DANIŞTAY SALDIRISININ İÇ YÜZÜ

Bütün milleti ayağa kaldıran Danıştay saldırısının iç yüzünü anlayabilmek için öncelikle 8 Nisan 2006 tarihli gazete başlıklarına bakmak gerekiyor. Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu Amerika’nın devlet başkanı yardımcısı Cheney ve bazı üst düzey ...

Tarih:

Bütün milleti ayağa kaldıran Danıştay saldırısının iç yüzünü anlayabilmek için öncelikle 8 Nisan 2006 tarihli gazete başlıklarına bakmak gerekiyor. Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu Amerika’nın devlet başkanı yardımcısı Cheney ve bazı üst düzey Amerikalı yöneticilere “bizi delikten aşağı süpürmeyin, kullanabildiğiniz kadar kullanın” demiş. Dikkat ediniz, görüşme sınırlı sayıda kişi arasında yapıldığına ve bu sözleri söylediğini Zapsu kendisi açıklayamayacağına göre, bu haberi bizzat Amerikalı yetkililerin sızdırdığı son derece açıktır. O zaman şöyle bir soruyu sormak gerekir. Amerika ne yapmak istiyor?
Müslüman Irak halkının üzerine bombalar yağdıracağında Türkiye’de sahte İslamcı bir partinin Hükümet olması Amerikanın planıydı. O nedenle Tayyip Erdoğanları alladı, pulladı medya desteği ile milleti yanıltarak bunu başardı. Doğrusu Tayyip Erdoğan da kendilerine verilen her görevi yapabilmek için büyük çaba harcadı, Amerika’nın memuru gibi davrandı. Fakat bir yere kadar. Tayyip Erdoğan Hükümetine karşı büyük bir toplumsal refleks oluşmuştu, Türkiye halkı yüzde doksanlara varan Amerikan karşıtlığı ile dünyada birinci olmuştu. O nedenle Tayyip Erdoğanlar Amerika’nın yeni isteklerini yerine getirmekten aciz duruma düştü. Cumhuriyetin her kurumu ile kavgalı olmuşlardı. Tayyip Erdoğan’ın artık kendi isteklerini yerine getiremeyeceğini anlayan Amerika onu gözden çıkarmıştı. Bu nedenle Amerika da yapılan görüşme notlarını Türkiye’ye sızdırdı ve bir bakıma “İşte sizin yöneticileriniz bunlar” diyerek, Tayyip Erdoğanları gözden çıkardığını göstermiş, delikten aşağı süpürmüş oldu.
Irakta batağa saplanan Amerika, Büyük Ortadoğu projesini hayata geçirebilmek için Irak’ın kuzeyinde kurdurduğu kukla devleti Türkiye’nin içine kadar uzatabilmek ve böylece hem Türkiye’yi hem de İran’ı bölge gücü olmaktan çıkarmak istiyor. Bu nedenle Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmek istiyor. Türkiye ve İran’ın sırt sırta verdiği durumda Irak’ta bir gün bile kalamayacağını, buna karşılık düşman olduklarında ise bölgede her istediğini rahatlıkla yapabileceğini çok iyi biliyor. Bu planında başarılı olabilmek için de Türkiye’de Tayyip Erdoğanların yerine bu defa sahte Atatürkçü ve sahte milliyetçi bir iktidar istiyor. Çünkü, ancak böyle bir hükümetin İran’a saldırı için uygun zemin yaratacağını, milliyetçi ve Atatürkçü kesimlerin refleksinin ortadan kalkacağını, Amerika karşıtı olan ulusalcı kesimlerin etkisiz hale geleceğini hesaplıyor.
Bu plan artık açık seçik biliniyor. Her gün gazete köşelerinde bu plandan söz ediliyor. Söz konusu hükümetin MHP-DYP-CHP koalisyonu olduğu belirtiliyor. Koalisyon adayları da bu konuma uygun davranıyor. Amerika’nın Ankara büyükelçisinin MHP genel merkezine çok sık ziyaretler yapması, Bahçeli’ye “sizi hep lider görmek istiyoruz” demesi dikkatlerden kaçmıyor. Bu durum MHP tabanında rahatsızlık yaratırken, bazı MHP’li yazarlar daha şimdiden CHP-MHP koalisyonu olmaz ama MHP-CHP koalisyonu olabilir diyor. DYP Genel başkanı Mehmet Ağar, Amerika’nın bu planları içinde yer alabileceğini ima ederken, CHP Genel başkanı Baykal da laiklik adına Bülent Arınç’a cevap verirken, hiç gerekmediği halde İran Cumhurbaşkanına sataşarak, aslında Amerika’ya “İran’a karşı planlarının içinde ben de yer almaya hazırım” demiş oluyor. Nitekim Baykal’ın partiyi sağa kaydıracağını söylemesi ile Muğla milletvekili Ali Arslan’ın öncelikle tek başına iktidarı düşündükleri ama bu olmazsa MHP ve DYP ile koalisyonun söz konusu olabileceğini söylemesi birbiri ile örtüşüyor. Cumhuriyet gazetesinin başını çektiği İran düşmanlığı ise planın hayata geçirilmesi için uygun zemin yaratmayı hedefliyor. Danıştay saldırısı, işte bu koşullarda gerçekleşiyor.
Danıştay saldırısının amaçlarını şöylece sıralayabiliriz;
1-AKP Hükümetini düşürmek: Nitekim Danıştay saldırısından sonra Tayyip Erdoğan Ankara’da kalamamış, Antalya’ya kaçmıştır. Artık Hükümet olsa da iktidar değildir. Her ne kadar Tayyip Erdoğan acele Amerika’ya gidip yalvarmak için randevu istese de artık bu süreci durduramayacaktır.
2-Laik kesimi harekete geçirerek, İran düşmanlığını en üst düzeye çıkarmak ve böylece İran saldırısı için zemin hazırlamak: Saldırıdan hemen sonra İran bağlantılarının ileri sürülmesi bunu doğrulamaktadır.
3- Ulusalcı kesimleri etkisiz hale getirmek: Saldırıdan önce ayrışma Amerikan taraftarlığı ve Amerikan karşıtlığı şeklinde iken saldırıdan sonra Laik –Dinci ayrışmasına dönüşmüştür. Amerika’ya karşı mevzilenme yerini, ülke içinde birbirimize karşı mevzilenmeye bırakmıştır.
4- MHP-DYP-CHP üçlüsünden oluşan Amerika güdümlü, sahte Kemalist ve sahte milliyetçi hükümetin koşullarını oluşturmak: Böylece bu partiler yaklaşan seçimlerde “AKP’ye karşı” diyerek daha kolay oy toplayabilecekler ve seçimlerden sonra da yine “AKP’ye karşı” diyerek aynı koalisyonda yer almalarını kendi tabanlarına kabul ettirebileceklerdir.
Saldırının gerçekleşmesinden hemen sonra yükselen toplumsal tepki AKP Hükümetini sarsmıştır. Hemen arkasından hükümet olanaklarını kullanarak, durumu kendi yararlarına çevirebilmek için soruşturmayı Cumhuriyet Savcısının elinden gasp edip, emniyet içindeki Fethullahçı ekibe teslim ederek, İşçi Partisi’ne, silahlı kuvvetlere ve ulusalcılara karşı müthiş bir yalan kampanyası başlatmışlar, bu amaçla bazı emekli subayların adını vererek halkı yanıltmaya çalışmışlardır. Planlanan koalisyonun adayları ise ulusalcılara yönelik saldırılar artarken, hiçbir refleks göstermemiş, sadece ileriye dönük hesapların gereği olarak, durumdan yararlanmaya ve yelken doldurmaya çalışmışlardır. Dağınık durumundaki ulusalcı kesimler ise örgütsüzlüğün bedelini ödemişler, kendilerine yönelik haksız saldırılara karşılık verememişler, ellerindeki bilgileri halka duyuracak bir yer bulamamışlardır. Birkaç gün süren bu saldırı karşısında ellerinde bilgi olan Genelkurmay İstihbaratı, Terörle Mücadele birimleri ve ulusalcı kesimler tek çare olarak ellerindeki bütün bilgileri İşçi Partisine sunarak vatan savunmasını İşçi Partisi’ne bırakmışlardır.
İşçi Partisi bir kez daha tarihteki rolünü üstlenmiştir. “Mademki savcılar soruşturamıyor, mademki bizzat saldırıyı yönlendirenler, soruşturmayı da yönlendiriyor, vuran da Fetullahçı, soruşturanda, o halde bu işi biz yapacağız, soruşturmanın merkezi İşçi Partisi olacak” diyen Doğu Perinçek ellerindeki bilgileri belgeleriyle açıklamıştır.
1- Danıştay’a yapılan saldırı Amerikanın Türkiye içindeki derin devleti olan Süper Nato’nun (Kontrgerilla ) saldırısıdır.
2- Genelkurmay İstihbaratı, Terörle Mücadele birimleri bir süreden beri saldırganı takip etmektedirler ve Danıştay’a yapılacak saldırıyı hükümete önceden bildirmişlerdir.
3- Hükümet saldırıyı önlemek görevini yerine getirmemiş, onun yerine saldırıyı kendi lehine çevirme yolunu izlemiştir. Bu amaçla soruşturmayı bir yetki gaspı ile Cumhuriyet Savcısının elinden alarak Emniyet İstihbarat Daire başkanı Ramazan Akyürek’e vermiştir.
4-Ramazan Akyürek, İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından “Emniyet içinde Fethullahçı hizip içindedir, dikkatle takip edilmelidir” diye fişlenen ve bu durum mahkeme kararı ile tescillenen bir kişidir.
5- Ramazan Akyürek yalnız değildir, aynı ekibin içinde yine Fethullahçı olan Emniyet Genel Müdürü Teşkilat Daire Başkan Yardımcısı İbrahim Selvi, 1.Hukuk müşaviri Osman Karakuş, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gürcü ve Konya Emniyet Müdürü Salih Tuzcu da vardır.
6- Danıştay’a silahlı saldırıda bulunan Alparslan Arslan ve sekiz arkadaşı Gonca Bahar isimli bir kadın aracılığı ile İsrail Gizli Servisi MOSSAD tarafından Bulgaristan’da eğitilmiştir.
7- Basın aracılığı ile halkın yanlış bilgilendirilmesi için 10 Milyon dolarlık fon ayrılmıştır. Bu paranın da ihalelere katılanlardan sağlanması kararlaştırılmıştır.
8- Daha kapsamlı bilgileri önümüzdeki günlerde vermeye devem edeceğiz. Milletimize İşçi Partisi kararlılığı ve aklıyla söz veriyoruz, milli hükümet kurulacak ve bunlar yargılanacaktır.
Doğu Perinçek’in açıklamalarıyla senaryo çökertilmiş oldu. Artık gazete sayfalarında “Düzmece senaryo çöktü” diye başlıklar atılıyor. Tutuklanan emekli subaylar serbest bırakıldı. Bomba yine Hükümetin elinde patladı.
Bütün bu gelişmelerden çıkaracağımız ortak sonuçlar şunlardır.
1-Amerika’nın Türkiye’yi İran ile tokuşturma planı başarıya ulaşmayacaktır. Nitekim cenaze töreninde “Mollalar Amerika’ya” diye slogan atan on binler, asıl düşmanın kim olduğunu bildiklerini ve kül yutmayacaklarını göstermişlerdir.
2- AKP Hükümeti gidicidir.
3- Amerika güdümlü sahte milliyetçi ve sahte Kemalist hükümet planı da tutmayacaktır. Çünkü Milliyetçilik ve Atatürkçülükle Amerikancılık bağdaşmaz. Bu nedenle milliyetçiliği ve Atatürkçülüğü Amerikanın emrine sunmak isteyenler başarılı olamayacaklardır. Milletimiz buna izin vermeyecektir.
4- Değişik siyasi partilere dağılmış ve bir kısmı da partisiz olan ulusalcı kesimler örgütsüzlüğün bedelini ağır ödemişlerdir. Kolayca saldırıya maruz kalabilecekleri ve kendilerini savunamayacakları görülmüştür. Onun için Amerikanın karargahına karşı, bir Türkiye karargahına ihtiyaç olduğu ve bu karargahın da ancak İşçi Partisi olabileceği bu olayla bir kez daha görülmüştür. İşçi Partisi’nin milletin öncülerini İşçi Partisi’nde toplanmaya çağırması ve 4 Haziran’da açıklanacak öncüler bildirisi şimdi daha anlamlı hale gelmiştir.
5- Milletimizin bu hain saldırılar karşısında gösterdiği bilinçli refleks taktire değerdir. Ancak süreç henüz bitmemiştir. Yeni saldırılar söz konusu olabilecektir. O nedenle milletçe duyarlı olmalıyız.
Bu kapsamda Muğla Barosunun gerçekleştirmiş olduğu büyük yürüyüşü coşku ile selamlıyor ve Baromuzu kutluyoruz. Ne var ki diğer şehirlerimizde olduğu gibi siyasi partilere ait bayraklar önde, arkada ise halk topluluğu olacak şeklinde yürüneceği siyasi partilerin ayrı ayrı katılmayacakları önceden duyurulduğu halde bu disipline uyulmamıştır. İşçi Partisi ve diğer siyasi partiler bu disipline uyarak halkın arasına karıştığı halde bir siyasi partimizin bu disiplini bozarak ayrı katılım göstermesi yanlıştır. Bu gibi yelken doldurmaya yönelik hafif tutumların birlik ve beraberliğimize zarar vereceği düşünülmelidir. Baromuz bu husustaki sorumluluğunu cesaretle kabullenmeli, daha çok Türkiye’yi ve hepimizi düşünen tutumları öne çıkarmalıyız.