Özetler
· Türk Devrimi, Türkiye’de millî iradenin temelini oluşturur. O nedenle sandıktan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmet yoluyla Türkiye’yi parçalamak çıktıysa, buna millî irade denmez; olsa olsa millî iradenin fesada uğratılması denir. Yine sandıktan Fethullah Hocalara, cemaat ve şeyhlere vb bağımlılık çıktıysa, bu da millî iradenin fesadıdır.
· Türk Devrimi’ni yıkanlar, millî iradeyi de dağıttılar. Öyle gözüküyor ki, önümüzdeki millî devrime kadar Türk milletinin ne cumhurbaşkanı, ne hükümeti, ne de meclisi olacaktır. Haçlılar Çankaya’yı işgal etmektedir. Türban, o işgalin örtüsüdür. Bir takım sahte Atatürkçüler, işte o türbana işaret ederek, Haçlı işgalini gizliyorlar. Cumhuriyet kurumlarının yeniden varolabilmesi için, bir tek ihtiyacımız vardır: Kemalist Devrim’in yenilenmesi!
MİLLÎ İRADE NEDİR
Millî irade nedir?
Teorik bir kavramdır. Birçok siyaset bilimcisi ve anayasa hukukçusu, bu arada benim kürsü hocam rahmetli Prof. Dr. Münci Kapani, millî iradenin bir varsayım olduğunu söylerler. O nedenle millî iradeden değil, seçmenin iradesinden söz edilebileceğini belirtmişlerdir.
Aslında millet kavramı da bu açıdan tartışılmıştır. Halk, elle tutulur bir kavram, belli bir coğrafyada yaşayan, gözü ve kulağı olan insanların toplamı. Seçmen de öyle, oy verme hakkı olanları kapsıyor.
MİLLET NASIL DOĞDU?
Peki millet?
Millet kavramına gelince, gözü kulağı olan insanların aynı zamanda ortak bir bilinçlerinin olması gerekiyor. Milletin bir maddî unsuru var, o vatan denen coğrafyada yaşayan halktır. Bir de manevî veya ideolojik unsuru var. O da, millî bilinç dediğimiz kavramdır. Açarsak, “bizler bir milletiz” kavrayışı veya kimliği… Sevinçte ve tasada bir olmak diye de tanımlanmıştır.
Millet kimliği veya bilinci, bilindiği gibi burjuva demokratik devrimlerle ortaya çıktı. En önemli örneği, Büyük Fransız Devrimi. O nedenle millet, tarihsel bir kavramdır. Yani milletler ezelden beri bulunmuyor. Halklar, belli bir tarihsel dönemde, kapitalizmin doğuşuyla, demokratik devrimlerle millet haline geldiler. Feodal beyliklerin ve Ortaçağ ilişkilerinin devrimlerle temizlenmesi sonucu, vatan ve millet ortaya çıktı. Daha doğrusu devrime önderlik eden burjuvazi, feodal pazarların sınırlarını parçalayarak, ülke çapında bir pazar oluşturdu ve buna vatan adını verdi. O vatan toprağında yaşayan insanlara da “Siz bir millet oldunuz” dedi.
Milleti oluşturan yurttaşlar, toprak ağasının kulu veya kilisenin müridi değil, fakat özgür insanlardı. Jan Jak Ruso, “İnsanlar hür doğar hür yaşar” sözüyle, milleti oluşturan yurttaşların ideolojik tanımını yaptı. Eskiden köylüler, beylerin kulu olarak dünyaya geliyordu ve ölene kadar beylere bağımlıydılar. Yurttaş ise, hür doğuyordu, beyin bağımlısı değildi, özgürdü, emeğini vatanın her yerinde satabilirdi. Burjuva demokratik devrimlerle gelişen sanayinin işgücü işte böyle yaratıldı. Kuşkusuz bu olay, insanlık tarihinde büyük bir devrimdir. Özgürlük denen kavramın demokratik devrimlerdeki ekonomik özü de budur.
TÜRK DEVRİMİNDE MİLLET
Atatürk, Türk Devrimi’nde Jan Jak Ruso’nun bu saptamasını şöyle dile getirdi: “Türkiye, şeyhler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz.” Başka deyişle milletin bireyi ya da yurttaş, bir beye, aşirete, tekkeye, zaviyeye, tarikata, cemaate mensup değildir. Ortaçağ kurum ve ilişkilerine bağımlılık varsa, yurttaş yoktur. Millet, Ortaçağ kurumlarına bağımlılardan oluşmaz. Osmanlı veya Selçuklu veya Göktürk veya Hun veya Hitit döneminin halkı ile Cumhuriyet döneminin milleti farklıdır.
Yine Atatürk, milletin tarihsel bir kavram olduğunu şu bilimsel tanımla çok somut açıklamıştır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” (Medeni Bilgiler)
Bakınız bu tanım, bütün meseleleri çözüyor. Tanımın unsurlarına göz atalım:
Birinci unsur, Türkiye’dir. Milletin üzerinde yaşadığı toprak parçası, yani vatan.
İkinci unsur, Türkiye halkıdır; yani Edirne’den Hakkari’ye kadar o vatan toprağı üzerinde yaşayan insanlar.
Üçüncü unsur ise, tarihsel etkendir; devrim olayıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmaktır. Millî bilinç, işte bu devrim etkeninde çok somut olarak vurgulanmış olmaktadır. Bu açıdan Atatürk, milleti bir varsayım olmaktan çıkarmış, somut tarihsel eylemin üzerine oturtmuştur. Benim bildiğim, Fransız veya İngiliz bilim adamlarından herhangi biri, Fransız ve İngiliz milletini “Devrim yapan Fransız (ya da İngiliz) halkına millet denir.” Diye tanımlamadı. Bu tanımı yapmış olsalardı, bilim tarihinde eşsiz bir yerleri olurdu. Bu tanımı Türk devrimcileri yaptı.
Şimdi millî irade kavramına gelmiş bulunuyoruz.
MİLLÎ İRADEYİ YARATAN DEVRİM
Millî irade, adı üstünde milletin iradesi!
Türkiye zemininde tanımlarsak, millî irade, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, yani devrim yapan Türkiye halkının iradesidir.
Cumhuriyeti kurmak, yani devrim yapmış olmak, somut tarihsel eylemdir. O eylemi yapanlar, tarihsel bir bilinç sıçraması gerçekleştirmişler, padişahın ve beylerin kulu olmaktan kurtulmuşlar ve milleti oluşturmuşlardır. Bu büyük eylemin bilinçlerdeki yansıması, millî bilinçtir. Şöyle özetleyelim: Biz Edirne’den Hakkari’ye kadar bu topraklarda yaşayan insanlar, Atatürk önderliğinde bir devrim yaparak, yurttaş olduk ve milleti oluşturduk. İşte bu bilinç, milleti var eden bilinçtir. Millî irade de, bu bilince sahip olan yurttaşların ortak iradesidir.
MİLLİ İRADEYİ HANÇERLEYENLER
O nedenle millî irade, öncelikle milletin diğer millet ve ülkelerden bağımsızlığı şartına dayanır. İkincisi millî irade, özgür yurttaşların iradesidir. Etnik gruplara, mezheplere, tarikatlara, cemaatlere, ağalara, beylere, aşiret reislerine, şeyhlere mensup olmak, millî iradenin önündeki engeldir. Millî irade, bu tür bağımlılıkların bir devrimle yıkılmasıyla oluşur. Hatta millî irade, ülkenin bağımsızlığını gerçekleştirmek ve kurmak ve aynı zamanda Ortaçağ bağımlılıklarından kurtulmak iradesidir.
Atatürk, millî iradenin oluşması için İstiklal Savaşı verirken, bugün “millî irade” diye tutturanların bağlandıkları kurumlar, İngiliz ve Fransız’ın verdiği altınlar ve silahlarla aldattıkları sürüleri millî iradenin üzerine sürüyorlardı.
Atatürk’ün 1925 ve 1930’da eski silah arkadaşlarının kurduğu partileri kapatması, millî iradenin oluşması sürecinin tamamlanması için şarttı. Demokrasi, her yerde ve her zaman Ortaçağ kurumlarına ve emperyalizm işbirlikçilerine karşı dikta uygulayarak geliştirilmiştir.
Bırakalım seçmenleri, bugün meclise doldurulanlardan kaçı, vatan ve millet bilincini ve bunların dayandığı Atatürk Devrimi zeminini paylaşıyor? Ne yazık ki, azınlık! Vatanlarını ve milletlerini ayrı tanımlayanlar, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü ilkel bulanlar, öncelikle etnik grup, mezhep, cemaat ve tarikat kimliklerinibenimseyenler veya milleti hortumlamayı meslek edinenler; hep bu meclistedir.
Seçmenin yurttaş olmaktan çıkartılması yeni değildir; karşıdevrimin acı meyvesidir. 12 Eylül Anayasası’nın kabulünü hatırlayınız, millî irade karşıtı bir anayasa, seçmen kalabalığına yüzde 92 oyla kabul ettirilmiştir. Kenan Evren, yüzde 92 oyla cumhurbaşkanı seçtirilmiştir. Dünyayı kana boğan Hitler de, 1934 ve 1935 yıllarında üs üste yapılan beş seçimle sandıktan çıkartıldı. Millî iradenin fesada uğramasının dünya ölçeğinde daha bir çok örneği vardır. Latin Amerika, Afrika ve Asya’nın Amerikancı faşist rejimlerinin hepsi sandıkta onaylatılmıştır.
MİLLÎ İRADENİN MEŞRULUK ZEMİNİ
Bu nedenle milletin parçalanmasıyla ortaya çıkan kalabalıkların iradesi ile millî iradeyi karıştırmamak gerekir. Türk Devrimi, bu açıdan Türkiye’de millî iradenin temelini, meşruluk zeminini oluşturur. O nedenle sandıktan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi'ne hizmet yoluyla Türkiye’yi parçalamak çıktıysa, buna millî irade denmez; olsa olsa millî iradenin fesada uğratılması denir. Yine sandıktan Fethullah Hocalara, cemaat ve şeyhlere vb bağımlılık çıktıysa, bu da millî iradenin fesadıdır. İsterseniz buna millî hıyanet de diyebilirsiniz.
Nasıl tarih boyunca Müslümanlık adına Müslümanlık çiğnendiyse, Atatürk adına Atatürk çiğnenmekte ise, bugün de millî irade adına millî irade çiğnenmektedir.
Millî irade adına, hiç kimse Atatürk Devrimi’ni yıkamaz; ülkeyi ABD ve AB’ye bağlayamaz; Ortaçağ kurum ve ilişkilerini hortlatamaz; özetle Tayyip Erdoğan’ı başbakan ve Abdullah Gül’ü de cumhurbaşkanı yapamaz. Ama ABD, AB ve Haçlı irtica, bunu yapmışlardır. O zaman bu eyleme başka bir ad bulmak gerekir.
ABD’NİN İRADESİ VE MİLLÎ İRADE
Meclise bakınız, ABD ve AB’ye bağımlılık paydasında birleşen, bölücü etnik kimliklerle, mezhep kimlikleriyle, Fethullah Hocacılıkla ve TÜSİAD müritliğiyle paramparçadır. Seçmen iradesinde de aynı olgu görülüyor. Güneydoğu oyları ve Türkiye’nin her yanında yaşayan Kürt yurttaşlarımızın oyları çarpıcı bir çoğunlukla AKP ve PKK’ya gitmiştir. Tarikat ve cemaat oylarının adresleri de, AKP’dir. Bir kısım mezhepsel eğilimler, CHP’ye yönlendirilmiştir. MHP ise, yine etnik düşmanlıklar temelinde oy toplamaktadır. Değerli araştırmacı Sinan Zeyneloğlu’nun seçim sosyolojisi üzerine yaptığı değerlendirmeler, üç sayıdır Aydınlık’ta yayınlanıyor. Bu araştırma, seçmenin yurttaş olmaktan çıkartıldığını kanıtlamaktadır.
Millet, İkinci Dünya Savaşı sonrasında başlayan karşıdevrim sürecinde parçalanmıştır. Türkiye Cumhuriyetini kuran millî iradenin yerini Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkan fesat almıştır.
22 Temmuz 2007 günü ne yazık ki, Cumhuriyet bir Turuncu karşıdevrimle yıkılmıştır. Kuşkusuz 60 küsur yıllık bir yıkımın sonucudur bu.
Meclis, milleti bölme meclisi haline getirilmiştir. Orada yürekler Türk milleti ve Türkiye vatanı için çarpmıyor. Meclis azınlığını oluşturan bir grup vatansever dışında her grubun yüreği başka fesatlar için çarpıyor.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi görevlisi, başbakan koltuğunu işgal etmiştir.
ABD ile “İki sayfa dokuz maddelik” Türkiye’yi parçalayan ve Cumhuriyeti yıkan gizli anlaşma, daha doğrusu hizmet sözleşmesi yaptığını itiraf eden Abdullah Gül, iki gün sonra ABD adına Çankaya’yı işgal edecektir. Bu, Haçlının işgalidir. Türban, o işgalin örtüsüdür. Bir takım sahte Atatürkçüler, işte o türbana işaret ederek, Haçlı işgalini gizliyorlar. Çünkü onlar da Haçlının adamlarıdır.
ABD ve AB emperyalistleri, sandıktan biz çıktık diye hâlâ bayram yapmaktadırlar. Bu nasıl millî iradedir?
Devletin yasama ve yürütme organlarına baktığımız zaman şunu saptıyoruz: Millî irade kalbinden hançerlenmiştir. Milletin bilinci dağılmaktadır. Kalabalıklar, cumhuriyet öncesi kimliklerin ve bağımlılıkların pençesinde kıvranmaktadır.
MİLLİ İRADENİN KAYNAĞINA DÖNMEK
Artık millî iradenin varolabilmek için, kaynağındaki devrimin yeniden yaşanması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devrimle yeniden kurulması, milletin dağılması ve vatanın parçalanması sürecini durduracak biricik programdır ve biricik eylemdir.
Millî irade, önümüzdeki süreçte Türk Devrimi’nin iradesidir.
Bu Cumhuriyet, Türk Devrimi’yle cumhuriyet oldu.
Bu millet, Türk Devrimi’yle millet oldu.
Bu vatan, Türk Devrimi’yle vatan oldu.
Millî irade, Türk Devrimi’ye ortaya çıktı.
O devrim yıkıldığı zaman, ortada millî irade kalmaz; millî irade George Bush’ların ve Fethullah Hoca’ların iradesine dönüşür; dönüşmüştür.
Türk Devrimi’ni yıkanlar, millî iradeyi de dağıttılar.
Öyle gözüküyor ki, önümüzdeki millî devrime kadar Türk milletinin ne cumhurbaşkanı, ne hükümeti, ne de meclisi olacaktır.
Cumhuriyet kurumlarının yeniden varolabilmesi için, bir tek ihtiyacımız vardır: Kemalist Devrim’in yenilenmesi!
Türkiye, kaçınılmaz olarak yeniden devrime gitmektedir.
Millî irade, işte o devrime yönelen iradedir. Cumhuriyet mitingleri, bunun işaretlerini vermiştir.
(Aydınlık Başyazı, 26 Ağustos 2007)