Rusya’nın önde gelen haftalık dergilerinden Odnako, 15 Mart 2010 tarihli sayısında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile son dönem yapılan tutuklamalar üzerine yaptığı röportajı yayınladı.
Aleksandr Terentyev’in imzasını taşıyan röportaj, “ABD Atatürk’ün Mirasını Yok Etmek İstiyor/Türk Generalleri ABD’nin Kontrolünden Çıkıyor ve Yüzünü Avrasya’ya Dönüyor” başlık ve altbaşlığı ile duyuruldu.
Dergide ayrıca Terentyev’in ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin sözde Ermeni soykırımı yasa tasarısını kabul etmesi ve Türkiye’deki son gelişmeleri ele aldığı “Babı Ali’nin Mirasçıları/Türkiye ABD’nin Etkisinden Kurtuluyor” başlıklı bir yazısı da basıldı.
50 bin tiraja sahip derginin genel yayın yönetmenliğini ülkenin en popüler yazar ve yorumcularından Mihail Leontyev yapıyor. Leontyev, ayrıca Rus devlet televizyonu birinci kanalında haftaiçi her gün anahaber bülteninden sonra “Odnako” isimli programda gündemi yorumluyor.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Odnako dergisinin sorularına verdiği cevapları ve derginin ilgili sayfalarını aşağıda dikkatinize sunuyoruz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in Odnako dergisinin sorularına verdiği cevapları ve derginin ilgili sayfalarını aşağıda dikkatinize sunuyoruz.
- İktidardaki AKP, güçlü bir ideolojiye sahip ve halka dayanan çok geniş bir cepheye karşı cadı avı yürütüyor. Bu uygulama, kendisine meydan okuyabilecek her siyasal gücü düşman olarak gördüğünü düşündürüyor. İktidar, hangi güce dayanarak böyle geniş bir düşman cephesi belirleyebiliyor?
DOĞU PERİNÇEK: Vurulacak hedefi, AKP değil ABD belirliyor. Tayyip Erdoğanların silahlı gücü, ABD Ordusudur. Yürütülen Ergenekon, Kafes, Poyraz, Balyoz gibi operasyonlarda hedefi belirleyen, öncelikle Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi değil, ABD’dir. Abdullah Gül’ün sır arkadaşı cemaat gazetecisi Fehmi Koru, Ergenekon operasyonundaki kritik hamlenin 5 Kasım 2007 günü Oval Ofiste Bush’un Tayyip Erdoğan’a verdiği talimatla başladığını açık açık söyledi ve yazdı. Cadı avının kumanda merkezi, ABD’den 2008 Şubatında Ankara’ya yollanan 35 kişilik heyettir. CIA ve Pentagon kurmayları, Ankara’da Yıldız semtinde bulunan Emniyet İstihbarat Dairesi Merkezi’ne yerleşmiştir ve operasyonu doğrudan yönetmektedir.
ABD, Türkiye’yi Türk ordusu olmadan denetleyemez; ayrıca Ortadoğu’daki planlarını da Türk Ordusu olmadan uygulayamaz. O planlar, polis içindeki Fethullahçı örgütlenmeyle ve Türk Ordusuna rağmen uygulanamaz. O nedenle ABD’nin yaptığı iş, Türk Ordusu’nu döverek uslandırmak ve bölmektir. ABD, Türk Ordusu’nun 1990 sonrasındaki direncini, cepheden taaruzla kırma planına geçmiştir. Orduyu bu yoldan Kemalist birikimi tasfiye ederek denetim altına alabileceğini sanıyor. Çünkü 1991'de ABD Ordusu gelip Irak’ı böldükten sonra, Türk Ordusu, cephesini ABD’ye dönmeye başladı.
ABD’nin Foreign Reports, Foreign Affairs, Meditarrenian Quarterly, Joint Forces Quarterly gibi “Derin Devlet” organları, 1990’lı yıllarda Türk generallerinin hizadan çıktıklarını ve Türkiye’de Kemalist güçlerin ve Ordunun Avrasya’ya yöneldiğini yazdılar. ABD, 1993 yılı 17 Şubat günü birkaç yıl sonra Genelkurmay Başkanı olacak Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’i uçak kazası süsü vererek katletti. TSK, buna 1995 Martında Çelik Harekâtı’yla cevap verdi. Türk askeri, ABD egemenlik alanındaki Kuzey Irak’a çok kapsamlı bir operasyon yaptı. Arkasından 1996 Eylül ayında Türk Ordusu ile Saddam Hüseyin hükümetinin Barzani’yi de yanlarına çekerek uyguladıkları harekât var. ABD 3000 kişilik “CIA Peşmergesini” Guam adasına götürmek zorunda kaldı. Bu olay, “CIA yetkilileri tarafından Vietnam sonrasındaki en büyük yenilgi” olarak değerlendirildi.
- Size göre Amerika, niçin Türk islamcılarının üzerine oynuyor?
PERİNÇEK: Amerika, Türkiye’nin güçlü bir ulusal devlete sahip olmasını istemiyor. O yüzden irticai ve bölücü güçleri destekliyor. Bu sebeple “Derin devlet” dediğiniz Gladyo’nun operasyon merkezine, Fethullahçı polis örgütlenmesi yerleştirildi. Tayyip Erdoğan, 2004 yılından bu yana bizim saptadığımız 33 yerde, “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olduğunu” söylemiştir. Bu konuşmalarında, “Kendisine bu görevin verildiğini, Diyarbakır’ı ABD projesi kapsamında merkez yapacaklarını” belirtmiştir. Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü, yani ABD’nin Irak’ı işgal girişimi sırasında, “ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara’da 2 sayfa 9 maddelik bir gizli anlaşma yaptığını” ağzından kaçırmıştır. Kürt, Ermeni, Kıbrıs açılımlarının hepsi, bu anlaşmadan kaynaklanmaktadır. Yedi yıl içinde, bu anlaşmanın maddeleri bir bir uygulandı. O plan hedefine ulaşırsa, Türkiye kalmaz; parçalanır. Devlet ve ordu bir tür tasfiyeye uğrar. Yugoslavya benzeri bir sürecin son sahneleri yaşanır. Ancak ABD’inin Büyük Ortadoğu Projesi’ni sonuna götürebilecek gücü yoktur. ABD’nin ayağı kaydığı gün, o karanlık proje de yerle bir olacaklardır. Süreç, oraya gitmektedir. Tito, 1974 yılındaki Yugoslavya milli bayramında, gelecekteki emperyalist saldırının Yugoslavya’yı parçalayabilse dahi, Kemalist Türkiye’den geri döneceğini belirtmiş.
Tayyip Erdoğan’ın yakını Cüneyt Zapsu, ABD’ye giderek, “Tayyip Erdoğan’ı deliğe süpürmeyin, kullanın” diye ricada bulunmuştur. Bu yönetimin Ergenekon operasyonunu yapacak yerli gücü yoktur: Bu hükümetin silahlı kuvveti, Irak’ı işgal eden ABD Ordusu, Doğu Akdeniz’deki ABD 6. Filosu ve ABD’nin Türkiye üzerindeki ekonomik tehdididir. Bu olguları saptamadan, yaşanan süreç anlaşılamaz. ABD, Türkiye’nin millî devletini düşman olarak görmektedir ve bu amaçla irticayı ve bölücülüğü cepheye sürmektedir.
- Birçok gözlemci ve uzman, ordunun tepkisizliğine işaret ederek, iktidar ile Genelkurmay arasında gizli bir anlaşma olduğunu söylüyor. Bu mümkün mü?
PERİNÇEK: Genelkurmay Başkanı, yürütülen operasyonun hem içinde ve kenarındadır; hem dışında pusuda beklemektedir. Türk Ordusu, bu operasyonun ABD tarafından yapıldığını biliyor elbette. Üstü kapalı söylüyor da. Zaten bunu bilmeyen yok. Genelkurmay Başkanlığı, yabancı bir devletin kendisine kendi ülkesinde operasyon yapmasına izin vererek tarihe geçmiştir. Türk Ordusu gibi büyük bir ordunun buna katlanması tahlile değer ve olay biraz da, Sovyetler Birliği’nin “barışçı” yoldan parçalanmasına benzemektedir. Koskoca Kızıl Ordu, tek bir tüfek patlatmadan bu parçalanmayı sineye çekmek zorunda kalmıştı. Komuta kademesinin darbeci suçlamasından korkması ABD’nin ve AKP’nin kozunu oluşturmaktadır. Ancak Genelkurmay’ın bu tertibin kenarında dururken, aynı zamanda başarısızlığın pususunda yattığını da görmek gerekir. Komuta kademesi, AKP’nin ekonomik kriz karşısında baş aşağı gidişinin kritik anını beklemektedir. Bununla birlikte Kemalist devrimcilik, en üst rütbeli komutanlar arasında NATO sürecinde önemli ölçüde yıkıma uğramıştır. Dört yıldızlıların çoğunun ceplerindeki “kozmik plan”, kazasız belasız emekliye ayrılıp Fenerbahçe Orduevi lojmanlarındaki istirahat mevzilerine yerleşmektir. Ancak Ordu içinde Atatürk Devrimi’nin ve bölücülüğe karşı sıcak mücadelenin yarattığı yurtsever ve halkçı birikimi herkes hesaba katmak zorundadır.
- İçteki siyasal kriz ve ekonomik sorunlar göz önünde tutulduğunda, AKP’nin 2011 seçimindeki şansı nedir?
PERİNÇEK: AKP’nin seçimleri kaybedeceği kesindir. Artık Türkiye için önemli olan kimin kaybedeceğinden çok kimin kazanacağıdır. ABD, arkada kalan süreçte yıkılan işbirlikçi iktidarın yerine yenisini koyabilmiştir. ABD programları, 1980’den bu yana, askeri rejim dahil, ANAP, DYP, SHP, DSP, kısmen MHP ve şimdi AKP; kaç iktidar eskitti. Bugün ABD’nin bir AKP-MHP koalisyonu hazırladığı yönünde işaretler var. Türkiye’yi bölme işini Amerikano “Milliyetçi”lere yaptırmak, akıllı bir plan değil mi? MHP lideri, örgütlü olarak tam denetim altındadır ve 2002 yılındaki ABD darbesinin baş rol oyuncularındandır. O zamanki Ecevit hükümetini ABD’nin Irak savaşı takvimine göre devirip yerine Tayyip Erdoğan iktidarını getiren darbede çok kritik bir görev yapmıştır. Bağlantıları gereği yine yapar.
- Peki Türkiye’de Amerika’dan bağımsız politika yürütebilecek bir iktidar kurulabilir mi?
PERİNÇEK: Türkiye’de yurtsever güçler, ancak ordu-millet beraberliğini sağlayıp bir halk devrimiyle iktidara gelebilir. Yargı organı, özellikle Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay (Yüksek İdare Mahkemesi) ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) gibi yüksek yargı kurumları, bugün Kemalist Cumhuriyet’in son kalelerini savunmaktadırlar. Emekçi hareketi yanında, unutulmasın Türkiye’de 2007 baharında milyonlarca yurttaşın katıldığı Cumhuriyet miting ve yürüyüşleri oldu. Ankara’da 1,5 milyon, İstanbul’da 3 milyon, İzmir’de 2 milyon ve Diyarbakır dahil diğer kentlerimizde yüzbinlerce yurttaş, Kemalist Çumhuriyeti savunmak için yürüdü. Dünya tarihinin en büyük kitle hareketlerinden biri daha üç yıl önce yaşandı. Bugün ulusal cumhuriyet hareketi ile emekçi hareketi birleşmektedir. AKP’nin sonu gözükmüştür. Atlantik’te boğulan Türkiye Avrasya’da ayağa kalkacaktır. Türkiye, bu yıkıma Kemalist Devrim’ini yenileyerek, bağımsız, halkçı, kamucu bir rotaya girerek ve Avrasya’daki başıdik konumuna kavuşarak çıkacaktır.
- Bununla bağlantılı olarak Rusya ile Türkiye’nin geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz?
PERİNÇEK: Türkiye ile Rusya’nın özgürleşme ve aydınlanma süreçleri arasındaki tarihsel bağlantıya, Rus kamuoyunun dikkatini çekmek istiyorum. Rusya’nın 1905 Devrimi’ni Türkiye’nin 1908 Gençtürk Devrimi izlemişti. Türkiye’nin 1915 yılında İngiliz ve Fransız donanmalarına ve kara kuvvetlerine Çanakkale’de geçit vermeyişi, Rus Çarlığının yıkılması koşullarını yarattı. 1917 Ekim Devrimi olunca, Türkiye’yi parçalama anlaşması yapan İngiliz-Fransız-Rus emperyalist üçlüsü dağıldı ve Lenin’in Devrimci Rusyası kuruldu. Böylece Türk Devrimi sağlam bir cephe gerisine kavuştu. Bu koşullarda Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı ve Kemalist Devrim oldu. Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi el ele verdiler. 1929’da Rusya’da başlayan kolektifleştirme dalgasına Türkiye’nin 1930’daki devletçi ve halkçı atılımı eşlik etti. 1930’ların dünyasında en hızlı gelişen ve plan yapan iki ülke, Sovyetler Birliği ve Atatürk Türkiyesi idi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra süreç tersine döndü. Türkiye Atlantik ittifakına bağlanıp Kemalist Devrim’in yıkımı başlayınca, Sovyetler Birliği’nde de Kruşçev-Brejnevlerin sosyalizmden geri dönüş süreci istim aldı. Türk ve Rus devrimlerinin yükselişlerinde de yıkımlarında da bir kader ortaklığı görülüyor. Bu, doğaldır. Çünkü bu iki ülke, eski imparatorluk birikimine ve devrim birikimine sahiplerdir. Toplumsal ekonomik yapılarıyla kapitalizmin önde giden ülkeleri arasında olmadılar, ancak kapitalizmi aşacak dinamiklere sahipler. Ülkelerimiz, insan kaynakları, kültürel birikimleri ve Asyalı gelenekleriyle birbirine çok benzer. Rusya ve Türkiye, bu özellikleriyle, insanlığın çöken Batının hegemonyasından kurtulmasında ve Asya’dan yükselen yeni uygarlığın inşasında öncü roller oynayacaklardır. 21. yüzyılın Avrasya uygarlığı, halkçı, kamucu, aydınlanmacı olacaktır.
Perinçek ile röportaj --18 Mart 2010-- from dperincekinfo on Vimeo.