Şu sıra ABD güdümlü Fethullahçı-Liboş tayfasının hedefinde Org. İsmail Hakkı Karadayı var. Niçin? 28 Şubat'ın Genelkurmay Başkanı da ondan. Tek başına bu olay, 28 Şubat'ın hangi cephede olduğunu anlamaya yetiyor. Tarihsel roller, siyasal mücadele içindeki konumlarıyla ve diğer güçlerle karşılaştırmayla anlaşılır. 28 Şubat'ı da karşıtlarına ve seçeneklerine bakarak değerlendirebilirsiniz. Tarih, var olan seçeneklerle ilgilenir.
İLHAN SELÇUK VE EROL MANİSALI'NIN YAZILARI
28 Şubat konusuna girmek, aklımızda değildi. 2 Mart 2009 günü Cumhuriyet'te çıkan Prof. Dr. Erol Manisalı ve İlhan Selçuk'un yazıları aklımıza getirdi.
Ziyaretlerini özlediğim Erol Manisalı dostumuz, 28 Şubat'ı Tayip Erdoğan iktidarının önünü açan bir hareket gibi tahlil eden yazılar yazdı; yoksa ben mi öyle anladım. İlhan Selçuk ise, aynı gün 28 Şubat'ın ilerici tarihsel rolünü vurguladı; ancak yine de Ordu "ayıp etmişti".
"Ayıp"lı bir ilericilik oluyor.
DIŞ CEPHE
28 Şubat 1997 Hareketi'ni dış cephede iki eksende değerlendirebiliriz: Irak ve Yugoslavya.
Irak ve Yugoslavya, o tarihte yalnız Türkiye'nin değil, bütün dünya güçlerinin savaştığı cephelerdir. Güçler yerlerini Yugoslavya ve Irak'taki tutumlarına göre belirlemekteydi.
ERBAKANLARIN YUGOSLAVYA'NIN PARÇALANMASINDAKİ
UNUTULMAZ ROLLERİ
Erol Manisalı dostumuz, Erbakan'a o tarih için "ABD ve Batı karşıtı" roller yüklerken Yugoslavya'yı göz ardı ediyor. Yugoslavya'yı parçalama harekâtı, 1990'lı yıllarda ABD ve Avrupa'nın birinci gündemidir.
Hasan Bögün, "ABD ve AB Belgeleriyle Türk Ordusu" başlıklı kitabında çok iyi anlatır; Bosna'yı tezgâhına alan ABD, 1996 yılının ilk günlerinde Toronto'da yapılan Bilderberg toplantısında, Çiller-Erbakan Hükümetinin yolunu açar. Çiller biliniyor. Erbakan ise o sıra Türkiye'de en Bosnacı, en Sırp düşmanı siyasal akımın başındadır. İstediği kadar "Batı Kulübü" nutukları atabilir; oysa o gün Batı Kulübü, Bosna Kulübü'dür. Bu olay emperyalizme karşı, İslamcılık bayrağı altında, hele Türkiye'de tutarlı bir mücadele yürütülemeyeceğini bir kez daha göstermiştir.
O zaman "Yugoslavya'nın parçalanması Türkiye'nin parçalanması sürecini fitiller" diye az söylemedik. Yugoslavya'yı parçalamada Erbakanlarla yarışa girebilecek bir güç, ne Ortadoğu'da ne Balkanlar'da bulunabilirdi. ABD, onları buldu ve Çiller'le yan yana getirerek, o zamanki somut planını uyguladı. Gerisi teferruat idi.
Türkiye'nin Atatürkçü güçleri ve Org. Karadayı'nın Genelkurmayı ise, Yugoslavya'nın parçalanmasını kaygıyla izliyorlardı.
ABD ÇELİK HAREKÂTINI HÂLÂ UNUTMUYOR
Gelelim Irak cephesine.
ABD, Türk Ordusu'nun 30 Mart 1995 günü başlattığı Çelik Harekâtı'nı hâlâ unutamıyor. O zaman bu harekâtı, Cumhuriyet, Turkish Daily News ve Aydınlık'ta yayımlanan yazılarla şöyle yorumlamıştım:
"Türk Ordusu, ABD denetimindeki topraklara girdi."
Öyle ya, Irak'ın kuzeyi ABD'den sorulurdu. O toprakları Çekiç Güç bekliyordu. Türk Ordusu, ABD'nin hakimiyet alanına destursuz girmiş ve çok kapsamlı bir harekât gerçekleştirmişti. Bu harekâtı da "28 Şubat ve Ordu" başlıklı kitabıma şöyle göz atarak hatırlayabilirsiniz (s. 24 vd).
Tuncay Güney'in CIA-MOSSAD kurgulu anlatımları ortalara dökülünce, Org. Karadayı, ABD katındaki "suçlarını" hatırladı. "Birilerini rahatsız eden Çelik Harekâtı'nı ve Kardak Operasyonu'nu yapmıştık" dedi
28 Şubat, 1995 Çelik Harekâtı'nın ve 1996 Eylül ayında Türk Ordusu'nun Saddam Hüseyin ve Barzani ile birlikte gerçekleştirdiği CIA Peşmergeleri'ne karşı harekâtın iç cephedeki devamıydı.
ABD merkezli sistem, bu eylemli girişimlerden sonra Türk Genelkurmayı'nın üzerine mim koymuştu. Ordu, Eşref Bitlis'in planlarını uyguluyordu; hizadan çıkmıştı.
ABD ASKERİ MÜDAHALEYE KARŞIYDI
Tabloyu kuşkusuz en iyi görenler arasında Washington yönetimi vardı.
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980'de "Bizim Oğlanlar" dediği komuta kademesiyle darbeler tezgâhlayan ABD yönetimi, 1993'te Org. Eşref Bitlis'i şehit ediyor ve 1995 Çelik Harekâtı'ndan sonra Türk Genelkurmayı'nı kara listeye koyuyordu.
CIA İstasyon Şefi Graham Fuller, 1996'dan başlayarak, bu manzarayı ortaya koydu. ABD kaynakları artık askere ve askeri müdahaleye karşıydı. 28 Şubat öncesinde ABD, bu tutumunda çok açık ve kararlıydı. Ne var ki, 28 Şubat'ı önleyemedi; ancak içine kendi Truva Atı'nı yerleştirdi: Org. Çevik Bir.
Şunu da görmek gerekir: Her hareket, içinde karşıtlarını da barındırır.
28 Şubat'ın devrimci olamayışı, yetersizlikleri, Çevik Bir'ler için manevra alanları sağlamıştır. Ancak, 28 Şubat'a damgasını vuran Çevik Bir değildir.
Bakınız bugün Fethullahçı-Liboş tayfasından hiç Çevik Bir'e saldıran var mı?
Hedefte Org. Karadayı var.
Düşman kime vuracağını bilmektedir.
İÇ CEPHE
28 Şubat döneminde içteki cepheleşmeyi ve uygulamaları hatırlayalım. O cepheleşme bugün de aynen sürüyor. Fethullahçı-Liberal işbirlikçiler, 28 Şubat'ın acısını unutamadılar.
28 Şubat ne yapmıştı?
Bir: İşçi Partisi'nin 1996 yılı başında başlattığı "Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın" kampanyası, 28 Şubat 1997 günü devlet kararı oldu.
İki: Eğitimde birliğin sağlanması yolunda tarihi bir adım atıldı; temel eğitim sekiz yıla çıkarıldı.
Üç: İmam Hatip Okulları ve Kur'an kursları sınırlandı.
Dört: Ceza Yasasında irticaya karşı düzenleme yapılması gündeme getirildi.
Beş: İrticanın ekonomik temelinin yok edilmesi siyaseti ortaya kondu.
Org.Karadayı'nın Genelkurmayı, 11 Haziran 1997 günü yaptığı basın bilgilendirme toplantısında, "Gerekirse silah kullanılarak irticanın önüne geçileceğini" ilan etti.
28 Şubat, ABD'nin yeşil kuşak ve Ilımlı İslam siyasetlerine karşı eylemli bir başkaldırıydı.
O nedenle 28 Şubat sürecini ancak yetersizliğiyle, bir hükümet tasarımı yaratamadığı ve halkla birleşerek Haçlı İrtica'ya karşı kesin sonuçlu bir mücadele yürütemediği için eleştirebiliriz.
ERBAKAN'I ORTAĞIYLA ANLAMAK
28 Şubat'ı değerlendirirken Erbakan'ın ortağı unutulmamalı. Çiller, o zaman Türkiye'deki en Amerikancı liderdi. Refah Partisi, hem Bosna üzerinden, hem de Çiller aracılığıyla ABD politikalarına kelepçelenmişti. Erbakanlar, içerden de denetim altına alınmıştı. Bizzat Refah Partililer, Abdullah Gül için şu saptamayı yapıyorlardı: "Refah Partisi'nin ABD'deki temsilcisi mi, yoksa ABD'nin Refah Partisi içindeki temsilcisi mi?"
ABD'NİN 1996'DAKİ TAYYİP-GÜL PLANI
Sayın Erol Manisalı da sık sık yazıyor. CIA'nın ünlü Rand Corporation adlı yan kuruluşu, 1996 yılında artık Türkiye'nin merkez sağ ile denetim altında tutulamayacağı tahlilini yaptı. Refah Partisi tek başına iktidara getirilmeliydi! Tayip Erdoğan, daha 1996'da Başbakanlığa atanıyor; Abdullah Gül'den de "geleceğin Dışişleri Bakanı" diye söz ediliyordu. Bunları 20 Ekim 1996 günü Aydınlık yazdı. Ben de Sayın Leyla Tavşanoğlu'nun yaptığı görüşmede, bunları bir kez daha açıkladım(Cumhuriyet, 16 Şubat 1997). Bu görüşme, yayımlandığı zaman 28 Şubat'a 12 gün vardı. 28 Şubat, ABD'nin tek başına iktidar yapmaya hazırlandığı Refah Partisi'ne karşı yapıldı. Hükümetin diğer ayağı ise, Erbakan'ın TBMM kürsüsünden 1993 yılında, "Bu hanım Amerikan ajanı" dediği Tansu Çiller vardı.
ERBAKAN'IN YAVRULARI
Süreçler böyle yürür. Doğru, Erbakan'ın işi ABD açısından artık bitmişti. Yugoslavya'nın parçalanmasındaki görevlerini yerine getirmişti. Refah Partisi, "Gelenekçiler"den kurtarılmalı ve "Yenilikçiler"le yürünmeliydi. Tayip- Gül ikilisi, ABD'nin oluşmakta olan BOP planları için, bulunmaz özellikteydi. Böylece altı yıl içinde iktidar koltuklarına oturtuldular.
Evet, bu operasyon Erbakan'ın tasfiyesiyle oldu; ama şunu da unutmamak gerekir: Tayip-Gül ikizleri, Erbakan'ın yavrularıdır.
Türkiye gibi Kemalist Devrim'i yaşamış bir ülkede, emperyalizme karşı mücadele İslamcılık bayrağı altında yürümez. 1876'dan, 31 Mart 1909'dan, 1920'lerden, 1950'lerden beri hep böyledir.
TAYYİP-GÜL İKİLİSİ 28 ŞUBAT'IN ETKİSİZ KILINMASIYLA
İKTİDARA OTURTULDU
Erol Manisalı dostumuzla 28 Şubat-Tayyip Erdoğan ilişkisini tartışmamız gerekiyor. Tayyip Erdoğan'ların önü 28 Şubat sayesinde açılmadı. Tam tersine ABD, 28 Şubat atağını kırarak Tayip-Gül yönetimini gerçekleştirdi.
28 Şubat'tan sonra hatırlanacaktır; Ecevitsiz hükümet kurulamıyordu. Meclis'te zayıf olmasına rağmen, Ecevit hep hükümette idi. 28 Şubat'ın önünü açtığı güç, Ecevit olmuştur. Nitekim bu sürecin doruğunda, Nisan 1999'da DSP birinci parti oldu.
28 ŞUBAT'IN ZAAFLARI
İşte 28 Şubat'ın yetersizliği ve yanlışları, burada başlar. 28 Şubat, Atatürk'ün devrimci çizgisinde değildi; ancak Ecevit'lerin biraz ilerisindeydi. Oysa Türkiye, meselelerin ancak bir halk devrimiyle çözülebileceği bir döneme girmişti. Nitekim Ecevit yönetimi, sistem içinde olduğu için sorunların altında kaldı ve Sol'un gözden düşmesine neden oldu.
28 Şubat, Tayip Erdoğanların önünü açmamış, ancak iktidara getirdiği Ecevit'lerin çözümsüzlüğünü öğretmiştir.
28 ŞUBAT VE ERGENEKON TERTİBİ
28 Şubat'ı, bugün uygulanan Ergenekon Tertibi üzerinden de anlayabiliriz.
ABD emperyalizmi, Ergenekon Tertibi'nin 1998 Haziranından başlayarak, 28 Şubat güçlerine karşı kurguladı. Hedefte Genelkurmay ve İşçi Partisi vardı.
2001 yılında Tuncay Güney üzerinden ortaya kondu bu hedefler. MİT'in yaptığı şemaya bakınız: Org. Kıvrıkoğlu "teröristbaşı" konumuna oturtulmuştur. Çünkü 3 Eylül 1999 günü, 28 Şubat'ı "Bin yıl devam ettirme kararlılığını" ilan etmiştir.
ABD Gladyosu'nun düzenlediği "Ergenekon Reorganizasyon Belgesi"nin tarihine bakınız: 29 Ekim 1999. Demek ki, 28 Şubat'ı Bin Yıl Sürdürme kararına verilen cevap, Ergenekon tertibiyle artık gündeme sokuluyordu.
Yalçın Küçük, bu olaya eskiden beri "Hilmi Özkök Darbesi" adını vermiştir. Şimdi iyice berraklaşmıştır. ABD, Ergenekon Tertibiyle 2002 yılında Tayip-Gül- Özkök üçlüsünü Türkiye'nin tepesine oturtmuştur. Bu, bir Gladyo darbesidir. 12 Mart ve 12 Eylül çizgisinde, ancak başka yöntemlerle.
Bunu yapmak için vurulacak güçleri öğrenmek isterseniz, MİT'in Ergenekon Şeması'na ve Tuncay Güney'in herzelerine bir göz atmamız yeter: Org. Karadayı, Org Kıvrıkoğlu, Org. Koman, Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Dr.Kemal Alemdaroğlu vb. İlginçtir Deniz Baykal'ı da o Şemada unutmamışlar.
MİLLET-ORDU BİRLİKTELİĞİ
Ergenekon Tertibi, 28 Şubat'a karşıdır; ABD'nin karşı hamlesidir. Ergenekon Tertibiyle Genelkurmay başkanları, hem de MİT gibi devletin istihbarat teşkilatınca, "Terör Örgütünün başına" yerleştirilmiştir.
Genelkurmay başkanları "terörist başı" yapılırken, terörist başı da baş tacı yapılmaktadır. DTP Meclise yerleştirilmiş, PKK'nın yasallaştırılması fiilen gerçekleştirilmiştir.
28 Şubat, yalnız irticaya karşı değildi; yetersiz de kalsa ABD'nin Türkiye'yi bölme planına karşıydı.
Her şey, Türk tarihinin son iki yüzyıllık saflaşmasına oturuyor. Karşı cephede emperyalizm güdümlü İşbirlikçi Sermaye-Haçlı İrtica-Bölücülük üçlüsü, bu tarafta Türkiye'nin Halkçı-Devrimci güçleri.
Millet-Ordu birlikteliği, yalnız Türk Devrimi'nin değil, bütün çağdaş devrimlerin anahtarıdır