Sınır ötesine yapılan Güneş Harekâtı, sınırın içinde Tayyip-PKK-Bahçeli üçlüsünün Türban savaşıyla, Ergenekon Operasyonu’yla ve Bahçeli-Baykal ikilisinin psikolojik saldırılarıyla arkadan vuruldu. Türk Ordusu’na karşı sınır içi harekâtı Milletçe göğüslemeliyiz
SINIR ÖTESİ KARA HAREKÂTININ BAŞARILARI
Öncelikle belirtelim: Güneş Harekâtı, bir hafta içinde ulaştığı sonuçlar açısından başarılıdır. Çünkü:
1. Türk Ordusu, vatanı savunma kararlılığını ortaya koymuştur; ABD’nin sınırlarını çiğnemiştir. 16 Aralık 2007 günü başlayan Hava Harekâtı ve 21 Şubat 2008 günü başlayan Kara Harekâtı, 2002 yılından bu yana bir dönüm noktasıdır. Abdullah Gül’ün 2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powel ile yaptığı “2 sayfa 9 maddelik’ gizli anlaşma bozulmuştur. Hukuken “hizmet sözleşmesi” değerinde olan bu anlaşmaya göre, Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın kuzeyine harekât yapmayacaktı. Abdullah Gül’ün bu anlaşması artık yalnız kendisini bağlamaktadır.
2. Kuzey Irak’ta Kukla Devleti ilan etme hazırlıklarına etkili bir darbe indirmiştir. Bugün durum, üç ay öncesinden çok farklıdır.
3. PKK’nın harekât alanındaki üsleri büyük ölçüde dağıtılmıştır. Dikkatler PKK’ya karşı askeri başarılar üzerinde yoğunlaştırıldı. Oysa asıl hedefin Irak’ın toprak bütünlüğü olduğunu dost ve düşman herkes bilmektedir.
ABD’NİN PKK’YI DESTEKLEMEYE DEVAM ETTİĞİ ORTAYA ÇIKTI
Bu harekâtın en büyük kazancı, son zamanda ortaya atılan “ABD’nin PKK’dan vazgeçtiği” yolundaki uydurmaları ve hayâlleri yerle bir etmesidir. ABD, elindeki bütün baskı araçlarını gündeme getirerek, kara harekâtını sınırlamaya ve durdurmaya çalıştı. O kadar ki, Türk Ordusu’na karşı Duhok ve Erbil’e büyük bir askerî yığınak yaptı. Aydınlık, bu sayısında bütün dünyaya duyuruyor, Kandil’de ABD üssü var. ABD komutanları yatıp kalkıp Türkiye’den PKK ile müzakerelere başlamasını istiyorlar. Hatta “Çuvalcı General”, “PKK’ya baskı yapıp müzakere masasına oturtalım” diyor. Yani PKK’yı müzakere masasına oturtmak, Türkiye’nin önüne bir başarı olarak konuyor.
ABD, bölücü terör örgütünü her kritik durumda kurtarmakta ve arkalamaktadır.
Şimdi öğrendik mi, Türkiyemizi bölen gücün kim olduğunu?
MOLA VERİLDİ, HAREKÂTLAR DEVAM EDECEK
Harekâtın ABD’nin baskı ve tehditleri hesaplanarak durdurulduğu ortadadır. Burada hesaplama sözcüğünün altını çiziyoruz. Savaş, kazanmak için yapılır. Her çarpışmanın duracağı bir yer vardır. Doğanın yasası da öyledir: Su, dalgalarla ilerler. Ses, dalgalarla ilerler. Elektrik dalga dalga ilerler. Savaşta da dalga dalga ilerlenir. Savaşlar da, molalar vererek, ateşkesler yaparak yürütülür.
Sınır ötesi harekât, ABD’ye rağmen yapılmıştı ve ABD’nin ısrarlı baskı ve tehditleri değerlendirilerek ara verildi. Bu, bir hesap meselesidir. Hesaplar yanlış da yapılabilir. Ancak bırakalım bu hesabı, Genelkurmay yapsın. Komutanlara psikolojik harekât cephesi açanlar, harp oyunu tartışmasında değillerdir. Dikkat edilirse, yaptıkları iş, içerden vurmaktır.
Süreç inişli çıkışlıdır. Önemli olan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, ABD’nin dünya ve bölge ölçeğindeki açmazlarını iyi hesap ederek inisiyatifi ele geçirmiş olmasıdır. ABD maliyesi derin bir krize yuvarlanmıştır ve ABD ordusunun savaşmak istemediği Washington yönetimi tarafından saptanmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı, Kara Harekâtının başında 23 Şubat 2008 günü yaptığı açıklamada, Irak’ın toprak bütünlüğüne vurgu yapmıştı. Harekâtın hedefinin PKK’dan kapsamlı olduğunu, ABD de saptadı ve yine Barzani ve Talabani de korku içinde dile getirdiler.
Bu koşullarda, harekâtın durdurulması, bir moladır. Harekâtlar devam edecektir.
AKP’NİN GİZLİ KOALİSYON ORTAĞI
Tayyip Erdoğan, BOP Eşbaşkanlığı görevini, TSK’nın hava ve kara harekâtları sırasında da sürdürmüştür. ABD emperyalizmi, BOP Eşbaşkanlığı’nı kullanarak, Türban savaşı ve Ergenekon Operasyonu sayesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı içerden cephe açabilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın yanında Devlet Bahçeli de bilinen yerini aldı. MHP Genel Başkanı, AKP’nin gizli koalisyon ortağı rolünü sürdürüyor. Bu ortaklık yıllardan beri böyle. İşte Devlet Bahçeli’nin parlak sicili:
1. Devlet Bahçeli, 2001 yılı Mart ayında İkiz İhanet Sözleşmeleri’ni Bakanlar Kurulu kararı haline getirtti. Altında imzası var. AKP, bu İhanet Sözleşmelerini 2003 yılında Meclis’ten geçirerek yasalaştırdı. Görev, birbirini izliyor.
2. Bahçeli, 2002’de Türkiye’yi erken seçime götürerek, ABD’nin savaş takviminin uygulanmasında üzerine düşeni yaptı ve Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan ikilisini iktidar koltuğuna oturttu.
3. Son genel seçimde ve sonrasında Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkartılmasında yine başroldeydi.
4. MHP Genel Başkanı, Türban cephesi açarak kargaşalık kışkırtma girişiminde de Tayyip Erdoğan ve DTP/PKK’yı yalnız bırakmadı. O cephede emekli subaylara şiddete kadar varan uygulamalar, yine PKK’dan alkış aldı. Ergenekon tertibinin de Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli ikilisinin ortak gayreti olduğu bilinmektedir.
5. Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile ortak bir misyon üstlendiğini, Orduyu hedef alan son psikolojik harekâtta bir kez daha sergiledi.
Erdoğan-Bahçeli ikilisi, üstlendikleri misyonun tanımını da aynı Atlantik ağzıyla yapıyorlar. Tayyip Erdoğan, kendisini “BOP Eşbaşkanlığı” sıfatıyla tanımlarken, Devlet Bahçeli de, “ABD’nin stratejik ortaklığı görevi”ni en iyi kendisinin yapacağını ilan etmiştir (MHP 22 Temmuz 2007 Seçim Beyannamesi, s 121).
Bu misyonu biz Türkçe tanımlayalım: ABD’ye stratejik piyonluk.
STRATEJİK PİYON MİSYONUNU PAYLAŞANLAR
ABD’nin stratejisi biliniyor: Büyük Ortadoğu Projesi.
Kuzey Irak’taki Kukla Devlet’in kuruluşu, yani Türkiye’nin bölünmesi, bu stratejinin bugün merkezi görevidir. O nedenle, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin Türbana ilişkin Anayasa değişikliğinde PKK’nın güdümündeki DTP ile aynı cephede buluşmaları raslantı değildir. Bu buluşma, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma faaliyetinde de ortaya çıktı. Genelkurmay açıklamasındaki “Hainlerden daha çok zarar veriyorlar” saptaması, bu açıdan öğreticidir.
BAHÇELİ VE BAYKAL KİMİN KAHRAMANLARI
Bahçeli ve Baykal’ın siyasal hayatlarına şöyle bir bakalım, Atlantik sistemine bağlı kalan komuta kademesinin önünde her zaman boyunları eğik olmuştur. Ne zaman ki, Genelkurmay ABD’nin sınırlarını geçti, Orduya karşı bilinen üsluplarıyla cephe açtılar. 12 Mart ve 12 Eylül döneminde, ABD’nin “Bizim oğlanlar” dediği komutanlara karşı böyle bir kahramanlıkları yoktu.
1993’te ABD’nin Org. Eşref Bitlis’i şehit etmesinden beri gelişen süreçte, Genelkurmay adım adım cephesini ABD’ye dönmeye başladı. Türk askerinin başına onun için çuval geçirdiler. Baykal ve Bahçeli’nin çuval geçirenlere karşı diklendiklerini görmedik. Çok açıktır: Bahçeli ve Baykal, Komutanlara karşı Tayyip Erdoğan’larla aynı Atlantik cephesinden meydan okumaktadırlar.
Sınır ötesine yapılan Güneş Harekâtı, sınırın içinde Hançer Harekâtıyla arkadan vuruldu. Bütün kurtuluş savaşları aynı zamanda iç savaştır. Ayrıksı olan tek bir örnek yoktur. İç cephedeki yıkıcılığı milletçe göğüslemeyi öğrenmek zorundayız.
ASKERİ YÖNTEM NE YAZIK Kİ ANAHTAR
ABD’nin Irak işgali ve kuzeyde bir Kukla Devlet kurması, Türkiye için birinci tehdittir. O nedenle vatanın bütünlüğü için mücadele uzun vadeli ve kapsamlıdır. ABD işgali ve bölücülük, bölünmeyi silahla dayatıyor. O nedenle askerî yöntem, biz istemediğimiz halde belirleyici önem kazandı. Toplumsal, ekonomik ve kültürel çözüm ise, vatanımızın ve milletimizin bütünlüğünü sağlam zemine kavuşturacaktır; uzun sürede esastır.
Ortadoğu’nun bu koşullarında silahsız milletler ayak altında kalır ve kalmaktadırlar. Meselenin çözümünde silahlı güç anahtar güçtür. O nedenle Türk Ordusu, bu süreçte ayakta kalmak için en önemli varlığımızdır. Türk Ordusu’na tavır, eleştirirken bile yapıcı olmalıdır.
VATAN ABD’DEN KORKARAK SAVUNULAMAZ
Türk milleti olarak ve Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu kurumlar olarak, şu gerçeği artık bütün çıplaklığı ve boyutlarıyla kafamıza en kalın harflerle yazmamız gerekiyor:
Bu vatan, ABD’den korkarak savunulamaz. Çünkü vatanı tehdit eden güç, ABD!
Bu vatan, ABD’nin izniyle de savunulamaz. Çünkü ABD, Türkiye’nin vatan ve millet bütünlüğünü ortadan kaldırmak istiyor!