İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e, Ergenekon Davasında yaptığı savunmalarından dolayı 2 yıl, 2 ay, 7 gün hapis cezası daha verildi.
Bugün (2 Mart 2012) Silivri 2. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki davada, Perinçek hakkında Tayyip Erdoğan'a hakaret suçlamasından beraat ederken, reddi hakim talebinde Mahkeme heyetine hakaret iddiasıyla 2 yıl, 2 ay, 7 gün hapis cezası verildi.
Duruşmayı izlemek üzere Silivri Adliyesi'ne gelen yüzlerce İşçi Partisi üyesi, kararı protesto ederek, Perinçek'i cezaevine götüren aracı bir süre durdurdu.
Duruşmanın ardınan İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, Silivri Adliyesi önünde bir basın açıklaması yaparak kanunsuz-haksız cezayı protesto etti.
Duruşmaya katılan İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ergenekon tertibini, tertipte rol alanları ayrıntılı olarak anlattı.
Perinçek'in avukatları Mahkemede verdikleri savunma şöyle;
Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimliği’ne
Dosya No: 2011/267
Konu : Savunma
Açıklamalar :
1) Davanın konusu, müvekkilin tutuklu olarak yargılanmakta olduğu ceza davasında savunma kapsamında yaptığı konuşmadır. Bu konuşma ile suç işlendiği iddia edilmektedir.
İlgili duruşmanın tutanağı dava dosyasındadır. Bunun bir bütün olarak değerlendirilmesi. Hatta bu duruşma tutanağındaki beyanların, aynı konuşma içinde aynı konuda mahkemeye verildiği anlaşılan dilekçe ile bütünlük içinde ele alınması gerekir. Duruşma tutanağına kısmen geçmiş beyanlar içinden bazı cümleler/hatta cümlecikler seçilerek suçlama yöneltilemez.
Somut olayı inceleyelim:
Müvekkil Doğu Perinçek’in, tutuklu olarak yargılandığı davanın duruşmasında vekili Av. Ayşegül Şahin güçlükle söz alarak, müvekkilin tutuklu bulunduğu cezaevinde hücreye atıldığını beyanla bu duruma müdahale edilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Başkanı, “Efendim daha sonra beyanlarınızı alacağız” diyerek konuyu geçiştirince, Doğu Perinçek mahkeme heyetinin davadan çekilmesini talep edeceğini söylemiştir.
Mahkeme Başkanı, “usulde öyle bir çekilme talep etme hakkınız yok”, “izin vermiyorum” diyerek bunu engellemeye çalışmıştır.
Doğu Perinçek, “Peki, reddediyorum” deyince Mahkeme Başkanı, keyfi bir uygulama ile sınır koyarak “10 dakika süre veriyorum” demiştir.
Daha sonra redd-i hâkim taleplerini açıklamak için konuşmaya başlayan Doğu Perinçek’in sözleri bu 10 dakika içinde, 32’si Mahkeme Başkanı, 25’i Mahkeme üyesi tarafından olmak üzere tam 57 kez kesilmiştir.
Mahkeme Başkanı, sanığın çekilme talep etme hakkı olmadığı beyan edilebilmekte, redd-i hâkim talebinin açıklanmasına 10 dakika sınır konulabilmekte ve Mahkeme Başkanının yönetiminde olması gereken duruşmada, üye hâkim 10 dakika içinde 25 kez laf atarak sanığın savunmasına müdahale etmektedir. Hatta müvekkil, Mahkeme Başkanına dönerek “Niye benim sözümü kesiyor. Başkan, böyle olmaz karşılıklı. Burası münazara yeri mi?” diye uyarmak zorunda kalmıştır. Üye hâkim, müvekkile sataşmalarını sürdürünce tekrar “Münazara yeri değil, münazara yeri değil”, “Hâkim sanıkla tartışmaz” diye uyarılarını tekrar etmiş (Bkz. Duruşma Tutanağı, s. 37), Üye hâkim müvekkilin kişilik haklarına yönelik sözlerine devam edince buna tepki göstermek zorunda kalmıştır. Bu gerginlik, duruşma tutanağına da yansımıştır. Söz konusu duruşma Mahkemece görüntülü olarak kayda alındığından, buna ilişkin görüntü kayıtlarının celbi ve incelenmesi halinde yönetim zafiyetinden doğan bu gerginliğin tutanağa yansıdığından da daha üst seviyede olduğu görülecektir.
Bu kayıtların celbi ve incelenmesi, duruşma tutanağında bazı bölümlerin “anlaşılamadı” denilerek çözülemediği/çözülmediği için de gerekli hatta zorunludur.
Örneğin, duruşma tutanağının 35 - 39. sayfalarında;
“Sanık Doğu Perinçek: ‘Üçünüzün burada bir yargı görevi yapmadığınızı ve örgüt üyesi olduğunuzu (beş altı kelime anlaşılmadı) bu bakımdan çekilmenizi talep edeceğim’”.
…
“Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: ‘Peki reddediyorum (bir kelime anlaşılmadı) reddediyorum (üç dört kelime anlaşılmadı)’”.
…
“Sanık Doğu Perinçek: ‘Hemen gerekçelerini sunacağım. Ayrıca savunma şartları yok, hücrelere atıyorsunuz (1-2 kelime anlaşılamadı)’”
…
“Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: ‘Gereğini yapmıştır (2-3 kelime anlaşılamadı)’”.
…
“Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: ‘Ben istediğim her (5-6 kelime anlaşılamadı)’”.
…
“Sanık Doğu Perinçek: ‘Ben sizin gibi hâkim görmedim (bir iki kelime anlaşılamadı) sizin gibi’”.
“Sanık Doğu Perinçek:’Doğru bunları söyledim ama o zamanki (dört beş kelime anlaşılamadı)’”
“Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu: ‘(dört beş kelime anlaşılamadı) dinleyin, dinleyin’”.
…
“Mahkeme Başkanı: ‘Bir dakika dinleyin (beş altı kelime anlaşılmadı)’”.
“Sanık Doğu Perinçek: ‘(1 kelime anlaşılmadı) okursunuz’”.
…
“Sanık Doğu Perinçek: ‘Hepsi kesin delil bunların (2-3 kelime anlaşılamadı’”
…
denilmektedir.
Görüldüğü gibi “anlaşılamadı” denilen bölümler, suçlama konusu yapılan bölümlerdir.
Bu nedenle, görüntü kayıtlarının ve sözü edilen duruşmada müvekkilin mahkemeye sunduğu konuya ilişkin dilekçenin bir örneğinin celbini ve müvekkilin beyanlarının bir bütünlük içinde değerlendirilmesini talep ediyoruz.
Sözünü ettiğimiz bu kayıtlar, CMK’nun 219. maddesine göre Mahkemece yapılmıştır. Suça kanıt olarak gösterilen duruşma tutanaklarının dayanağıdır. Uyuşmazlık halinde başvurulacak yegâne kaynak, bu ses ve görüntü kayıtlarıdır. Mahkemenin uygulamasına göre bu kayıtların aylar sonra çözümlenerek tutanağa dönüştürüldüğünden tarafımızdan doğruluğunu denetlemek de mümkün olamamaktadır.
Öte yandan, CMK’nun 217. maddesine göre; “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir”. Duruşmaya getirilip tartışılmamış bir kanıta dayanılarak hüküm kurulamaz. Davanın esas kanıtı, tutanaklar değil, bu tutanakların dayanağı olan ses ve görüntü kayıtlarıdır. Bunlar getirtilip incelenmeden karar verilmesi hem CMK’nun 217. maddesine aykırı düşecek, hem de savunma hakkını ortadan kaldıracaktır.
2) Suçlama konusu yapılan sözler, “reddi hâkim” vesilesiyle söylenmiş olup, TCK’nun 128. maddesinde düzenlenen “savunma dokunulmazlığı” kapsamındadır. Anılan maddede;
“Yargı mercileri … nezdinde yapılan … savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez” denilmektedir.
Bu sözlerin söylendiği “Ergenekon Davası”nın yaklaşık 2500 sayfalık İddianamesi ve ekindeki 450’yi aşkın klasörler incelendiğinde de görüleceği gibi, iddia sınırları fazlasıyla aşılmış ve açıkça suç oluşturacak hakaretamiz ifadelere yer verilmiştir. Savcılar, İddianamede yer alan ve her biri hakaret oluşturan gerçeğe aykırı hususların bazılarını, savunmadan sonra “maddi hata” olarak niteleyip düzeltmek zorunda kalmışlardır.
Bütün bunların ötesinde, kanıt olarak dayanılan duruşma tutanağında da görüldüğü gibi, gerek Mahkeme Başkanı ve gerekse Mahkeme Üyesi müvekkile sıkça sataşmada bulunarak tahrik edici bir tutum içine girmişlerdir.
TCK’nun 128. maddesinin başlığı, “İddia ve Savunma Dokunulmazlığı”dır. Bu “dokunulmazlık”tan, iddiada bulunan savcıların, ya da tahrik eden hâkimlerin yararlanması; ancak bu hakaret dolu iddialar ve tahrik edici davranışlara karşı savunma hakkını kullanan sanığın yararlanmaması düşünülemez. Aksi , kamuoyunda da haklı infiallere sebep olan böyle “iddialar”a karşı savunma yapılmasını olanaksız kılar.
Hatta, anılan maddenin gerekçesinde;
“Savunma sınırını aşan…ifadelerin kullanılmasına müsamaha ile bakılabilir. Çünkü bu gibi durumlarda iddia ve savunmanın sınırı genellikle öfke ve gazabın etkisiyle aşılmaktadır. Aslında öfke ve gazap hali, kusurluluğun bir unsuru olan irade yeteneğini etkileyen bir faktördür ve bu durum kişinin işlediği hakaret suçu dolayısıyla kusurunun tespiti bağlamında değerlendirilmelidir” deniliyor.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da şudur:
Uygulanması istenen TCK’nun 125. maddesinde, suç oluşturacak eylem tanımlanırken “somut bir fiil veya olgu isnat etmek”ten söz ediliyor (29.06.2005 tarih ve 5377 sayılı yasa ile maddede yer alan “ya da yakıştırmalarda bulunmak” deyimi metinden çıkarılmıştır). 128. maddede de, “somut isnatlarda bulunmak” deniliyor. Yani kanun koyucunun “savunma dokunulmazlığı” kapsamına almak istediği eylem, TCK’nun 125. maddesinde tanımlanan eylemdir; bu eylemin, “yargı mercileri nezdinde”, “savunma kapsamında” yapılması halinde ceza verilmeyeceği öngörülmüştür.
Konu, Anayasa Mahkemesi’nce de ele alınmış, “savunma dokunulmazlığı”nın mevzuatımızda bu kesinlikle düzenlenmediği zaman ve koşullarda dahi şu şekilde değerlendirilmiştir:
“Gerçekten, iddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada, tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını kaygıya kapılmadan, serbestçe yapmaları gerekir; iddia ve savunma sınırı içinde kalan hareketin suç teşkil etmemesi, olayda hakaret kastının bulunmamasına değil, adaletin tam olarak yerine getirilmesi sebebine dayanır. Bu bakımdan serbestlik, davanın aydınlığa kavuşmasına, diğer deyimle, hakkın meydana çıkmasına yol açma amacına hizmet etmelidir” (Anayasa Mahkemesi; 08.06.1965, E.1963/163, K.1965/36).
TCK’nun 128. maddesinin devamında; “Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir” denilmiş olması, “savunma dokunulmazlığı”na ilişkin bu hükmün somut olayımızda uygulanamayacağı anlamına gelmez.
Nitekim doktrindeki hakim görüş de bu doğrultudadır:
“Hakaret ve sövmenin dava ile ilgili olabilmesi için, davanın mevzuu ile mantıki bir bağlantı arz etmesi icap eder. Bu itibarla, tahkir ile dava arasında bir zorunluluk ilişkisi bulunması, yani hakaret ve sövmede bulunmaksızın savunma hakkının kullanılmasının imkânsız olması şart değildir. Aradan nokta, vaki tahrikin, iddia ve müdafaaya bir suretle hizmet edebilmesidir. Gerçekten İtalyan Yargıtay’ı, bir prensip kararında şöyle demiştir: ‘Tecavüz, gerek müdafaa bakımından, gerekse iddia esaslarını arz etmek veya daha iyi belirtmek bakımından tecavüzde bulunan kimseye bir fayda sağlamadığı takdirde bu hüküm tatbik edilemez” (Sahir Erman; “Hakaret ve Sövme Suçları”, 1989, s. 144).
Müvekkilin sözleri “reddi hâkim” vesilesiyle söylendiğinden buna göre değerlendirilmesi gerekir. Hâkimlere övgüler düzerek reddi hâkim talebinde bulunulamaz. Hâkimlerin siyasal iktidarın talimatları doğrultusunda hareket ettikleri, onlarla aynı yapılanma içinde yer aldıkları, vb. gibi söylemlerde bulunmadan; Abdullah Gül’ün “Savcı bulun, delillendirin”, Tayyip Erdoğan’ın “ben bu davanın savcısıyım” dediğini belirtmeden nasıl reddi hâkim talebinde bulunulacaktır? Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun değerlendirmesi de böyledir. Olayımıza da ışık tutan bir kararında şöyle denilmektedir:
“Hakaret teşkil eden sözlerin müdafaa için söylenmesi kâfi olup, işbu sözlerin müdafaaya Salih olup olmadığını tetkike mahkemelerin salahiyeti bulunmamasına… binaen, verilen beraat kararı usul ve kanuna uygun olup, bozma sebebi yerinde görülmemiş olduğu beyanıyla eski hükümde ısrarı kapsayan…hüküm usul ve kanuna uygun bulunduğundan tasdikine oybirliğiyle karar verildi”. (Yarg. CGK, 29.05.1950, 4-177/157).
3) İddianamede de belirtildiği gibi; aynı konuşma içinde müvekkilin “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e karşı sarf ettiği sözlere ilişkin eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 299. maddesi kapsamında olduğu ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca bu suçtan kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlı olması nedeni ile dosya tefrik edilerek” Adalet Bakanlığı’na gönderilmiştir.
Bunun sonucunu bilmiyoruz.
Oysa, TCK’nun “Zincirleme Suç”un düzenlendiği 43. maddesinin 2. fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda”, “bir cezaya hükmedileceği” öngörülmüştür.
Keza, “Fikri İçtima”ya ilişkin 44. maddeye göre de; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi”, ayrı ayrı cezalandırılmaz; “bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçan dolayı cezalandırılır”.
Müvekkil, gerek Recep Tayyip Erdoğan, gerek mahkeme heyeti ve gerekse Abdullah Gül hakkındaki sözleri aynı konuşma içinde söylemiştir. Dolayısıyla, tek bir fiil kabul edilmek ona karar verilmek zorundadır.
Bu nedenle, Abdullah Gül hakkındaki sözler nedeniyle Adalet Bakanlığı’nca izin verilip verilmediği araştırılmalı, izin verilmiş ise aynı fiil kapsamında aynı dava içinde değerlendirilmelidir.
Sonuç ve İstem : Açıklanan nedenlerle;
1. Dava konusu konuşmaların yapıldığı duruşmanın görüntü kayıtlarının ve sözü edilen duruşmada müvekkilin mahkemeye sunduğu konuya ilişkin dilekçenin bir örneğinin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden celbini ve müvekkilin beyanlarının bir bütünlük içinde değerlendirilmesini;
2. Aynı konuşma içinde yer alan Abdullah Gül hakkındaki sözler nedeniyle Adalet Bakanlığı’nca izin verilip verilmediğinin araştırılmasını, izin verilmiş ise aynı fiil kapsamında aynı dava içinde değerlendirilmesini;
3. Müvekkilin konuşması TCK’nun 128. maddesine göre “savunma dokunulmazlığı” kapsamında kaldığından ve ceza verilemeyeceğinden beraatına hükmedilmesini; vekaleten ve saygı ile talep ediyoruz. 02.03.2012
Doğu Perinçek vekilleri:
Av. Hasan Basri Özbey
Av. Mehmet Cengiz
Av. Nusret Senem
Av. Mehmet N. Aytekin
Av. Ceyhan Mumcu
Av. Ayşegül Şahin
Av. Cemil Türk
Av. Ümit Güney
Av. Cihan Öztugay
Av. Baran Gündüz
Av. Ümit Kaplan
Av. Fırat Kayaönü
Av. İbrahim Erdoğan
Av. Gülcihan Karakoç
Av.Altan Tüfekçi