İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 8 Mart 2011 (Bugün) Silivri Cezaevi’nden, avukatları aracılığıyla bir açıklama yaptı. Perinçek’in açıklaması şöyle:
Dün (7 Mart 2011, Pazartesi) akşam saat 17.00’de Cezaevi yönetimi normal koğuş olan F–8 koğuşuna nakledildiğime dair, 7 Mart 2011 tarihini taşıyan bir bildirimde bulundu. Bildirim yerinde olduğu için imzaladım.
Bildirimden 15 dakika sonra Cezaevi yönetimi kalabalık olarak geldi. Beni bu kez hücrelere nakledeceklerini bildirdiler.
Kendilerine yaptıkları işin kanunsuz olduğunu, tutuklunun geçici olarak hücreler bölümüne konması için, Cezaevinde bir disiplin suçu işlemesi gerektiğini belirttim. Suç işlediklerini kamera önünde uzun uzun anlattım.
Götürüldüğüm F/6 bölümü 4 hücredir. Son hücre avluya koridor haline getirilmiştir. Bu tecrit hücreleri L Tipi Cezaevi Planında Ceza hücresi olarak belirlenmiştir; koğuş değildir. Hiçbir tutuklu, neyle suçlanırsa suçlansın o hücrelere konamaz.
- O hücrelerde savunma hazırlıkları yapılamaz.
- O hücrelerde yaşanamaz; ancak geçici olarak kalınabilir.
- Cezaevi planında ve düzenlemelere göre, tecrit hücrelerinde tutulma cezası geçicidir.
Soruyoruz şu koşullarda nasıl adil yargılama yapılabilir?
Son bir hafta içinde Cezaevinde dört kez nakledildim.
Her götürüldüğüm koğuşta ve hücrede inşaat temizliği yaptık.
Bir haftadır yalnız inşaat temizliği ve taşınmayla uğraşıyoruz.
DOĞU PERİNÇEK’İN BİR HAFTA İÇİNDEKİ NAKİLLERİ
28.02.2011: 4 Nolu L Tipi’nden 1 Nolu’ya nakil Akşam 17’den sabah 5’e kadar 12 saat
03.03.2011 (saat 13.30): F/8 koğuşundan F/3 tecrit hücrelerine (üç saat kaldı)
03.03.2011 (saat 16.30): F/8 koğuşundan F/3 tecrit hücresinden tekrar F/8 koğuşuna
07.03.2011 (saat 17.30): F/8 koğuşundan F/6 tecrit hücrelerine
YÜRÜTME VE YARGIDA YASADIŞI ÖRGÜTLENME
Cezaevindeki kanunsuz hücre uygulamasıyla burada yapılan sözüm ona yargılama aynı yasadışı örgütün faaliyetidir.
Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi, daha 2003 yılında TBMM’ye 500 m. mesafede “gizli bir karargâh” kurmuş, “özel timler” oluşturmuştur. (Yavuz Donat, Sabah Manşeti, Temmuz 2003)
Bu örgüt daha sonra 11 Nisan 2004’te Bolu Abant Oteli’nde Cüneyt Zapsu ve Abdülaziz Zapsu aracılığıyla ve Tayyip Erdoğan adına E. Korg. Altay Tokat’a TSK içinde bir istihbarat faaliyeti yürütmesini, kendi emrine “gizli ödenekten” (Örtülü ödenek kastediliyor) 300–500 milyon lira tahsis edileceğini söylemiştir. (Dava dosyasına giren Benzol Kaçakçılığı Davasının yasal dinleme tutanakları)
Bu yasadışı örgüt, daha sonra Ergenekon, Poyrazköy, Kafes, Balyoz soruşturmalarını tertiplemiştir.
Bu yasadışı örgüt, ABD güdümlü Gladyo’dur veya kamuoyunda sık sık anıldığı üzere Tayyip Erdoğan’ın derin devletidir.
Tayyip Erdoğan Gladyosu, Ergenekon dizisi yargılamaları yürütmek için Fethullahçı bir soruşturma merkezi örgütlemek yanında, Beşiktaş Adliyesi’nde kendi itiraflarıyla “özel” bir yargı örgütü de tertiplemiştir. Bazı istihbaratçıların zaman zaman Beşiktaş Adliyesi’ndeki yargılamaları yönlendirdiği bilinmektedir. Esasen bütün uygulamalar ve bizzat Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın itirafları bunu doğrulamaktadır.
Cumhuriyet yıkıcısı olduğu Anayasa Mahkemesi hükmüyle saptanmış Tayyip Erdoğan yönetimi ile Beşiktaş merkezli “özel” yargı arasındaki ilişkileri, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün itiraflarıyla kanıtlıyoruz.
TAYYİP ERDOĞAN-ABDULLAH GÜL İKİLİSİ
ERGENEKON-BALYOZ DAVALARINDA
HEM POLİS,
HEM SAVCI,
HEM YARGIÇ,
HEM İNFAZ MEMURU,
HEM DE ABD BAŞKANININ PARMAĞININ ALTINDAKİ DÜĞME KONUMUNDA
İTİRAF 1/
“SAVCI BULUN, YAKALAYIN, YARGILAYIN”
“Bana anlattıklarınızı delillendirip savcıya da anlatın, hepsi yakalansın, yargılansın.” (Abdullah Gül, Emniyet ve MİT yöneticileriyle birlikte yapılan brifing, 17 Mayıs 2006 tarihli Danıştay saldırısından hemen sonra)
Görüldüğü gibi, o zaman Tayyip Erdoğan iktidarının Başbakan Yardımcısı ve Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanı olan Abdullah Gül, hem delil üretme, hem uygun savcıyı bulma, hem yakalama, hem de yargılama makamı olduğunu itiraf etmektedir.
Bu konuşmasını İsmet Berkan ve Murat Yetkin yazdılar ve yalanlanmadı (İsmet Berkan, 4 Temmuz 2008).
İTİRAF 2/
“SİNKAF EDERİM YARGICINI DA, SAVCISINI DA”
“Soruşturma Ergenekon olduktan sonra sinkaf ederim hakimini de savcısını da.” (Polis memurunun kamera kaydındaki sözleri, CD içinde sunuyoruz, 12 Haziran 2007)
Tayyip Erdoğanların yürüttüğü Ergenekon soruşturmasında, hakim ve savcıların yetkileri ve rolleri, polisler tarafından böyle değerlendiriliyor. Tutanağa göre gecekondu çatısında bulunmasından bir buçuk saat önce, daha arama yapılmadan, polislerin bombaları Ümraniye Karakolunda masaya dizerek çatıda bulunmuş gibi tutanak düzenlediklerini gösteren görüntü kayıtları dava dosyasındadır. Polisler, bu uygulamayı kendi aralarında tartışarak ve hakimlere, savcılara “sinkaflı”, Genelkurmay Başkanına “O. çocuğu” sövgüleriyle yürütüyorlar. Fethullahçı ekibe bağlı olan bu polisler, görevli polis ekibini devre dışı bırakarak tertibi yürütüyorlar. Dahası Zir Vadisi’nden çıkan bombaların Ümraniye’de bulunduğu ve imha edildiği iddia edilen bombalarla aynı olduğu da, Müstafi Yrb. Mustafa Dönmez tarafından mahkemede belirtildi ve dava dosyasına girdi.
İTİRAF 3/
“YARGIYI YÖNETİYORUZ”
“Ergenekon operasyonunda yürütme ve yargı uyum içinde çalışıyor.” (Recep Tayyip Erdoğan, 18 Şubat 2008)
Görüldüğü gibi, BOP Eşbaşkanı yargıyı yönettiklerini daha Ergenekon operasyonunun en başlarında kamuoyu önünde açıklamıştır. Hakim ve savcıların durumu da böylece bizzat Tayyip Erdoğan tarafından tanımlanmıştır.
İTİRAF 4/
“ERGENEKON’UN SAVCISIYIM”
“Bu davanın savcısıyım.” (Recep Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz 2011).
Tayyip Erdoğan, Ergenekon iddianamesinin Mahkemeye verildiğinin ertesi günü yapıyor bu açıklamayı. “Deniz Baykal’ın avukatım demesinden sonra söyledim” diyerek yine yalan beyanda bulundu. Önce Tayyip Bey söyledi.
İTİRAF 5/
“SİLİVRİ’DE ÖZEL YARGI KURDUK”
“Gerekli hallerde farklı mahallerde özel amaçlarla sorgulama ve yargılamalar yapılabilir. Şu anda Ergenekon davasının Silivri’de görülmesi bunun en tipik örneklerindendir.” (AKP’nin Recep Tayyip Erdoğan imzalı “Soruları ve Cevaplarıyla Demokratik Açılım Süreci” başlıklı kitapçığı, cevap 26, örneğini sunuyoruz, Ocak 2010)
İTİRAF 6/
“BİZİM İÇERİ TIKTIKLARIMIZ”
“Aydınları içeri tıktığımızı söylüyorlar. Bizim içeri tıktıklarımız arasında bir tane aydın yok.” (Recep Tayyip Erdoğan, Bitlis konuşması, CD içinde sunuyoruz, 19 Aralık 2010)
Tayyip Erdoğan, tutuklama makamının kendisi olduğunu öfkeye kapılıp Bitlis’te de açıkladı.
İTİRAF 7/
ABD BAŞKANI’NIN PARMAĞININ ALTINDAKİ DÜĞMEYİZ
Operasyonun düğmesine 5 Kasım 2007 günü Oval Ofis’te ABD Başkanı Bush bastı (Fehmi Koru, Kanal 7, 28 Ocak 2008, Yeni Şafak, 1 Şubat 2008).
Bu itirafı yapan, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın kırk yıllık en yakın arkadaşları gazeteci Fehmi Koru’dur. Hem televizyonda sözlü olarak, hem de köşesinde yazılı olarak yapılan bu itiraf, ABD yetkilileri ve Tayyip Erdoğan tarafından yalanlanmamıştır. Tayyip Erdoğan, Ergenekon davalarında, ABD Başkanı’nın parmağının altındaki “düğme” konumundadır.
Zaten ABD’nin örgütlediği BOP Eşbaşkanlığı görevinin başka bir anlamı da bulunmuyor.
İTİRAF ETMEKTEDİRLER Kİ;
İşte size inkâr edemeyecek yedi itiraf ve belgeleri:
Bizzat Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül, itiraf etmektedirler ki,
Delil üretilmesini emretmişlerdir.
Özel “F savcıları” bulmuşlardır.
Yakalayın emri vermişlerdir.
Yargılanması talimatı vermişlerdir.
Kendi F polislerine hakimleri “sinkaf” edecek kadar kanunsuz, ahlâksız ve pervasız yetkilerle donatmışlardır.
Buldukları F savcıları ve yargıçlarla “uyum içinde” çalıştıklarını açıkça söylemişlerdir.
Hızlarını alamamış “Ergenekon savcılığına” soyunduklarını ilan etmişlerdir.
Silivri’de “özel amaçlarla sorgulama ve yargılama” yaptıklarını, “özel yargı” kurduklarını Parti kitapçığıyla milyonlara duyurmuşlardır.
Tutukluları “Biz içeri tıktık” diye açıkça övünmüşlerdir. Böylece tutuklama kararlarının mahkemelerce alınmadığını belirtmişlerdir.
Kendilerinin “1 Milyar dolar serveti olduğunu söyleyen gazetecilerin Ergenekon’dan içerde” olduklarını söyleyerek, tutuklama gerekçesini açıklamışlardır. 08.03.2011