MERHABAMIZ
2010, sıradan bir yıl değil, gelişi de zaten sıradan değildi. Olağanüstülüklere hazır olun bildirisiyle geldi. Merhaba diyoruz kendisine, merhaba! Biz onu zaten tanımış olduk, o da bizi tanıyacaktır elbette! Tanıştığımıza çok sevindik.
ACILARIMIZ
Kemaliye’nin Abçağa köyünün Hıdo Bekir’i vardı. Ben de kendisini çok küçük yaşlarda görmüştüm. Değerli oğluyla ve torunlarıyla hâlâ karşılaşırım. Sanatçı yetiştiren bir ocak. Hepsi güleç ve candan insanlardır. Hıdo Bekir, kavak çırpardı. Yaman insandı. Bir kavağın tepesinden ağacı yaylandırarak diğer kavağa atlardı. Onun için cetin yaşamak dışında bir yaşam olmamış. Mutululuklar da o cetin yaşamın acılarıyla oranlı. Hikayesini babam Sadık Perinçek anlatırdı. Hıdo Bekir, 10 kilo helvayı 12 lavaş ekmeğiyle bir oturuşta yeme iddiasına girmiş. “Ama” diyor “altı kilo soğan da yanında olacak”. “10 kilo helva az mı geliyor” demişler. “Akıllılar” demiş, “Helvanın tadı, asıl soğanın acısından sonra güzel olur.”
30 Ağustos zaferi diyoruz, Cumhuriyet sevinçlerini anıyoruz. Bunlar hep büyük zorlukların arkasından geldi. Acılar asit gibidir; yakar, ama iştahı da artırır, insan bilincini biler. Acılardan sonra gelen sevinçler, bir başka sevinçtir.
YAPARIZ
İnsan için sevinç, yapmanın sevincidir. Çünkü insan, yapan hayvan. İnsan yaptıkça insan oluyor; daha çok yaptıkça daha çok insan oluyor. Şimdi bizim millet olarak “Yaparız” demeye ihtiyacımız var!
İşçi Partimize de o kararlılığı önermiştim: Yaparız!
Tarihte, öyle durumlar olmuştur ki, yapacak güç vardır, ama yaparız dedirtecek bir önderlik bulunmamıştır. Yapamamışlardır.
Kanımca İstiklâl Savaşımızda “makus talihin yenildiği” an, İnönü Savaşı değil, daha sonra Mehmetçiğin Sakarya boylarında “yaparız” dediği andır. Mustafa Kemal Paşa, telgrafın başında haberi alınca, “Mehmetçik savaşı kabul etti” demiştir. Mehmetçiğe savaşı kabul ettiren, o büyük devrimcidir ve o büyük devrimcinin örgütlediği, Sakarya’nın subay ve yedek subay fedaileridir.
Mehmetçik o öncülere bakıp savaşı kabul etmiştir.
BİLİNCİMİZ
Brecht’in çok sevdiğim bir sözü var; duymuşsunuzdur, “Büyük çözümler, kör çıkmazlarda bulunur.”
Başka deyişle kör çıkmaz yoktur; çıkmazlara boyun eğenler vardır.
Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Sizin bilincinizde ışık yoksa, sizin umudunuz yoksa, sizin cesaretiniz yoksa, sizin azminiz yoksa, durumunuz da umutsuz olur. Durumu, siz belirlemişsinizdir.
Kör çıkmaz, boyun eğenler için kör çıkmazdır.
Çıkışı görmeyenler için, kör çıkmazdır.
GÜNDEMİMİZ
Duvarların önünde secde etmiyoruz.
Mehmet Akif, “Bendimi çiğner aşarım” diyor.
Bakalım Hüseyin Haydar ne diyecek?
Daha doğrusu, ayağa kalkan o büyük halk, şaire daha söylenmemiş hangi sözleri söyletecek?
Söylenmemiş sözlerdir gündemimiz.
EFSANEMİZ
Ergenekon, kayaları yararak söylenen sözdür.
Bizim niçin böyle bir efsanemiz var?
Bizim sözümüz, yapmaktır, zor günlerin eylemindeki sözdür, yaratıcının sözüdür!
Büyük mutlulukları, kayaları yarıp geçtiğimiz zaman yaşıyoruz ya da uçurumların doruklarına vardığınız o anda.
Mutululuk, bir an’dır.
O anda dağları fethetmiş oluyoruz. Dağlar bizi fethedemiyor.
Dağlar sizi fethettiği zaman, aslında siz o dağların önünde boyun eğmişsinizdir. Aslında dağlar olduğu gibi duruyor. Siz de dağların önünde öyle bakıp duruyor musunuz, işte bu önemlidir.
Dağları, insanlar kendi önlerine dikmişlerdir bir bakıma. Duvarları kendimiz örmüş gibiyizdir.
MİRASIMIZ
Cehennemler de öyledir.
“Cehennem dediğin dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür.”
Cennetlerin güzellikleri de öyle değil mi?
Herkes kendi güzelliklerini yaratır. Şansımız, avuçlarımızın içindedir.
Herkes mirasını kendisi seçer. Miraslar kalmaz.
Miraslar bulunur, keşfedilir, madenler gibi tarihin derinliklerinden söke söke çıkartılır.
Kendimi avuçlarında kayaları ufalayıp toprak yapmış ve elleriyle yüksek duvarlara serip üzerinde ceviz yetiştirmiş bir geleneğe bağlamışım.
“Kemaliye Modeli” diye yazmıştım. Babamdan, anamdan, dedelerimden kalan tek miras! Dahadoğrusu derin kuyulardan bulup çıkardığım miras. Dünyanın en zengin mirası!
CESARETİMİZ
Mao Zedung’un “Cesaret edersen doruklara tırmanmaya, hiçbir şey zor değildir bu dünyada” diye başlayan bir şiiri vardı. 1975 yılında Türkçeye çevirmiştim. 34 yıl geçmiş. Kayalarla cebelleşirken düşenlerimiz oldu. Yüreklerimize gömüldüler;
bilinçlerimizde dipdiri duruyorlar. Bir de kendilerini uçurumlardan aşağı atan ciğersizler vardı. Hangi çukurda hangi akbabaların yemi oldular, bakamadık bile.
Artık bayrağımızı dikeceğimiz doruklar, pare pare dumanların arasından görünmektedir.
Yaşananlar, aynı zamanda 2010’ların bizlere getireceği büyük sevinçlerin de habercisidir.
Başımızı kaldıralım ve ucurumlara değil doruklara bakalım.
2010’da kolay olan hiçbir şey yok, bu gerçek.
Ama 2010’larda eriteceğimiz demirler, erişeceğimiz aydınlıklar var.
O zaman kolay gelsin!