İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, Aydınlık gazetesi'nde yayınlanan PKK belgelerine dayanarak yazdığı yazı dizisini dikkatinize sunuyoruz.
Aydınlık, Rota, 1 Temmuz 2011 Cuma
Kuvvet nerede Öcalan orada
Abdullah Öcalan, 1999 yılında İmralı’ya getirildiği zaman subaylarla görüşmeler yapmış. Bu konuda Ergenekon operasyonlarından sonra dikkate değer açıklamalarda bulunmuştu. PKK’nin Fırat Haber Ajansı, Öcalan’ın anlattıklarını kamuoyu şöyle aktardı:
Öcalan subaylarla 1999 görüşmesini anlatıyor
“Buraya getirildiğimde Kıvrıkoğlu’nu temsilen gelenler vardı. O zaman dikkatimi çekmişti, çok ürkeklerdi, adeta kısık sesle konuşuyorlardı. Ben şaşırıyordum, bir genelkurmay başkanını temsilen gelenler nasıl böyle korkar diye. Sonradan farkettim ki, Kıvrıkoğlu NATO’dan habersiz olarak birşeyler yapmak istedi. Kıvrıkoğlu, gerçekten kıvrak zekâlıymış, tehlikeyi görmüştü, birlikte çözümden yanaydı ama izin vermediler, o ekibi tasfiye ettiler. O zaman Ecevit de dürüstü; bir şeyler yapmak istiyordu. Ama etkisizleştirdiler. Ecevit’e yapılanlar ortada.” (Fırat Haber Ajansı’ndan Oda Tv aktarıyor, 19 Mart 2010)
Öcalan, açıklamasının devamında, Deniz Kuvvetleri’ndeki subay intiharları üzerinde duruyor ve Ergenekon operasyonuyla tasfiye edilen subayların içinde, Kürt meselesini birlik yönünde çözmek isteyenlerin bulunduğunu belirtiyor.
Bu açıklamada, Türkiye’yi bugünkü dağılmaya getiren sürecin önemli gerçeklerini bulabiliriz. Öcalan’ın anlattıkları, “Millenium Challenge2002/Binyılın Meydan Okuması 2002” başlıklı ABD tarihinin en büyük askeri tatbikatı ve Ergenekon Tertibi konusunda da önemli ipuçları veriyor. 1999 sonrasında yaşanan sürecin bu açıklamaya da yansıyan kilometre taşları şöyle sıralanıyor:
TSK “kısık sesle” konuşuyor
- 1999 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri, Kürt sorununu çözme planına Abdullah Öcalan’ı da katmak için girişimde bulunuyor. Bu girişim, ABD ve NATO’yu devre dışı bırakarak, sorunu Türkiye içinde çözmeye yöneliktir. TSK, kendi vatanında ABD istihbaratı duymasın diye “kısık sesle” konuşmakta ve gizli çalışmaktadır.
- Ancak “kısık ses” bir işe yaramıyor, ABD’nin kulakları, bu sesleri duyuyor.
28 Şubat’ın “binyılına”
ABD’nin “Binyıllık Meydan Okuması”
- Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu, “Batı destekli irticaya karşı” olduğu resmen açıklanan 28 Şubat Hareketini “Bin yıl sürdürme” kararlılığını 1999 yılı Eylül ayında dile getiriyor. Aynı anda, ABD Silahlı Kuvvetleri, Türkiye’yi işgal tatbikatını hazırlama kararı alıyor. Tatbikat, ABD’nin resmi açıklamalarına göre, üç yılda hazırlanıyor ve 2002 yılı 24 Temmuz günü, Lozan yıldönümünde başlatılıyor ve Sakarya Savaşı kadar (22 gün) sürdürülüyor. Tatbikatın adı, Kıvrıkoğlu’nun “binyılına” cevaptır: “Binyılın Meydan Okuması”. Binyıla binyıl!
ABD ve İsrail’in 2002 darbesi
- 28 Şubat süreci, Ecevit’i iktidar yapmıştı. ABD, 28 Şubat’a siyasal cevap olarak, AKP iktidarını tezgâhladı. 2002 yılında, Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanlığının bir yıl uzatılması, Ergenekon şemalarıyla önlendi. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, ABD’nin planladığı darbenin gereği olarak, kendisinin 2009 yılında “uydurma” olduğunu itiraf ettiği Ergenekon şemalarını Ahmet Necdat Sezer’e verdi. Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz yönlendirilerek Org. Hilmi Özkök genelkurmay başkanı yapıldı. Ecevit hükümeti bertaraf edildi ve Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi bir “ereken seçim” tertibiyle BOP Eşbaşkanlığı koltuklarına oturtuluyor.
- Böylece Türkiye, ABD’nin Irak’ı işgal takvimiyle uyumlu hale getirildi.
Öcalan “Lozan’ı güncellemek”ten
Sevr tezgâhına
- Yakalandıktan sonar 2003 yılına kadar, “Sevr tehlikesine karşı, Lozan’ı güncelleyelim” diyen Abdullah Öcalan, ABD-İsrail-AKP kutsal üçlüsünün denetimine geçiyor ve kaos planı yürürlüğe sokuluyor.
- Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, İşçi Partisi’ne ve Türkiye’nin diğer yurtsever güçlerine karşı yürütülen Ergenekon operasyonuyla, ABD-İsrail-AKP üçlüsünün “Kürt Açılımı”nı önleyecek güçler etkisizleştiriliyor.
ABD-İSRAİL-AKP-TESEV-TÜSİAD-PKK/BDP
işbirliğiyle nereye
- Türkiye ABD-İsrail güdümünde TÜSİAD-TESEV mafia sermayesi ve AKP-PKK işbirliğiyle uygulanan millî devletin dağıtılması, Kemalist Devrimin bütünüyle tasfiyesi, milletin dağılması, vatanın parçalanması ve toplumun iç çatışmalarda çırpınması aşamasına getiriliyor.
- Libya’ya Haçlı seferinden sonra, Suriye’ye karşı savaş tamtamları, artık yalnız Atlantik’in karşı kıyısında değil, en son MGK bildirilerinde bile çalınıyor.
ABD ve İsrail’in zoru
ve Türkiye’nin zoru
Türkiye’nin 1999 yılından beri yaşadıkları, Kürt sorununu Türkiye kendi içinde Kürdünü kucaklayarak mı çözecek, yoksa ABD-İsrail planı uygulanakarak Fırat ırmağına kadar dayanan Büyük İsrail mi kurulacak sorusuna verilen cevapla ilgilidir. Abdullah Öcalan, Türkiye’nin millî kuvvetleri ile ABD-İsrail kuvvetleri arasında gidip gelmektedir; tarafını kuvvete göre belirlemektedir.
Şu anda ABD-İsrail’in zoru, Türkiye’yi dağıtmakta ve iç çatışmalara sürüklemektedir.
Türkiye’nin zoru, ABD’nin oyununu bozar. Yeter ki, ABD-İsrail işbirlikçisi AKP iktidarı devrilsin ve bir millî hükümet kurulsun. Türkiye’nin birliğinden yana olan Kürdümüz, Türkiye’nin zoru içindedir. ABD ve İsrail zoru içinde rol üstlenenler, tarihsel bir ihanete gözü kapalı koşuyorlar.
Aydınlık, ROTA, 2 Temmuz 2011 Cumartesi
Öcalan 2000’de Şeyh Sait konusunda ne diyordu
İki Abdullah Raporu, PKK olayının “Son Kürt isyanı” olduğunu savunuyor.
İki Abdullah Raporu’nda Kürt isyanları
Cengiz Çandar’a Soros güdümlü TESEV’in yazdırdığı rapor, aslında Abdullah Gül-Abdullah Öcalan ikilisinin raporudur. Cengiz Çandar 2 yıl önce onlardan “İki Abdullah” diye söz ediyor ve çözümü bu ikilinin getireceğini açıkça yazıyordu. Rapor, işte o çözümün hizmetindedir.
İki Abdullah Raporu’nda yazıldığı gibi, PKK “Son Kürt isyanı” mı?
Abdullah Öcalan 2000 yılında bu konuda ne diyordu? Aşağıdaki alıntılar, PKK’nin Almanya’da yayımlanan Serxwebun dergisinin Haziran – 2000 tarihli, 222. sayısından. Serxwebun’da “PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan yoldaşın değerlendirmesi” başlığı altında yayınlanan görüşler, bilgisayar çıkışı olarak 12 sayfa.
Öcalan’ın 11 yıl önceki Kürt isyanları değerlendirmesine kulak verelim:
“Gerici ve emperyalist oyunu”
“İsyanlar tarihi iyi bilinmeli ve doğru algılanmalıdır. Geçmişte yaşanan isyanlar ilkel milliyetçiliğe dayalıdır. Bazıları benim için Kemalizme kayıyor diyebilirler. Kemalizm düşmanlığı Kürtlerin lehine değildir. İlk Kürt isyanları Batı'ya dayanıyordu. Söylemek istediğim şuydu: O dönemde hem Kürtler üzerinde, hem de Türkler üzerinde emperyalizmin oyunu vardı. O zamanki isyanlara önderlik edenler bunu göremediler. Önderliklerin gerici yanlarını görmek gerekir. Bu oyun hala devam ediyor.”
“Mustafa Kemal isyancılara ‘Oyuna gelmeyin’ dedi”
“İsyan Kürt egemenlerinin yaklaşımıdır. Barzani ve Talabani'ye dikkat edilmeli. Kürt halkını da Kemalizmi de bu hale getiren isyanlardır. 1919-'24 sürecini anlatan Doğu Perinçek’in kitabı okunmalı. Mustafa Kemal 1919'da Kürtlere bütün özgürlükleri tanıyacaktı. ‘Oyuna gelmeyin’ dedi. ‘Kürdistan Devleti kurma oyununa, Ermeni Devleti kurma oyununa gelmeyin’ dedi. Cumhuriyetle birlikte Kürtlerin bütün özgürlükleri tanınacaktı. Doğrudur, Atatürk stratejik açıdan yaklaştı. Bu '24'e kadar sürdü.”
“Şeyh Said Kürtleri ateşe attı”
“Şeyh Said isyanı taviz koparma amacıyla Kürtleri ateşe atmıştır. Bu isyan Kürtler için büyük felaket oldu. Barzani ve Talabani böyle ortaya çıktı. Kürt namusuyla oynandı, ateşe atıldı. Bush ve İngiltere öyle yaptı, ‘Kürtlere devlet vereceğim’ dedi. Bunların hepsi hikâyeydi. Sonuçta içinden çıkılmaz bir Kürt ve Kürdistan doğdu. Sonuç trajedidir. Bu tarihi açmak gerekiyor.”
“1925 isyanı Kemalizmi olumsuz etkiledi”
“1925 isyanı ve bastırma, iki taraflı şiddet Cumhuriyeti ve Kemalizmi olumsuz etkiledi ve demokrasi kaybetti. 1924'e kadar Mustafa Kemal'in çizgisi önemlidir. Kürt isyanları devreye girince cumhuriyet tökezledi. Mustafa Kemal bilinçliydi; bu işbirlikçileri tanıdı. Mustafa Kemal'in Cemile Çeto için, ‘Kendi halkına bu kadar ihanet edenin bana da hayrı olmaz’ dediği söylenir.”
“1925 Musul-Kerkük oyunu bozulmalı”
“Cumhuriyet ideolojisine aykırı değil. Türkiye'ye en iyi yardım 1925 Musul-Kerkük oyununu bozmaktır. Türkiye'ye demokratik hizmet etmektir.”
(…)
“1925'te isyan çıkarıp sahipsiz bırakanlar şimdi de iş başındadırlar. PKK de, HADEP de bunlara karşı uyanık olmalıdır.”
“1925 komplosu ortaya konmalı kan dökülmemeli”
“Fırsatım olsa 1925 komplolarını yazarım; eskiden söylediklerimden daha da çok ve daha güçlü yazarım. (…) İsyanlar tehlikeliydi. İsyanların gerçek özü ortaya konabilseydi, bu kadar kan dökülmez ve Mustafa Kemal de bu kadar tehlikeli olmazdı.”
“Bir subay, ‘idamlar fazlaydı, yanlıştı’ dedi. İsmet İnönü de ‘Keşke idamları yapmasaydık’ demiş. İsyanlar döneminde olanlarla güncel gelişmeler arasında bağ kurmak gerekir.”
11 yılda ne oldu
11 yılda ne oldu da, Öcalan ABD-İsrail projesinin aleti haline geldi?
- ABD, 2003 baharında Irak’ı işgal etti ve kuzeyde kukla devleti fiilen kurdu.
- Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, bir ABD darbesiyle Türkiye’nin tepesine oturtuldu.
- TSK, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla etkisiz hale getirildi.
- Abdullah Öcalan, ABD-İsrail güdümlü AKP iktidarının avucuna düştü.
Böylece 11 yıl önce emperyalizm işbirlikçisi ve gerici olan, Kürtleri ateşe süren, Kemalist yönetimin Kürt meselesindeki çözümünü baltalayan Şeyh Sait, bir kahramana dönüştürüldü ve heykeli Diyarbakır’a dikildi ve şimdi Şeyh Sait’i anma törenleri yapılıyor.
Mustafa Kemal Atatürk ve Ortaçağ bir arada olur mu?
O heykeli oradan Kürt halkının kendisi kaldıracaktır. Yazın bunu bir yere.
Aydınlık, ROTA, 3 Temmuz 2011 PAZAR
11 yıl önce Öcalan’a göre Kemalizm ve Ordu
Dün, bu köşede Abdullah Öcalan’ın 11 yıl önce Kürt isyanları ve Şeyh Sait konusunda neler dediğini yazdık. Aynı değerlendirmesinde Kemalizm ve Türk Ordusuna nasıl baktığını da, yine kendi ifadesiyle aktarıyoruz. Öcalan’ın Serxwebun dergisinin, 222. sayısında yayımlanan görüşleri şöyle:
“Askeri yetkiliye ‘varım’ dedim”
“Sorguda bir askeri yetkili, ‘bu oyunu, bu kardeş kavgasını bozacağız’ demişti. Ben buna değer verdim ve varım dedim; zaten yıllardır yapmaya çalıştığımız da budur dedim. Aslında Kemalizm, yani 1919–1924 yılları arasındaki çizgi uygulanmadı. Bunda isyan etme var, kendini pazarlama ve oyuna gelme var.”
(…)
“Fakat feodal aşiret önderlikleri, emperyalistlerin yedeği olmaktan kurtulamadılar. Tarihteki yanlışları düzeltmek de bize düşüyor. Bizim bu süreçte yaptığımız da budur. Geçenlerde bana Mustafa Kemal'in o dönemdeki konuşmalarını derleyen Doğu Perinçek'in bir kitabını verdiler [Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim-4/Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası]. O konuşmaları inceledim. Ancak orada söylenenler uygulanamadı.”
“Kemalistlerle birlikte yürüyelim”
“Görüyorsunuz, en değme Kemalistler harcandı. Bu cinayetlerde İran'dan medet umuyorlardı. Son derece duyarlı olunmalıdır. 28 Şubat süreci önemlidir. Aslında Kemalizmi yeniden incelemek gerekir. Kemalizmde Kürtlere yer olduğu kesindir. Kemalizmin güncelleştirilmesini iyi irdelemeliyiz.”
(…)
“Kemalistlerle ilişki geliştirin, onlar da dönüşüyorlar. Birlikte Mustafa Kemal'in sözleriyle yürüyelim. Geçmişte böyle söylemediysem, bu benim eksikliğimdi.”
“28 Şubat’ta Kemalizm demokratik öngörüye geldi”
“Kemalizm artık 1925'lerdeki Kemalizm değildir. Kemalizmde de demokratikleşme var. 28 Şubat sürecinde olan şey Kemalizmin demokratik öngörüye gelmesidir. Bu dönemde güç dengesinden rahatsız olan gerici kesim var.”
(…)
“28 Şubat süreci tümüyle demokratik uzlaşmadır demiyorum, ama tezlerin karşılıklı uzlaşmasıdır. Beş on yıl sürer. Yüzde yüz evet ya da hayır demek mümkün değildir. Savunmamda bunları söyledim. Bunlar öylesine söylenmiş sözler değildir. Anayasa değişiyor, seçim ve partiler yasası değişiyor; PKK de değişiyor. Sonuç uzlaşmadır. Bu bir çizgidir. Yaşadığımız süreci böyle derinleştireceğiz. Yaşadığım ve sağlığım elverişli olduğu sürece bunu pratikleştireceğim. ”
“Kürt sorununu Ordu ile çözmek istiyoruz”
“Türk ordusu ile karşı karşıya gelmemek için özen gösterilmelidir. Yoksa çözüm zorlaşır.
“Genel Kurmay Başkanı'nın daha önce Eylül 1999'da yaptığı geniş bir açıklama vardı. Ben o açıklamayı önemsiyorum ” *
“Ordu ve diğer kurumlar içinde de farklı görüşler var. Fakat biz orduda gelişecek asıl çizgiyle bu sorunu çözmek istiyoruz. ”
“Silahla olmaz. Güçlerimiz dışarı çekilmeli”
“Stratejik olarak silahlı devrim olmaz, demiştim. Bir yıldır çatışma olmadı ve bu olumludur. İçeride kalan güçler kalmalıdır. Kalanlar kendilerini iyi korumalı, barışa kadar çatışmaya girmemelidir. Bunlar barışa hizmet ve katkı gücü olabilirler.”
(…)
“Güç kalmamalı, ama varsa olabilir de. İki yüz gerilla civarında kalabilir. Bu gerilla gücü barışa hizmet gücü olarak kalmalıdır. Kabul edilebilir düzeyde kalınabilir. Eşkiyalıktan sıyrılma sağlanmalıdır.”
(…)
“Güçlerimizin tümüyle dışarıya çekilmesi benim istemimdi. İçeriyi zorlar, provoke ederdi. Biz samimiyiz. Ne kadar güç olsak da saldırı durumumuz olmaz.”
(…)
“Barış ilkesel bir tarzda ele alınmalıdır. Milyonlar örgütlenmelidir, çünkü halk hareketi önemlidir. Genel Kurmay da dahil ileride hiç kimse karşı çıkmaz. Köylere, halka gidilmelidir. Türk köylüsü, Kürt köylüsü buna açıktır. Çözüm burada olacaktır. Köylere silahla değil beyinle gidilmelidir. Cumhuriyete açıkça karşı çıkılmaz, demokrasi denir. Tekrar söylüyorum, ordu da buna karşı çıkmaz.”
(…)
28 Şubatçılıktan Abdullah Gülcülüğe
Görüldüğü gibi, 2000 yılında Öcalan, yabancıların müdahalesini bozmayı öneren askeri yetkiliye “varım” diyor.
Kemalizm 1919 – 1924 çözümünün uygulanmasını savunuyor.
“Kemalistlerle birlikte yürüyelim” diyor. Gericiliğe karşı 28 Şubat’ın yanında duruyor.
Silahla stratejik sonuca varılamayacağını belirtiyor ve ordu ile çatışmayın talimatı veriyor.
Arada ne oldu?
11 yıl içinde ne olduğunu dün yazdık. Özeti, ABD Irak’ı böldü, AKP iktidara oturdu; İsrail Diyarbakır’a dayandı. TSK esir alındı.
Öcalan da, Kürt sorununu ABD-İsrail-AKP-TÜSİAD-TESEV ve döneklerle çözme çizgisine girdi.
* Org. Kıvrıkoğlu’nun 28 Şubat’ı “Binyıl sürdürme kararlılığını” dile getirdiği açıklama.
Aydınlık, ROTA, 4 Temmuz 2011 PAZARTESİ
Öcalan 2000:
“Ne ABD Ne AB çözüm içerde”
Üç gündür bu köşede Öcalan’ın 2000 yılında, Kürt isyanları, Kemalizm, Ordu, 28 Şubat ve silahlı mücadele konularında ne dediğini özetledik. Bugün sıra, dış güçler ve çözüm konusunda söylediklerine geldi. PKK’nin Serxwebun dergisinde Haziran 2000 tarihli 222. sayıda yayımlanan Öcalan’ın açıklamalarından aynen aktarıyoruz:
“ABD’ye bel bağlamak doğru değil”
“HADEP'i dışarıya bağlamak da yanlış bir tutum olur. Çözümü içerde aramak gerekir. ABD temsilcileri ile fazla ilişki kurulması yanlıştır. ılişki olmasın demiyorum, ama ABD'ye bel bağlamak doğru değildir. Örneğin Diyarbakır ile Teksas şehri kardeş ilan ediliyor. Bu doğru değil. Sorun içerde çözülmelidir. Sorunu Türkiye'nin iç meselesi haline getirip kardeşlik ve demokrasi içinde çözmek gerekir. (…) Türk-Kürt meselesinde bu, Türkiye meselesi haline getirilmelidir. ”
“Mahkemedeki savunmama bu kadar kapsamlı yaklaşmamın nedeni, uluslararası komplonun aynı zamanda Türkiye'ye de karşı geliştirilmesidir. Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'ya sahip çıkılamıyor.”
“Avrupa’nın Kürt kozu olmayalım”
“Avrupa da Kürt kozunu elinden bırakmak istemiyor. Talabani gibiler de bu biçimde kullanılıyor. Biz ölsek de, cezaevinde veya darağacında da olsak, Türkiye'de onurluca ölürüz diyoruz. Ali Sapan ve öteki arkadaşların gelişi bu nedenle onurludur. Onlar Avrupa'da kral gibi yaşıyorlar. Oysa orada gençleri mahvediyorlar. Orada bizden birçok kişi kendisini yaktı. Avrupa Selim'i Lübnan'dan niye aldı? Elbette kullanmak için, çözüm için değil. (…)”
“İngiltere, Kani Yılmaz'ı zorla tutmak istedi. Bana yönelik hesapları vardı. Avrupa bize engeldir. Asıl çözüm içerde gelişecektir. Tutuklanmalar, kayıplar önemli değildir; kardeşçe birlik atağı önemlidir. ”
“Türkiye-Suriye birlikteliği ve Esat rejiminin demokratik özü”
“Barış ve demokrasi için Hafız Esad'ın mirası iyi korunmalı ve kullanılmalıdır. Bundan sonra bu temelde gelişebilir. Biz de bunda olumlu rol oynayabiliriz. Türkiye-Suriye çekişmesine gerek yoktur. Cumhurbaşkanı Sezer'in Suriye'ye gitmesi ve konuşması iyi oldu. Türkiye-Suriye birlikteliği Ortadoğu'ya hizmet eder. (…)”
“Hafız Esad'ın Ortadoğu'da barış ve demokratik bir mirası olduğunu düşünüyorum. Yalnız diktatörlük olarak değerlendirmek eksikliktir, yanlıştır. Halklara yakınlığı, demokrasi özü vardır. (…)”
“Sonuna kadar Türkiye’nin vatan-ulus birliği”
“Kürdistan kavramını aydınlar ve bilim adamları gibi demografik, tarihi ve kültürel anlamda kullanıyoruz.”
“Zorla da olsa ayrılmayız. Türkiye'nin her tarafı bizimdir. Ancak Kürtlerin diline ve kültürlerine sahip çıkılmalıdır. Benim dilimi yasaklayamazsın. Sonuna kadar vatan-ulus birliği diyoruz. Kürtlerin Çanakkale'de payı var. Cumhuriyetin kuruluşunda hepimiz savaştık, payımızı istiyoruz. Genel Kurmay da söyledi; demokrasi gelişirse her şey gelişir; (…)”
“Zorla mı bölücülük yaptıracaksınız? Bölücülüğü başkalarına yaptırtıyorlar. Bu oyuna artık düşmeyeceğiz. Buna fırsat vermeyeceğiz. Biz birlik istiyoruz. Süreç bu temelde işliyor.”
Ulus-vatan birliğinden
Ulus-vatan bölücülüğüne
1999 öncesi biliniyor.
Abdullah Öcalan’ın yakalandıktan sonra 1999 – 2004 yıllarındaki görüş ve çözümleri ile sonrası birbirine taban tabana karşıttır. O dönemde Öcalan, federasyona ve özerkliğe karşı çıkıyor ve tekil (üniter) devleti savunuyordu. Atatürk Cumhuriyetinin Şeyh Sait isyanını bastırmasını haklı buluyordu.
2003 yılı Mart ayında ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra, Öcalan ABD-İsrail-AKP projesine bağlanmıştır.
28 Şubat sürecinde Türkiye’de Ordu güçlüdür; Öcalan da Ordunun yanında ve Kemalistlerle birlikte yürüme yanlısıdır.
ABD ve İsrail hem Ön Asya’da, hem de Türkiye’de silah zoruyla ağırlığını koyunca, Öcalan da emperyalist ve gerici güçlerin çözümlerinde rol üstlenmiştir.
Zor oyunu bozar
Bu 4 günlük dizinin sonucu aslında tek cümledir:
Zor oyunu bozar!
ABD ve İsrail’in Irak’ı bölen zoru ve Türkiye’de Ergenekon/Balyoz zorlaması, bölünme ve dağılma getirdi. Öcalan da, bu bölünme sürecinde kendine verilen görevi yapıyor. TSK’nin ABD operasyonuna teslim olması, burada belirleyici olmuştur. Ergenekon ve Balyoz tertiplerine teslimiyet, bölünmeye teslimiyeti getirmiştir.
Türkiye, ABD karşısında caydırıcı bir tavır alırsa, ABD’nin oyununu bozar. O zaman görülecektir, PKK ve Öcalan, ABD’yi, İsrail’i, Fethullah Gülenleri, TÜSİAD ve TESEV’i terk eder ve Türkiye’nin millet ve vatan bütünlüğü içinde, gönüllü birlik çözümüne gelir. Daha önemlisi, Kürdümüz ABD ve AB’ye bel bağlamaya son verir, Türkiye halkının iktidar mücadelesinde yer alır.
Türkiye’nin oyunu bozacak zoru göstermesi için, önce bir Milli Hükümet kurması gerekiyor.
ABD’nin zoruna boyun eğmemek ve Türkiye’nin büyük gücünü seferber etmek, çözümün anahtarıdır.