Dış politikada iflas

Ermenistan Anayasa Mahkemesi, geçen hafta içinde Türkiye ile üzerinde anlaşmaya varılan protokolü onayladı. Onayladıktan bir hafta sonra ise gerekçeyi açıkladı.
Bu “Gerekçe”, AKP’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü faaliyetin üzerindeki örtüyü kaldırmıştır....

Tarih:

Ermenistan Anayasa Mahkemesi, geçen hafta içinde Türkiye ile üzerinde anlaşmaya varılan protokolü onayladı. Onayladıktan bir hafta sonra ise gerekçeyi açıkladı.
Bu “Gerekçe”, AKP’nin Türkiye’ye karşı yürüttüğü faaliyetin üzerindeki örtüyü kaldırmıştır.
Şimdi AKP Hükümeti, Ermenistan’ın “oyunbozanlık” yaptığını iddia ediyor.
Oysa ortada oyunbozanlık yapan yok. Protokoller imzalandığı zaman, bu imzanın ne anlama geldiği, bu ülkenin yurtsever devrimcileri tarafından tam bir isabetle açıklanmıştı.
O zaman yapılan açıklamalar hatırlanacak olursa, imzalanan Protokol’ün;
1. 1915 yılında meydana gelen olayların “soykırım” olarak kabul edildiği,
2. Kars ve Gümrü anlaşmalarının geçersiz sayıldığı, dolaysıyla Türkiye’nin sınırlarının tartışmaya açıldığı ve,
3. Ermenistan’ın Karabağ başta olmak üzere Azeri toprakları üzerindeki fiili işgalinin kabul edilmesi anlamına geldiğini belirtmiştik.
AKP Hükümeti, bütün bu gerçeklerin dile getirilmesiyle yükselen tepkiler üzerine geri adım atmıştı ve Ermenistan’ın, Azeri toprakları üzerindeki fiili işgali konusunda somut bir ilerleme kaydedilmeden sınırların açılmayacağını açıklamak zorunda kalmıştı.
Ama Ermenistan, Anayasa Mahkemesi’nin açıkladığı gerekçeli kararla, AKP’nin ikiyüzlülüğünü gözler önüne sermiştir.

İFLAS
Yukarda değindiğimiz üç madde ile ilgili olarak Ermenistan Anayasa Mahkemesi Gerekçeli Kararı’nda son derece net ifadeler kullanmıştır.
Birinci olarak, 1915 yılında cereyan eden olayların “soykırım” olduğu konusunda hiçbir tartışmanın kabul edilmeyeceği ilan edilmiştir. Ve “soykırımın” kabul edilmesininin, “ilişkilerin normalleştirilmesinin ve sınırın açılmasının ön şartı olduğu” belirtilmiştir.
İkinci olarak Mahkeme, Ermenistan Cumhuriyeti’nin kabul etmediği hiçbir uluslararası anlaşmanın geçerli olamadığını söyleyerek, 1920 ve 1921 yıllarında imzalanan Gümrü, Moskova ve Kars anlaşmalarının geçersiz olduğunu ilan etmiştir.
Kısacası Ermenistan böylece, Türkiye ile olan sınırlarını tanımadığını ilan etmektedir.
Karabağ konusunun ise, bilindiği üzere tartışma konusu yapılamayacağı, bizzat Ermenistan yönetimi tarafından daha önceden her vesileyle ilan edilmişti.
Bütün bu gelişmeler AKP’nin izlediği dış politikanın iflasını göstermektedir.
AKP, Amerikan politikaları doğrultusunda bir “Ermeni açılımı” yaptı. Ama bu açılım Türkiye’nin gerçekleri ile yüzyüze gelince “iflas” etti.
Evdeki hesap çarşıya uymadı.
Şimdi Ermenistan Anayasa mahkemesi, AKP ile üzerinde anlaşmaya vardıkları Protokol’e uygun olarak elde ettiği “kazanımları”, altını çizerek ilan etmektedir.
AKP ise, Milletten yükselen tepkilerden sonra, imzaladığı protokolün arkasında duramamaktadır.
Kısacası sözünde durmayan Ermenistan değil, AKP’dir.

AÇILIMLARIN SONU
AKP iktidarının hemen her konudaki pratiği, “Ermeni açılımı”ndaki iflasa benzer örneklerle doludur.
AKP, Temmuz ayında “Kürt açılımını” başlattı. Aradan sadece altı ay geçti ve Türkiye bugün etnik boğazlaşmanın eşiğinde bulunuyor.
“Kıbrıs açılımının” geldiği yer ise, Mehmet Ali Talat’ın yeniden seçilmesi için Rum oylarından medet umma noktasıdır.
“Alevi açılımı”, Türkiye’nin; bir “şeyhler, dervişler, çelebiler, müritler ve mensuplar” ülkesine dönüştürmenin örtüsü haline dönüşmüştür.
“Ekonomik açılım” üzerine ise çok söz söylemeye gerek yok. Tam 38 gündür Ankara sokaklarında ölümüne direnen Tekel işçilerinin hali, bu “açılımın” halk açısından ne ifade ettiğini tartışma götürmez bir şekilde gösteriyor.

KİMİN BAŞARISI?
Neden böyledir?
Çünkü AKP iktidarı, Türkiye’ye ait olan bir iktidar değil.
Tayip Erdoğan tespit edebildiğimiz kadarıyla tam 33 yerde, Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesinde eşbaşkan olduğunu ve bir “görevi yerine getirdiğini” kameralar karşısında söyledi.
Elbette Erdoğan’a, “yerine getirdiği görevi” o projenin sahibi olan ülke verdi.
Yani Erdoğan, Amerika’nın “proje görevlisi” olmaktadır.
Başka bir ülke adına görev üstlenenlerin kendi ülkelerinin çıkarlarını savunamayacakları açıktır.
Elbette ki bu durumda giriştikleri her işte, kendi ülkeleri açısından “iflas” yaşamaları kaçınılmazdır.
Herhangi bir gelişmeyi “iflas” veya “başarı” olarak değerlendirmek, olaya nereden baktığınıza bağlıdır.
Türkiye açısından “iflas” olarak değerlendireceğimiz durum, Erdoğan’a “görevi” veren ülke açısından kesinlikle “başarıdır”.
Örneğin 6 ay içinde Kürt açılımında etnik boğazlaşmanın eşiğine gelmek, Türkiye açısından iflastır ama konuya Amerika açısından bakıldığında ise bir “başarı”dan söz etmek yanlış değildir.
Aynı şekilde Ermenistan ile ilişkiler konusunda da bir yıllık “açılım” politikasının sonucunda, Kurtuluş Savaşının kazanımlarını tartışma konusu yapan bir Türkiye manzarası, Lozan Antlaşmasına imza koymamış olan Amerika açısından bir başarıdır.
mbgultekin@ip.org.tr