Yerel seçimlere dört ay kaldı. Bir açıdan bakarsanız fazla bir zaman yok. Dört ay sonrası yarın sayılır.
Ama bir başka açıdan bakarsanız, önümüzde başarılması gereken görevler açısından yeterli bir zaman bulunmaktadır.
Başarılması gereken görev; Batı Destekli İrtica ve Batı Destekli Bölücülük belalarından Türkiye’nin kurtulması için milli kuvvetleri bir araya getirmektir.
Bütün seçim çevrelerinde Milli Partilerin tek bir aday etrafında birleşerek seçime katılmaları temel ihtiyaçtır.
2004 seçimleri öncesinde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Baykal, Ecevit ve Karayalçın’a birer mektup göndererek durumu tahlil etmiş ve eğer güçbirliği olmazsa, 29 Mart sabahı ülkemizin Batı Destekli İrtica ile Batı Destekli Bölücülük arasında fiilen bölüneceği bir tablo ile karşılaşacağımızı belirtmişti.
Güçbirliği’nin nasıl olacağı, tek aday etrafında nasıl birleşileceği konusunda da objektif ve somut bir öneri sunulmuştu:
Seçim çevresinde belediye başkanlığı, Güçbirliği yapacak Partilerden birindeyse, o Parti aday gösterecek, diğer Partiler onu destekleyecekti. Belediye’nin İrticacılar veya Bölücülerin elinde olduğu yerlerde ise, bir önceki seçimde o seçim çevresinde en çok oyu alan Parti aday gösterecek, diğer Partiler o Partiyi destekleyecekti.’
Bu öneri karşılık bulmadı.
Sayın Ecevit o zaman yaptığımız ziyarette Sayın Perinçek’i dinlemiş ve “Haklısınız ama bu çağrınız karşılık bulmaz. Türkiye dibe vurmadan Güçbirliği olmaz. Türkiye dibe vuracak ve çıkış ondan sonra başlayacak demişti.”
Ecevit haklı çıktı.
“DİBE VURMA”YA BEŞ KALA
Şimdi aradan beş yıl geçti. Türkiye’nin şimdiki tablosu dibe vurmuş bir ülkenin tablosu mudur? Elbette değil.
Ama 2004 seçimleri ile kıyasladığımız zaman ülke ve millet olarak ödeyeceğimiz faturanın çok daha ağırlaştığı inkâr edilemez bir gerçektir.
Toplam borç yükümüz 500 milyar doları buldu. Bunun 150 milyar doları ise özel sektörün yabancılara olan borcu.
Aydınlık Dergisi şimdi piyasada olan sayısında yayınladığı, ekonomist Bartu Soral’la “Kelepir fiyatına Fabrikalar” başlıklı söyleşişinde, içinde bulunduğumuz durumu çarpıcı örneklerle anlatıyor.
Daha krizin başlarındayız. Ama şimdiden onlarca fabrika kapandı. Onbinlerce insan işsiz kaldı.
Karakollarımız basılıyor. İktidar, Aktütün Karakol baskınının hemen ardından, baskını gerçekleştirenlere ev sahipliği yapanların ayağına gidiyor. Amerika, yıllardan beri yaptığı dayatmayı, Karakol baskınının hemen ardından Türkiye’ye kabul ettiriyor.
Batı destekli bölücülük, Türkiye’nin şehirlerinde ve kasabalarında kalkışma provaları yapıyor pervasızca.
İnsanlarımız kendilerini Türk milletinin bir parçası olarak ifade etmek yerine, her geçen gün daha fazla Alevi, Sünni, Kürt, Zaza, Çerkez, Laz, gürcü, Arap vb olarak niteliyorlar. Millet çözülüyor.
Haçlı İrtica; devletin bütün organlarını, üniversiteleri vb. adım adım ele geçiriyor. Milli Devlet dağılıyor.
Kritik bir aşamadayız. Önümüzdeki yerel seçimde Milli Partiler bir araya gelmezse ve yerel yönetimlerimiz yeniden Haçlı İrtica ile Bölücülük arasında parsellenirse, işte o zaman Türkiye, Ecevit’in 2004 seçimleri öncesinde bahsettiği “dibe vurma”yı görecektir.
“Dibe vurma”nın ne anlama geldiğini bu millet 20. yüzyılın başında yaşayarak ve ağır bedeller ödeyerek gördü.
Şimdi yeniden o bedeli mi ödeyeceğiz?
TARİHİ VEBAL
Aslında 2004 yılı ile kıyaslandığında durum bugün oldukça elverişlidir.
Her şeyden önce, Türkiye’deki bütün olumsuz gelişmelerin arkasındaki güç, yani Amerika kaybetmektedir. Her bakımdan kaybetmektedir. Askeri, ekonomik vb.
Oysa 2004 yerel seçimleri öncesinde daha Irak’a gireli bir yıl olmuştu. Zafer sarhoşluğu içindeydi. Amerika da, işbirlikçileri de bütün Ortadoğu ve Orta Asya’nın yeniden düzenleneceğine olan inançlarını henüz kaybetmemişlerdi.
Ekonomide de işler görünüşte yolunda gidiyordu. Sanal ekonomi genişlemeye devam ediyordu.
Kısacası o günün koşulları, ABD şemsiyesi altındaki irtica ve bölücülüğün lehindeydi. Gene de milli güçlerin birliği o zaman da kazanabilirdi. Çünkü milletimizin yüzde doksanı Amerika’ya karşıdır.
Milli güçlerin dağınıklığı Amerikancıların şansı oldu.
Bugün ise durum daha da farklıdır. Amerika’nın kaybetmesinin yanı sıra AKP de inişe geçmiştir. Ekonomik kriz, yolsuzluklar ve dolu dizgin kanunsuzluklar AKP’yi vurmaktadır.
Öte yandan Güçbirliği talebi beş yıl öncesine göre çok daha güçlüdür.
Sorumluluk en başta CHP’ye düşmektedir. Ana muhalefet Partisi ve Milli Partiler içinde en büyük Parti olarak CHP’nin, tüm milli güçleri kucaklayacak bir açılım yapması gerekir.
İşçi Partisi, Güçbirliği için üzerine düşen her türlü görevi yapmaya hazır olduğunu ilan etti.
CHP bir adım attıktan sonra diğer Partileri de bu Güçbirliğinin içine katmak kolay olacaktır.
Vatana ve millete karşı her yurtseverin tarihi sorumluluğu, Güçbirliğini gerçekleştirmek yolunda adım atmayı gerektiriyor.
Aksi tutum, hiç kimsenin altından kalkamayacağı bir tarihi vebal olacaktır.
mbgultekin@i.org.tr