DARBECİ HİLMİ ÖZKÖK YARGILANMALIDIR!

*VİDEO HABER*
İşçi Partisi, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök hakkında bugün (17 Ağustos 2009) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Partisi adına şikayet dilekçesine savcılığa veren, İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, bası...

Tarih:

*VİDEO HABER*
İşçi Partisi, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök hakkında bugün (17 Ağustos 2009) Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Partisi adına şikayet dilekçesine savcılığa veren, İP Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, basın mensuplarına bilgi verdi. Özbey'in açıklamasını, şikayet dilekçesini ve haberin videosunu aşağıda sunuyoruz.Ayrıca Özbey'in Ulusal Kanal Haber Artı programında konuyla ilgili yaptığı açıklamaları aşağıda izleyebilirsiniz.

İşçi Partisi, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Atatürk Cumhuriyetine karşı darbe eyleminde bulunan Hilmi Özkök hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu dilekçesini Partisi adına Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunan Genel Başkan Yardımcısı Av. Hasan Basri Özbey, basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Özbey, açıklamasında özetle şunları söyledi:

TÜRK ORDUSU’NA VE ECEVİT HÜKÜMETİNE DARBE
Ülkemizde “darbe teşebbüsü” iddiaları ortalığa saçılmış durumda.
“Darbe teşebbüsü” iddialarıyla sözde iddianameler hazırlanıyor, Türk Ordusunun komutanları ve yurtsever aydınlar darbecilikle suçlanıyor, tutuklanıp hapse atılıyor.
Ancak olan “darbe girişimi” değil, 2002’de gerçekleştirilen darbedir!
2002 yılında;
Türk Ordusu’na darbe yapılmıştır!
Bu darbeyle Ecevit Hükümeti dağıtılmıştır!
Bu Amerikan darbesiyle Erdoğan-Gül ekibi hükümet koltuklarına oturtulmuştur!
Darbenin planlayıcısı ABD, failleri Özkök – Erdoğan – Gül üçlüsüdür.

ERGENEKON ŞEMASININ DARBEDEKİ SİHİRLİ ROLÜ
Bugün gizlenmeye çalışılan “Ergenekon Şeması”, 2002 yılında Şenkal Atasagun yönetimindeki MİT tarafından düzenlenmiştir.
Bu rapor ve şemalara dayanak yaratılmak ve malzemeleri resmileştirebilmek için, 2001 Mart başı tertibiyle Tuncay Güney’e o ifadeler yazdırıldı. 2002’de ise Tuncay Güney’in ifadeleri ve şemalar darbede gayri resmi olarak kullanıldı.
Bugünkü MİT yönetimi tarafından, “Ergenekon” dava dosyasına yazılan yazıda, bu şemanın 10 Temmuz 2003 tarihinde zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’e “haftalık arz”da verildiği bildirilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı tarafından Mahkemeye gönderilen yazıda ise, kurum arşivinde bu şemanın bulunamadığı bildirilmiştir.
Hilmi Özkök, 10 Temmuz 2003’te kendisine elden “arz edilen” bu şemayı gayrı resmi olarak Türk Ordusuna karşı tertiplerde kullanmış, sonra da götürmüştür.
Dikkat ediniz! MİT, “Özkök’e sunduk” diyor, Genelkurmay ise bulamıyor.

ÖZKÖK’ÜN CEBİNDEKİ ŞEMA
Belli ki Özkök, tertipte kullandığı bu şemayı görevi sona erdiğinde, alıp götürmüş.
Bu, “cebe koyup götürme” eylemi, aşiretlerde bile olmaz.
Bu nasıl Genelkurmay Başkanıdır ki; başında bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetlerini, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanlarını, Kuvvet Komutanlarını gizli yapılanmaların içinde olmakla, sabotaj düzenlemekle suçlayan bu belgeyi kurumdan gizliyor, kurum kayıtlarına kaydettirmiyor, özel amaçla kullanıyor, düzenleyenler ve sözü edilenler hakkında hiçbir işlem yapmıyor ve nihayet emeklilikle birlikte cebine koyup götürüyor!
Bu raporlara dayanak kılınan, yalan ve iftiralardan ibaret sözde “bilgiler”, rapor resmen gelmeden önce Hilmi Özkök’e aktarılmıştır.

CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN VE GENELKURMAY BAŞKANINDAN
GİZLENEN RAPOR VE ŞEMALAR
Şimdi soruyoruz: O dönemin MİT yöneticileri, 2001 yılı Mart ayından beri ellerinde bulunan bu “belge ve bilgiler”i dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’e, Başbakanı Bülent Ecevit’e ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na niçin göndermemiş de, Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığını beklemiştir?
2002’de MİT’in belge ve şeması resmi işleme sokulamazdı. Çünkü Ecevit henüz hükümette, Org. Kıvrıkoğlu Genelkurmay Başkanıydı. MİT yöneticileri, bu “belge ve bilgiler”i zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e ve o dönem Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na göndermedi. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmasını beklendi. Çünkü Ergenekon “şeması, belgeler ve kitapçık” tertip ürünüydü ve açıkça suç deliliydi.

ECEVİT VE SEZER’E FISILDANAN SÖYLENTİLER
Tertipçiler, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay’a belgeleri göndermek yerine, kulağa fısıldamalarla hayali “darbe tehditleri” üretmişlerdir.
Nitekim Şenkal Atasagun, MİT'in Ergenekon Şeması'nı Cumhurbaşkanı'na sözlü olarak anlattığını gazetelere açıkladı (Yeni Şafak, 17 Mart 2009). Böylece Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sözlü bilgi verdiğini belirterek, fısıldama yoluyla söylenti yayma suçunu itiraf etmiştir. Cumhurbaşkanı Sezer'in bu belgelerle ve uydurma senaryolarla yönlendirildiği kanıtlanmıştır.
2003 Temmuzunda bu belgeleri Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e gönderen MİT yöneticileri, niçin bu bilgi ve belgeleri Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Ecevit’e vermek yerine, “Ordu içinde bazı örgütlenmeler varmış” diye uydurmalarla yönlendirmeyi tercih etmişlerdir?
Şenkal Atasagun, hakkında soruşturma açıldığında 17-18 Mart 2009’da basına yaptığı açıklamalarda bu bilgilerin “o zaman da şimdi de saçma sapan olduğunu” söyledi. Yine Atasagun için soruşturma izni vermeyen Başbakanlık, Nisan 2009’da Savcılığa gönderdiği yazıda bu bilgileri “maksatlı propaganda ve bilgi kirliliği” olarak tarif etti.
Sözde belgelerin, MİT’in Ergenekon rapor ve şemalarının Sezer, Ecevit ve Kıvrıkoğlu’na verilmesi, “saçma sapanlığı” gözler önüne serip, tertibin açığa çıkmasına yol açacağından; imkânsızdı.
Kurallar işletilerek, resmi yollarla belgelerin devletin kayıtlarına geçirilmesi yerine, kulağa fısıldama yoluyla, öncelikle Cumhurbaşkanı Sezer’in darbe karşısında tarafsızlaştırılması sağlanmıştır.
Başbakan Ecevit’in payına, sadece kulağa fısıldama düşmemiş, partisi bölünerek ve erken seçime sürüklenerek etkisizleştirilmiştir.
Başbakan Ecevit’e gönderilmeyen bu belgelerin daha sonra Başbakan olan Tayyip Erdoğan’a verilmesi de anlamlıdır.
Bütün bu olgular, Hilmi Özkök ve o dönemde MİT içindeki bir ekibin Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye’nin milli güçlerine karşı bir tertibin içinde olduklarını göstermektedir.
TÜRK ORDUSU’NA DARBE
Bu raporlar, Yüksek Askeri Şura’da tayin ve terfilerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinin belirlenmesinde kullanılmış ve Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olması sağlanmıştır.
Raporlar, Org. Kıvrıkoğlu’nun “Kuzey Irak Planını” engellemenin malzemesi yapılmış, Türk Ordusu’nun ve özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı birliklerin Kuzey Irak’taki varlığına son verilmesinde kullanılmıştır.
Dikkat ediniz! “Şema”nın Özkök’e verildiği tarih: 10 Temmuz 2003! İki yıl süreyle MİT’te bekletilen ama bu arada el altından tertiplerde kullanılan bu belgeler, ne olmuş da o tarihte şemalaştırılarak devreye sokulmuş?
4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de Türk subay ve astsubaylarının başına ABD silahlı birlikleri çuval geçiriyor. İşte bu ortamda dönemin MİT Müsteşarı Atasagun devreye giriyor. Altı gün sonra “şema” Özkök’e elden veriliyor.
İşte bu koşullarda MİT yöneticileri, CIA ile işbirliği yaparak hazırlattıkları veya en azından hazırlanmasına katıldıkları Ergenekon belgelerini, resmi olmayan yollardan servise koyuyorlar. CIA ve MİT, bu kurgu ve uydurma belgelerle, ABD'nin Irak saldırısı öncesinde 2002 yılında Türk Ordusu'nun terfi sistemine müdahale ediyor.

DARBENİN İKİNCİ AŞAMASI:
ECEVİT HÜKÜMETİNİN DAĞITILMASI
2002 yılı başlarında Başbakan Ecevit’in partisi DSP, dışarıdan müdahaleyle Kemal Derviş kullanılarak parçalanmış ve erken seçim tuzağı kurulmuştur. Ecevit`in ölümüne kadar en yakınındaki isim olan DSP İzmir Milletvekili Recai Birgün, 16 Nisan 2009’da Sabah gazetesine “57. hükümet döneminde Ecevit’i siyasetten uzaklaştırma operasyonları yapıldı. DSP ikiye bölünmüş, iktidar devrilmiştir. Darbe yapıldığını 2002’den bu yana iddia ediyorum” demektedir.

DARBENİN ÜÇÜNCÜ AŞAMASI:
TAYYİP-GÜL İKİLİSİNİ HÜKÜMET KOLTUKLARINA OTURTMAK
Tayyip Erdoğan, kanunlar hiçe sayılarak Mart 2003’te başbakan yapıldı. Milletvekili seçilme hakkı bile olmayan, kanunlara göre parti üyesi ve parti genel başkanı olma hakkı bile bulunmayan Tayyip Erdoğan’la, Çankaya'da hükümet kurma konusunda yapılan görüşme, 2002 Darbesi’nin devamı olarak 7 Kasım 2002’te sahneye koyuldu. Yapılan görüşmenin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “ülkenin geleceği için tek parti iktidarı ve tek muhalefet döneminin hayırlı olması temennisinde” bulunarak, hükümeti teslim etti. Hiçbir resmi sıfatı olmamasına karşın Erdoğan, 15 Kasım2002’de, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Genelkurmay Başkanlığı'nda görüştü. Ahmet Necdet Sezer, 17 Kasım 2002’de, 58. Cumhuriyet hükümetini kurma görevini Abdullah Gül’e verdi.
Böylece Özkök’ün 2002 darbesinin üç aşaması tamamlanmış oldu.

ERGENEKON SAVCILARININ “AÇIK” TANIĞI ÖZKÖK’ÜN
SAVCILIK İFADESİ, KENDİ DARBE SUÇUNUN KANITI
Hilmi Özkök’ün Ergenekon savcılarına verdiği ifade, sorulan sorular ve cevaplarının III. Ergenekon İddianamesine temel dayanak yapılması, suçun itirafı niteliğindedir. Özkök, ifadelerinde, hiçbir kanıta dayanmaksızın Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademelerini zan altında bırakıyor. Sözde “darbe” suçlamalarıyla Türk Ordusu’nu başıbozuk bir yapı, suç örgütü gibi gösterme gayreti içine giriyor. Savcıların, Türk Ordusunu suçlayan sorularına göz yumuyor, onay veriyor. İfadelerde sorulan sorular da, yanıtlar da aynı amacın, aynı planın unsuru olarak vücut bulmaktadır.
III. Ergenekon İddianamesi’nde tanık olarak savcılara ifade veren Özkök, “MİT Müsteşarının zaman zaman tarafına bazı bilgiler ve kayıtsız belgeler verdiğini, ancak hatırladığı kadarıyla kendisine ‘Ergenekon’ olarak sözü edilen örgütle ilgili arşivlere geçecek mahiyette kayıtlı bir evrak verilmediğini” söylüyor. Ancak, mahkeme dosyasına giren resmi yazılar Özkök’ü yalanlıyor.

ÖZKÖK, TERTİPTE KULLANILAN ŞEMAYI
İŞİ BİTİNCE İMHA ETTİRİYOR
Hilmi Özkök, III. Ergenekon İddianamesinde yer alan ifadesinde “…çok çeşitli bilgi, belge ve duyumların geldiğini, sadece bilgi mahiyetinde okuyup değerlendirdiğini, bu nedenle resmi işleme koymadığını” açıkça söylüyor. (III. Ergenekon İddianamesi sh. 35)
Genelkurmay Başkanına bakınız! Başında bulunduğu Türk Ordusu’nun Genelkurmay başkanlarını, gizli yapılanmalar içinde olmakla, sabotaj düzenlemekle suçlayan belgeyi kurumdan gizliyor. Kurum kayıtlarına kaydettirmiyor. Düzenleyenler ya da sözü edilenlerle ilgili hiçbir işlem yapmıyor. Yine iddianamede yer alan kendi ifadesiyle “bu bilgileri bir süre muhafaza ettirip sonra imha ettirdiğini” söylüyor. Tertipte kullanılan şemayı, görevi sona erdiğinde imha ettiriyor. Delili gizleyerek, cebinde götürerek, imha ederek suç işliyor!

DARBECİLERİN SUÇ KANITI:
ERGENEKON ŞEMASI
Bu “şema”, bugün de Ergenekon tertibinde kullanılmaktadır. Ancak suçu ele verdiği için inkâr edilmiştir ve gizlenmeye çalışılmaktadır. Tertibin, darbenin merkezinde rol alan Hilmi Özkök, suçunun kanıtı olan şemayı inkar edip, gizlemeye yeltenmektedir.
Bu şema, Hilmi Özkök, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın suçlarının kanıtıdır.
Amerikan imalatı darbeciler bunlardır!

HİLMİ ÖZKÖK YARGILANMALIDIR
Hilmi Özkök hakkında soruşturma açılması, başta Cumhuriyet Savcılıklarının ve Genelkurmay Başkanlığının kaçınılmaz görevidir. Şimdi bunu talep ediyoruz!
Bu suçların hesabının sorulması; yalnızca İşçi Partisi’nin değil, hedeflenen tüm kurumların görevidir. Başta Genelkurmay Başkanlığımız olmak üzere, tüm yetkilileri, temsil ettikleri kurumların hukukunu korumaya, gerekli yasal girişimlerde bulunmaya çağırıyoruz.
Özkök, yargılanmalı, milletimize hesap vermelidirler!

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na,

Şikâyetçi :
İşçi Partisi, Toros Sok. No:9 Sıhhiye / Ankara
Vekili:
Av. Hasan Basri Özbey, Toros Sok. No: 9 Sıhhiye / Ankara
Şüpheli :
Hilmi Özkök, Eski Genelkurmay Başkanı, Ankara
Suç :
Kamu görevini kötüye kullanmak, Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine tertiplere girişmek, görevini engellemek, birlik, hiyerarşi ve disiplinini bozmak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı darbe yapmak vb.

Açıklama :

1. 2002 ÖZKÖK DARBESİ:
Ülkemizde “darbe teşebbüsü” iddiaları ortalığa saçılmış durumda. “Darbe teşebbüsü” iddialarıyla sözde iddianameler hazırlanıyor, Türk Ordusunun komutanları ve yurtsever aydınlar darbecilikle suçlanıyor, tutuklanıp hapse atılıyor. Ancak olan “darbe girişimi” değil, 2002’de gerçekleştirilen darbedir!
2002 yılında;
• Türk Ordusu’na darbe yapılmıştır!
• Bu darbeyle Ecevit Hükümeti dağıtılmıştır!
• Bu Amerikan darbesiyle Erdoğan-Gül ekibi hükümet koltuklarına oturtulmuştur! Darbenin planlayıcısı ABD, failleri Özkök – Erdoğan – Gül üçlüsüdür.

2. ERGENEKON TERTİBİ:
Öte yandan Türkiye, “Ergenekon” adı verilen bir tertip ile karşı karşıyadır. Tertibin hedefi başta Türk Ordusu ve İşçi Partisi olmak üzere Atatürk Cumhuriyeti’ni savunan kurum ve kişilerdir. Bu kapsamda ülkemiz şema tertipleriyle karartılmaya çalışılıyor. “Şema terörü” estiriliyor.

3. MİT’İN RAPOR VE ŞEMALARI:
a. Milli İstihbarat Teşkilatı eski müsteşarı Şenkal Atasagun ve ekibi tarafından 2002 yılında bir şema hazırlanmıştır.
b. Şemada, sözde “Ergenekon” örgütünün kurucu ve yöneticileri olduğu iddia edilen 69 kişinin ismi yer almaktadır. Bu kişilerin arasında Genelkurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, iş adamları, gazeteciler, aydınlar yer almaktadır.
c. Şema, MİT tarafından, çeşitli tarihlerde Genelkurmay Başkanlığı, İstanbul Özel Yetkili C. Başsavcılığı ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/209 esas sayılı dava dosyasına gönderilmiştir.

4. GİZLENEN ŞEMA:
Şemanın gönderildiği İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, şemada adı geçenlerin saygınlıklarını korumak gerekçesi ile şemayı açıklamamış, davanın sanıkları tarafından incelenmesine izin vermemiştir. Kararın gerekçesi şöyledir; “Üzeri Savcılık tarafından kapatılmış kişiler hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmamış bulunması, bu çizelgedeki kimi kişilerin sosyo-ekonomik ve siyasi konumları… saygınlıkları ve haklarının zedelenme olasılığı... bu kişilerin kişisel hak ve özgürlüklerinin dikkate alınması ve korunması gerektiği(nden) bu belgelerin orijinal haliyle açıklanmamasına… karar verildi”.
Mahkemenin, isimleri yer alanları korumak adına gizlediği şema, bütün ayrıntılarıyla basında yer almıştır. Son olarak, Aydınlık dergisinin 8 Şubat 2009 tarihli sayısında MİT'in gizlenen “Ergenekon şeması”, 1 numaradan 69 numaraya kadar isim isim açıklanmıştır.

5. ŞEMA NASIL HAZIRLANDI:
MİT'in, Savcılığa ve Mahkemeye gönderdiği yazılara göre, şemanın hazırlanmasına dayanak olarak gösterilen “Ergenekon” belgeleri, 3 Temmuz 2002 günü MİT'e İstanbul'dan bilinmeyen bir kimse tarafından yollanmış!
Bu rapor ve şemalara dayanak yaratılmak ve tertip malzemelerini resmileştirmek için 2001 Mart başı tertibiyle Tuncay Güney’e o ifadeler yazdırıldı. 2002’de ise Tuncay Güney’in ifadeleri ve şemalar darbede gayri resmi olarak kullanıldı.

6. RESMİ KAYITTA BULUNAMAYAN ŞEMA:
Bugünkü MİT yönetimi tarafından, “Ergenekon” dava dosyasına yazılan yazıda, bu şemanın 10 Temmuz 2003 tarihinde zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’e “haftalık arz”da verildiği bildirilmiştir.
Genelkurmay Başkanlığı'nın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiği yazılarda bu şemanın aramalara rağmen bulunamadığı bildirilmiştir.
Hilmi Özkök, 10 Temmuz 2003’de kendisine elden “arz edilen” bu şemayı gayrı resmi olarak Türk Ordusuna karşı tertiplerde kullanmış, sonra da götürmüştür.
MİT, “Özkök’e sunduk” diyor, Genelkurmay ise bulamıyor.

7. ŞEMANIN KULLANIMA SOKULMASI:
Dönemin MİT Müsteşarı Atasagun, Ergenekon tertibinin dayanağı olan 2001 yılındaki “Tuncay Güney mülakatı”nı bir yıl elinde tutmuş ancak bu süre içinde gayrı resmi olarak çeşitli tertiplerde kullanılan bu bilgiler şemalaştırılarak, 10 Temmuz 2003 günü Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e “haftalık arz”da vermiştir.
Niçin, 10 Temmuz 2003? İki yıl elde tutulan bu belgeler, ne olmuş da o tarihte devreye sokulmuş? 4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye'de Türk subay ve astsubaylarının başına ABD silahlı birlikleri çuval geçiriyor. İşte bu ortamda Türk Ordusu içindeki sözde “Ergenekon yapılanması”nı Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'e ihbar ediliyor. Altı gün sonra belgeler Org. Hilmi Özkök'e veriliyor. Hem de şeması yapılarak.
Atasagun, 5 Mart 2001'de Tuncay Güney ile yapılan “mülakat”ı kuşkusuz biliyordu. Çünkü o “mülakat”ı kurgulayan merkezde idi. Ancak dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'ydu ve tertibin 1 numaralı hedefi de Genelkurmay Başkanı'nın kendisiydi. Org. Kıvrıkoğlu'nu yine Org. Kıvrıkoğlu'na “ihbar edemeyen”(?) Atasagun, çuval olayından sonra, Türk Ordusunu ve özellikle Irak'taki Özel Kuvvetleri çekmek için ABD ile sıcak ilişki içindeki yeni Genelkurmay Başkanı'nın eline “Ergenekon” belgelerini ulaştırdı.

8. ŞEMA ÖZKÖK’ÜN CEBİNDE:
Belli ki Hilmi Özkök, 10 Temmuz 2003'de kendisine elden verilen bu şemayı gayri resmi olarak kullanmış, sonra da emekli olduğunda cebine koyup götürmüştür. Bu, “cebe koyup, götürme” eylemi, aşiretlerde bile olmaz. Bu nasıl Genelkurmay Başkanıdır ki; başında bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetlerini, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanlarını, Kuvvet Komutanlarını gizli yapılanmaların içinde olmakla, sabotaj düzenlemekle suçlayan bu belgeyi kurumdan gizliyor, kurum kayıtlarına kaydettirmiyor, özel amaçla kullanıyor, düzenleyenler ve sözü edilenler hakkında hiçbir işlem yapmıyor ve nihayet emeklilikle birlikte cebine koyup götürüyor!
Öte yandan bu raporlara dayanak kılınan, yalan ve iftiralardan ibaret sözde “bilgiler”, rapor resmen gelmeden önce Hilmi Özkök’e aktarılmıştır.

9. ŞEMA, SEZER VE ECEVİT’E VERİLMEDİ
Şimdi soru şudur: O dönemin MİT yöneticileri, 2001 yılı Mart ayından beri ellerinde bulunan bu “belge ve bilgiler”i dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer’e, Başbakanı Bülent Ecevit’e ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na niçin göndermemiş de, Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığını beklemiştir?
2002’de MİT’in belge ve şeması resmi işleme sokulamazdı. Çünkü Ecevit halen başbakandı, Org. Kıvrıkoğlu da Genelkurmay Başkanıydı. MİT yöneticileri, bu “belge ve bilgiler”i zamanın Başbakanı Bülent Ecevit’e ve Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’na göndermedi. Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmasını beklendi. Çünkü Ergenekon “şeması, belgeler ve kitapçık” tertip ürünüydü ve açıkça suç deliliydi.

10. BELGEYİ VERMEK YERİNE SÖZLÜ BİLGİLENDİRME
Tertipçiler, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay’a belgeleri göndermek yerine, kulağa fısıldamalarla hayali “darbe tehditleri” üretmişlerdir. Nitekim Şenkal Atasagun, MİT'in Ergenekon Şeması'nı Cumhurbaşkanı'na sözlü olarak anlattığını gazetelere açıkladı (Yeni Şafak, 17 Mart 2009). Böylece Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e sözlü bilgi verdiğini belirterek, fısıldama yoluyla söylenti yayma suçunu itiraf etmiştir. Cumhurbaşkanı Sezer'in bu belgelerle ve uydurma senaryolarla yönlendirildiği kanıtlanmıştır.
2003 Temmuzunda bu belgeleri Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e gönderen MİT yöneticileri, niçin bu bilgi ve belgeleri Cumhurbaşkanı Sezer ve Başbakan Ecevit’e vermek yerine, “Ordu içinde bazı örgütlenmeler varmış” diye uydurmalarla yönlendirmeyi tercih etmişlerdir?
Şenkal Atasagun, hakkında soruşturma açıldığında 17-18 Mart 2009’da basına yaptığı açıklamalarda bu bilgilerin “o zaman da şimdi de saçma sapan olduğunu” söyledi. Yine Atasagun için soruşturma izni vermeyen Başbakanlık, Nisan 2009’da Savcılığa gönderdiği yazıda bu bilgileri “maksatlı propaganda ve bilgi kirliliği” olarak tarif etti.
Sözde belgelerin, MİT’in Ergenekon rapor ve şemalarının Sezer, Ecevit ve Kıvrıkoğlu’na verilmesi, “saçma sapanlığı”, “maksatlı propaganda ve bilgi kirliliğini” gözler önüne serip, tertibin açığa çıkmasına yol açacağından; imkânsızdı.
Kurallar işletilerek, resmi yollarla belgelerin devletin kayıtlarına geçirilmesi yerine, kulağa fısıldama yoluyla öncelikle Cumhurbaşkanı Sezer’in darbe karşısında tarafsızlaştırılması sağlanmıştır.
Başbakan Ecevit’in payına, sadece kulağa fısıldama düşmemiş, partisi bölünerek ve erken seçime sürüklenerek etkisizleştirilmiştir.
Başbakan Ecevit’e gönderilmeyen bu belgelerin daha sonra Başbakan olan Tayyip Erdoğan’a verilmesi de anlamlıdır.
Bütün bu olgular, Hilmi Özkök ve o dönemde MİT içindeki bir ekibin Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye’nin milli güçlerine karşı bir tertibin içinde olduklarını göstermektedir.

11. TÜRK ORDUSUNA DARBE
Bu şema Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı entrikalarda, komplolarda, Ecevit Hükümetinin dağıtılmasında ve Gül-Erdoğan’ların iktidara taşınmasında yani darbede kullanılmıştır.
Belgeler önce 2002 yılında Org. Kıvrıkoğlu’nun “Kuzey Irak Planını” engellemede, 2003 ise Türk Ordusu’nun ve özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı birliklerin Kuzey Irak’taki varlığına son verilmesinde kullanılmıştır. Böylece Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'taki varlığına son verilmesi sağlanmıştır. Bu süreçte ABD'nin, Telafar ve başka yerlerde Türkmenlere karşı yürüttüğü katliamlara bile sessiz kalındı.
Şemada yer alan, Türk Silahlı Kuvvetleri ve üst düzey komutanları, Ergenekon davası iddianamesi ile gıyaplarında suçlanıyorlar. Hem de savunma hakkı tanınmadan.
I. Ergenekon İddianamesinde ve eklerinde;
- “Ergenekon’un merkezinde, üç Genelkurmay Başkanı ve üç Jandarma Genel Komutanı’nın olduğu” ileri sürülüyor (Tuncay Güney Mülakatı, s. 29).
- “Org. Başbuğ’un katıldığı, ATO’daki ‘Devrim Yasalarının 80. Yılı Paneli’nde ‘yeni bir oluşumun kurulduğu’ duyuruldu” deniliyor (I. İddianame, s. 1488).
- “Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’nun, Org. Özkök’e suikast düzenlettiği” iddia ediliyor (I. İddianame, s. 653).
- “Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt ve Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu, 60 milyon dolar rüşvet alıp, paylaşmak”la suçlanıyorlar (I. İddianame, s. 654).
- “Subaylar(ın) PKK’ya 6 bin silah verdiği” iddia ediliyor (I. İddianame, s. 297).
- “Komutanlardan bir grup PKK’ya silah sattı, uyuşturucu trafiğini birlikte yürüttü” iddiasına yer veriliyor (I. İddianame, s. 283).
- “Genelkurmay Başkanlarından Org. Karadayı’nın, çalışmalarından dolayı Doğu Pernçek’i telefonla kutlaması” suç delili olarak getiriliyor (I. İddianame, s. 1419).
- “Org. Çevik Bir’in Kırıkkale MKE’ndeki sabotajı yaptırdığı” iddia ediliyor (I. İddianame, s. 1413 vd, 1525; Tuncay Güney Mülakatı, s. 120 vd).
II. ve III. İddianamelerde bu tür yalan ve iftiralar fazlasıyla ve abartılarak tekrar edilmekte. Davada sanık dahi olmayan bu kişiler hakkında, örneklerini çoğaltabileceğimiz böylesine dayanaksız iftiralarda bulunmak, bu yolla TSK’ni yıpratmaya çalışmak, hem de bunu bir İddianame ile yapmak ağır suçtur.
Bu raporlar, Yüksek Askeri Şura’da tayin ve terfilerde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinin belirlenmesinde kullanılmış ve Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olması sağlanmıştır.
Raporlar, Org. Kıvrıkoğlu’nun “Kuzey Irak Planını” engellemenin malzemesi yapılmış, Türk Ordusu’nun ve özellikle Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı birliklerin Kuzey Irak’taki varlığına son verilmesinde kullanılmıştır.
Dikkat ediniz! “Şema”nın Özkök’e verildiği tarih: 10 Temmuz 2003! İki yıldır MİT’in elinde tutulan ve el altından tertiplerde kullanılan bu belgeler, ne olmuş da o tarihte şemalaştırılarak devreye sokulmuş?
4 Temmuz 2003 günü Süleymaniye’de Türk subay ve astsubaylarının başına ABD silahlı birlikleri çuval geçiriyor. İşte bu ortamda dönemin MİT Müsteşarı Atasagun devreye giriyor. Altı gün sonra “şema” Özkök’e elden veriliyor.
İşte bu koşullarda MİT yöneticileri, CIA ile işbirliği yaparak hazırlattıkları veya en azından hazırlanmasına katıldıkları Ergenekon belgelerini, resmi olmayan yollardan servise koyuyorlar. CIA ve MİT, bu kurgu ve uydurma belgelerle, ABD'nin Irak saldırısı öncesinde 2002 yılında Türk Ordusu'nun terfi sistemine müdahale ediyor.

12. ÖZKÖK, ŞEMAYI KİŞİSELLEŞTİRİYOR
Şüpheli Hilmi Özkök’ün, başında bulunduğu Türk Ordusuna, komutanlarına yönelik iftira ve tertipler içeren ve MİT tarafından resmi yazı ile Kuruma yani Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen bu şemayı, kurum kayıtlarına eklemek, kurum arşivine koymak yerine kişisel olarak el koyduğu ve kullandığı anlaşılmaktadır. Şüpheli Özkök, bu davranışı ile suçun ortağıdır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı’na yazılan yazılara verilen yanıtlarda, anılan şema ve raporların, dönemin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, tarafından 10.07.2003 tarihinde haftalık arzda elden verildiği bildirilmiştir.
Bu nasıl Genelkurmay Başkanıdır ki; başında bulunduğu Türk Silahlı Kuvvetlerini, Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanlarını, Kuvvet Komutanlarını gizli yapılanmaların içinde olmakla, rüşvet almakla, sabotaj düzenlemekle suçlayan bu belgeyi kurumdan gizliyor, kurum kayıtlarına kaydettirmiyor, özel amaçla kullanıyor, düzenleyenler ve sözü edilenler hakkında hiçbir işlem yapmıyor ve nihayet emeklilikle birlikte cebine koyup götürüyor!

13. HÜKÜMET DARBESİ
2002 yılı başlarında Başbakan Ecevit’in partisi, DSP dışarıdan müdahaleyle Kemal Derviş’ler vasıtasıyla parçalanmış ve erken seçim tuzağı kurulmuştur.
Ecevit`in ölümüne kadar en yakınındaki isim olan DSP İzmir Milletvekili Recai Birgün 16 Nisan 2009’da Sabah gazetesine “57. hükümet döneminde Ecevit’i siyasetten uzaklaştırma operasyonları yapıldı. DSP ikiye bölünmüş, iktidar devrilmiştir. Darbe yapıldığını 2002’den bu yana iddia ediyorum.” demektedir.

14. TAYYİP ERDOĞAN’IN BAŞBAKANLIK SÜRECİ
Tayyip Erdoğan, kanunlar hiçe sayılarak Mart 2003’te başbakan yapıldı. Milletvekili seçilme hakkı bile olmayan, kanunlara göre parti üyesi ve parti genel başkanı olma hakkı bulunmayan Tayyip Erdoğan’la, Çankaya'da hükümet kurma konusunda yapılan görüşme 2002 Darbesi’nin devamı olarak 7 Kasım 2002’te sahneye koyuldu. Yapılan görüşmenin ardından dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer “ülkenin geleceği için tek parti iktidarı ve tek muhalefet döneminin hayırlı olması temennisinde” bulunarak hükümeti teslim etti. Hiçbir resmi sıfatı olmamasına karşın Erdoğan, 15 Kasım2002’de, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ile Genelkurmay Başkanlığı'nda görüştü. Ahmet Necdet Sezer 17 Kasım 2002’de 58. Cumhuriyet hükümetini kurma görevini Abdullah Gül’e verdi.

15. ÖZKÖK’ÜN İFADELERİ
Hilmi Özkök, Ergenekon soruşturması savcılarına tanık olarak ifade vermiştir. İfadede sorulan sorular ve Özkök’ün cevaplarının III. Ergenekon İddianamesine temel dayanak yapılması suçun itirafı niteliğindedir.
Şüpheli Özkök, III. Ergenekon İddianamesine aktarılan ve neredeyse temel dayanak gibi sunulan beyanlarında, suçlarını itiraf etmektedir. Özkök ifadelerinde, hiçbir kanıta dayanmaksızın Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademelerini zan altında bırakmakta, tertibin gereği olarak sözde “darbe” suçlamalarıyla Türk Ordusu’nu başıbozuk bir yapı, suç örgütü gibi gösterme gayreti içindedir. Savcıların, Türk Ordusunu suçlayan sorularına göz yumuyor, onay veriyor. İfadelerde sorulan sorular da, yanıtlar da aynı amacın, aynı planın unsuru olarak vücut bulmaktadır.
III. Ergenekon İddianamesi’nde tanık olarak savcılara ifade veren Özkök, “MİT Müsteşarının zaman zaman tarafına bazı bilgiler ve kayıtsız belgeler verdiğini ancak hatırladığı kadarıyla kendisine ‘Ergenekon’ olarak sözü edilen örgütle ilgili arşivlere geçecek mahiyette kayıtlı bir evrak verilmediğini” söylüyor. Ancak mahkeme dosyasına giren resmi yazılar Özkök’ü yalanlıyor.
Hilmi Özkök, III. Ergenekon İddianamesinde yer alan ifadesinde “…çok çeşitli bilgi, belge ve duyumların geldiğini, sadece bilgi mahiyetinde okuyup değerlendirdiğini, bu nedenle resmi işleme koymadığını” açıkça söylüyor. (III. Ergenekon İddianamesi sh. 35)
Şüpheli Özkök, yalan ve iftiralardan ibaret oldukları ilk bakışta kolaylıkla anlaşılan, Türk Ordusu’nun Genelkurmay başkanlarını, Kuvvet Komutanlarını, siyasi partilerimizin liderlerini, saygın işadamlarını, gazetecileri, akademisyenlerini sözde suç örgütünün elemanları olarak gösteren, bu sözde rapor ve şemayı, kurum kayıtlarına kaydettirmemiş, soruşturmamış ve sorumluları hakkında yasal işlem başlatmamıştır. Bunun yerşne özel amaçlarla ve kötü niyetle kullanmıştır.
Yine iddianamede yer alan kendi ifadesiyle “bu bilgileri bir süre muhafaza ettirip sonra imha ettirdiğini” söylüyor. Tertipte kullanılan şemayı, görevi sona erdiğinde imha ettiriyor. Delili gizleyerek, cebinde götürerek, imha ederek suç işliyor!

16. Şüpheli Özkök, böylece kamu görevini suistimal etmiş, iftiraya ortak olmuş; resmi yazıyla gönderilen belgeyi kurum kayıtlarına eklememek, şemayla ilgili yasal işlem yapmamak ve belgeyi özel evrakıymış gibi kurum dışına çıkarmak suretiyle suç işlemiştir.

17. Bu “şema”, bugün de Ergenekon tertibinde kullanılmaktadır. Ancak suçu ele verdiği için inkâr edilmiştir ve gizlenmeye çalışılmaktadır. Tertibin, darbenin merkezinde rol alan Hilmi Özkök, suçunun kanıtı olan şemayı inkar edip, gizlemeye yeltenmektedir.

18. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin şemaya ilişkin kararlarında vurgulanan “saygınlığı korumak” anlayışı, “şema”nın ve buna dayanak gösterilen “mülakat”ın iftira olduğunun kabulü anlamına gelmektedir. Bu kabul, söz konusu “şema”nın başta TSK’nin üst düzey komutanları olmak üzere kamu görevlilerine ve İşçi Partisi ve başta Genel Başkanı olmak üzere yönetici ve mensuplarına ağır hakaret ve iftiralarda bulunduklarının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla saptanması anlamına gelmektedir. Bu, kamu adına soruşturulması gereken bir suçtur.

19. Şemayı düzenleyerek kamu görevini kötüye kullanmak, Türk Silahlı Kuvvetlerini alenen aşağılamak, iftira vb suçları işleyen Şenkal Atasagun hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na 03.03.2009 tarihinde şikâyette bulunduk. 2009/32865 hazırlık numarası ile yürütülen soruşturmada Başbakanlıktan soruşturma izni istenmiş ancak Başbakanlığın izin vermemesi üzerine dosya işlemden kaldırılmıştır. Başbakanlığın izin vermeme işleminin iptali için Ankara İdare Mahkemesi’nde açılan dava halen devam etmektedir.

20. Hilmi Özkök hakkında soruşturma açılması başta Cumhuriyet Savcılıklarının ve Genelkurmay Başkanlığının kaçınılmaz görevidir. Şimdi bunu talep ediyoruz! Bu suçların hesabının sorulması; yalnızca İşçi Partisi’nin değil, hedeflenen tüm kurumların görevidir.

Sonuç :
Açıklanan nedenlerle kamu görevini kötüye kullanmak, resmi kayıtlara eklenmesi gereken evrakı saklamak, Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine tertiplere girişmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin birliği ve disiplinini bozucu eylemlerde rol almak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini dağıtmak vb. suçlarını işleyen şüpheli Hilmi Özkök’ün tecziyesi için gereğinin yapılmasını saygılarımla vekâleten arz ederim.

İşçi Partisi Vekili:
Av. Hasan Basri Özbey


Ekleri:
1. Vekâletname
2. Aydınlık dergisinin 1 Nisan 2001, 8 Şubat 2009 ve 16 Ağustos 2009 tarihli sayıları
3. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunulan 10.02.2009 ve 01.12.2008 t.li dilekçeler
4. Şenkal Atasagun hakkında Ankara C. Başsavcılığı’na sunulan 03.03.2009 t.li şikâyet dilekçesi
5. Atasagun’a soruşturma izni verilmediğine dair Başbakanlık yazısı
6. Genelkurmay Başkanlığı tarafından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen cevabi yazı
7. MİT tarafından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen cevabi yazılar
8. Hilmi Özkök’ün, III. Ergenekon İddianamesine aktarılan savcılık ifadesi
9. Doğu Perinçek’in İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunması ve “Gladyo ve Ergenekon” isimli kitabındaki ilgili bölümler



Darbeci Hilmi Özkök yargılanmalıdır! (Haber Artı) from dperincekgentr on Vimeo.