Avrupa düzeyinde etkili, İtalya’nın en önemli jeopolitik dergisi Limes, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Türkiye – Rusya ilişkileri konusundaki yazısını yayımladı. “Türkiye Rusya’yı seçti” başlığıyla sunulan makalede Perinçek, iki ülke arasındaki dostluğun büyük tecrübelerin sonucunda şekillendiğini ve sağlam bir temele dayandığını anlattı. Türkiye’nin 1945’den beri devam eden Atlantik zincirlerini kırdığını belirten Perinçek, Asya’da gerçek dostlarımızla buluştuğumuzu ve bunun stratejik bir zorunluluk olduğunu kaydetti. Perinçek, “Bugün Türkiye, İran, Rusya ve Çin’in dostluğu yalnız kendileri için değildir, bütün insanlık içindir. Asya’nın birleşmesi ve yükselişi, ABD’nin hegemonyacılığının önünü kesiyor.” saptamasını yaptı.
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Türkiye – Rusya ilişkilerini analiz ettiği yazısı, Avrupa düzeyinde etkili olan, İtalya’nın en önemli jeopolitik dergisi Limes’ta yayımlandı. İtalya’nın en popüler yayınlarından La Repubblica, La Stampa, L’Espresso’yu da çıkaran Gedi grubuna bağlı Limes, makaleyi “Türkiye Rusya’yı seçti” başlığıyla okuyucularına sundu. Doğu Perinçek makalesinde, Ankara – Moskova dostluğunun sağlam bir zeminde geliştiğini ve ilerlediğini belirtti. Atlantik sistemindeki 70 yıllık tecrübesinin ve bu sisteme bağımlılığın uğrattığı zararların, Türkiye’yi Rusya ve diğer dostlarıyla buluşturduğunu kaydeden Perinçek şu önemli tespitleri yaptı: “Türkiye, binlerce yıllık imparatorluk mirasına ve son iki yüzyılda devrim geleneğine sahip olan bir ülkedir. Türkiye’nin bu tarihsel birikimi ve dinamikleri Atlantik dayatmasını sonuna kadar kabul edemezdi ve etmedi. 2014 baharı, dönüm noktasıdır. Fethullah Terör Örgütü (FETÖ) Gladyosunun tertibiyle biz Vatan Partisi yöneticileri ve binlerce general ve subay 2007-2014 yılları arasında hapse atılmıştık. Vatan Partisi önderliğinde ABD duvarlarını yıktık. Türkiye, Atlantik zincirini işte o yıl kırdı.
ASYA’DAKİ DOSTLARLA BULUŞMA
“İçte ve dışta ABD ile cephe cepheye gelen Türkiye, 2014 sonrası süreçte gerçek dostlarıyla buluştu. Türkiye’nin Atlantik sisteminden gelen Neoliberal dayatmaya ve sözde “Kürdistan” aslında İkinci İsrail girişimine karşı dostları veriliydi.
“Türkiye’nin komşuları İran, Irak, Suriye de aynı tehditlerle karşı karşıyaydılar. Rusya ise, Atlantik sisteminin baskı ve tehditleriyle mücadele ediyordu. Türkiye’nin ekonomik gelişmesi ve güvenliği ancak Avrasya ikliminde olanaklıydı. Avrasya, bilindiği gibi, Avrupa artı Asya anlamına geliyor. Türkiye’nin Atlantik’ten kopma ve Avrasya’ya yerleşme süreci kaçınılmazdı ve başladı.”
GÜNCEL TEHDİDE KARŞI TÜRKİYE’NİN İTTİFAK POTANSİYELİ
Perinçek, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye yönelen güncel tehditlerin de Ankara’yı bölge ülkeleriyle yakınlaştırdığını vurguladı: “Ege ve Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımıza yönelik tehdidin merkezinde ABD ve İsrail var. ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’de namlularını Türkiye’ye çevirerek ortak askerî tatbikatlar yapıyorlar. Bu tatbikatlara Tevrat’tan Noble Dina ve Grek Mitolojisinden Nemesis adlarının verilmesindeki tehdidi görmezden gelemeyiz. Bu durumda Türkiye, Doğu Akdeniz’de ve Libya’da kaçınılmaz olarak Rusya ve İran dostluğuyla buluşmaktadır. Suriye, Lübnan, Mısır, İtalya, Tunus ve Cezayir Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki potansiyel müttefikleridir.”
EKONOMİDE STRATEJİK İŞBİRLİĞİ
“Yalnız güvenlikte değil, Türkiye-Rusya dostluğunun ekonomik iticileri de var. Türkiye’nin dış ticaret hacmine baktığımız zaman, birinci ve ikinci ticaret ortakları, Rusya ve Çin’dir. Türkiye’nin enerji güvenliği, Rusya, İran, Azerbaycan ve Irak’tadır. Demek ki, Türkiye ekonomisinin zorunlulukları, Asya ile bütünleşmeyi gerekli kılmıştır. Bu açıdan Rusya ile işbirliği nereden baksanız, doğaldır ve zorunludur. Bütün olarak bakınca, Türkiye-Rusya işbirliği stratejik boyuttadır. Rusya bizim stratejik ortağımız. Türkiye’nin yönetimine kim gelirse gelsin, buna mecburdur. Rusya için de aynı zorunluluk geçerlidir.”
KARADENİZ VE AKDENİZ’DEN UMMAN DENİZİNE KADAR
TEK CEPHE
Perinçek, bütün bölge ülkelerini hedef alan tehditlerin birbirinden bağımsız değil ortak tehditler olduğunu ve hepsi için tek bir cephe bulunduğunu ifade etti: “Bugün içinde yaşadığımız konjonktürde Karadeniz’den Umman Denizi’ne kadar tek bir cephe oluştu. Kırım sorunu, Abhazya, Hazar Denizi, Ermenistan’ın Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgali, Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya, Filistin, Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki ABD-İsrail girişimi, İran’a yaptırımlar, Yemen’deki çatışmalar, Hürmüz Boğazı’nın güvenliği ve Umman Denizindeki uluslararası anlaşmazlıklar, hepsi Türkiye’yi ilgilendirmektedir ve dolayısıyla Türkiye taraf durumundadır. Tek tek bütün bu alanlar, tek bir cephenin parçalarıdır. Ve bu tek cephede Türkiye ile Rusya’nın stratejik çıkarları buluşmaktadır. Her iki ülkenin hükümetleri, bu cephelerdeki siyasetleri uyumlu hale getirerek kendi ülkelerinin sorunlarını çözebilirler.”
ATATÜRK’ÜN TARİHİ ÖNGÖRÜSÜ
Atatürk’ün de Türkiye – Rusya ittifakını stratejik önemde gördüğünü belirten Perinçek bu öngörünün ne kadar haklı olduğunun anlaşıldığını vurguladı: “Büyük Devrimci Önder Atatürk, ölümüne doğru 1937 yılında yakın arkadaşlarına “Size tek bir vasiyet bırakıyorum” demişti: ‘Dünya yeni bir savaşın eşiğindedir. Sovyet dostluğundan ayrılmayacaksınız.’[1] Bu stratejik bir vasiyetti. Çünkü o zamanın dünya dengelerinde Kemalist Devrim, ancak Sovyet dostluğu ile sürdürülebilirdi.
70 YILLIK TECRÜBEDEN SONRA KEŞFEDİLEN VASİYET
“1945 yılından 2014 yılına kadar Atlantik sistemi içinde yaşanan 70 yıllık tecrübe, Türkiye için derin derslerle doludur. Özeti: Türkiye’ye Atlantik sistemi içinde tam bağımsızlık yok, ekonomik refah yok, bölünme tehdidi var, borç batağına saplanmak var. Bu tecrübeden sonra Türkiye, Atatürk’ün 1937 yılındaki Rusya dostluğu vasiyetini keşfediyor. Demek ki o vasiyet, tarihi bir öngörü imiş ve stratejik imiş.”
İNSANLIK İÇİN TARİHİ FIRSAT
Perinçek, iki ülke arasındaki dostluğun, ABD emperyalizmine karşı etkisi bakımından bütün insanlığın lehine olduğunun altını çizdi: “Türkiye-Rusya işbirliği, kuşkusuz çetin bir süreç ve elbette inişli çıkışlı. Çünkü Türkiye, sistem değiştiriyor. Atlantik sisteminden ayrılıyor ve Avrasya’ya yerleşiyor. Bu basit bir dış politika değişikliği değil, yeni bir Uygarlığa katılmadır.
“Bugün Türkiye, İran, Rusya ve Çin’in dostluğu yalnız kendileri için değildir, bütün insanlık içindir. Asya’nın birleşmesi ve yükselişi, ABD’nin hegemonyacılığının önünü kesiyor ve Dolar Saltanatının yıkılmasında esas etkendir. Diğer kıtalardaki insanlığın bağımsızlık, refah, güvenlik ve barış umutlarının gerçek olacağı süreç, insanlığın görüş mesafesindedir.”
Makalenin tamamı:
***
Türkiye-Rusya Dostluğunun
Sağlam Temeli ve Umutlu Geleceği
Türkiye-Rusya ilişkilerinde yaşanan bahar, Türkiye’nin 1945 sonrasında Atlantik sistemi içinde yaşadığı kışın sonucudur.
ATATÜRK’ÜN TARİHİ ÖNGÖRÜSÜ
19. yüzyılın ortalarında başlayan ve Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde doruğa yükselen Türk Devrimi, 1945 yılında krize girdi. Büyük Devrimci Önder Atatürk, ölümüne doğru 1937 yılında yakın arkadaşlarına “Size tek bir vasiyet bırakıyorum” demişti: “Dünya yeni bir savaşın eşiğindedir. Sovyet dostluğundan ayrılmayacaksınız.”[1] Bu stratejik bir vasiyetti. Çünkü o zamanın dünya dengelerinde Kemalist Devrim, ancak Sovyet dostluğu ile sürdürülebilirdi.
ATLANTİK’TE KAYBEDİLEN DEVRİM
1945’ten sonra Türkiye, adım adım Atlantik sistemine bağlandı ve “Küçük Amerika” rotasına sokuldu. O zaman iktidar ve ana muhalefet partileri olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Demokrat Parti (DP) Atlantik’te birleşmişlerdi. Bu konsensus, Türkiye’nin 1945 sonrası rejimini belirledi. Rejim, kaçınılmaz olarak Sovyetler Birliği karşıtlığını da içeriyordu. Böylece Türkiye yönetimleri, ABD’nin Sovyetler Birliği’ni kuşatma siyasetinde roller üstlendiler.
Kore’ye asker yollamak, 1952’de NATO’ya giriş, Laiklikten verilen ödünler bu sürecin göze çarpan pratikleridir. Kemalist Devrimin kurum ve ilişkileri ağır hasar gördü. Böylece Devrim, kireçlenme dönemine girdi. Bu dönemde Kemalist Devrimin altı oyuldu. Her şeye rağmen Türkiye, Kemalist Devrimden kalan ithal ikamesi, geniş iç pazar, kamu iktisadî teşekkülleri, paranın giriş çıkışının kontrolü, tarıma destek politikalarıyla 1980’lere geldi.
Asıl yıkım, 1980 sonrasında “Dünya Ekonomisine Entegrasyon” programıyla yaşandı. 2014 yılında Atlantik döneminin bilançosu şuydu: Ekonomide borç batağı, Devletin içinde Gladyo cihazı, siyasal düzlemde Gladyo darbeleri, güvenlikte ABD ve İsrail’in sözde “Kürdistan” girişimi nedeniyle bölünme tehdidi, ABD’nin stratejik piyonu olan PKK’nın bölücü terörü ve FETÖ terörü yüzünden on binlerce can kaybı…
Atlantik sistemi, Türkiye’ye borç batağında boğulmayı ve bölünmeyi dayatıyordu. Rusya’ya husumet ve gerginlik, bu programın vazgeçilmeziydi.
ATLANTİK ZİNCİRİNİN KIRILMASI
Türkiye, binlerce yıllık imparatorluk mirasına ve son iki yüzyılda devrim geleneğine sahip olan bir ülkedir. Türkiye’nin bu tarihsel birikimi ve dinamikleri Atlantik dayatmasını sonuna kadar kabul edemezdi ve etmedi.
2014 baharı, dönüm noktasıdır. Fethullah Terör Örgütü (FETÖ) Gladyosu’nun tertibiyle biz Vatan Partisi yöneticileri ve binlerce general ve subay 2007-2014 yılları arasında hapse atılmıştık. Vatan Partisi önderliğinde ABD duvarlarını yıktık. Türkiye, Atlantik zincirini işte o yıl kırdı. Türkiye-Rusya dostluğunun kapısı da o yıl açıldı.
Özgürleşen Türkiye ve Türk Ordusu, 24 Temmuz 2015 günü başlayan askerî harekâtlarla ABD Başkanı Obama’nın “Kara gücümüz” dediği PKK’nın üzerine yürüdü. Türk Ordusu o tarihten beri sınır içinde ve dışında ABD’nin ateşe sürdüğü PKK ve FETÖ ile savaşıyor.
ABD, 15-16 Temmuz 2016 gecesi Türkiye’nin vatan savaşına bir Gladyo darbesiyle yanıt vermeye kalkıştı ve bozguna uğradı. ABD’nin FETÖ Gladyosu Türk Ordusu tarafından ezildi ve hapislere tıkıldı. Ordudan toplam 24 bin general ve subay, polisten 14 bin memur, yargıdan 4 bin hakim ve savcı atıldı.
Tarihi bir olaydır! Türk Devleti içindeki ABD Gladyosu temizlendi. Böylece ABD, Türkiye devletinin içine yerleştirdiği silahlı denetim gücünü kaybetti. Fransa’nın kahramanı De Gaulle ve İtalya eski Cumhurbaşkanı Cossiga’nın bir zamanlar belirttikleri gibi, NATO ABD’nin NATO ülkelerini denetleme örgütüydü. Aynı zamanda Rusya’ya karşı mevzilendirme örgütü. Bu gerçeği, Türkiye kendi tecrübeleriyle öğrendi.
ASYA’DAKİ DOSTLARLA BULUŞMA
İçte ve dışta ABD ile cephe cepheye gelen Türkiye, 2014 sonrası süreçte gerçek dostlarıyla buluştu. Türkiye’nin Atlantik sisteminden gelen Neoliberal dayatmaya ve sözde “Kürdistan” aslında İkinci İsrail girişimine karşı dostları veriliydi.
Türkiye’nin komşuları İran, Irak, Suriye de aynı tehditlerle karşı karşıyaydılar. Rusya ise, Atlantik sisteminin baskı ve tehditleriyle mücadele ediyordu. Türkiye’nin ekonomik gelişmesi ve güvenliği ancak Avrasya ikliminde olanaklıydı. Avrasya, bilindiği gibi, Avrupa artı Asya anlamına geliyor. Türkiye’nin Atlantik’ten kopma ve Avrasya’ya yerleşme süreci kaçınılmazdı ve başladı.
AVRASYA SÜRECİNDE RUSYA DOSTLUĞU
Türkiye’nin çıkarlarının Avrasya’da olduğunu ve Rusya ile dostluğunun kaçınılmaz olduğunu 2000’li yılların başındaki ABD Stratejik raporlarından da okuyabiliyoruz. O ki Türkiye Asya’ya ve Rusya dostluğuna gidiyor, bunu geciktirmek için Türkiye, Avrupa Birliği kapısında çarmıha gerildi. Ne AB’ye girebiliyordu, ne Atlantik kontrolünden ayrılabiliyordu. Bu siyaseti Helmut Schmidt’in itiraf etiği üzere, ABD AB’ye dayatmıştı. Türkiye’nin AB aday üyeliğinin işlevi, Türkiye’nin Asya’da Rusya ve Çin ile birlikte konumlanmasını en azından geciktirmekti.
ABD’nin 1991 yılında Irak’ı işgali ve kuzeyinde sözde “Kürdistan” kurması, Türkiye Rusya dostluğunun zeminini hazırladı. ABD güdümlü PKK terörü bu süreci ateşledi. FETÖ Gladyosu’nun tek başına yönetimi ele geçirme hamleleri, süreci hızlandırdı.
Yalnız güvenlikte değil, Türkiye-Rusya dostluğunun ekonomik iticileri de var. Türkiye’nin dış ticaret hacmine baktığımız zaman, birinci ve ikinci ticaret ortakları, Rusya ve Çin’dir. Türkiye’nin enerji güvenliği, Rusya, İran, Azerbaycan ve Irak’tadır. Demek ki, Türkiye ekonomisinin zorunlulukları, Asya ile bütünleşmeyi gerekli kılmıştır. Bu açıdan Rusya ile işbirliği nereden baksanız, doğaldır ve zorunludur.
70 YILLIK TECRÜBEDEN SONRA KEŞFEDİLEN VASİYET
1945 yılından 2014 yılına kadar Atlantik sistemi içinde yaşanan 70 yıllık tecrübe, Türkiye için derin derslerle doludur. Özeti: Türkiye’ye Atlantik sistemi içinde tam bağımsızlık yok, ekonomik refah yok, bölünme tehdidi var, borç batağına saplanmak var. Bu tecrübeden sonra Türkiye, Atatürk’ün 1937 yılındaki Rusya dostluğu vasiyetini keşfediyor. Demek ki o vasiyet, tarihi bir öngörü imiş ve stratejik imiş.
TÜRKİYE’NİN YÜKSELEN ASYA UYGARLIĞI İÇİNDEKİ YERİ
Türkiye-Rusya işbirliği, kuşkusuz çetin bir süreç ve elbette inişli çıkışlı. Çünkü Türkiye, sistem değiştiriyor. Atlantik sisteminden ayrılıyor ve Avrasya’ya yerleşiyor. Bu basit bir dış politika değişikliği değil, yeni bir Uygarlığa katılmadır.
15. Yüzyılda Macellan’ın Ümit Burnu’nu dönmesiyle başlayan Batı uygarlığı çöküyor. Korona virüs salgını da göstermiştir ki, Liberalizm karındaşı olan Hümanizme ihanet etti. Kutsal kitaptaki gibi Kabil, kardeşi Habil’i öldürdü. Liberalizmin insancıllık iddiası kan ve revan içinde yerlerde sürünmektedir.
Yükselen Asya uygarlığı, tek kutuplu dünyanın reddidir, milli devletlerin bağımsızlığının yükseldiği çok kutuplu dengeleri içerir. Yeni uygarlık özel çıkarcı olamaz. Çünkü insanlık özel çıkarla çözemeyeceği sorunlarla karşı karşıyadır. Dünyanın delinen damını, ozon tabakasını yamayacak bir özel şirket bulunmuyor. Korona da, kamucu çözümleri kaçınılmaz kılmıştır. Daha kamucu, daha paylaşmacı, daha barışçı bir uygarlık geliyor. Türkiye, yükselen bu uygarlığın ön sıralarında Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan ve İran ile birlikte yerini almaktadır.
Diğer Türkçe konuşan halkların devletleri de, yani Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan da Asya’dadır. Avrasya’nın her yerinde Türkçe konuşan halklar var. Rusya’da, Çin’de, Afganistan’da, İran’da, Irak ve Suriye’de, Doğu ve Batı Avrupa’da Türkler var. Türkiye’nin ve diğer Türk Devletlerinin Rusya, Çin ve İran ile ortak stratejik çıkarları ve gelecekleri var. Türkiye, ABD’nin Rusya ve Çin düşmanlığı siyasetlerine kesinlikle alet olmayacaktır ve Avrasya’da Çin ve Rusya ile uyum ve birlikteliğin güvencesi olacaktır. Süreç, budur.
Bu süreçten dönüş yoktur. Çünkü süreç, nesnel iticilerle yürüyor. Türkiye, tekrar Atlantik sistemine, ABD’nin denetimi altına dönmeyecektir. Ama Türkiye, Batılı ülkelerle karşılıklı yarar ve saygıya dayanan ilişkiler geliştirecektir.
TÜRKİYE’NİN 21. YÜZYIL STRATEJİSİ
Buraya kadar belirttiklerimizden de anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin Rusya’dan S 400 füzelerini satın alması, bir silah seçimi değil, strateji seçimidir.
Türkiye’ye tehdit, Karadeniz’de Türk akımını engellemek isteyen ABD-Ukrayna ittifakından geliyor.
Ege ve Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımıza yönelik tehdidin merkezinde ABD ve İsrail var. ABD, İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’de namlularını Türkiye’ye çevirerek ortak askerî tatbikatlar yapıyorlar. Bu tatbikatlara Tevrat’tan Noble Dina ve Grek Mitolojisinden Nemesis adlarının verilmesindeki tehdidi görmezden gelemeyiz. Her ikisi de intikam hikâyesidir. Türkiye’den intikam almak isteyenler var. Bunun bedelinin çok pahalı olduğunu herkesin öğrenmesi gerekirdi.
Bu durumda Türkiye, Doğu Akdeniz’de ve Libya’da kaçınılmaz olarak Rusya ve İran dostluğuyla buluşmaktadır. Suriye, Lübnan, Mısır, İtalya, Tunus ve Cezayir Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki potansiyel müttefikleridir.
Bütün olarak bakınca, Türkiye-Rusya işbirliği stratejik boyuttadır. Rusya bizim stratejik ortağımız. Türkiye’nin yönetimine kim gelirse gelsin, buna mecburdur. Rusya için de aynı zorunluluk geçerlidir.
Rusya ile Türkiye arasındaki sorunlar, bu stratejik perspektif içinde çözülecektir.
KARADENİZ VE AKDENİZ’DEN UMMAN DENİZİNE KADAR
TEK CEPHE
Bugün içinde yaşadığımız konjonktürde Karadeniz’den Umman Denizi’ne kadar tek bir cephe oluştu. Kırım sorunu, Abhazya, Hazar Denizi, Ermenistan’ın Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgali, Ege, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Libya, Filistin, Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki ABD-İsrail girişimi, İran’a yaptırımlar, Yemen’deki çatışmalar, Hürmüz Boğazı’nın güvenliği ve Umman Denizindeki uluslararası anlaşmazlıklar, hepsi Türkiye’yi ilgilendirmektedir ve dolayısıyla Türkiye taraf durumundadır.
Tek tek bütün bu alanlar, tek bir cephenin parçalarıdır. Ve bu tek cephede Türkiye ile Rusya’nın stratejik çıkarları buluşmaktadır. Her iki ülkenin hükümetleri, bu cephelerdeki siyasetleri uyumlu hale getirerek kendi ülkelerinin sorunlarını çözebilirler.
Vatan Partisi (Patriotic Party of Turkey), bu gerçekten hareketle Karadeniz Akdeniz Dostluk ve Barış Planı’nı bölge ülkelerinin dikkatine sundu. Bu plan çerçevesinde Rusya, İran, Abhazya, Suriye, Mısır gibi ülkelerle görüşüyoruz ve İtalya Hükümeti ile de konuları görüşmek isteriz.
VATAN PARTİSİ’NİN KARADENİZ-AKDENİZ
DOSTLUK VE BARIŞ PLANI
1. Karadeniz, Hazar Denizi, Ege Denizi, Akdeniz ve Umman Denizi bölgesinde barışı ve gelişmeyi tehdit eden ABD ve NATO üsleri tasfiye edilmeli, ABD güdümlü bölücü ve yobaz terörüne karşı mücadele desteklenmelidir.
2. Kıbrıs’ta Kıbrıslı olan bir tek Kıbrıs eşeği bulunmaktadır. Kıbrıs’ın Türk ve Rum halkları ayrı milletlerin mensuplarıdır ve çok acı geçmişleri nedeniyle bir arada yaşamaları olanaklı değildir. İki halk geleceklerini kaçınılmaz olarak ayrı ayrı belirlemişlerdir. Türkiye-Yunanistan dostluğu da bu gerçek temelinde sağlıklı bir yola girebilir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Abhazya Cumhuriyeti bütün bölge ve dünya devletleri tarafından tanınmalıdır.
3. Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’de mavi vatanı üzerindeki meşru hakları için yürüttüğü mücadele, Suriye ve Mısır’dan Libya, Tunus, Cezayir ve İtalya’ya kadar Doğu Akdeniz ülkelerinin çıkarlarıyla uyumludur ve desteklenmelidir.
4. Libya'ya ABD merkezli müdahaleye son verilmeli, Libya’nın meşru hükümeti desteklenmeli ve toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Libya’nın BM tarafından tanınan meşru hükümetinin kendi vatanını her yoldan birleştirme mücadelesi, hem hakkıdır, hem de Akdeniz’de barış için biricik çözümdür. Libya petrolü, Libya devleti ve milletinindir.
5. Kırım’ın Rusya Federasyonu’nun toprağı olduğu kabul edilmelidir.
6. Ermenistan’ın Azerbaycan toprağı olan Karabağ’daki işgaline son verilmesi için bölge devletleri ağırlıklarını koymalı ve Azerbaycan’ın vatan bütünlüğü sağlanmalıdır.
7. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve Suriye'de barış sağlanmalıdır. Suriye, bölücü ve yobaz terör örgütlerinden arınmalıdır.
8. İsrail’in Arap ülkelerinin toprakları üzerindeki işgaline ve Filistin halkı üzerindeki baskılarına son verilmeli, Kudüs başkentli bağımsız Filistin Devleti tanınmalıdır.
9. Türkiye, Rusya, İran, Suriye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Abhazya, Çin Halk Cumhuriyeti, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti, Venezuela ve Küba’ya yönelik yaptırım ve ambargoların kaldırılması için ortak mücadele yürütülmeli, ülkeler arasında serbest ticaret ve ekonomik işbirliği koşulları oluşturulmalıdır. Dolar Saltanatına son verilmesi için Millî Paralarla Ticaret geliştirilmelidir.
10. Karadeniz, Hazar Denizi, Ege Denizi, Akdeniz ve Umman Denizi ülkeleri arasında serbest ulaşım, iletişim, turizm, ekonomik ve kültürel gelişme önündeki engeller kaldırılmalıdır.
DEVRİMLER BİRLEŞTİRDİ
ATLANTİK SİSTEMİ AYIRDI
Feodal imparatorluklar döneminde Çarlık Rusyası ve Osmanlı imparatorluğu birbirine düşmandı. İki ülke devrimlerle dost oldu.
Kapitalizmin yükselişi ve 1789 Devrimi’nden sonra büyük feodal imparatorlukların sonu gelmişti. Ancak Osmanlı-Rus feodal rekabeti bir süre daha devam etti. Her iki imparatorluğun çöküşünün kapıya dayandığı tarihsel eşikte, iki ülkenin kaderi birleşti. Türkiye ve Rusya, köhneyen imparatorluklardan devrimlerle kurtuldular ve çağdaşlaştılar. Türk ve Rus devrimleri, Türkiye-Rusya kardeşliğini ve dayanışmasını inşa etti.
Bu devrim arkadaşlığı, 20. Yüzyılın başında ortaya çıktı. 1906 Rus Demokratik Devrimini 1908’de Jöntürklerin Hürriyet Devrimi izledi.
Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’yi İngiliz ve Fransız emperyalistlerine 130 bin şehit vererek kapatması sayesinde, Rusya’da 1917 Şubat ve Ekim Devrimleri gerçekleşti. Rusya’daki Sovyet Devrimi ise, Türkiye’nin İstiklâl Savaşının koşullarını yarattı. Mustafa Kemal’in Devrimci Ankara Hükümeti Sovyet Hükümeti ile el ele vererek İngilizlerin Kafkas Seddini yıktılar ve Türkiye’nin Doğu bölgesini İngiliz-Fransız güdümlü Ermeni istilacılarından kurtardılar. Batı cephesinde 26 Ağustos 1922 günü Büyük Taaruzun şafağında Kocatepe’deki kumanda karargâhında Atatürk’ün arkasında siperde yatan Sovyet şapkalı ve Sovyet kaputlu Kızıl Ordu subayı, herkese iki devrim arasındaki dayanışmanın boyutlarını hatırlatıyor.
26 Ağustos 1922, Kocatepe’de kalpaklı Atatürk ve Türk komutanları ile arkalarında yerde oturan Sovyet şapkalı ve kaputlu Sovyet Komutanı
PİYETRO KANONİKA’NIN TAŞLARA OYDUĞU
STRATEJİK DOSTLUK
İstiklâl Savaşını kazanmasından sonra 1923 yılında Lozan’da yaptığı barış görüşmelerinde, Türkiye’nin yanındaki ülke Sovyet Rusya idi. Türk-Sovyet Dostluğu, Türkiye’nin Boğazlardaki haklarını savundu ve ekonomik “Kapitülasyon” zincirini kırdı.
Atatürk’ün 1928 yılında İstanbul’un en büyük meydanı Taksim’e dikilmesini emrettiği anıtta hemen kendisinin ve İsmet Paşa’nın arkasına bulunan kasketli Aralov, Sovyet Rusya’nın İstiklal Savaşındaki Ankara Büyükelçisi idi. Sovyet-Türk devrimlerinin dayanışması, İtalyan Heykeltraşı Sinyor Piyetro Kanonika’nın elindeki çekiçle taşlara oyuldu. O devrimci arkadaşlık, taktik düzlemde olsaydı, heykeli olmazdı. Aralov ve ikinci bir Sovyet Devrimcisi, 1928 yılından beri o anıtta Türk Devrimcileriyle birliktedirler. Türk-Sovyet silah arkadaşlığı, bir İtalyan heykeltraşının eliyle mermere işlenmiştir. Bugün o anıtın önünden geçen herkes, Türk Sovyet Devrimlerinin dayanışmasını hatırlıyor.
Heyketraş Piyetro Kanonika’nın eseri olan 1928 Taksim Abidesi’nde Atatürk ve İsmet İnönü’nün arkasında kasketli Sovyet Temsilcisi Aralov’un heykeli
STRATEJİK ORTAKLIĞIN MUCİZESİ
Atatürk yönetimi 1930’larda Batılıların “Türk Mucizesi” dediği dünya ölçeğindeki ekonomik kalkınmayı gerçekleştirdi. 1930’ların on yılında dünyanın en hızlı gelişen iki ülkesi Türkiye ve Sovyetler Birliği idi. İki ülke el ele vermişti. İkisi de plan yapıyordu. İkisi de liberalizme karşıydı. İki ülke de kendi gerçekleri temelinde halkçılık ve devletçilik yoluyla kalkınıyordu.
Türk ve Sovyet devrimleri, birbirini ateşleyerek gerçekleşmiş ve adeta birbirine sarılarak yaşayabilmiştir. O kadar ki, Rus ve Türk devrimlerinin soluk alma dönemleri bile birliktedir. Rus Devrimi’nin, Yeni Ekonomi Politikası (NEP)’yla içteki kapitalistlere ödün verdiği yıllarda, Türk Devrimi de, Halkçılık siyasetinde geri adım atarak, özel girişimciliği özendirir. 1923 başında toplanan İzmir İktisat Kongresi, bu açıdan Türk Devrimi’nin NEP’idir. (NEP, bilindiği gibi Lenin’in önderlik Sovyet Devrimi sürecinde 1921 yılından sonra kapitalistlere geçici olarak alan açan Yeni Ekonomi Politikası.)
1929 yılında iki devrim yine birlikte, kendi raylarına girdiler. Rusya’da, yaklaşan Dünya Savaşı tehdidi de gözönüne alınarak, tarım kolektifleştirildi. Kemalist Devrim önderliği ise, özel girişimcilikle yüzyıl geçse ilerlemenin mümkün olmadığı saptamasında bulundu ve devletçiliğe yöneldi. 1930’ların dünyasında planlama yapan iki ülke vardır. Ve yine 1930’ların dünyasında, en hızlı gelişen iki ülke, Sovyetler Birliği ve Türkiye’dir.
Atatürk’ün ölümünden sonra, iki devrim arasındaki dayanışmada duraksama başlar. İsmet Paşa, Atatürk’ün tek vasiyeti olan Sovyetler Birliği ile dostluk politikasını terk eder ve İngilizlere yaklaşır.
Sovyet Devrimi ve Türk Devriminin birbirinden kopuşları, en sonunda iki devrimin de yıkımını getirmiştir. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Küçük Amerika” sürecine itilir. Sovyetler Birliği ise, 1960’a doğru kapitalizme geri dönüş yoluna girmiştir. Birbirinden ayrılan Türk ve Sovyet devrimleri, ateşin ortasında kalan akrep gibi kendi kendilerini sokmuşlardır. 1990 yılında Sovyet Devrimi’nin yıkımına son nokta konduğu zaman, Türk Devrimi de son kalelerini vermekte, Atlantik’te boğulmaktaydı. Demek ki, Atatürk’ün biricik vasiyeti olan Rusya ile dostluk, basit bir dış politika seçeneği değil, fakat Kemalist Devrimin biricik yaşama olanağı imiş.
Türk-Rus ilişkilerinin tarihi şöyle özetlenebilir: Feodal Gericilik ve emperyalizm, iki ülkeyi karşı karşıya getiriyor. Devrim ve kamuculuk ise, iki ülkeyi birleştiriyor.
İNSANLIK İÇİN TARİHİ FIRSAT
Bugün Türkiye, İran, Rusya ve Çin’in dostluğu yalnız kendileri için değildir, bütün insanlık içindir. Asya’nın birleşmesi ve yükselişi, ABD’nin hegemonyacılığının önünü kesiyor ve Dolar Saltanatının yıkılmasında esas etkendir. Diğer kıtalardaki insanlığın bağımsızlık, refah, güvenlik ve barış umutlarının gerçek olacağı süreç, insanlığın görüş mesafesindedir.
İşte bu umut ve iyimserlikle,
İtalya Birliği’nin ilk teorisyeni Machivelli’yi, İtalya İşçi Birliği’ni İstanbul’da örgütleyen Büyük Devrimci Garibaldi’yi ve insanlığın büyük entelektüeli ve devrimcisi Gramsci’yi yetiştiren İtalya halkına, aydınlarına ve yönetimine Akdeniz’in sıcak duygularıyla selam ve saygılarımızı yolluyoruz.
[1] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mehmet Perinçek, Atatürk'ün Sovyetlerle Görüşmeleri-Sovyet Arşiv Belgeleriyle, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2014, s.235.