En büyük sermayemiz de budur.

 

“Sermayesi çok büyük ülkeler var. Elindeki ekskavatör sayısı bizim 30 mislimiz 40 mislimizdir. Ama onlar ateşten geçmedi. Onun için onlar bizim gibi değil. Keşke onlar da bizim gibi olsa. Yani kibirli bir tavır almıyoruz ama Türk milleti gerçeği bizim en büyük sermayemizdir. En büyük gücü tabii Türk devletidir. Hatta Türk devleti gerçeği şu anda daha öndedir. Çünkü millet onunla ayakta. Millet devleti varsa ayakta.”