İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, Türk Miileti tanımlaması ve İP'nin bu konulardaki siyaset ve programlarını ele aldığı yazısını aşağıda sunuyoruz.
Atatürk’ün Türk milleti tanımını 30 yılı aşkın bir süredir savunuyoruz. 1970’lerdeki yargılamalarda başlar bu mücadelemiz. Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek, Orta Asya Uygarlığı, Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası, Anayasa ve Partiler Rejimi, Türk Ordusu’nda Strateji Sorunu başlıklı kitaplarımda ayrıntısıyla işledim. İşçi Partisi’nin Milli Hükümet Programı’nın 5. maddesi, bu tanımı bir Anayasa ilkesi olarak halkımıza sunmuştur. Yine İşçi Partisi’nin Kürt sorununa çözüm olarak düzenlenen Yurtta Barış Ortadoğu’da Barış Programı’nın 1. maddesi de bu tanımı içerir.
Bu konudaki mücadelemiz 1999 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın da dikkatini çekmiş ve bizden belgeleri istemişlerdir. Daha sonra Atatürk’ün formülü kışlaların alınlıklarına yazılmıştır.
Aydınlık’ın 12 Aralık 1999 tarihli sayısında yayınlanan başyazıyı, 30 yıllık mücadelenin özlü ifadesi olarak buraya aynen alıyoruz.
Atatürk, birinci basımı 1930 yılında yapılan“Vatandaş İçin Medenî Bilgiler” (Yurt Bilgisi notları) kitabında milletimizi şöyle tanımlamıştır:
“Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”1
Ne yazık ki, Atatürk’ün bu millet tanımı, bugün bazı resmi yayınlarda değiştirilerek aktarılmaktadır. Örneğin TC Kültür Bakanlığı’nın Ekim 1999’da yayımladığı “Kurtuluş Kuruluş Cumhuriyet” adlı kitabında, “Türkiye halkı” kavramı, “Türk halkı” diye değiştirilmiştir.
ETNİK DEĞİL SİYASAL TANIM
Atatürk, bu tanımının temelinde yatan kavrayışı, 1926 yılında “Millet ve Milliyetler Prensibi” üzerine yazdığı notlarda belirtmişti. Orada “millet” kelimesi ile “kavim” kelimesinin karıştırıldığını saptadıktan sonra şöyle der:
“Millet kelimesiyle siyasî kuruluş anlaşılır. Kavim ‘peuple’ kelimesi ise her şeyden önce kök bağını ve ırkı hatırlatır.”2
Atatürk, bu notlarının devamında, milleti devletin yarattığını, milletin tarihsel bir kategori olduğunu, milliyetler prensibinin Fransız Devrimi’yle ortaya çıktığını, milletlerin farklı kavimleri özümleyerek oluştuğunu da belirler.
Milleti siyasal bağla tanımlayan anlayış, CHP 1931 yılı Programının 2. maddesine de konmuştur:
“Millet, dil, kültür ve mefkûre (ülkü) birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasî ve toplumsal heyettir.”3
NE KADAR DEVRİM O KADAR MİLLET
Atatürk, milletin devrimle oluştuğunu saptıyor. “Türkiye Cumhuriyetini kurma” eylemi bir devrimdir. Türkiye halkı bu devrimi gerçekleştirirken, kendisini de millet haline getirmiştir. Cumhuriyet kuruculuğu, milletin siyasal unsurudur.
Milletin devrimle oluşması, bize özgü değildir. Bütün milletler, Ortaçağ ilişkilerini tasfiye eden demokratik devrimlerin ürünüdür. Milletleşmekte geciken halklar, millet olabilmek için emperyalizmi de yenmek zorundadırlar
Fransız Devrimi’nin ve Türk Devrimi’nin simgelediği her iki milletleşme dalgası da, devrimci devletlerin önderliğinde olmuştur. Ulus devlet, halkı millet haline getiren sürecin hem ürünü hem de motorudur. Bu nedenle değerli bilim adamımız Hikmet Gökalp’in “Devlet-ulus” kavramı, çağlarında modelyaratan devrimci Fransa ve devrimci Türkiye için özellikle geçerlidir. 4
Halk, “devlet-ulus” haline gelerek milletleşir. Emperyalizmden kopuş ve Ortaçağ ilişkilerinin tasfiyesi ne kadar köklü bir devrimle gerçekleşmiş ise, milletleşme de o kadar hızlı ve güçlü olmuştur. Çeşitli kavimler, yaşadıkları ortak devrimin kapsamı ve derinliği ölçüsünde birbiriyle kaynaşmış ve tek bir millete dönüşmüşlerdir.
MİLLETİN HAMURU: TÜRKİYE HALKI
Milletin maddesi, yani hamuru Türkiye halkı’dır. Atatürk, “Türkiye halkı”nın milleti oluşturduğunu belirliyor. Atatürk’ün, 1930 yılında, milleti oluşturan insan unsurunu “Türk halkı” olarak değil, Türkiye halkı olarak, yani belli bir coğrafya üzerinde yaşayan bütün halk olarak tanımlaması anlamlıdır. Burada millet, etnik kökene göre değil, ortak vatana ve ortak kültüre göre tanımlanmaktadır.
Bizim milletimiz de, bütün büyük milletler gibi farklı kavimlerin (ırkların) karışmasından ve özümlenmesinden oluşmuştur.
7Bugün Kürtlerimiz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak yanında, farklı bir etnik kökenden geldiklerini de biliyorlar. Bu farklı köken, zorla değiştirilemeyecek, ancak doğal kaynaşma sürecinde gittikçe önemini kaybedecektir. Kökleri ne olursa olsun, Türkler ve Kürtler, yüzyıllar, hatta bin yıllar boyunca birbirlerine karışmışlardır. Bu kaynaşma, ortak vatanları ve birlikte kurdukları cumhuriyet temelinde devam etmektedir.
KAVİMLERİN KARIŞMASI VE KÜLTÜR YARATMAK
Boğazköy kazılarını da yönetmiş olan ünlü Alman arkeologuHugo Winckler’in de belirttiği gibi, kültür yaratmış milletler, ırk bakımından asla saf değillerdir, aksine kültür her çağda hep çeşitli ırkların şu veya bu ölçüde karışmalarının ürünü olmuştur. 5 (Kuşkusuz burada “kültür yaratma”yı, köklü ve zengin kültür olarak anlıyoruz. Çünkü kültürü olmayan bir toplum yoktur.) Dolayısıyla Türk ırkçılığı, Türklerin zengin ve etkili kültür yaratan bir millet olmadığı iddiasını da kendiliğinden içermektedir. Bu tezin batı merkezli olduğunu biliyoruz. Oysa tarihsel gerçekler öyle değildir.
Atatürk, millet tanımından da anlaşılacağı üzere, milletimizin kaynağını yalnız Orta Asya’da görmemiş, Anadolu uygarlık mirasına dayandırmıştır. O kadar ki, kurulan bankalara bile, Etibank, Sümerbank gibi adlar vererek, millî tarihin beslenme kaynaklarını eski Anadolu ve Mezepotamya’daki köklerine kadar uzatmıştır. Bu doğrudur ve gerçeğe uygundur. Çünkü bugün Ön Asya’da yaşayan Türk milleti, Orta Asya’dan gelen göç dalgaları ile bölgemiz halklarının bir karışımından oluşmaktadır. Milletimizi oluşturan kavimler, Orta Asya ve Anadolu dışında Mezopotamya, Balkan ve Kafkas kökenlidir.
Kaldı ki, Orta Asya’daki Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Tatarlar, Özbekler, Kazaklar, Oğuzlar vb de ırksal köken olarak saf değillerdi; çeşitli ırkların karışımıyla oluşmuşlardı.6
Hatta şunu söylemek de gerçeğe uygundur: Bugün Anadolu’da yaşayan Kürtler; Hititlere, Urartulara, Sümerlere vb uzanan binlerce yıllık ortak tarih dikkate alınırsa, Anadolu Türklerine Orta Asya Türklerinden hem kültür hem de akrabalık açısından daha yakındır. Bu yakınlık, yüz ve vücut özelliklerinde de kendini göstermektedir.
28 ŞUBAT’LA ATEŞLENEN KAYNAŞMA SÜRECİ
Bugün devlet makamları, tekmil milleti oluşturan Türkiye halkı içinde Kürt kökenden yurttaşların varlığını kabul etmektedir. Bu kabul, kaynaşma yönündeki sürece zarar vermemekte, tersine bir gönül rahatlığı ve kardeşlik atmosferinin yaratılmasına katkıda bulunmaktadır. MGK’nın, 31 Ekim 1997 günü kabul ettiği Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde, ırkçı milliyetçiliği ve ülkücü mafyayı tehdit kapsamı içine alması, yerindedir. 28 Şubat’la başlayan Cumhuriyet Devrimi’nin yeni atılımı, Türk ve Kürtlerin tek bir millet içinde kaynaşması sürecini de yeniden ateşlemiştir.
28 Şubat, aslında 1995 yılı Mart ayında gerçekleşen Çelik Harekâtı’nda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fiilen ABD egemenliğindeki Kuzey Irak’a girmesiyle başlamıştır. 28 Şubat’ın çıkış noktasında, Türkiye’nin toprak bütünlüğünün emperyalist tehdide karşı savunulması vardır. Arkasından Kurtuluş Savaşı sonrasında olduğu gibi, laiklik gelmiştir. Bugün 28 Şubat, yeniden ilk çıkışındaki ulus devlet mevzisinde bir direnme hattı kurma sorunuyla karşı karşıyadır. Türk ve Kürt tekmil milleti birleştirmek, Türkiye’nin acil gündemidir. Bunun gerektirdiği ekonomik, toplumsal ve hukukî çözümler artık geciktirilemez. İşçi Partisi’nin “Cumhuriyet Devrimi Kanunları Uygulansın Programı gibi, Kürt Sorununa Acil Kardeşlik Çözümü de, yıllardır belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin programı olacaktır.
(1) Birinci basım, s. 18; Afet İnan’ın hazırladığı TTK basımı, s. 18 ve aynı kitapta yer alan Atatürk’ün elyazısı, s. 351. Doğu Perinçek’in Kemalist Devrim-4 / Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası başlıklı kitabında konuyla ilgili açıklamalar için bkz. s. 251 vd, s. 253 vd.
(2) Sadi Borak, Atatürk’ün Resmî Yayınlara Girmemiş Söylev Demeç Yazışma ve Söyleşileri, Kaynak Yayınları, Şubat 1997, s. 377.
(3) Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-3/Altı Ok, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 1999, s. 31
(4) Hikmet Gökalp, Devlet-Ulus, Kaynak Yayınları, Nisan 1998. Bu değerli eseri incelemelerini okuyucularımıza öneririz.
(5) Aktaran A. Ahmet Uhri, “Bir kitap adının anatomisi: Kara Atena”, Bilim ve Ütopya, sayı 99, Aralık 1999, s.83.
(6) Doğu Perinçek, Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek, Geliştirilmiş 4. basım, Kaynak Yayınları, s. 112 vd.
www.doguperincek.info
www.doguperincek.com.tr