CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in, 14 Kasım günü TBMM’de yaptığı konuşmada; “Analar ağlamasın gerekçesi ile teröre karşı mücadele durdurulamaz” şeklinde özetlenebilecek görüşlerini açıklamasından sonra büyük bir tepki oluştu.
Tepkinin temel nedeni Onur Öymen’in geçmişte yaşanan kimi olaylarda, (Çanakkale Savaşı, Şeyh Sait isyanı ve Dersim isyanı) “analar ağlamasın” diye savaştan ve mücadeleden vazgeçilmediğini, gereğinin yapıldığını söylemesiydi.
Dersim isyanı sayılmasaydı Öymen’in konuşması üzerinde hiç kimse durmayacaktı. Nitekim verilen diğer örnekler ile ilgili olarak hiç kimse bir şey söylemedi.
1938’de Dersim’de yaşananlar ise, bir isyanın bastırılmasının ötesindedir. Sivil halka uygulanan bir katliam söz konusudur.
1938 olayları, bugün isyan yönüyle değil, halka uygulanan katliam boyutu ile hatırlardadır.
Bu bakımdan Onur Öymen’in meramını anlatmak için Dersim örneğini vermesi bir cehalet örneğidir.
İKİYÜZLÜLÜK
1938’de Dersim’de neler oldu? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce kimi çevrelerin gösterdiği tepki üzerinde durmak gerekiyor.
Tayyip Erdoğan’ların Dersim’deki acıları savunur pozlarda ortaya çıkmalarının tam bir ikiyüzlülük örneği olduğunu söylemeye gerek yok. Onların amacı üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.
‘Irak’ta savaşan Amerikan askerlerinin sağ salim ülkelerine dönebilmeleri için duacı olduğunu’ söyleyen Tayyip Erdoğan’ın Dersim halkının acıları üzerine söylediği sözler basit bir demagoji olmanın ötesinde bir anlam taşımaz.
Sivas’ta 33 aydının diri diri yakılmasını alkışlayanların ve suçluları bugüne kadar koruyanların, Dersim Alevileri için kaygılandıklarını düşünmek için ise, saf olmanın ötesinde ebleh olmak gerekir.
Dersimlileri dinsiz olarak gören Zaman çevresinin, Öymen’in sözleri üzerine “Dersimperver” kesilmesi ise başlı başına uyarıcı olmalıdır.
Ergenekon tertibi ile pervasızca sergilenen kanunsuzlukları yapan bir Parti’nin, insan hakları ve özgürlükler ile elbette ki bir ilgisi yoktur. Ama Onur Öymen’in cehaleti sonucu ortaya çıkan fırsatı değerlendirerek ikiyüzlü bir şekilde ortaya atılmaları, ortada bir başka amacın olduğunu göstermektedir.
AKP ve Fethullah’la kol kola, Dersim’in acıları dile getirilemez. Tuncelilerin (Dersimlilerin), üzerinde düşünmeleri gereken en önemli gerçek budur.
DERSİM’DE NELER OLDU?
Şimdi Dersim isyanında nelerin yaşandığına gelelim:
1935 yılına gelindiği zaman Tunceli’de; (Pülümür, Ovacık ve Hozat arasında yer alan bir bölge) hâlâ devlet otoritesinin dışında, aşiret düzeni içinde yaşanmaktaydı. Esasen bu bölge tarihi boyunca hiçbir zaman, hiçbir devletin idaresi altına girmedi.
Kendi başına buyruk aşiretler düzeni içinde yaşayan bölge halkının ekonomisinin önemli bir kısmını, komşu yörelerde (Erzincan, Elazığ, Mazgirt, Pertek, Çemişgezek) yaşayan halkın mal ve hayvanlarını yağmalama eylemleri oluşturuyordu.
Cumhuriyet 1930’ların ortalarına gelindiğinde bu bölgede devlet otoritesini tesis etmek için harekete geçti. Bölgeye ulaşımı sağlamak için yollar ve köprüler inşasına girişti. Güvenlik güçlerinin sürekli olarak kaldığı karakollar inşa etti.
Aşiretler, doğal olarak bu gelişmeyi kendi egemenliklerine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiler ve isyan ettiler.
Önce şu gerçeği saptayalım. 1938 Dersim isyanı; modern, antiemperyalist, devrimci Cumhuriyet ile bölgenin feodal güçleri arasındaki bir çatışmadır. Burada haklı olan Cumhuriyet’tir. Feodal yağma düzenini sürdürmek isteyen yerel feodaller değil.
Nitekim o yıllarda Komünist Enternasyonal’in yayın organında yapılan değerlendirmeler de bu yöndedir.
NELER OLDU?
İsyancılarla güvenlik güçleri arasında, 1937 ve 1938 yıllarında bölgede şiddetli çatışmalar yaşandı. Hükümet 1938 yazında isyan bölgesini boşaltıp, burada yaşayan yurttaşları batıda çeşitli illere yerleştirerek, isyancıları kitle desteğinden yoksun bırakarak isyanı bastırmak istedi.
Çok sayıda Dersimli batı illerine yerleştirildi. Kendilerine toprak verildi. Yerleşmelerine yardım edildi. Ama her şey bu kadar kolay ve sorunsuz olmadı.
Özellikle 1938 yılı Ağustos ve Eylül aylarında köylerinden toplanan binlerce aşiret mensubu (kadın, çocuk, ihtiyar) yollarda katledildi.
Bu eylem, “isyan bastırma” olarak değerlendirilemez. Masum sivilleri katledenler öyle anlaşılıyor ki; “öyle bir kıyım yapalım ki bundan sonra kimse isyan fikrini aklına getirmesin” düşüncesinden hareket etmişlerdir.
Halka yönelik bu şiddet politikasının karşısında olmak gerekir.
İSYAN SONRASI
Öte yandan isyan, bölgenin boşaltılmasıyla birlikte sona erdi. Elde silah dağda kalanlara yönelik olarak 1943 yılında af çıkartıldı. Bunlar silahlarını bırakarak teslim oldular. Herhangi bir cezai işlem görmediler.
Sürgün edilen yurttaşların ise 1948 yılında Tunceli’ye dönmelerine izin verildi. İki yıl sonra ise köylerine yeniden yerleştiler.
1938 yılında batı Anadolu’ya gönderilen yurttaşların küçümsenmeyecek orandaki bir kısmı ise bir daha geri dönmedi.
1938 Dersim olayından geriye kalan en önemli mesaj, isyancılara karşı devletin verdiği mücadele değil, sivil halka uygulanan katliam oldu.
Dersim isyanından çıkarılacak en önemli ders şudur: Halkla birleşmeden gericilikle mücadele edilemez. İsyanı bastıracağım diye halka uygulanan şiddet ise, emperyalistlerin ve gericilerin elinde ülkeye karşı kullanılan bir koz olmanın ötesine geçemez.