Hiç kimse hayatında “bey” sözcüğünün bu kadar çok kullanıldığına tanık olmamıştır. Ergenekon Davası’nın 8 Aralık 2009 günlü duruşmasından söz ediyoruz. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün gelmediği için o gün duruşmayı yöneten Hâkim Hasan Hüseyin Özese, çapraz sorgusu yapılan Danıştay katili Osman Yıldırım’a sürekli “Osman Bey” diye hitap etti. Bir, iki, üç, dört, beş, onbeş, yirmibeş…
Uyarmak durumunda kaldım. Bu uyarının etkili olması için salonu terk ettim. Ancak Hâkim Özese, Osman Yıldırım’a moral vermeye kararlıydı, “Osman Bey” hitaplarını yineleyerek sürdürdü. Bir kez daha görüldü ki, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde müebbet ağır hapse mahkum edilen Danıştay katili Osman Yıldırım, Silivri’ye “Bey” yapılmak için getirilmişti. Bunu bir bilimsel sosyalist, bir yurtsever, bir hukukçu, kabul edemezdi. Söz aldım ve duruşmayı yöneten Hakim Hasan Hüseyin Özese’yi reddetmek için, Mahkeme’den tutanaklar yayımlanana kadar süre istedim.
ANKARA’DAKİ KATİLİ SİLİVRİ’DE “BEY” YAPTINIZ
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, bu davanın iddianamesini hukuku çiğneyerek kabul ederken, hangi amacı taşıdığını, bugün, bu duruşmada bütün çıplaklığıyla sergilemiştir.
Siz, Danıştay Yargıçımız Mustafa Yücel Özbilgin’in katilini “Osman Bey” yapmak için, buraya getirmişsiniz.
Türk yargısına karşı Türk tarihinin en büyük cinayetine asli fail olarak katılan Osman Yıldırım’ı getirdiniz, burada Osman Bey yaptınız.
Büyük Devrimcimiz Atatürk’e, hem de Mahkeme önünde, alçakça “İngiliz piçi” dediği yargı hükmüyle saptanmış Osman Yıldırım’ı getirdiniz burada “bey” yaptınız.
Öz yeğenine fuhuş yaptırdığı yine hükme bağlanmış bir ahlâk düşkününü getirdiniz burada “bey” yaptınız.
Öz ablasını katlettiği yine yargı kararıyla saptanmış bir kardeş katilini getirdiniz burada “bey” yaptınız.
Laikliği savunan Cumhuriyet gazetesine bomba atmayı “Para karşılığı yaptım” diye yargı önünde çatır çatır savunan, adam öldürmekten kumarhane işletmeye ve şiddet kullanarak tahsilat yapmaya kadar her türden ahlâksızlığı yargı önünde bir marifet olarak gösteren Osman Yıldırım’ı burada bey yaptınız.
Danıştay katili Osman Yıldırım, ABD’nin Beşiktaş hükümranlık alanında Savcı Zekai Öz tarafından önce “Osmanım” yapıldı; sevgiyle kucaklandı, şimdi de Ergenekon Hâkimi Özese’nin “Osman Bey”i oldu.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutanaklarına bakınız, Osman Yıldırım’ı Atatürk’e hakaretten yargılayan mahkeme tutanaklarını getirtiniz, yeğeninin vücudunu satan ahlâk düşkününün yargı tutanaklarını inceleyiniz, Osman Yıldırım’a “bey” diye seslenen bir Türk Yargıcı bulabilecek misiniz?
Burada daha sorgusu yeni yapılan Osman Yıldırım’ın suç ortağı Alparslan Arslan’a “bey” denmiyordu, peki Osman Yıldırım’ı niçin “bey” yaptınız?
DAVANIN HUKUK ÇİĞNENEREK NİÇİN BİRLEŞTİRİLDİĞİ
ORTAYA ÇIKTI
Danıştay davasının niçin getirilip Ergenekon davasıyla birleştirildiği, burada bir kez daha apaçık ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet Devrimi ve yurtseverlik suçlanabilsin diye Danıştay Davası getirilip bu davanın içine atılmıştır.
Türk yargıcının katili hakkında Türk yargısı hüküm veremesin diye o dava getirilip Ergenekon Davası’nın içine atılmıştır. Çünkü Ergenekon Davası 22. yüzyıla kadar devam etmek üzere planlanmıştır.
Danıştay katilleri hüküm kesinleşmeden bir yolu bulunup kurtarılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Cumhuriyetin başı dik yargıçlarını kurşunlamak, “Allahın askeriyiz” naralarıyla meşrulaştırılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Osman Yıldırım burada “bey” yapılıp, Türk yurtseverliğine karşı yürütülen Fethullahçı Gladyo tertibinde kullanılsın diye bu davanın içine atılmıştır.
Milletimiz elbette bu planlara izin vermeyecektir.
TÜRK MİLLETİNE VE TÜRK YARGISINA KARŞI
PSİKOLOJİK SAVAŞ GÖREVİ YAPIYORSUNUZ
Uyarılarımıza rağmen ısrarla ve kamu vicdanı çiğnenerek Danıştay katiline “bey” diye hitap edilmesi, aynı zamanda bir “psikolojik savaş”tır.
Hakim Hasan Hüseyin Özese, her şeyden önce Cumhuriyet Yargısına karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Yargıç mesleğinin onuruna karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Cumhuriyet Devrimimize karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Atatürkümüze karşı bir psikolojik savaş yürütmüştür.
Sanki bu millet anlamıyor mu, Türk yargıcı anlamıyor mu, Cumhuriyet devrimcisi anlamıyor mu bu meydan okumayı?
“Sizin Cumhuriyetinizi kanlar içinde bırakanları burada bey yaparım” edasındaki fütursuzluğun bir hakim kimliğiyle sergilenmesi, aslında Türkiye’nin karşılaştığı tehdidin büyüklüğünü ortaya koymuştur.
Cumhuriyet yargısının katilini “bey” diye onurlandırmaya kalkışmak, silinmeyecek bir lekedir.
Birikimli ve kahraman bir Cumhuriyet yargıcının katiline, sürekli “bey” diye hitap etmenin başka hangi anlamı vardır?
Hiç kimse, yargı salonlarında, mahkeme koridorlarında, Türk yargıçlarının arasında, Cumhuriyet savcılarının önünde bu lekeyle dolaşamaz.
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Osman Yıldırım’a sürekli “bey” diye hitap ederek, onu onurlandırmaya teşebbüs etmiş, ona bu davadaki karanlık rolünü oynaması için cesaret vermiştir. Bu nesnel bir durumdur. Yorumla değiştirilemez.
Ve bir hakim, bunu çok iyi bilir. 11. Ağır Ceza Mahkemesi tutanakları incelenirse, Türk yargısı ile Özese’nin duruşma yönetimi arasındaki fark görülür. Nitekim Osman Yıldırım da, bütün umudunu bu farka bağlamıştır ve duruşmalarda sık sık Ankara’daki onurlu yargıçlara ve Cumhuriyet savcılarına hakaretler etmiş, ne yazık ki bu hakaretler karşısında bir yargıç duyarlılığı gösterilmemiştir. Avukatlarımız bu acı tabloyu tutanaklara geçirmiş ve eleştirmişlerdir. Osman Yıldırım, bu uygulamalardan hep kuvvet ve cesaret almıştır.
OSMAN YILDIRIM’A SORGUDAKİ YARDIM
Hakim Özese, Osman Yıldırım’a ayrıca sorguda yaptığı yardımlar da görmezden gelinemez. Sayın Muzaffer Tekin, Osman Yıldırım’ın Cumhuriyet gazetesinin üçüncü kez bombalanmasına katıldığını baz istasyon raporlarıyla ispatlayan soruyu soruyor. Osman Yıldırım, cevap bulamıyor, yine kekeliyor. Soru tekrar ediliyor, Yine cevap veremiyor. Çünkü bombalama boyunca Cumhuriyet gazetesinin bulunduğu yerin çevresinde dolaştığı apaçık kanıtlanıyor. Hakim Özese, Osman Yıldırım’ın imdadına yetişiyor. “Yani okunan telefon kayıtları o taksiye bindiğiniz sırada takside iken yaptığınız konuşmalar mı?” (Tutanak, s.29)
Osman Yıldırım, nasıl cevap vereceğim diye dakikalar boyunca kıvranırken, Mahkeme Başkanı Özese, suçlunun akıl edemediği ifadeyi üretip suçluya sunuyor. Suçlu sözcüğünü bilerek kullanıyorum. Çünkü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, bu suçu saptamış ve Yargıtay da, Danıştay kararını esastan bozmamış, irtibatın araştırılması için ve bir sanık avukatı olmadan dinlendiği için bozmuştur. Suç sabittir.
Bir mahkeme başkanı, böyle sorgu yapmaz.
Suçlunun yardımına koşamaz.
Bu uygulamayı, bir yargıçın tarafsızlığıyla, adalet dağıtma sorumluluğuyla kim, nasıl bağdaştırabilecektir?
Hâkim Hasan Hüseyin Özese, Danıştay katili Osman Yıldırım’ı koruma güdüsünü nesnel olarak ortaya koymuştur. Bu, yasanın tanımladığı açık bir hakimi red nedenidir.
DANIŞTAY KATİLİNE CESARET AŞISI
Osman Yıldırım’ın “gizli Tanık 9” olduğu basında sık sık yer aldı. Ancak çok daha önemlisi, Üye Hâkim Sedat Sami Haşıloğlu, Coco bardaki buluşmayla ilgili sorusu ve diğer sorularıyla Osman Yıldırım’ın aynı zamanda “Gizli Tanık 9” olduğunu resmen açığa vurmuş oldu ve tutanağa geçirdi. Osman Yıldırım’ın gizliliği kalmadı. Gizli Tanık Yasası’nın Anayasaya ve hukuka aykırılığı bir yana, Osman Yıldırım’ı gizli tanık yapma nedeni de kalmadı.
Bütün bunlara rağmen, Hakim Özese’nin duruşmayı açarken, sözde gizli tanığı açıklamanın suç olduğu tehdidiyle sanıkları ve avukatlara tehditte bulunmuş oldu.
Açığa çıkmış bir gizli tanığın artık gizililiği olabilir mi?
Osman Yıldırım’ın yalancılığını kürsünün koruması altına almak, adil yargılamayla bağdaşır mı?
Bu tehditlerin hukuk ötesinde bir anlamı olduğu açıktır. Osman Yıldırım’a cesaret aşılanmaktadır. Nitekim Osman Yıldırım, saldırganlığıyla ve kendisine yakışan sözleriyle cesaret hapından yararlandığını eylemli olarak göstermektedir.
AYNI KİMSEYİ HEM SANIK HEM DE GİZLİ TANIK DİYE SORGULAYARAK
YARGIYI TİYATRO HALİNE GETİREMEZSİNİZ
Sanığın aynı zamanda “Gizli tanık” yapılması, bir hukuk faciasıdır. Bunu daha önceki taleplerimizde açıkladık.
Bir yargılamada bir kimse hem yargıç hem sanık olamaz; hem savcı hem sanık olamaz, hem avukat hem sanık olamaz; hem sanık hem tanık da olamaz. Bu, temel bir hukuk ilkesidir. Hele bir sanığı “gizli tanık” yapmak, yargının gerçeği bulma görevine karşı bir sabotajdır ve savunma hakkına karşı da bir cinayettir. Bu davada bu hukuk cinayetinin de ötesine geçilmiştir. Gizli sanık olduğu bizzat mahkeme üyesi tarafından ortaya çıkartılmış olan Osman Yıldırım’ın sanık olarak ifadesi alınırken, kendisine gizli tanık olarak verdiği ifadeler nedeniyle ortaya çıkan çelişmelerin soruşturulmasını engellemeye çalışmıştır.
Yalnız bir örnek vereceğiz: Osman Yıldırım, bombaları “Muzaffer Tekin’den aldığını” söylüyor. Aynı Osman Yıldırım, “gizli tanık” kimliğiyle verdirilen ifadesinde, bombaları “Veli Küçük’ten aldığını” söylüyor. Şimdi siz, Osman Yıldırım ile Gizli tanık 9’un farklı kimseler olduğu yalanını bir yargı uygulaması haline getirirseniz, burası bir yargı salonu olmaktan çıkar bir tiyatro salonuna dönüşür. Ve yapılan iş de bir tiyatro oyunu oynamak değil, bir yargı cinayeti olur. Çünkü bu tiyatroda, Sanık Osman Yıldırım’ın yalan söylediği bizzat mahkeme tarafından gizlenmiş ve savunma hakkı da katledilmiş olur.
Bu uygulama, Osman Yıldırım’ın yalnız sanık olarak değil, ilerde gizli tanık olarak söyleyeceği yalanları örtme amacına da hizmet ediyor. Çünkü sanıklar ve vekilleri, o gizli tanık ile sanığın aynı kişi olarak söylediği yalanları gizli tanık ifadesi sırasında da ortaya koyamayacaklar.
Türk yargısı, bu yargı cinayetine izin veremez ve yargılamanın Osman Yıldırım’ın bugün sanık yarın gizli tanık olarak sahne aldığı, bugün açık yüzüyle ve yarın karanlık maskesiyle verilen rolü oynadığı bir tiyatro haline dönüştürülemez.
OSMAN YILDIRIM’I GİZLİ TANIK OLARAK ELDE TUTMA GAYRETİ
DANIŞTAY KATİLLERİNİ ONYILLAR BOYU YARGIDAN KURTARMA PLANINA HİZMET EDİYOR
Hukukun çiğnenmesi ve hakikatin gizlenmesi çabası burada da bitmiyor. Ergenekon davasında, kurulan tertibe göre, gizli tanık ifadelerinin alınmasına yıllar sonra sıra gelecek. Plana göre, bu davanın içine bir leş olarak atılan Danıştay davasının Ergenekon davasıyla irtibatlı olduğu uydurması çözümsüz bırakılacak, Danıştay suçlusu korunacak, hatta Adaletin pençesinden kurtarılacak ve Ergenekon Tertibi Türkiye’yi çürütüp dağıtacak. Hakim Özese’nin uygulamaları bu amaca hizmet etmektedir.
Hiçbir yurtsever, hiçbir Cumhuriyet yargıçı bu plana teslim olmaz, bu oyuna gelemez. Osman Yıldırım ile Gizli Tanık 9’un aynı kişi olduğu Mahkeme Üyesi tarafından açığa vurulmuştur. Nasıl “Gizli Tanık Anadol” olduğu açığa çıkan Ümit Sayın’ın sorgusunda Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanığa “Gizli Tanık Anadol” kimliğiyle de sorgu yaptıysa, aynı şekilde Osman Yıldırım’a “Gizli Tanık 9” kimliğiyle de sorgu yapılması gerekirdi. Hakim Özese, üyesi olduğu 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir önceki duruşmasındaki uygulamasından saparak, adil ve tarafsız bir yargılama yapmadığını göstermiştir. Hakikatin saptanmasına engel olma konusunda bu kadar açık gayret içine giren Hakim Hasan Hüseyin Özese’yi ayrıca bu nedenle de red ediyoruz.
TÜRK MİLLETİ VE TÜRK YARGIÇLARI
DANIŞTAY KATİLLERİNİN DERHAL CEZALANDIRILMASINI BEKLİYOR
Türk milleti ve Türk yargıçları, Danıştay katillerinin bir an önce cezalandırılmasını istiyor.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Danıştay katillerinin cezalandırılmasını engelleyen plana alet olamaz.
Oradan buradan peydahlanmış ahlak düşkünleriyle gerçeğe ulaşmaya kalkışmak, bir yargı yöntemi değildir; tarih boyunca tertipçilerin yöntemidir.
İnsanlık tarihinde hakikatı arayanlar, hiçbir zaman Tuncay Güneylere, Ali Yiğitlere, Osman Yıldırımlara, Ümit Sayınlara muhtaç kalmamıştır.
Sayın Yargıçlar,
Herkes hakikati ararken kendine yakışan kanıtlara başvurur.
Kem âletle kemâlat olmaz
Kötü aletlerle doğru iş yapılamaz.
Karanlık amaçlarla aydınlığa varılamaz.
Bilim emekçileri ve yargıçlar kanıtlarını seçerken, aslında kendi kişiliklerini ve ahlaki duruşlarını da seçmiş olurlar.
Adil yargıçlar, hep dayandıkları kanıtlarla güven vermişlerdir.
Yunus Emre’nin dergâhına odunun bile eğrisi giremez.
Ama yalanı ispat etme gayretinde olanların kanıtlarının da yalan olması gerekir.
Büyük yalanları bir mahkeme hükmü haline getirmek isteyenler kanıtlarını ancak çöplüklerden toplayabilirler ve çöplüklerden toplamışlardır.
Çöplükten toplanan kanıtlarla yargıya varma gayreti, yargıçlara yakışmaz.
Danıştay katilini, “Allah’ın askeri” naralarıyla “Danıştay gazisi” yapmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.
Karanlık planların bozulacağı kesindir ve bunun zamanı gelmiştir.